Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#D Vitamini

Kapsül Haber Ajansı - D Vitamini haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, D Vitamini haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türk Pediatri Kurumu ve Orzax’tan Kazakistan’da Güç Birliği Haber

Türk Pediatri Kurumu ve Orzax’tan Kazakistan’da Güç Birliği

Türk Pediatri Kurumu, Astana Pediatri Derneği ve S.D. Asfendiyarov Kazak Ulusal Tıp Üniversitesi iş birliğiyle ve Orzax’ın koşulsuz desteğiyle düzenlenen “Türk Pediatri Kurumu Kazakistan Toplantısı”, 300’den fazla hekimin katılımıyla 25-26 Ekim tarihlerinde Kazakistan’ın Almati şehrinde gerçekleştirildi. Sempozyumun bilimsel içeriği oldukça zengindi. Çocukluk çağında Omega-3 ve beyin gelişimi, akut gastroenteritlere yaklaşım, çocuklarda vitamin ve mineral kullanımı, D vitamini, alt solunum yolu hastalıkları, idrar yolu enfeksiyonları, demir eksikliği anemisi ve tedavisi, boy kısalığına yaklaşım ve romatolojik hastalıklarda beslenme gibi güncel ve önemli pediatrik konular masaya yatırıldı. 3 gün süren programın açılış konuşması Türk Pediatri Kurumu Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, Asfendiyarov Kazak Ulusal Tıp Üniversitesi, Pediatri Anabilim Dalı Başkanı Dr. Tashenova Gulnara Talipovna, Avrasya Pediatristler ve Neonatologlar Derneği Başkan Yardımcısı Dr. Abdrakhmanova Sagıra Toksanbayevna ve Orzax Dış Ticaret Direktörü Neslihan Hotoğlu tarafından yapıldı. TPK Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Çiğdem Aktuğlu Zeybek, özellikle Omega-3'ün beyin gelişimi, dikkat ve öğrenme kapasitesi üzerindeki etkilerini gösteren güncel verilerin paylaşılmasının, pediatri pratiğine önemli katkı sağladığını belirtti. Toplantıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan TPK Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, bilginin ancak uluslararası düzlemde paylaşılarak çoğaltılabileceğini vurgulayarak, toplantının iki ülke arasında köprüler kurduğunu ifade etti. Toplantıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan TPK Başkanı Prof. Dr. Özgür Kasapçopur, bilginin ancak uluslararası düzlemde paylaşılarak çoğaltılabileceğini vurgulayarak, toplantının iki ülke arasında köprüler kurduğunu ifade etti. Orzax Pazarlama ve Kurumsal İletişim Direktörü Müge Turan ise, bu buluşmayı, iki ülkenin güçlü klinik deneyimlerini bir araya getiren değerli bir platform olarak nitelendirdi ve Orzax'ın Türk tıbbının gücünün Dünya'ya taşınmasına katkı sağladığını belirtti. Ayrıca “Orzax olarak, bilimi ve bilimsel gelişimi destekleyen bu tür çalışmalara ve geleceğin sağlığına yatırım yapmaya kararlılıkla devam edeceğiz” dedi. Orzax Dış Ticaret Direktörü Neslihan Hotoğlu da, bilimsel toplantılar ve iş birlikleriyle global sağlık ekosistemine katkı sunmayı en önemli görevleri arasında gördüklerini ekledi. Hotoğlu, “Orzax olarak Kazakistan'da bilime dayalı inovatif ürünlerimizi ve bilimsel etkinliklerimizi 50'den fazla ülkeye ulaştırarak, özellikle çocuk sağlığına odaklanarak global sağlık ekosistemine katkı sağlamayı sürdürmeye devam edeceğiz” dedi. Bilimsel etkileşimi ve uluslararası iş birliğini güçlendiren bu nitelikli buluşma, pediatri alanında daha sağlıklı nesiller için ortak aklın ve çok yönlü yaklaşımın önemini bir kez daha ortaya koydu. Orzax, bilimsel toplantılarını sürdürerek çocuk sağlığı alanındaki katkılarını genişletmeye kararlılıkla devam edecek. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Zatürrenin Erken Belirtilerine Dikkat!  Haber

Zatürrenin Erken Belirtilerine Dikkat! 

Acıbadem Fulya Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, sonbahar ve kış aylarında kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirilmesi nedeniyle görülme sıklığı artan zatürrenin özellikle ileri yaşta ve kronik hastalığı olan kişilerde son derece ciddi ve ölümcül seyredebileceğine dikkat çekerek, “Enfeksiyon sebebiyle vücuttaki oksijen seviyesinin düşmesi tüm organları etkilemektedir. Bunun sonucunda akciğerin yanı sıra böbrek, kalp ile karaciğer yetmezlikleri gelişebilmektedir. Özellikle 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan kişilerde bu organlar çok daha kolay hasar görmektedir” diyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, dolayısıyla zatürreden korunmanın yaşamsal önem taşıdığını vurgulayarak, “Bu enfeksiyondan en etkili korunma yöntemi ise özellikle 65 yaş üstü ve/veya altta kronik hastalığı olanların düzenli yıllık grip aşısı ve 1 kez zatürre aşısı yaptırmalarıdır” diyor. Kapalı alanlarda hızla bulaşıyor Sonbahar ve kış aylarında zatürrenin görülme sıklığı belirgin şekilde artış gösteriyor. Bu artışın nedenleri arasında grip (influenza), RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs), koronavirus gibi solunum yolu virüslerinin bu mevsimlerde daha yaygın olmaları yer alıyor. Virüsler akciğerlerin savunmasını zayıflatıyor ve bakterilerin yerleşip iltihap yapmalarını kolaylaştırıyor. Soğuk havada kapalı ortamlarda uzun süre zaman geçirilmesi de damlacık yoluyla bulaşan mikroorganizmaların hızla yayılmalarını kolaylaştırıyor. Aynı zamanda soğuk hava burun ve solunum sistemindeki savunma mekanizmalarını zayıflatıyor. Güneş ışığının az olması da D vitamini düzeylerinin düşmesine ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına sebep olabiliyor. Bu etkenler zatürrenin görülme sıklığını dolaylı olarak artırıyor. KOAH, kalp yetmezliği ve diyabet gibi kronik hastalıklar da soğuk havalarda kötüleşerek zatürrenin gelişimini kolaylaştırıyor. Mikroplar oksijen seviyesini düşürüyor! Bakterilerin, virüslerin ve nadir olarak mantar enfeksiyonlarının akciğerlere ulaşmasıyla gelişen zatürre bulaşıcı ve hızlı ilerleyebilen bir hastalık. Çoğunlukla solunum yoluyla bulaşan zatürrenin bulaşma riski ise virüs veya bakterilerin türüne göre değişiyor. Hasta bir kişi öksürürken veya hapşırırken damlacıklar havaya karışıyor. Sağlıklı kişi bu damlacıkları soluduğunda mikroplar burun, boğaz veya soluk borusundan akciğerlere ulaşıyor. Normalde akciğerler kendini iyi koruyor; burun, soluk borusundaki tüyleri ve mukus ise mikropları dışarı atarken, bağışıklık hücreleri de mikropları yutuyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, “Ancak grip ve soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında, sigara kullanımında, bağışıklık sistemi zayıfladığında, aşırı yorgunlukta veya beslenme bozukluğunda mikroplar akciğerin hava keseciklerine kadar ulaşmaktadır” uyarısında bulunuyor. Vücudun burada çoğalan mikropları yok etmek için iltihap karşıtı hücrelerini bölgeye gönderdiğini belirten Prof. Dr. Reha Baran, “Bu savaş sırasında alveoller, yani akciğer dokuları sıvı iltihap hücreleri ve bakterilerle dolmaktadır. Bunun sonucunda, vücutta oksijen seviyesi düşerken; ateş, öksürük ve göğüs ağrısı gibi sorunlar başlamaktadır” diyor. Hafif öksürük ve ateş erken belirtisi olabilir! Zatürre basit bir soğuk algınlığı gibi başlayıp, hızla ağırlaşabilen bir hastalık. Başlangıcında genellikle 38-40 derece ateş, titreme ve öksürük görülüyor. Önce kuru özellik sergileyen öksürük daha sonra sarı, yeşil veya pas renginde balgamlı hale geliyor. Nefes alırken göğüste batar tarzda ağrı, halsizlik, yorgunluk, hafif egzersizlerde veya konuşurken hissedilen nefes darlığı, özellikle virüs zatürrelerinde kas-eklem ağrıları, diğer belirtilerini oluşturuyor. Prof. Dr. Reha Baran, bu dönemde hekime başvurmanın yaşamsal önem taşıdığı uyarısında bulunarak, “Risk grubunda olanlarda ise sadece hafif öksürük ve ateş bile erken zatürre belirtisi olabilmektedir” diyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, erken tanı konulduğunda enfeksiyonun akciğerin tamamına yayılmadan durdurulabildiğine işaret ederek, “Bu sayede solunum yetmezliği ve kan zehirlenmesi gibi komplikasyonlar önlenirken, hastaneye yatış ihtimali azalmaktadır. Özellikle yaşlılarda ve kronik bir hastalığı olanlarda erken tedavi ölüm riskini önemli ölçüde düşürmektedir” diye konuşuyor. Bol sıvı alımı ve istirahat önemli! Zatürrenin tedavisinde amaç enfeksiyonu yok etmek, akciğer fonksiyonunu düzeltmek ve nefes darlığı ile organ yetmezliği gibi komplikasyonları önlemek. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, bakteri kaynaklı zatürrelerde tedavinin temelini antibiyotiklerin oluşturduğunu belirterek, “Viral zatürrelerde ise antibiyotik etkisizdir. Bu durumda; bol sıvı alımı, istirahat, ateş düşürücü ilaçlar ve gerekiyorsa oksijen desteği önemlidir. İnfluenza (grip) kaynaklı gelişen zatürrelerde özel bir antiviral ilaçlar ve covid-19 gibi enfeksiyonlarda ise kortizon kullanılabilir” bilgisini veriyor. Zatürreden korunmak için 8 kritik kural! Zatürre ve grip aşılarınızı yaptırın. Sigara ve alkolü mutlaka bırakın. Ellerinizi sık sık sabunlu suyla en az 2 dakika boyunca yıkamayı alışkanlık edinin. Kapalı ortamlarda bulunmaktan kaçının, eğer mecbursanız mutlaka maske kullanın. Hastalar ile yakın temasta bulunmamaya özen gösterin. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için dengeli beslenin, özellikle protein ve C vitamini yönünden zengin besinler tüketin, yeterli süre uyuyun, düzenli egzersiz yapın, stresi yönetmeye çalışın, kronik bir hastalığınız varsa düzenli olarak kontrolünü yaptırın. Odanızı her gün üç kez olacak şekilde 15’er dakika havalandırın. Ayrıca, nem oranı çok düşük ortamlarda bulunmamaya dikkat edin. Soğuk havada burundan nefes alın. Burun, soğuk havayı akciğerlere ulaşmadan önce ısıtır ve nemlendirir. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Beslenme, Güneş ve Hareket: Osteoporozdan Korunmanın Altın Üçlüsü Haber

Beslenme, Güneş ve Hareket: Osteoporozdan Korunmanın Altın Üçlüsü

Osteoporoz, yani halk arasında bilinen adıyla kemik erimesi, dünya genelinde milyonlarca kişiyi etkileyen, ancak çoğu zaman geç fark edilen sinsi bir hastalık olarak öne çıkıyor. Uzmanlar, erken tanı ve doğru yaşam alışkanlıklarının hastalığın ilerlemesini önlemede kritik rol oynadığını belirtiyor. Osteoporoz Sessiz İlerleyen Bir Tehdit Kemik yoğunluğunun azalmasıyla ortaya çıkan osteoporoz, ilk etapta belirti vermeden ilerleyebiliyor. Ancak hastalık devam ettikçe kalça, omurga ve el bileği kırıkları gibi ciddi komplikasyonlara yol açabiliyor. Bu kırıklar, özellikle ileri yaşlardaki bireylerde yaşam kalitesini düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda ömür süresini de kısaltabiliyor. “Osteoporoz masum bir hastalık değildir; ilerlediğinde kişinin bağımsız hareket kabiliyetini kaybetmesine yol açabilir” diyen Dr. Öğr. Üyesi Evren Kul Panza, hastalığın sessiz ilerlediğine dikkat çekiyor. Kadınlarda Menopoz Dönemi Kritik Risk Faktörü Osteoporoz hem kadınlarda hem erkeklerde görülebilse de menopoz sonrası dönemde östrojen hormonunun azalması nedeniyle kadınlarda daha sık ortaya çıkıyor. Dr. Panza, “Menopozdan sonra ilk iki yıl içinde kemik kaybı çok hızlı gerçekleşir. Bu dönemde düzenli tarama ve gerekli tedaviye başlamak çok önemlidir” açıklamasında bulunuyor. Erkeklerde ise ileri yaş, aşırı sigara kullanımı ve hormon bozuklukları önemli risk faktörleri arasında yer alıyor. Tanıda DEXA Testi ve Uzman Değerlendirmesi Şart Osteoporozun tanısında DEXA (kemik mineral yoğunluğu ölçümü) testi temel yöntem olarak kullanılıyor. Ancak ileri yaş grubunda görülen kireçlenme gibi durumlar, bu testin sonuçlarını etkileyebiliyor. “DEXA ölçümü tek başına yeterli değildir, fizik tedavi ve radyolojik değerlendirmelerle birlikte yapılmalıdır” diyen Dr. Panza, doğru tanının tedavi başarısındaki önemini vurguluyor. Spor, Kemiklerin En Güçlü Dostu Kemik kütlesi, insan yaşamında en yüksek seviyesine 30’lu yaşlarda ulaşıyor. Bu dönemde yapılan düzenli fiziksel aktiviteler, ilerleyen yıllar için adeta bir kemik sağlığı yatırımı anlamına geliyor. “Genç yaşta yapılan düzenli egzersiz, ilerleyen yıllarda kemik erimesine karşı güçlü bir kalkan oluşturur” diyen Dr. Panza, yürüyüş, dans ve step gibi aktivitelerin kemik yapımını desteklediğini belirtiyor. Ayrıca ileri yaşta bile düzenli yürüyüşün kemik yoğunluğunu artırdığı ve kırık riskini azalttığı bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Kalsiyum, D Vitamini ve Güneş Işığı Hayati Rol Oynuyor Kemik sağlığını korumak için kalsiyum ve D vitamini alımı son derece önemli. Günlük beslenmede süt, yoğurt, peynir, badem, yeşil yapraklı sebzeler ve balık gibi besinlerin yer alması gerekiyor. Dr. Panza, “Güneş ışığı, D vitamini sentezi için en doğal kaynaktır. Günün erken saatlerinde 15–20 dakikalık güneşlenme bile kemik sağlığını destekler” ifadelerini kullanıyor. Ayrıca sigara ve alkol kullanımının kemik yoğunluğunu azalttığı, aşırı kafein tüketiminin ise kalsiyum emilimini olumsuz etkilediği biliniyor. Osteoporozda Erken Tanı Hayat Kurtarır Erken tanı sayesinde, osteoporozun ilerlemesi önlenebilir ve kemik kırıkları engellenebilir. Dr. Öğr. Üyesi Evren Kul Panza, “Düzenli kemik ölçümü yaptırmak, sağlıklı bir yaşamın anahtarıdır. Özellikle menopoz sonrası kadınlar ve 50 yaş üzeri bireyler tarama programlarına dahil olmalıdır” uyarısında bulunuyor. Osteoporozun yalnızca ileri yaş hastalığı olmadığına dikkat çeken Dr. Panza, genç yaşta edinilen doğru alışkanlıkların kemik sağlığını uzun vadede koruduğunu da vurguluyor. Geleceğe Sağlam Adımlar İçin Farkındalık Şart Osteoporoz, önlenebilir bir hastalık olmasına rağmen farkındalık eksikliği nedeniyle birçok kişi geç tanı alıyor. Çakmak Erdem Hastanesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Evren Kul Panza, “Her birey, kemik sağlığını korumak için erken yaşlardan itibaren düzenli egzersiz yapmalı, dengeli beslenmeli ve gerekli tetkiklerini aksatmamalıdır. Sağlam kemikler, sağlıklı bir geleceğin temelidir” diyerek sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Liposomal Nanoteknolojiyle D Vitamini Takviyelerinde Yeni Bir Dönem Başlıyor Haber

Liposomal Nanoteknolojiyle D Vitamini Takviyelerinde Yeni Bir Dönem Başlıyor

Ancak klasik tablet ve kapsül formlarında alınan D vitamininin büyük bölümü sindirim sırasında kayba uğruyor. İşte bu noktada devreye giren liposomal nanoteknoloji, vitaminlerin hücrelere doğrudan ve etkili bir şekilde ulaşmasını sağlayarak emilimi artırıyor. Sıvı formda alınan liposomal D vitamini, özellikle kemik sağlığını korumada kritik bir rol üstleniyor. Gelişmiş lipid teknolojilerinin küresel tedarikçisi olan VAV Lipids, bu alandaki yenilikleri Türkiye ve dünya genelinde sağlık profesyonelleri ile buluşturarak, hastaların ihtiyaç duyduğu güvenli ve etkili çözümleri erişilebilir kılıyor. Kemikler, diğer organları koruyan ve hormonları düzenleyen temel yapısal organlar olarak biliniyor. Ancak çeşitli hastalıklar, çevresel faktörler ve iskelet bozuklukları kemik dokusunu olumsuz etkileyebiliyor. Bu durum hem hareket kabiliyetini kısıtlayabiliyor hem de ciddi vakalarda hayati risk oluşturabiliyor. Geleneksel tedavilerde yüksek doz ilaç kullanımı gerekebiliyor ancak bu yöntem, yan etki riskini artırabiliyor. İşte bu noktada, liposomal nanoteknoloji ve nanopartiküllerle geliştirilen yenilikçi ilaç taşıma yöntemleri devreye giriyor. AB GMP sertifikalı, atıksız üretim tesisi ve 22 y ıllık ihracat geçmişiyle gelişmiş lipid teknolojilerinin küresel tedarikçisi olan VAV Lipids de Türkiye ve dünya genelinde sağlık profesyonelleri ve hastaların ihtiyaçlarını karşılamada kritik bir rol üstleniyor. Liposomal nanoteknoloji kemik tedavilerinde önemli rol üstleniyor Liposomal nanoteknolojinin temelinde, 100–300 nanometre çapında lipozom adı verilen nanopartiküller yer alıyor. İlk kez 1965'te keşfedilen lipozomlar ilaç, vitamin ve aşı gibi maddeleri hücrelere taşımada kullanılıyor. Küçük yapay baloncuklara benzeyen lipozomlar, insan hücrelerini çevreleyen yapılara benzer fosfolipitlerden oluşuyor. Bu sayede çözünürlüğü düşük veya hassas maddeleri hedef hücreye ulaşana kadar koruyabiliyor. Biyouyumlu yapıları sayesinde yan etki riski düşük o lan lipozomlar, gıda takviyelerinde de vitamin veya diğer sağlık destekleyici bileşenleri taşımak için ideal bir kapsülleme yöntemi sunuyor. Liposomal nanoteknoloji, son yıllarda kemik tedavilerinde önemli bir rol üstleniyor. Osteoartrit, osteoporoz ve kemik kanseri gibi durumlarda, tedavi etkinliği sınırlı kalabiliyor ve yan etkiler ortaya çıkabiliyor; çünkü ilaç doğrudan etkilenen bölgeye ulaşmıyor. Nanopartiküller küçük boyutları, geniş yüzey alanları ve yüzey özelliklerinin değiştirilebilmesi sayesinde kemik dokusunun yenilenmesine yardımcı oluyor. Örneğin, nanoseria ve seryum oksit nanopartiküller, osteoporoz gibi kemik dokusu bozulmalarında kullanılıyor. Kemik enfeksiyonları (osteomiyelit) da nanopartiküllerle hedeflenebiliyor. Lipozomların ayrıca yaralı kemik dokusuna gen taşımak ve iyileşmeyi desteklemek için de kullanılabildiğine dikkat çeken VAV Lipids Genel Müdürü Arun Kedia, "Bu teknoloji, ilaçların sadece hedef bölgeye ulaşmasını sağlayarak yan etkileri azaltıyor ve kontrollü salım sayesinde tedavi etkinliğini artırıyor" diyor. Türkiye'nin yüzde 63'ü D vitamini eksikliği çekiyor Türkiye'de yapılan bir meta-analiz çalışmasına göre, genel nüfusta D vitamini eksikliği yüzde 63 oranında görülüyor. Bebeklerde bu oran yüzde 86,6, hamilelerde yüzde 76, çocuklarda yüzde 39,8, yetişkinlerde ise yüzde 63,5 olarak izleniyor. Kadınlarda eksiklik yüzde 64,7 olurken, erkeklerde bu oran yüzde 39,5 olarak tespit edildi. Diğer yandan araştırmalara göre kanda 12 veya 10 ng/ml altındaki D vitamini seviyesi, eksiklik olarak kabul ediliyor. Bu durum, osteomalazi ve beslenme kaynaklı raşitizm riskini artırıyor. Eksikliğin başlıca nedenleri aras ında yetersiz besin alımı ve güneş ışığına düşük maruziyet bulunuyor. Oral takviyelerle D vitamini almak mümkün olsa da klasik tablet ve kapsüller sindirim sisteminde büyük oranda kayba uğradığı için biyoyararlanımı düşük olabiliyor. Bu noktada devreye giren Liposomal nanoteknoloji ise vitamin ve besin takviyelerinin hücrelere etkin şekilde taşınmasını sağlıyor. Sıvı formdaki liposomal D vitamini, kemik sağlığında kritik bir rol üstleniyor Liposomal nanoteknolojinin vitamin ve besin desteklerinin etkinliğini artıran devrim niteliğinde bir yöntem olduğuna vurgu yapan Arun Kedia, şunları söyledi: "lipozomlar, küçük boyutları sayesinde sindirim sırasında parçalanmadan görevini yerine getiriyor ve farklı pH koşullarında da etkisini koruyabiliyor. Bu sayede D vitamini gibi kemik, kas ve bağışıklık sistemi sağlığı için kritik öneme sahip takviyeler, hücrelere çok daha kolay ulaşıyor. Geleneksel yağda çözünen formlar, süt ya da yağ içeren gıdalarla alınmak zorundayken liposomal D vitamini su veya meyve suyu ile pratik şekilde kullanılabiliyor. Bu hem biyoyararlanımı artırıyor hem de günlük hayatta daha erişilebilir bir kullanım imkânı sunuyor. Ayrıca sıvı formda alınabilmesi, büyük tabletleri yutmakta zorlanan kişiler için ciddi bir kolaylık sağlıyor. VAV Lipids olarak üretim standartlarımızı uluslararası düzenlemelerle uyumlu hale getirerek hem Türkiye'de hem de dünya genelinde sağlık profesyonellerinin ve hastaların ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyoruz. Amacımız, liposomal nanoteknolojinin sunduğu bu yenilikçi çözümleri daha geniş kitlelere ulaştırmak ve besin destekleri ile ilaçların hedefe güvenle ulaşmasına katkı sağlamak." Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

D Vitamini Takviyesine Her Mevsim İhtiyaç Var! Haber

D Vitamini Takviyesine Her Mevsim İhtiyaç Var!

Yaz mevsimi dendiğinde akla ilk olarak güneş gelse de, D vitamini eksikliği ülkemizde yaygın bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor. Uzmanlar, D vitamini sentezi için UVB ışınlarının doğrudan cilde teması gerektiğini belirtiyor. Orzaks Medikal Müdürü Dr. Feyza Özdemir, “D vitamini, vücudumuzda doğal olarak sentezlenebilen bir vitamindir. Besinlerle minimal düzeyde tüketilebiliyor olsa da en önemli kaynağı derimize temas eden güneş ışınlarıdır. UVB ışınlarına olan maruziyet cildimizde D vitamini sentezinin destekleyicisidir. 1 Görünüşte yeterli güneş alan bireylerde bile D vitamini yetersizliği ile karşılaşıyoruz. 2 Çünkü doğru zaman, doğru koşullar ve yeterli maruz kalma sağlanmadığında vücut bu hayati vitamini yeterince sentezleyemiyor.” diyerek uyarıda bulunuyor. Özellikle ülkemiz gibi güneşli gün sayısı fazla olan ülkelerde dahi toplumun yüzde 88’inde yetersizlik görülmesi, konunun ciddiyetini ve yaygınlığını ortaya koyuyor. 3 Güneş kremleri ve kapalı alanlar D vitamini sentezini engelliyor Dr. Feyza Özdemir, günümüzde güneş kremi kullanımı, kapalı alanlarda geçirilen uzun saatler bu süreci ciddi şekilde engellediğini söyleyerek ekliyor: “Bulutsuz havada, öğle saatlerinde ve koruyucu ürünler olmadan güneşe çıkmak sentez için ideal koşulları oluşturuyor ancak bu günlük hayatta çoğu zaman yapılamıyor. Klinik araştırmalar sonucunda, SPF 15 olan bir güneş kremi kullanımının bile D vitamini üretimini yüzde 90’dan fazla azaltabildiğini görüyoruz.” diyor. Gölge alanlar, cam arkası ve uzun kollu giysilerle yapılan güneşlenmelerde D vitamini sentezi olmadığının da altını çizen Özdemir, risk gruplarına dair bazı önerilerde bulundu: “Yaşlılar, fazla kilolu veya obez bireyler, çocuklar, gebeler, emziren anneler, kronik hastalığı olanlar ve ofis çalışanları gibi gruplarda D vitamini rezervi yetersiz kalıyor. Bu grupların hekim kontrolünde düzenli ölçümlerle takip edilmesi ve gerekirse takviye alınmasını öneriyoruz.” 4 şeklinde konuştu. Ülkemizde çocuklar ve ergenlerin yüzde 60’sından fazlasında D vitamini eksikliği görülüyor Ülkemizde D vitamini sentezinden en iyi şekilde yararlanmak için mayıs-eylül ayları arasında, saat 11:00-14:00 aralığında, açık tenli kişiler için yüz, kollar ve bacakların ortalama 15-30 dakika boyunca doğrudan güneşe maruz kalınması gerekiyor. 5 Ancak bu mümkün olmadığında veya sentez yeterli olmadığında takviye desteği devreye girmelidir. Dünya Sağlık Örgütü ve Amerikan Pediatri Akademisi bebeklerde yaşamın ilk gününde başlanması kaidesiyle her gün 400IU D vitamininin dışarıdan takviye edilmesini öneriyor. 6 Dr. Özdemir, “Ülkemizde çocuklar ve ergenler üzerinde yapılan araştırmalarda yüzde 60’ından fazlasında D vitamini eksikliği olduğu görülüyor. 7 Özellikle dijital ekranlar karşısında geçirilen süre artışına bağlı olarak çocuklarda güneşe maruz kalmanın azaldığı rahatlıkla tahmin edilebilir. Bu nedenle tatilde de D vitamini yetersizliği göz önünde bulundurulmalı ve bilinçli yaklaşımlar ile gerekiyorsa koruyucu olarak veya tedavi edici miktarlarda D vitamini uygulamaları yapılmalıdır.” dedi. “D vitamini takviyeleri, koruyucu bir sağlık desteğidir” Özdemir D vitamini takviyelerini: “Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamini, özellikle zeytinyağı bazlı formülasyonlarla daha iyi emilir. Zeytinyağının oleik asit içeriği hem antioksidan etkisi sağlar hem de emilimi artırır.” 8 diyor. Ürün içeriği ve katkı maddesi içermemesi takviye seçiminde önem taşıyor. BHA, yapay tatlandırıcı ve kimyasal koruyuculardan arındırılmış ürünler tercih edilmelidir.” şeklinde değerlendirdi. Dr. Özdemir D vitaminin yoğun olarak bulunduğu besinlerin de altını çizdi. “D vitamini en çok balık, yumurta ve kırmızı et gibi hayvansal gıdalarda bulunur. Mantar gibi bitkisel kaynaklarda da D vitamini vardır ancak bu kaynaklardaki D2 formu, vücudumuzun deriden sentezlediği ve takviyelerde bulunan D3 formuna göre daha düşük emilime sahiptir. 9 Türkiye Beslenme Rehberi 2022 verilerine göre ülkemizde besinlerle D vitamini alımı yüzde 96 oranında yetersiz kalıyor. 10 Dr. Özdemir son olarak, D vitamininin bağışıklık kemik sağlığına katkılarını da şu şekilde ifade ediyor: “D vitamini, vücudumuzda kalsiyum emilimine ve kullanımına yardımcı olur, bu kalsiyum da normal kemiklerin korunmasına katkı sunar. Dolaylı yoldan bakıldığında D vitamini eksikliği, çocuklarda raşitizm gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Yetişkinlik döneminde de D vitamini, osteoporozun önlenmesinde kritik bir role sahiptir. Ayrıca D vitamininin, doğal savunma hücreleri gibi vücudun doğal kalkanlarını destekleyerek enfeksiyonlarla savaştığı ve otoimmün rahatsızlıklarda da düzenleyici olduğu görülüyor. Bu nedenle D vitamini takviyeleri bir tedavi aracının yanında aynı zamanda koruyucu bir sağlık desteğidir.” diyerek uyarıda bulunuyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.