Hava Durumu

#Deprem

Kapsül Haber Ajansı - Deprem haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deprem haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türkiye ile Japonya Arasında Yeni Adım: TBB ve JICA’dan Afet Atıkları İçin Hibe Anlaşması Haber

Türkiye ile Japonya Arasında Yeni Adım: TBB ve JICA’dan Afet Atıkları İçin Hibe Anlaşması

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile yürüttüğü iş birliği kapsamında, “Afet Sonrası İyileştirme ve Afet Atık Yönetimi için Ekipmanların Acil İyileştirilmesi Alt Projesi”ne ilişkin hibe anlaşmasını imzaladı. Törende, TBB’nin yanı sıra Sağlık Bakanlığı (SB) ve Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) de hibe faydalanıcısı olarak yer aldı. İmzalanan anlaşma ile depremden etkilenen yerel yönetimlerin afet sonrası iyileştirme sürecinde ihtiyaç duyduğu ekipman desteğinin sağlanması amaçlanıyor. Törende açılış konuşmaları JICA Türkiye Ofisi Baş Temsilcisi Watanabe Daisuke, TBB Genel Sekreteri Suat Yıldız, Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürü Hakan Usta ve Karayolları Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Macit tarafından gerçekleştirildi. Daisuke: “Türkiye’nin olağanüstü gösterdiği direnç takdire şayandır” JICA Türkiye Ofisi Baş Temsilcisi Watanabe Daisuke, Türkiye’nin 6 Şubat depremlerinden sonra gösterdiği direnç ve toparlanma çabasının takdire şayan olduğunu belirtti. Daisuke, finansman ve temel ekipman desteği konularında devam eden ciddi bir ihtiyacın olduğunu ifade ederek, “Japonya, toplam 3,8 milyar Japon Yeni tutarında kapsamlı bir hibe desteği sağlamaktadır.” diye konuştu. Anlaşmanın deprem bölgesinin yeniden yapılanma çabalarına katkı sunmayı hedeflediğine işaret eden Daisuke, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu projenin hedefi yalnızca devam eden afet iyileştirme çalışmalarını desteklemek değil; aynı zamanda gelecekte meydana gelebilecek acil durumlara karşı hazırlık ve müdahale kapasitesini artırmaktır. Her kuruma özel olarak sağlanacak kritik ekipmanlarla, daha dirençli ve daha güvenli bir Türkiye'nin inşasına katkı sağlamayı umuyoruz. İmza töreninden büyük bir memnuniyet duyuyorum; ancak en önemli konu, afet bölgelerindeki mevcut durumu göz önünde bulundurarak bu projenin hızlı bir şekilde hayata geçirilmesidir. Bu doğrultuda yakın iş birliğimizin devamını temenni ediyorum.” Yıldız: “Belediyeler afet sonrasında yoğun çaba gösterdi” TBB Genel Sekreteri Yıldız, 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerin ardından belediyelerin üstlendiği rolün önemine dikkati çekti. Yıldız, belediyelerin depremin ardından merkezi yönetimle koordinasyon içinde arama-kurtarma, geçici barınma ve temel hizmetlerin sağlanması gibi kritik görevleri yerine getirmek için yoğun çaba gösterdiğini anlatıı. Afet sonrası süreçte ise yeniden inşa, kalıcı konut alanlarının planlanması, sosyal destek mekanizmalarının kurulması ve psikososyal ihtiyaçların karşılanması gibi uzun vadeli görevlerin gündeme geldiğine dikkati çeken Yıldız, “Bu süreç, belediyelerin afete ve afet sonrasına hazırlıklı olmasının, dirençli şehirler için kurumsal kapasitenin önemini bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir.” dedi. Yıldız: “Japonya’nın iyi uygulama örneklerini ve tecrübelerini belediyelerimize aktarıyoruz” TBB’nin hizmet sunumunda ve kaynak kullanımında odağına depremden en çok etkilenen şehirleri ve dirençlilik alanındaki faaliyetleri yerleştirdiğini ifade eden Yıldız, Birlik bünyesinde kurulan “Deprem Bölgesi Araştırma Komisyonu”nun deprem sonrasında hazırladığı rapora atıfta bulundu. TBB’nin Stratejik Planı’nda da “kapsayıcı ve dirençli şehirlerin inşası için yerel yönetimlerin kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi” maddesinin temel hedef olarak belirlendiğini aktaran Yıldız, “Bir yandan Birliğimiz bünyesinde kurduğumuz Afet Risk Yönetimi ve Dayanıklılık Komisyonu ile belediyelerimizi dirençli hale getirmek üzere çalışmalarımıza devam ederken, aynı zamanda JICA ile verimli bir şekilde yürüttüğümüz projeler aracılığıyla Japonya’nın iyi uygulama örneklerini ve tecrübelerini belediyelerimize aktarıyoruz.” dedi. Proje ile 6 Şubat Depremlerinden etkilenen belediyelerin toparlanma sürecinde ihtiyaç duydukları araç ve ekipman desteğinin sağlanması için başlatılan iş birliğinin hayata geçtiğine işaret eden Yıldız, “Japonya ve Türkiye arasında uzun yıllara dayanan dostluk ilişkimiz, geçmişte olduğu gibi günümüzde de sorunlara karşı birlikte çözümler üretme kapasitemizi güçlendirmektedir.” diye konuştu. Usta: “Japonya her zaman olduğu gibi dostluğunu gösterdi” Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürü Hakan Usta, 6 Şubat depremleri nedeniyle on binlerce insanın yaşamını yitirdiğini, şehirlerin yıkıldığını ve sağlık altyapısının büyük zarar gördüğüne dikkati çekti. Bu süreçte uluslararası dayanışmanın hayati önemde olduğunu belirten Usta, “Japonya her zaman olduğu gibi dostluğunu ve dayanışmasını güçlü bir şekilde tarafımıza gösterdi.” ifadelerini kullandı. Usta, “JICA tarafından sağlanması planlanan tıbbi cihaz ve ekipman destekleri deprem bölgesindeki sağlık tesislerimizin cihaz altyapılarının güçlenmesine kesintisiz ve kaliteli sağlık sunulması için önemli katkı sağlayacaktır.” dedi. Macit: “Ekipmanlar olası afet durumlarında acil geçişlerin sağlanmasında önemli katkılar sunacak” Japonya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 19. yüzyıldan bu yana süregeldiğini, 1924’te diplomatik nitelik kazandığını ve 2013 yılında stratejik ortaklık düzeyine yükseltildiğini hatırlatan KGM Genel Müdür Yardımcısı Macit, iki ülke arasındaki teknik iş birliğinin ulaştırma alanındaki yansımalarına da değindi. Törende imzalanan hibe anlaşması ile, Karayolları Genel Müdürlüğüne bir adet köprü muayene aracı, iki adet geçici montaj köprüsü ve bir adet damperli kamyon sağlanacağını belirten Macit, ekipmanların mevcut köprülerin denetimi ve olası afet durumlarında acil geçişlerin sağlanması açısından önemli katkılar sunacağını söyledi. Büyükelçi Katsumata: “Türkiye’nin deprem sonrası yeniden inşa sürecini desteklemeye devam edeceğiz” Hibe Anlaşmasının imzalanmasının ardından toplu fotoğraf çekimi yapıldı. Törenin kapanış konuşmasını Japonya’nın Türkiye Büyükelçisi Takahiko Katsumata gerçekleştirdi. Deprem bölgesini şubat ayında yeniden ziyaret ettiğini dile getiren Katsumata, Japonya ve Türkiye’nin deprem ülkeleri olduğunu vurgulayarak, 2011’deki Büyük Doğu Japonya Depremi’nde Türkiye’nin gönderdiği arama-kurtarma ekibini ve 2023’teki depremlerde Japonya’nın bölgeye yönlendirdiği uluslararası yardım ekibini iki ülke arasındaki karşılıklı yardımlaşma kültürünün örnekleri olarak gösterdi. Son dönemlerde İstanbul, Ankara ve Muğla’da yaşanan depremleri hatırlatan Katsumata, depremlerin zaman ve yerinin öngörülemediğini belirterek, sistemlerin ve ekipmanların her zaman hazır bulundurulmasının önemine dikkati çekti. Verilen hibe desteğine ilişkin konuşan Katsumata, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Bu hibe desteği ile 2023 yılındaki depremlerin etkilediği bölgelerde enkaz kaldırmayı da kapsayan atık yönetimi ile altyapının onarımı ve yeniden inşasına yönelik ekipmanların temini sağlanacaktır. Ayrıca, yeniden inşa edilecek hastaneler ile deprem öncesinde yapımı planlanan veya deprem meydana geldiğinde yapımı devam etmekte olan hastanelere tıbbi ekipman sağlanması da amaçlanmaktadır. Böylece, her an olabilecek depremlere hazırlıklı olunmasını şehirlerin dayanıklılığının artmasını ve müdahale edilmesini umuyoruz. Japonya Hükümeti olarak, Türkiye'nin deprem sonrası yeniden inşa çalışmalarını bundan sonra da mümkün olan en güçlü şekilde desteklemeye devam edeceğiz.”

TBB, JICA ve MEB İZMİR’de Okul Güçlendiriyor Haber

TBB, JICA ve MEB İZMİR’de Okul Güçlendiriyor

Sismik güçlendirme faaliyetlerinin tamamlanması ve elde edilen çıktıların paylaşılması amacıyla düzenlenen seminer TBB’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilirken JICA ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) da destek sundu. Sismik güçlendirme kapsamında, İzmir’in Bayındır ilçesindeki Merkez İsmet İnönü Ortaokulu pilot bina olarak seçildi. TBB, MEB ve JICA’nın iş birliğinde okul binası için dış çerçeve yöntemi kullanılarak bir sismik güçlendirme tasarımı hazırlandı. Binada yapılan detaylı inceleme sonucunda sismik teşhis için gerekli veriler toplandı ve tasarımda dikkate alınacak unsurlar belirlendi. Bu verilere dayanarak temel ve detay projeler oluşturulurken, tasarım süreci 22 Nisan 2025’te tamamlandı. Çalışmalar sırasında, Japonya’ya özgü dış çerçeve yöntemi Türkiye’ye aktarılırken, TBB ve MEB mühendisleri için teknik eğitimler düzenlenerek bu alanda deneyim kazanmaları sağlandı. Seminerin açılış konuşmaları, TBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Şengül Altan Arslan, JICA Türkiye Baş Temsilcisi Watanabe Daisuke ve MEB Yapı işleri Daire Başkanı İsmail Yıldırım tarafından gerçekleştirildi. Arslan: “Geleceğimizi koruyacak yapılar inşa etmeliyiz” Konuşmasında, afetlere karşı dayanıklılığın artırılmasına yönelik yürütülen çalışmaların önemine dikkat çeken Arslan, “JICA ile yürüttüğümüz ‘Yerelde Afet Riski Azaltma ve Atık Yönetimi Kapasitesinin Artırılması Projesi’, belediyelerimizin ve paydaş kurumlarımızın kapasitesini güçlendirmeyi ve uluslararası deneyim paylaşımını hedefliyor.” dedi. Türkiye’nin afet riski yüksek bir ülke olduğunu vurgulayan Arslan, 6 Şubat depremleri sonrasında hazırlanan raporların da bu gerçeği bir kez daha ortaya koyduğunu belirtti. Arslan; “Projemizin sismik güçlendirme bileşeni altında, MEB İnşaat Emlak Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla İzmir’de bir ortaokulda dış çerçeve yöntemiyle yapısal güçlendirme tasarımını tamamladık. Bu yöntemin en önemli özelliği, uygulama sırasında binanın kullanımda kalabilmesi ve hızlı bir şekilde hayata geçirilebilmesidir.” ifadelerini kullandı. Arslan, projenin teknik yönünün yanı sıra toplumsal anlamına da dikkat çekerek, “Dış çerçeve yöntemi yalnızca bir yapıyı değil, içinde geleceğimizi temsil eden çocuklarımızı da koruma altına alacaktır. Türkiye’de ilk kez uygulanacak bu yenilikçi yöntem, MEB tarafından hayata geçirilecek. Bu çalışmanın yerel yönetimlere iyi bir uygulama örneği olmasını temenni ediyorum.” dedi. Arslan ayrıca, TBB’nin stratejik hedefleri doğrultusunda yerel yönetimlerin afetlere karşı kurumsal kapasitesini artırmak amacıyla yoğun biçimde çalıştığını belirtti. Daisuke: “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” Türkiye’nin doğal güzelliklerine rağmen ciddi bir deprem riski taşıdığını vurgulayan JICA Türkiye Baş Temsilcisi Watanabe Daisuke; “Son yaşanan olaylar, afetlere hazırlıklı olmanın sadece iyi bir fikir değil, mutlak bir zorunluluk olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir.” ifadelerini kullandı. TBB ve MEB ile yürütülen iş birliğinden gurur duyduklarını belirten Daisuke, bu ortaklığın birlikte çalışıldığında ne kadar güçlü olunabileceğini ortaya koyduğunu dile getirdi. Konuşmasında Türk kültürüne de atıf yapan Daisuke, “Geçtiğimiz günlerde ortak çabamızı çok güzel anlatan bir Türk atasözü öğrendim: Bir elin nesi var, iki elin sesi var.” dedi. Paylaşılan bilgi, ortak taahhüt ve birleşik eylemlerin afetlere hazırlıkta ve şehirlerin dayanıklılığının artırılmasında gerçek bir etki yaratacağını ifade eden Daisuke, “Türkiye’deki her topluluğun daha hazırlıklı, daha güçlü ve daha dirençli olması için birbirimizden öğrenelim ve hep birlikte çalışalım.” çağrısında bulundu. Yıldırım: “Dış çerçeve yöntemi kamuya örnek olacak” MEB Yapı işleri Daire Başkanı İsmail Yıldırım da dış çerçeve yöntemiyle gerçekleştirilen pilot uygulamanın sadece mevcut okul binasının değil, gelecekteki benzer projelerin de önünü açacağını belirtti. Yıldırım; “Aidiyet duygularını kaybetmeden, başka bir okula taşınmadan güçlendirme çalışmalarının tamamlanabileceğini bu projeyle göstermeye çalışıyoruz. Gidişat ve öngördüğümüz eylem planları da bu yaklaşımı destekliyor.” dedi. Nippon Koei ve JICA katkılarıyla geliştirilen yeni tekniklerin önemine değinen Yıldırım, bu çalışmaların hem bilgi birikimi hem de insan hayatını koruma yönünden büyük kıymet taşıdığını vurguladı. İzmir Bayındır’da uygulanan pilot projede dış çerçeve yöntemiyle yürütülen süreçte 16 aylık bir zaman diliminde önemli kazanımlar elde ettiklerini dile getiren Yıldırım, “Bu 16 aylık süreç bize yeni tekniklerle ülkemize önemli katkılar sağlanabileceğini gösterdi. Proje, kamu kurumları ve özel sektör için de örnek teşkil edecektir.” dedi. Güçlendirme maliyetlerini azaltma hedefiyle yola çıktıklarını belirten Yıldırım; “Toplam maliyetin yüzde 80–85’ini güçlendirme içinde tutmak gibi bir hedefimiz var. Bu başarıyı hayata geçirirsek, maddi ve manevi açıdan tüm kamu kurumları için önemli bir kazanım olacaktır.” dedi. Teknik destek ekibinden değerlendirmesi Sismik güçlendirme için teknik destek ekip lideri Toshihiko Suzuki projenin Mart 2023’ten Şubat 2026’ya kadar süren “Yerelde Afet Riski Azaltma ve Atık Yönetimi Kapasitesinin Artırılması” programının bir bileşeni olduğunu belirtti. Projenin ana kapsamı; yerelde afet önleme, güçlendirme önlemleri ve katı atık yönetiminin geliştirilmesi olarak tanımlandı. Suzuki, projede Japonya’dan getirilen “master frame” yöntemi gibi dış çerçeve sistemlerinin kullanıldığını ve bu yöntemlerin binaların kullanım halindeyken hızlıca güçlendirilmesine olanak sağladığını aktardı. Suzuki’nin ardından TBB’den Fulya Atay, Japonya’da gerçekleştirilen teknik eğitim programına dair gözlemlerini katılımcılarla paylaştı. Daha sonra MEB’den Dr. Ahmet Hakan Mutlu, kurumun sismik güçlendirme stratejisini ve dış çerçeve yöntemini tercih ettiklerini anlattı. Programda ayrıca MEB temsilcilerinden İsmail Yıldırım, afetlere hazırlık kapsamında geliştirilen eylem planları ve iş sürekliliği yaklaşımı üzerine sunum gerçekleştirdi. Sismik Güçlendirme Semineri Daisuke’nin kapanış konuşması ile son buldu. Daisuke konuşmasında İzmir’de gerçekleştirilen sismik güçlendirme çalışmasının tüm Türkiye’ye yayılmasını umduklarını belirtti. Daisuke ayrıca; “Biz bu çalışmalarımızı sürdürerek her iki ülkenin de insanları için daha dayanıklı bir toplum ve iş birliği inşa etmeyi umuyoruz.” dedi.

DeFacto’dan Hatay’da Miniklere Bayram Sevinci Haber

DeFacto’dan Hatay’da Miniklere Bayram Sevinci

Türkiye’nin global moda markası DeFacto, 2023 yılında yaşanan deprem felaketinin ardından bölgede yaptığı çalışmaları kararlılıkla sürdürüyor. Depremin ilk gününden bu yana devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde tüm imkânlarını seferber eden DeFacto, yalnızca ekonomik canlanmaya değil, aynı zamanda sosyal hayatın yeniden inşasına katkı sağlamayı hedefliyor. Bu kapsamda daha önce Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile iş birliği yaparak Bakanlığın koruması altındaki çocukların bir yıllık giysi ihtiyacını karşılayan DeFacto, Kurban Bayramı öncesinde Hatay’da düzenlediği “DeFacto Bayram Şenliği” ile Bakanlık korumasındaki miniklere bayram coşkusunu doyasıya yaşattı. Hatay Serinyol’da gerçekleştirilen şenlikte minikler, halat çekme, ip atlama, çuval yarışı, sek sek gibi geleneksel oyunlardan yüz boyama, balon şekillendirme gibi birçok eğlenceli etkinliğe katılırken palyaço, sihirbaz ve jonglör gösterileriyle doyasıya eğlendi. DeFacto çalışanlarından oluşan ‘DeFacto Gönüllüleri’nin aktif rol aldığı etkinlikte tüm günü keyifli aktiviteler ve sürprizlerle geçiren çocuklara, bayramlık kıyafetleri de DeFacto tarafından hediye edildi. Barış Sönmez: “Bölgenin kalkınması ve refah seviyesinin yükselmesi için birçok koldan çalışmalarımızı sürdüreceğiz” Etkinliğe katılan DeFacto Mağazacılık ve Pazarlama Genel Müdürü Barış Sönmez, DeFacto olarak toplumsal sorumluluğu uzun vadeli ve sürdürülebilir projelerle ele aldıklarını vurgularken şu ifadeleri kullandı: “Asrın felaketinin ilk gününden bu yana bölgedeyiz. Depremin ilk yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile koordine olarak, bakanlık himayesindeki çocukların 1 yıllık giyim ihtiyacını karşıladık. İlk günden bu yana 11 ilimizin ekonomisine ve finansman akışına canlılık katacak, bölgenin sürdürülebilir istihdamına destek sağlayacak çalışmaları odağımıza aldık. Bu kapsamda üreticilerimize can suyu olacak adımlar attık. ‘Üretim Hiç Durmasın’ projemizle tedarikçilerimize, milyonlarca adet ürün siparişi verdik ve istihdam sayısının artmasına katkıda bulunduk dedi., “Bölgenin kalkınması ve refah seviyesinin yükselmesi için birçok koldan çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bugün burada, çocukların yüzlerindeki bu mutluluğu görmek; tüm bu çalışmalarımızın en anlamlı yansımasıdır. Bu vesileyle başta bölge halkı olmak üzere herkesin Kurban Bayramı’nı en içten dileklerimle kutlar, bayramın getirdiği sıcaklığın ve dayanışma ruhunun toplumun her kesimine umut olmasını dilerim.” dedi. Süleyman Yıldırım: “Her Çocuk Bir Umut, Her Destek Bir Adım” Şenliğe katılan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Hatay İl Müdürü Süleyman Yıldırım ise şöyle konuştu: “Deprem sonrası çocuklarımızın iyileşme sürecine katkı sunmak adına düzenlenen bu tür etkinlikler, Bakanlığımızın yürüttüğü psikososyal destek hizmetleriyle bütünlük arz etmektedir. DeFacto’nun sürdürülebilir katkıları, devlet-özel sektör iş birliğinin ne kadar anlamlı olabileceğini bir kez daha göstermiştir. 2025 yılının Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından “Aile Yılı” ilan edilmesiyle birlikte, aileyi ve çocukları odağına alan projeler daha da anlam kazanmış, özel sektörün bu sürece katkısının önemi artmıştır. Bu anlamda çocuklarımızın sağlıklı gelişimi ve aile bağlarının güçlendirilmesine yönelik her türlü katkının daha da kıymetli hâle geldiğini görüyoruz. Bu vesileyle tüm gönüllülere ve emeği geçenlere teşekkür ederiz.”

Afetlerde İletişim Kopmayacak: İzmir’de Güvenli Haberleşme Adımı Haber

Afetlerde İletişim Kopmayacak: İzmir’de Güvenli Haberleşme Adımı

İzmir Büyükşehir Belediyesi olası afetlerde GSM hatlarının kullanım dışı kalmasını önlemek ve iletişim kesintilerini en aza indirmek için bir dizi uygulamayı hayata geçiriyor. Bu kapsamda toplanma alanlarına haberleşme römorku yerleştirilecek. Afet anında iletişimin kesilmemesi için de ilk etapta Bayraklı ve Bornova’da baz istasyonları güvenli yapılara taşınacak. İzmir Büyükşehir Belediyesi, “afetlere dirençli kent İzmir” yolunda önemli adımlar attı. Deprem başta olmak üzere olası afetlerde kesintisiz iletişim için Türkiye’de ilk kez bir belediye tarafından kurulan ve acil yardım kurumlarının haberleşmesini sağlayan telsiz sistemini devreye alan, Acil İzmir mobil uygulaması ile de Türkiye’ye örnek olan İzmir, iletişim şebekesiyle de afete dirençli hale geliyor. Toplanma alanlarına taşınabilir haberleşme römorku yerleştirmeye hazırlanan Büyükşehir Belediyesi, bina çatılarında yer alan baz istasyonlarının GSM operatörleri tarafından güvenli kulelere taşınması için de çalışma başlattı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin deprem hazırlıkları kapsamında “afete dirençli şebeke” oluşturmak için yürüttüğü çalışmalar ise şöyle: Neler yapılıyor? Afet römorkları hizmete alınıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı, afet anlarında kullanılmak üzere taşınabilir 4 haberleşme römorku aldı. Önümüzdeki günlerde yerleştirilecek römorkların tüm toplanma alanlarına konulması hedefleniyor. Römorklarda; uydu telefonu, telsiz, anons sistemi, ışıklandırma, jeneratör, şarj istasyonu ve ücretsiz internet gibi hizmetler yer alacak. Deprem transmisyon kuleleriyle iletişim kesilmeyecek Afet anında GSM operatörlerinin kullanılmaya devam edebilmesi için apartman çatılarında bulunan ve afet anında elektrik kesintileri nedeniyle kullanılamaz hale gelen baz istasyonları güvenli yapılara taşınıyor. Öncelikle Bayraklı ve Bornova’da belirlenen 11 nokta için GSM operatörlerine yer teslimi yapılıyor Apartman çatılarında bulunan baz istasyonları, ilçenin tamamını kapsayacak şekilde 11 noktada deprem transmisyon kulelerinde birleşecek. Enerjinin kesilmemesi amacıyla yedekli güç ünitelerinin yer alacağı sistemin kurulumu için GSM operatörlerince çalışma yürütülüyor. Böylelikle afet anında iletişimin kesilmemesi hedefleniyor. Metroda kesintisiz iletişim İzmir Büyükşehir Belediyesi, metroda cep telefonu ve internet kullanımını mümkün kılan kesintisiz iletişim projesini hayata geçirdi. İlk etapta, 2025 yılı ocak ayında Konak ardından Basmane ve Çankaya istasyonları ve tünellerinde hayata geçirilen uygulama, yolcuların cep telefonlarıyla konuşmalarına ve internete bağlanmalarına olanak tanıyor. Uygulama tüm güzergahlara yayılacak. Neler yapıldı? 28 noktayla İzmir kontrol altında 2011 yılında Türkiye’de ilk kez bir belediye tarafından kurulan “Sayısal Trunk Telsiz Sistemi” yenilendi ve güçlendirildi. Doğal afet anında tüm haberleşme hatları çökse bile iletişimi sağlayabilecek sistem kent genelinde 28 noktada hizmet veriyor. Kent merkezi ve çevre yerleşimlerin yanı sıra acil yardım kurumlarının sorumluluk alanına giren coğrafyayı da kapsayan sistem birimler ve kurumlar arası haberleşmeyi sağlıyor. Afete dirençli iletişim sistemi İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurumsal iletişimini de yedekli bir şekilde hazır halde bulunduran Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı, afet durumunda çağrı merkezini de uzak lokasyondan çalıştırılabilir şekilde düzenledi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin afetlere dirençli bir iletişim ağı bulunuyor. Acil İzmir hayat kurtarıyor İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ülkeye örnek olan Acil İzmir mobil uygulaması, Afet Portalı projesi ile birlikte afet ve acil durumlarda (deprem, yangın, arama kurtarma, sıkışmalı kaza, sel) itfaiye ekiplerinin kullanıcılara koordineli bir şekilde ulaşmasını amaçlıyor. Afet ve acil durumlar dışında ise vatandaşların ihtiyaç duyduğu bilgilere erişebileceği modüller sunuyor.

Batuhan Tozburun: "İzmir ve Çevresinde 50 Yıl İçinde 6.6 ve Altı Deprem Olasılığı Yüzde 92" Haber

Batuhan Tozburun: "İzmir ve Çevresinde 50 Yıl İçinde 6.6 ve Altı Deprem Olasılığı Yüzde 92"

Deprem tehdidinin ülkemizin öncelikli sorunlarının başında geldiğini belirten Tozburun, "Sürdürülebilir şehircilik ve yapı stoğunun kullanım sürelerini uzatmak için kentsel dönüşümde zemin ve temel mühendisliği (geoteknik) imalatları yaşamsal önem taşıyor" dedi. Zemin mühendisliği firmalarının birçok özelliğe birden sahip olmaları gerektiğinin altını çizen Batuhan Tozburun, "Zemin iyileştirme talep eden müteahhitler çalışacağı firmanın ekip, ekipman ve riskli işleri yapma konusunda yeterli olup olmadığına bakmalı. Hatta bence bu niteliklere sahip firmalara yetki belgesi de verilmeli. Sektörde çok önemli deneyim ve referanslara, hem teknik bilgisi, hem de deneyimi yüksek personele sahibiz. Firmalara farklı hizmetleri tek elden anahtar teslim sunabiliyoruz. Böylece hizmet verdiğimiz müteahhitler, farklı şirketler yerine tek firmayla muhatap oluyor. Hizmet kalitesi ve hız konusunda da avantaj sağlamış oluyoruz" diye konuştu. Deneyimli Firmalarla Çalışılmalı Tozburun, yapıların kullanım süreleri içinde kullanımlarını tamamlamaları için müteahhitlerin zemin iyileştirme imalatlarını yetkin, işinin ehli ve güçlü makine donanımına sahip firmalarla birlikte yapmaları gerektiğinin de altını çizdi. İzmir'de nüfusun önemli bir kısmının kent merkezinde ve denize yakın konumda ikamet ettiğini hatırlatan Batuhan Tozburun, "Denize yakın ilçelerde zemin sıvılaşmaya daha müsait bir yapıya sahip. Zeminin depremi büyütme değerleri incelendiğinde ise büyütme değerinin İzmir'de 1,31-2,15 arasında olduğu hesaplanmıştır. Bu değer bize yapının altında bulunan zeminin, muhtemel bir deprem dalgasını 2 kata kadar büyütebileceği bilgisini vermektedir. 2020'de Seferihisar açıklarında meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremin Bayraklı ve Bornova bölgelerimize hem maddi hem manevi olarak verdiği zararları hep birlikte yaşadık. Bu verilere baktığımızda kentsel dönüşüm sayesinde sürdürülebilir şehircilik ve yapılarımızın kullanım sürelerini uzatmamız için zemin ve temel mühendisliği imalatları büyük önem taşıyor" ifadelerini kullandı. 50 Yıl İçinde 6,6 G Ve Altında Deprem Olasılığı Yüzde 92 İzmir ve çevresinde tarihsel dönem ve 20'nci yüzyıldaki aletsel dönemle yapılan kayıtlara göre 50 yıllık süre içinde 6,6 g veya altında büyüklükte bir deprem olasılığının % 92 olarak tahmin edildiği bilgisini paylaşan Tozburun, şu ifadeleri kullandı: "Bu bilgilerden hareketle 50 yıllık yapı ömründe İzmir ve çevresinde beklenen deprem aralığının 6,0 – 6,6 değerlerinin arasında kalması beklenmektedir. İzmir ve yakın yöresinde temeli Bornova karmaşığına ait tortul kayalar oluşturur. Gölsel tortullar alttan üste doğru çakıltaşı, kumtaşı, silttaşı, kiltaşı, marn ve killi kireçtaşlarından oluşmaktadır. Ayrıca zemin sınıfının ve yeraltı su seviyesinin deprem yükü altında zeminde sıvılaşmaya neden olduğu ve binaların yan yattığı temel taşıma kapasitesinin anlık olarak düşmesi ile yapının kullanılmaz hale gelmesine neden olmaktadır" Zemin Çalışmaları Binanın Ömrünü Uzatıyor Zemin iyileştirmelerinin bina maliyetinin yüzde 20 ila 30'unu oluşturduğunu belirten Tozburun, eğer bu iyileştirmeler gerektiği şekilde yapılırsa geri kalan yüzde 70'lik kısmın maliyetinin de korunduğuna dikkat çekti. Batuhan Tozburun, sözlerine şöyle devam etti: "Zemin iyileştirme çalışmaları hem inşaat firmasının hem de konut sahibinin canı ve malının korunmasında önemli bir etken. Eğer milyonlarca liralık bir binanın zeminine gereken önem verilmezse o bina depreme ve diğer etkilere karşı daha dayanıksız oluyor. Baştan bu çalışmalar planlanarak bu konuda deneyimli zemin firmalarıyla çalışılırsa orta ve uzun vadede önemli avantaj elde edilmiş oluyor. İstanbul Türkiye'nin finans merkezi. Bütün büyük firma ve bankalar orada bulunuyor. Olası bir depremde ülke olarak maddi ve manevi anlamda çok büyük kayıplar verebiliriz. İzmir, birinci derecede deprem bölgesi üzerinde yer alan bir kent olarak risk altında. Bu konuda vatandaşların bilinçlenmesi yerel yönetimler ve hükümet olarak acil adımlar atılmalı. Kentsel dönüşümle birlikte yaşlı ve depreme dayanıksız konut stoğunun bir an önce ada bazlı olarak dönüştürülmesi gerekiyor" Sürdürülebilir Kentler İçin Halkımız Bilinçlendirilmeli Sürdürülebilir kentler için bilinçli müteahhitler gerektiğini ve bu konutları kullanacak ailelerin doğru bilgilendirilmesi gerektiğini kaydeden Tozburun, "Zemin iyileştirme imalatlarının gereği kadar yapılmaması veya uygun yapılmamasının ülkemizin öz sermayesine ve halkımıza önümüzdeki yıllarda daha büyük zararlar verebileceğini düşünmekteyim. Kentsel dönüşümde uygun şehir plancılığı ve ilk imalatı olan zemin güçlendirme fore kazık, jet-grout, baret kazık gibi imalatların kalite kontrolleri yapılarak sürdürülebilir bir şehir elde edebiliriz. Deprem yönetmeliği, TSE, Eurocod ve Amerikan standartlarına uygun zemin iyileştirme imalatlarımız İzmirimize katma değer katacak projelerde hız kesmeden devam etmelidir. Kentsel dönüşümde misyonumuz temel ve zemin mühendislik problemlerinin çözümünde güvenilir, analitik ve ekonomik çözümler sunmak olmalıdır" diye konuştu.

İstanbul Depremi Sonrası Dubai’ye İlgi Arttı Haber

İstanbul Depremi Sonrası Dubai’ye İlgi Arttı

Dubai gayrimenkul piyasasındaki Türk yatırımcı ilgisi yeni bir evreye girdi. Parcel Estates CEO’su Özden Çimen, İstanbul’da yaşanan son deprem sonrası Türk yatırımcı profilinde dikkat çekici bir değişim yaşandığını belirterek, “Bugüne kadar Dubai’den mülk edinen Türk yatırımcıların neredeyse tamamı yatırım amaçlı alım yapıyordu. Ancak artık yaşama ve yerleşme motivasyonuyla gelen ciddi bir yatırımcı trafiğiyle karşı karşıyayız” dedi. Özden Çimen, Türkiye’de beklenen büyük İstanbul depremine dair tartışmaların yatırım kararlarında doğrudan etkili olmaya başladığını ifade ederek şunları söyledi: “İstanbul’da gerçekleşen 6.2 şiddetindeki son depremin ardından, Dubai’den mülk edinmek isteyen yatırımcıların taleplerinde bir yön değişikliği gözlemliyoruz. Yatırımdan ziyade yaşam için güvenli, kaliteli ve sürdürülebilir bir ortam arayışı öne çıkmış durumda. Dubai’nin fay hattı üzerinde olmaması, sıkı inşaat regülasyonları ve yüksek yapı kalitesi nedeniyle bu arayışta öne çıkan bir şehir olduğunu görüyoruz.” Eğitim ve Güvenlik Öncelikli Konular Haline Geldi Pandemi sonrası Dubai’ye olan ilginin katlanarak arttığını vurgulayan Çimen, “Sadece yatırım değil, çocuklarının eğitimi için Dubai’yi tercih eden ailelerin sayısında da ciddi artış var. Danışmanlarımıza gelen sorular artık sadece kira getirisi ya da fiyat artışı değil; uluslararası okullar, şirket kurulumları, yaşam alanları ve demografik yapılarla ilgili oluyor. Bu da Dubai’ye yerleşme motivasyonunun yükseldiğini açıkça gösteriyor” dedi. Mülk Edinmenin Ötesinde Yaşam Kuruluyor Parcel Estates olarak sadece gayrimenkul edinme süreçlerinde değil; şirket kurulumu, muhasebe ve hukuki danışmanlık gibi konularda da yatırımcıların yanında olduklarını belirten Çimen, “Dubai’ye taşınan yatırımcılarımızın yeni hayatlarına daha kolay adapte olmalarını sağlamak bizim en önemli önceliklerimizden biri. Dubai’de büyüyen Türk nüfusu ile kurduğumuz yakın bağlar sayesinde, hem yatırımcılarımıza hem de onların ailelerine kapsamlı bir destek sunuyoruz” şeklinde konuştu.

Mekanik Sistemler Depremde Hayat Kurtarıyor Haber

Mekanik Sistemler Depremde Hayat Kurtarıyor

Aytes Mühendislik’e göre, mekanik tesisat mühendisliğinde uygulanan çözümler, patlama, yangın ve su baskını gibi ikincil afet risklerinin önüne geçerek can ve mal kayıplarının önüne geçiyor. Türkiye’nin deprem kuşağında yer aldığı gerçeği, Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki son depremle bir kez daha gündeme geldi. Bu durum, binalarda yalnızca taşıyıcı sistemlerin değil, yapıların iç teknik altyapısının da bütüncül bir güvenlik anlayışıyla ele alınması gerektiğini gösteriyor. Özellikle doğalgaz, yangın, havalandırma ve sıhhi tesisat gibi sistemlerin deprem anında zarar görmesi, can ve mal kayıplarına sebep olabiliyor. Aytes Mühendislik, bu sistemlerin mühendislik esaslarına uygun biçimde projelendirilmesi ve sismik risklere karşı dayanıklı hale getirilmesinin, sadece ilk darbeye karşı değil, deprem sonrası ortaya çıkabilecek ikincil tehditlere karşı da koruma sağladığını belirtiyor. Son yıllarda, özellikle büyük ölçekli yapılar, konutlar, endüstriyel tesisler, raylı sistemler ve toplu kullanım alanlarında, mekanik tesisat mühendisliğine yönelik farkındalık artarken; bu sistemlerin hem yeni projelerde hem de mevcut yapılarda denetim, bakım ve güçlendirme çalışmalarıyla değerlendirilmesi, afetlere karşı ciddi bir koruma sağlıyor. AYRANCI: “SİSMİK TEDBİRLER YAPI MALİYETİNİN YALNIZCA %2’SİNİ KAPSIYOR” Mekanik tesisat sistemlerinin yapılar için önemine değinen Aytes Mühendislik Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Ayrancı, “Öncelikle geçtiğimiz günlerde yaşanan Silivri depremi nedeniyle tüm ülkemize ve vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum. Can kaybı olmaması en büyük tesellimiz. Deprem, yalnızca binaların taşıyıcı sistemlerini değil, içerisinde yer alan teknik altyapıyı da ciddi biçimde etkileyen bir doğal afettir. Mekanik tesisat sistemleri bu noktada en hassas unsurların başında gelir. Özellikle doğalgaz, havalandırma ve sıhhi tesisat sistemlerinde yaşanabilecek olumsuzluklar; patlama, yangın ve su baskını gibi zincirleme riskleri tetikleyebilir. Örneğin, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş depremi sebebiyle Hatay’da yaklaşık 1000 kişinin yaşadığı rezidanslar yıkılmış, sonrasında binalarda meydana gelen yangınlar ve patlamalar nedeniyle çok sayıda can kaybı yaşanmıştı. Bu yaşanan felaket mekanik tesisat mühendisliğinin önemini en net şekilde gösteriyor. Bu nedenle biz Aytes Mühendislik olarak, projelendirme sürecinden uygulama aşamasına kadar tüm mekanik sistemlerde güvenlik kriterlerine azami ölçüde dikkat ediyoruz. Yalnızca yeni projelerde değil, mevcut yapılarda da mekanik sistemlerin sismik dayanımı açısından denetlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle endüstriyel tesisler, konutlar, alışveriş merkezleri ya da kesintisiz çalışması gereken alanlarda, bu sistemlerdeki en ufak bir hasarın bile ciddi sonuçlar doğurabileceğini biliyoruz. Bu risklerin başında da tabii ki can ve mal kayıpları geliyor. Bu yüzden periyodik bakım, risk analizi ve gerekiyorsa güçlendirme çözümlerini mutlaka öneriyoruz. Üstelik bu hizmetler, çok düşük maliyetlerle maksimum güvenlik sağlıyor. Yapı maliyetlerinin yalnızca yüzde 2’sini oluşturan sismik tedbirler, doğru mühendislik uygulamalarıyla birleştiğinde, büyük kayıpların önüne geçebilecek bir etki yaratıyor.  Bu uygulamalar sadece sistemin korunmasını değil, aynı zamanda binada bulunan herkesin güvenliğini sağlamayı hedefliyor. Aytes Mühendislik olarak sektör paydaşlarının ve vatandaşlarımızın dikkatini şu noktaya çekmek isteriz: Deprem güvenliğini yalnızca kolon ve kirişlerle sınırlı görmemek gerekir. Yapıların içinde yer alan mekanik tesisat sistemleri de en az taşıyıcı unsurlar kadar hayati önem taşır. Gerçekten güvenli yapılar, ancak bütüncül mühendislik çözümleriyle mümkündür” dedi.

Depremin çocuklarda psikolojik etkileri nelerdir? Haber

Depremin çocuklarda psikolojik etkileri nelerdir?

Depremler, yalnızca binaları değil, çocukların ruh dünyalarını da derinden sarsıyor. Ani gelişen bu doğal afetler, çocuklarda korku, kaygı, güvensizlik ve travma gibi kalıcı psikolojik etkiler bırakabiliyor.  Uzmanlar, özellikle afet sonrası dönemde çocukların duygusal ihtiyaçlarının doğru şekilde karşılanmasının, ilerleyen yaşantılarında ruh sağlıkları açısından kritik önem taşıdığına dikkat çekiyor. “Deprem gibi doğal afetler, yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da atlatmakta güçlük çekilen durumlardır ve depremden sonra çocuklarda kaygı belirtileri görülebilmektedir. Bazen yaşanılan bir depremde çok yoğun korku duymaları daha sonra yaşanan depremlerde aşırı stres belirtileri vermelerine neden olmaktadır. Bu belirtilerin uzaması halinde anksiyete bozukluğundan bahsedebiliriz” diyen Nev Sağlık Grubu Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi bölümünden Uzm. Dr. Çiğdem Tanrıverdi, depremin çocuklar üzerinde psikolojik etkileri hakkında açıklamalarda bulundu. “Depremin jeolojik bir doğa olayı olduğunu anlatmak gerekiyor” Tanrıverdi, “Yaşanılan doğal afetler çocukları duygusal olarak etkilediği için çocukların deprem sonrasında duygularını ifade etmelerine yardımcı olmak, onları anlamak ve destek olmak önemlidir. Ayrıca depremden sonra çocuklara depremle ilgili somut ve doğru bilgiler vermek önemli hale gelmektedir.  Çocukların duygularının önemsenmesi, bu konu ile ilgili sorularına da uygun yanıtlar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bilmediği, belirsiz olan durumlarda da çocukların kaygıları artabilmektedir. Çocuğa bilgi verirken yaş grubuna uygun şekilde anlatmak gerekmektedir. Örneğin okul öncesi dönemdeki bir çocuğa oyunda depremin oluş şekli somutlaştırarak anlatılabilir. Depremin jeolojik bir doğa olayı olduğunu anlatmak gerekiyor. Ayrıca bunları anlatırken deprem anında ve sonrasında neler yapılabileceği ile ilgili çocuk bilgilendirilmelidir. Bu bilgilendirmeler yapılırken ‘’deprem olmayacak’’ şeklinde doğru olmayan bilgiler vermemek gerekiyor” dedi. “Kontrol edebileceği şeylerin olduğunu göstermek kaygıyı azaltmak için önemlidir” “Çocuklara deprem öncesinde, esnasında ve sonrasında ne yapabilecekleri bilgisinin verilmesi gerekmektedir” diyen Tanrıverdi, “Örneğin depremin kontrol edemeyeceğimiz bir doğa olayı olduğunu anlatırken deprem çantası hazırlayabileceğimiz, deprem anında nasıl davranmamız gerektiği ve sonrasında nerede toplanılacağı, dışarda kalınması gerekiyorsa nasıl birlikte kalınacağı konusunda çocuğu bilgilendirmek onun belirsiz bir süreçte kontrol edebileceği şeylerin olduğunu göstermek kaygıyı azaltmak için önemlidir” ifadelerinde bulundu. “Ebeveyn belirtilerini kontrol edemiyorsa çocuk daha çok etkilenebilmektedir” Tanrıverdi, “Ayrıca çocuklar bu süreçte ebeveynlerinin verdikleri tepkilere dikkat etmektedir. Deprem anında ebeveynlerin de çok kontrolünü yitirebilirler. Ancak akut durumdan sonra kaygılarını daha iyi kontrol edip çocuk için daha yapıcı olmaları gerekmektedir. Ebeveyn çok kaygılı ve kaygı belirtilerini kontrol edemiyorsa çocuk da bu olaydan daha çok etkilenebilmektedir. Ebeveyn kaygı yönetimine elinden geldiğince dikkat etmeli ancak bu duygularını bastırmak ve yadsımak anlamına gelmemelidir. Çocuğunun kaygılarını anlatabileceği, bu kaygı ve korkuları yargılamadan dinleyip anlayacak, onların kaygılarını kontrol etme konusunda yardımcı olacak ebeveyne ihtiyacı var. Ancak tüm bunlara rağmen çocuğun kaygı ve korkularının olması, uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük, kabuslar görmesi, huzursuzluk, gerginlik sinirlilik halinin olması, davranım sorunları yaşaması, yoğun ağlamalar, oyunlarda sürekli deprem temalı oyunlar oynaması ve bu belirtilerin çocuğun günlük işlevselliğini bozması halinde ve bu sürecin uzaması durumunda bir uzmandan destek almasını öneriyoruz” açıklamalarında bulundu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.