Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Bağımlılık

Kapsül Haber Ajansı - Bağımlılık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Bağımlılık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Provokasyonla Obsesyon ve Bağımlılık Kontrol Altına Alınabiliyor! Haber

Provokasyonla Obsesyon ve Bağımlılık Kontrol Altına Alınabiliyor!

Derin TMU tedavisinin hastanın semptomlarının sistematik ve kontrollü bir şekilde geçici olarak tetiklenmesi olduğunu aktaran Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop, “Böylece semptomlarla ilişkili beyin devreleri aktive edilerek Derin TMU cihazının hedeflenen beyin bölgelerini daha etkili biçimde uyarması ve beyin aktivitesini düzenlemesi desteklenir.” dedi. Provokasyonun, obsesyon ve aşerme gibi tepkilerin ortaya çıkmasını sağlarken, kompulsif davranışların gerçekleştirilmemesiyle beynin yeniden düzenlenmesini teşvik ettiğini vurgulayan Aytop, zamanla tetikleyicilere duyarsızlaşma geliştiğini ve kaygı ile otomatik davranış bağlarının zayıfladığını aktardı. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop, provokasyon eşliğinde Derin TMU (derin transkraniyal manyetik uyarım) tedavisinin obsesif kompulsif bozukluk ve bağımlılık gibi rahatsızlıklarda nasıl kullanıldığı hakkında bilgi verdi. Provokasyon uygulaması, çeşitli bozuklukların tedavisinde kullanılabilir! Derin TMU, Deep TMS, dTMS gibi isimlerle anılan ‘derin transkraniyal manyetik uyarım tedavisi’nin hastanın semptomlarının sistematik ve kontrollü bir şekilde geçici olarak tetiklenmesi olduğunu aktaran Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop, “Bu işlem, uzman bir klinik psikolog tarafından provokasyon uygulamasıyla gerçekleştirilir. Böylece semptomlarla ilişkili beyin devreleri aktive edilerek Derin TMU cihazının hedeflenen beyin bölgelerini daha etkili biçimde uyarması ve beyin aktivitesini düzenlemesi desteklenir.” dedi. Etkisinin tek başına izole edilememiş olsa da araştırmaların, provokasyon eşliğinde yapılan uyarımın, provokasyonsuz uygulamalara kıyasla daha etkili olabileceğine işaret ettiğini dile getiren Aytop, “Provokasyon uygulaması, obsesif kompulsif bozukluk ve bağımlılık başta olmak üzere, hekimin uygun gördüğü çeşitli bozuklukların tedavisinde Derin TMU’ya eşlik eden destekleyici bir yöntem olarak uygulanabilir.” açıklamasını yaptı. Provokasyonla tetiklenen obsesyonlar kompulsiyon gerçekleştirilmeden yönetilir! Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde provokasyonlu derin TMU kullanımından bahseden Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop, “Obsesyon, bireyin kontrol edemediği, rahatsız edici ve genellikle kişinin değerleri ya da inançlarıyla çelişen düşüncelerdir. Yoğun kaygıya neden olan bu düşünceler, tekrarlayan, istenmeyen imgeler veya dürtüler şeklinde ortaya çıkar. Kompulsiyon ise obsesyonlardan kaynaklanan kaygıyı azaltmak için yapılan, zihinsel ya da fiziksel olabilen tekrarlayıcı davranışlardır. Bu davranışlar kısa vadede kaygıyı hafifletse de uzun vadede rahatsızlığın sürmesine neden olur.” dedi. OKB’nin tedavisinde provokasyon uygulamasının, Derin TMU sırasında hastanın obsesyonlarını tetikleyen uyaranlara kontrollü bir şekilde maruz bırakılmasını içerdiğini kaydeden Aytop, şunları söyledi: “Bu takıntılı düşünceleri tetiklemede faydalı olabilecek çeşitli görsel materyallerden ve imajinasyon yönteminden yararlanılabilir. Örneğin, kir ve mikrop ile ilişkili obsesyonları olan bir hastaya kir ve mikrop temalı görseller gösterilerek obsesyonlarının aktive olması sağlanır. Provokasyonla tetiklenen obsesyonlar, hastada kompulsif davranış isteği uyandırır; ancak bu davranış gerçekleştirilmez. Bu süreç, işlevsel bozukluk gösteren beyin devrelerini aktive ederek Derin TMU’nun OKB ile ilişkili bölgeleri etkili bir şekilde modüle etmesini destekleyebilir.” Tetikleyicilere tekrarlı biçimde maruz bırakılmak, zamanla duyarsızlaşma gelişmesini sağlayabilir! Bu etkiye ek olarak, provokasyon uygulamasının bilişsel, duygusal ve davranışsal açıdan da tedavi sürecine katkı sağlayabildiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop, “Provokasyon sırasında hasta obsesyonlarıyla ilişkili tetikleyicilere tekrarlı biçimde maruz bırakıldığında, zamanla duyarsızlaşma (habituation) gelişebilir.” dedi. Bu durumun takıntılı düşüncelerin daha sıradan hale gelmesine ve tetikleyici etkilerinin azalmasına katkıda bulunabildiğine açıklık getiren Aytop, “Böyle bir süreç, kaygı düzeyinde azalmaya, obsesyon–kompulsiyon bağı üzerinde zayıflamaya ve hastanın kompulsiyonlara başvurmadan kaygıyı tolere edebileceğini deneyimlemesine yardımcı olabilir.” şeklinde konuştu. Bağımlılıkla ilişkili beyin devrelerinin aktive olması beynin daha etkili uyarılmasını sağlıyor! Bağımlılık tedavisinde de provokasyon uygulamasının kullanıldığını vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Emine Akın Aytop, “Derin TMU sırasında kişinin bağımlılığıyla ilişkili uyaranlara sistematik bir şekilde maruz bırakılması yoluyla aşermesi tetiklenir. Bu uyaranlar görseller, videolar veya zihinsel imajinasyon yoluyla sunulabilir.” dedi. Provokasyonla ortaya çıkan aşermenin, bağımlılıkla ilişkili beyin devrelerinin aktive olmasını sağladığına dikkat çeken Aytop, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu aktivasyon, Derin TMU cihazının hedeflenen beyin bölgelerini daha etkili bir şekilde uyarmasını kolaylaştırarak dopamin ve diğer nörotransmitterlerin salınımını düzenleyen kapsamlı bir nöromodülasyonu destekler. Ayrıca, provokasyon sırasında kişinin bağımlılıkla ilişkili tetikleyici uyaranlara sistematik biçimde maruz bırakılması, zamanla koşullanmış tepkilerinin zayıflamasına ve bu çeldirici uyaranlara karşı duyarsızlaşmasına katkı sağlayabilir. Böylece birey, aşermeyi tetikleyen faktörler ile bağımlılık davranışı arasındaki otomatik bağlantının zayıfladığını deneyimleyebilir. Bu süreç, aynı zamanda duygusal regülasyonu destekleyerek kişinin aşermeyi tolere etme ve yönetme kapasitesini güçlendirebilir.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Bağımlılık Tedavisi Genetik, Çevresel ve Psikolojik Şartlara Göre Oluşturulmalı! Haber

Bağımlılık Tedavisi Genetik, Çevresel ve Psikolojik Şartlara Göre Oluşturulmalı!

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Onur Noyan, bağımlılığın çok yönlü bir beyin hastalığı olduğundan bahsetti ve tedavi ile anlayışlı yaklaşımın önemine vurgu yaptı. Bağımlılık, beyindeki değişimlerle kontrol kaybına yol açıyor! Bağımlılığın, toplumda genellikle bireyin iradesiyle yaptığı bir ‘tercih’ olarak görülse de, bilimsel açıdan bir beyin hastalığı olarak tanımlandığını dile getiren Prof. Dr. Onur Noyan, “Bunun temel nedeni, madde kullanımının zamanla beyinde kalıcı biyolojik değişikliklere yol açmasıdır.” dedi. İlk kullanımın çoğu zaman bilinçli bir tercih olsa da, devam eden süreçte beynin ödül merkezi olan mezolimbik sistemdeki işleyişin bozulduğunu aktaran Noyan, “Özellikle dopamin düzeylerindeki değişiklikler, kişinin yemek, sosyal ilişki gibi doğal haz kaynaklarına olan duyarlılığını azaltır ve maddeye karşı aşırı bir motivasyon gelişmesine neden olur. Aynı zamanda prefrontal kortekste, yani beynin ‘fren mekanizması’ olarak görev yapan bölgede bozulmalar meydana gelir. Bu da dürtü kontrolünü ve sağlıklı karar almayı zorlaştırır. Sonuç olarak bireyin bilişsel işlevleri zayıflar, madde kullanımı üzerinde kontrol kaybı yaşanır ve bağımlılık, bir tercih olmaktan çıkarak tedavi gerektiren nörobiyolojik bir beyin hastalığına dönüşür.” açıklamasını yaptı. Karar alma ve dürtü kontrolü bozulduğu için birey madde kullanımını durduramıyor! Psikoaktif maddeler olarak tanımlanan uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin, beynin haz alma, karar verme, öğrenme ve duyguları kontrol etme gibi önemli bölgelerini etkileyerek bağımlılığa yol açtığını vurgulayan Prof. Dr. Onur Noyan, “Özellikle beynin ‘ödül sistemi’ olarak bilinen yapılar dopamin adlı kimyasalın aşırı salınmasıyla devreye girer ve kişiye yoğun bir haz duygusu verir. Zamanla bu sistem bozulur; kişi doğal yollarla mutlu olamaz hale gelir ve sürekli madde arayışına girer.” dedi. Karar alma ve dürtü kontrolünü sağlayan prefrontal korteks zayıfladığı için, bireyin zararlarını bilse bile madde kullanımını durduramadığını aktaran Noyan, “Aynı zamanda amigdala ve hipokampus gibi bölgeler, maddeyle ilgili anıları ve duygusal deneyimleri pekiştirerek bağımlılığı daha kalıcı hale getirir. Bu nörobiyolojik değişiklikler sonucunda kişi, maddeden başka hiçbir şeye ilgi duymamaya başlar ve kullanım üzerinde kontrolünü kaybeder. Bu nedenle bağımlılık, sadece bir alışkanlık değil, tedavi gerektiren bir beyin hastalığıdır.” şeklinde konuştu. Bağımlılık, anlayış ve profesyonel destek gerektiren bir hastalık! Bağımlılığın bir hastalık olduğunu anlamanın, kişinin sadece kendi iradesiyle bu durumdan kurtulmasının çoğu zaman mümkün olmadığının kabul edilmesine yardımcı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Onur Noyan, şöyle devam etti: “Bağımlı birey iyileşmek isteyebilir, ancak beyindeki değişimler nedeniyle tıbbi ve psikolojik destek olmadan bu süreçle başa çıkmakta zorlanacaktır. Bu noktada toplumda sıkça karşılaşılan ‘istersen yaparsın’ ya da ‘kendine hakim ol’ gibi ifadeler, hem kişide suçluluk ve yetersizlik duygusu yaratır hem de aile içinde anlaşmazlık ve tartışmalara yol açabilir. Oysa hastalık modeli, bağımlılığın kişinin iradesini zayıflatan nörobiyolojik temelleri olduğunu kabul ederek, daha anlayışlı, destekleyici ve profesyonel bir yaklaşımın önemini vurgular. Bu da hem tedavi sürecini kolaylaştırır hem de hasta ile ailesi arasındaki ilişkiyi iyileştirir.” Bağımlılıkla mücadelede bütüncül ve bilimsel bir yaklaşım gerekir! Bağımlılığın sadece bireysel tercihlere değil; genetik, çevresel ve psikolojik etmenlerin bir araya gelmesine bağlı olarak gelişen çok yönlü bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Onur Noyan, “Genetik yatkınlık, bazı bireylerin maddelere karşı daha duyarlı olmasına neden olurken; aile içi çatışmalar, çocukluk travmaları, arkadaş çevresi ve maddeye kolay erişim gibi çevresel etkenler de riski artırır. Ayrıca depresyon, anksiyete gibi psikiyatrik sorunlar, bireyin maddeyi bir baş etme aracı olarak kullanmasına zemin hazırlar.” dedi. Bu etmenlerin bir bütün olarak ele alınmasının, etkili, bireye özel ve sürdürülebilir bir tedavi yaklaşımı geliştirilmesini sağladığını dile getiren Noyan, bu nedenle bağımlılıkla mücadelede tek boyutlu değil, bütüncül ve bilimsel bir bakış açısı benimsenmesi gerektiğini vurguladı. Bağımlılık bir irade zayıflığı değil, nörobiyolojik değişimlerle ortaya çıkan bir beyin hastalığı! Toplumda bağımlılığın ‘iradesizlik’ olarak damgalanmasının, hem bireylerin yardım aramasını engellediğini hem de tedavi sürecini zorlaştırdığını kaydeden Prof. Dr. Onur Noyan, “Oysa bağımlılık, beynin ödül, karar verme ve dürtü kontrolü sistemlerinde meydana gelen nörobiyolojik değişimlerin sonucu ortaya çıkan bir beyin hastalığıdır.” dedi. Bu bilgilerin aktarılmasının, bağımlı bireylerin suçlanmadan, anlayışla karşılanmasını sağlayacağına ve onların tedaviye yönelme olasılığını artıracağına işaret eden Noyan, sözlerini şöyle tamamladı: “Ayrıca ailelerin de daha yapıcı, destekleyici bir tutum benimsemelerine katkı sunar. Bağımlılıkla mücadelede iyileşme sürecinin başarılı olabilmesi için, bireylere karşı anlayışlı bir yaklaşım sergilemek kadar, aynı zamanda net, tutarlı ve sınırları belli bir tutum benimsemek de büyük önem taşır. Çünkü bağımlılık davranışı çoğu zaman inkâr, kaçınma ve dirençle birlikte seyreder. Bu nedenle tedavi sürecinde kararlılık, süreklilik ve düzenli profesyonel takip, hem bireyin motivasyonunu koruması hem de nüks riskinin azaltılması açısından kritik rol oynar. Toplumsal farkındalığı artırmak için bilim temelli kamu spotları, okullarda eğitim programları, medyada uzman görüşlerine yer verilmesi ve bağımlılık yaşayan kişilerin deneyimlerini paylaşabildiği güvenli alanların oluşturulması önemlidir. Bu sayede, damgalama yerine empati ve bilgiye dayalı bir yaklaşım yaygınlaşabilir, toplum bağımlılıkla daha etkili bir şekilde mücadele edebilir.”

Yeşilay’ın Bağımlılıklarla Mücadelesi Kayıt Altında Haber

Yeşilay’ın Bağımlılıklarla Mücadelesi Kayıt Altında

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ev sahipliğinde, Ankara’da “Türkiye’nin Bağımlılıklarla Mücadele Seferberliği” kitabının tanıtımı ve paneli gerçekleştirildi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç'in açılış konuşmalarıyla başlayan etkinlikte, Türkiye’nin bağımlılıkla mücadelede yürüttüğü kapsamlı çalışmalar ele alındı.  Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç, etkinlikte yaptığı açılış konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Dünyada bağımlılık tedavileri daha çok bireyler üzerinden ilerliyor. Bizim kültürümüzde sadece bireyle çalışarak bir yere varmak mümkün değil. Aileyi de tedavi sürecine katmadan bağımlılık tedavisinde başarılı olmak çok fazla mümkün olmayacaktı. O yüzden biz modelimizi kurarken aile terapisinin de sürecin içinde yer aldığı bir model kurgulamış olduk.” Genel Başkan Dinç, ABD ve Batıdaki gibi gelişmiş ülkelerin bağımlılıklarla mücadelede çaresiz kaldığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:  “Bu ülkeler bağımlılıklarla mücadele yöntemi olarak önlemeden, büyük oranda zarar azaltmaya dönmüş durumdalar. Çünkü önlemeyle başa çıkamadıkları büyük bir toplumsal gerçeklikle karşı karşıyalar. Tren, tabiri caizse birçok ülke için kaçmış durumda. Ancak baktığımızda Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin çalışma yaptığı bu beş bağımlılıkla alakalı hamdolsun dünyada en çok problem yaşayan 10 ülke içerisinde değiliz.” Bağımlılıklarla mücadelede milletten aldıkları gücü vurgulayan Dinç, “Her bir insanımızın bağımlılıklarla mücadeleyi seferberlik olarak ele alıp, elini taşın altına koyduğu, birbirini korumada, kollamada, tedavi etmede, kurtarmada el verdiği bir seferberlik başlatmış olduk.” dedi. Genel Başkan Dinç, konuşmasında “Her bir insanımızın korunduğuna, kurtulduğuna şahit olana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Devletimizin gücü yanımızda, insanımız da yanımızda olursa bu büyük bağımsızlık dalgasının altında kalmayacağız.” ifadelerini kullandı. Yeşilay’ın çalışmaları aktarıldı Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Dr. Mehmet Güllüoğlu ise etkinlik kapsamında düzenlenen panelde yaptığı sunumda Yeşilay’ın çalışmalarını detaylı biçimde aktardı.  Dr. Güllüoğlu, Yeşilay Danışmanlık Merkezleri’nin Türkiye’nin her ilinde ve KKTC’de toplam 105 merkezde bulunduğunu belirterek, 115 nolu danışma hattından bu merkezlere ulaşılabileceğini ve sonrasında yüz yüze ya da çevrimiçi görüşme yapılabileceğini kaydetti. YEDAM danışanlarının yazdığı mektuplardan örnekler paylaşan Güllüoğlu, YEDAM atölyelerinde, danışanların mesleki yeterliliklerini geliştirmeyi ve toplumla sosyal uyumlarını sağlayarak onları üreten konuma getirmeyi hedeflediklerine işaret etti. Güllüoğlu, YEDAM Danışma Hattı’nın 2016’dan günümüze 1.353.384 kişi tarafından arandığını, 381.410 kişiyle görüşme sağlandığını belirtti. Yeşilay’ın bağımlılıkta mücadelede önleyici çalışmalarının yanı sıra müdahale kapsamındaki faaliyetlerini YEDAM eliyle sürdürdüğünü aktaran Güllüoğlu, bağımlılık sebebiyle ortaya çıkan fiziksel, psikolojik ve sosyal kayıpların telafi edilmesi, kişilerin sağlıklı bir birey olarak topluma yeniden kazandırılması ve arınma sonrası tedavilerin desteklenmesi amacıyla Rehabilitasyon Merkezlerini ise Nisan 2023 itibariyle Diyarbakır ve Bursa'da olmak üzere hayata geçirdiklerini ifade etti. Güllüoğlu, 5 Mart 2025 tarihinde ise Kayseri Yeşilay Rehabilitasyon Merkezinin açılışının gerçekleştiğini anımsattı. Yeşilay’dan Bağımlılıklarla Mücadelede Kararlı Yaklaşım İletişim Başkanlığının hazırladığı çalışmada bağımlılıkla mücadelede toplumsal farkındalığın artırılmasına ve bilimsel temelli çalışmaların desteklenmesine önemli katkı sağlayarak, bireyler, aileler ve uzmanlar için rehber niteliği taşıyor. Kitapta Yeşilay Rehabilitasyon Merkezleri (REHAB), Yeşilay Danışmanlık Merkezleri (YEDAM), Yeşilay Yaşam Becerileri Eğitim Programı, Sağlıklı Nesil Sağlıklı Gelecek Projesi ve Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı gibi Yeşilay’ın bağımlılıklarla mücadelede yürüttüğü önemli çalışmalara geniş yer veriliyor. Bağımlılıkla mücadelede toplumsal farkındalığın artırılmasına ve bilimsel temelli çalışmaların desteklenmesine önemli katkı sağlayan eser, bireyler, aileler ve uzmanlar için rehber niteliği taşıyor. Çalışmada, Yeşilay Rehabilitasyon Merkezleri (REHAB), Yeşilay Danışmanlık Merkezleri (YEDAM), Yeşilay Yaşam Becerileri Eğitim Programı, Sağlıklı Nesil Sağlıklı Gelecek Projesi ve Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı gibi Yeşilay’ın bağımlılıklarla mücadelede yürüttüğü önemli çalışmalara geniş yer veriliyor. Yeşilay’ın Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve diğer kamu kurumlarıyla gerçekleştirdiği işbirliklerinin de vurgulandığı “21. Yüzyılda Türkiye’nin Bağımlılıklarla Mücadele Seferberliği” çalışmada, bağımlılık farkındalığını artırmak amacıyla Anadolu Ajansı ile yapılan işbirliği önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Ayrıca, Yeşilay Zümrüdüanka Ödülleri, bağımlılıkla ilgili bilimsel çalışmalara yer veren ADDICTA Dergisi, uluslararası kongreler, Yeşilay Fest ve Yeşil Sahne gibi etkinlikler de eserde kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanan bu önemli kaynak, Türkiye’nin bağımlılıklarla mücadeledeki kararlılığını ve çok paydaşlı yaklaşımını ortaya koyarken, Yeşilay’ın bu alandaki 105 yıllık öncü rolünü de gözler önüne seriyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.