Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Deprem

Kapsül Haber Ajansı - Deprem haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Deprem haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Şenpiliç’ten Deprem Bölgesine Kalıcı Destek Haber

Şenpiliç’ten Deprem Bölgesine Kalıcı Destek

Toplumsal sorumluluğu kurum kültürünün merkezinde konumlandıran Türkiye’nin lider entegre piliç eti üreticisi Şenpiliç, eğitime yatırımlar yapmaya devam ediyor. Osmaniye’de hayata geçirilen bu proje, deprem sonrası bölgede gerçekleştirilen en kapsamlı eğitim yatırımlarından biri olarak öne çıkıyor. Temmuz 2024’te yapımına başlanan ilkokul inşaatı, Mart 2025’te tamamlandı. TEV Şenpiliç İstiklal İlkokulu’nun açılışı Osmaniye Valisi Dr. Erdinç Yılmaz, Osmaniye Milletvekili Seydi Gülsoy, Şenpiliç Yönetim Kurulu Başkanı İpek Üstündağ, Türk Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Vekili Dilek Mutuş, Türk Eğitim Vakfı Genel Müdürü Banu Taşkın ve il protokolünün katılımıyla gerçekleştirildi. Modern ve güvenli bir eğitim yuvası Toplam bin öğrenci kapasiteli ilkokul; yirmi dört derslik, bir ana sınıfı, bir özel eğitim sınıfı ve birçok amaçlı salon ile tasarlandı. Çağdaş eğitim standartlarına uygun şekilde inşa edilen bina, güvenli ve modern altyapısıyla öğrencilerin akademik, sosyal ve kişisel gelişimini destekleyecek. Projenin tüm inşaat finansmanını üstlenen Şenpiliç, bölgedeki çocuklara sadece fiziki bir bina değil; umut ve fırsat dolu bir gelecek sunuyor. ‘Bu projeyle geleceğe ışık tutmak istiyoruz.’ Şenpiliç Yönetim Kurulu Başkanı İpek Üstündağ, açılış konuşmasında, “1926’dan bu yana nesiller yetiştiren, 2023 depremlerinde hasar gören İstiklal İlkokulu’nun iki yıl sonra modern, güvenli ve çağdaş standartlarda yeniden açılışını yapmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Çocuklarımızın ve gençlerimizin nitelikli eğitim alması her zaman en öncelikli değerlerimizden biri. Bu anlayışla Millî Eğitim Bakanlığımız ve üniversitelerle iş birlikleri içinde okullar, yurtlar ve fakülteler inşa ediyor, Türk Eğitim Vakfı ile hayata geçirdiğimiz bu projeyle de geleceğe ışık tutmayı diliyoruz. Okulumuzu değerli öğretmenlerimize emanet ediyor, gayret ve emekleri için içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.” dedi. TEV Yönetim Kurulu Başkan Vekili Dilek Mutuş “Vakfımız, 1967 yılında eğitimde fırsat eşitliği sağlamak amacıyla kuruldu. O günden bugüne, öğrencilerin eğitim yolculuklarına değerli destekçilerimiz sayesinde umut oluyor, eşitlikçi bir eğitim vizyonuyla çalışmaya devam ediyoruz. Şenpiliç’in gönülden desteğiyle hayata geçirdiğimiz bu okul, başta Osmaniye’de olmak üzere tüm ülkemizde umudu büyüten bir sembol niteliğinde. Türk Eğitim Vakfı – Şenpiliç İstiklal İlkokulu’nda yetişecek öğrenciler, bir gün ülkemizin farklı alanlarında başarılı işler yapacak, yaşama değer katacak bireyler olacaklar. Bu okulda yeşerecek her başarı, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına bırakacağımız en değerli miras olacak” şeklinde konuştu. Okulun ilk ders zilini çalan ve sınıfları ziyaret ederek öğrencilere kitaplarını dağıtan Osmaniye Valisi Dr. Erdinç Yılmaz programda yaptığı konuşmada, “2025- 2026 Eğitim Öğretim yılının Osmaniye’mize, ülkemize hayırlı, uğurlu, başarılı olmasını diliyorum. Her şeyimiz olan sevgili çocuklarımızın en iyi şekilde yetişmeleri, geleceğe en iyi şekilde hazırlanmaları için hep birlikte çalışıyoruz. Osmaniye’miz, eğitim alanında Türkiye’de bütün sınavlarda en iyi iller arasında, hep ilk 10’da. Hedefimiz bu başarıyı daha da ileriye götürmek. Sevgili çocuklarımıza, öğretmenlerimize, okul yöneticilerimize başarılı bir eğitim öğretim yılı diliyorum.” dedi.

Deprem Konutları İçin 36 Milyar Liralık Yol Yatırımı Haber

Deprem Konutları İçin 36 Milyar Liralık Yol Yatırımı

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yapımı hızla devam eden afet konutlarına güvenli ve kesintisiz ulaşım sağlanması amacıyla başlatılan yol yapım çalışmalarını değerlendirdi. Bakan Uraloğlu, “8 ilde 32 farklı lokasyonda 78 bin 290 konut için 36 milyar liralık proje bedeli ile toplam 370,5 kilometrelik deprem konut yolu projelendirdik.” dedi. Bakan Uraloğlu, bugüne kadar 23 milyar liralık yatırım gerçekleştirildiğini belirterek, “8 ilde bugüne kadar 237,4 kilometrelik deprem konutları bağlantı ve imar yolunu tamamlayarak trafiğe açtık, 133,1 kilometrelik yolda ise çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yapımı devam eden konutlar ile eş zamanlı olarak yollarımızı da hizmete açacağız.” değerlendirmesinde bulundu. Yapımı tamamlanan ve devam eden kesimler hakkında bilgi veren Uraloğlu, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Osmaniye’de 42,4 kilometrelik yolun 23,4 kilometresi, Hatay’da 117,8 kilometrelik yolun 86,9 kilometresi, Kahramanmaraş’ta 42 kilometrelik yolun 23,9 kilometresi tamamlandı. Malatya’da 45,4 kilometrelik deprem konut yolunun 36,5 kilometresi, Şanlıurfa’da 53,1 kilometrelik yolun 21 kilometresi, Diyarbakır’da 55,5 kilometrelik yolun 40,4 kilometresi ve Kilis’te 7,6 kilometrelik kesimin 5,3 kilometresi hizmete alındı. Adana’daki 6,7 kilometrelik kesimde ise çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor.” Hasar Gören Yolların Onarımı Deprem bölgesinde yer alan 9 bin 176 kilometrelik yol ağının yalnızca yüzde 2’sini oluşturan 184 kilometrelik kesimde hasar meydana geldiğini hatırlatan Uraloğlu, “11 ilimizdeki yol ağının yüzde 98’i depremden etkilenmedi. Hasar gören kesimleri ise hızla onardık.” dedi. Bakan Uraloğlu, yapılan yatırımlar sayesinde bölgedeki karayolu ulaşımının yeniden güvenli, hızlı ve konforlu hale getirildiğini vurguladı.

Hatay’a Türkiye’nin En Büyük Atık Su Tüneli İnşa Ediliyor Haber

Hatay’a Türkiye’nin En Büyük Atık Su Tüneli İnşa Ediliyor

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, depremde ağır yıkıma uğrayan Hatay’da kentin hasar gören kanalizasyon alt yapısını da yeniliyor. Büyükçat mevkiinde İLBANK, Emlak Konut GYO ve Hatay Büyükşehir Belediyesi iş birliğiyle ileri biyolojik arıtma tesisi kuruluyor. Defne’den başlayan ve Antakya merkez ve Samandağ’ı da içine alan hat boyunca 11.2 kilometre uzunluğunda 5.6 metre çapındaki atık su tünelinin inşası devam ediyor. Bu tünel ile TOKİ ve Emlak Konut projeleri başta olmak üzere mevcut yerleşim birimlerinin atık suları ileri biyolojik arıtma tesisine ulaştırılacak. Atık su tünelinin kendi doğal eğimiyle kanalizasyon sularının doğrudan biyolojik arıtma tesisine transferi sağlanacak. 180 bin metreküp kapasiteli ileri biyolojik atık su arıtma tesisinin tamamlanmasıyla Hatay’ın kanalizasyon sorunu çözüme kavuşacak. BAKAN KURUM: ASİ NEHRİ ESKİ CANLILIĞINA TEKRAR KAVUŞACAK Atık su tünelinin inşasının görüntüleri sosyal medya hesabından paylaşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “11 bin 200 metre uzunluğunda 180 bin metreküp kapasiteli ülkemizin en büyük atık su tünelini Hatay’da inşa ediyoruz. Asrın felaketi sonrası şehrimizde konutlarımızın yanı sıra alt yapıyı da tamamen yeniliyoruz. Hatay Atık Su Tüneli projemiz tamamlandığında Asi Nehri; tertemiz suyuyla, tüm ihtişamıyla eski canlılığına tekrar kavuşacak” dedi. “MİKRO TÜNELLERLE TÜM HAVZA TOPLANACAK” Emlak Konut Altyapı Kontrol Amiri Serhan Hezer, tesis ve tünel çalışmalarıyla ilgili şunları söyledi: Tünel iç çapı 4 metre 30 santimetre olup 10 tane şaft bulunmakta. Bu şaftlarda tüm mevcut havzaları toplayacak mikro tüneller ile beraber şaftlara bağlantı yapılacak. Akabinde bu şaft noktaları aynı zamanda yerel idarenin bakım işletme, onarım çalışmaları için güvenli bir iniş çıkış noktaları oluşturacak. Bu tünel sayesinde Hatay’ın yıllardır devam eden Asi Nehri’nin kirlilik sorunu ortadan kalkacak. “ARITILAN SULAR TARIM SULAMADA DA KULLANABİLECEK” Proje tamamlandığında Hatay’ın daha sürdürülebilir, çevreci bir yapıya kavuşacağının altını çizen Hezer, “Tesis çalışmaya başlayınca kanalizasyon hatları Asi Nehri’ne dökülmeden atık su tüneli içinden kendi doğal eğimiyle direkt planladığımız ileri biyolojik arıtma tesisine intikal edecek. Temizlenen suların Asi Nehri’ne deşarjı sağlanacak ve böylece ileri biyolojik arıtma tesisinden çıkan arıtılmış sular tarım sulamada da kullanılabilir olacak. 2060 yılı nüfus hesabına göre yaklaşık 1 milyon insana hizmet verecek atık su tüneli ve ileri biyolojik arıtma tesisi sayesinde Hatay ilimiz tüm çevresel sorunlardan ve kanalizasyon problemlerinden tamamen kalıcı bir şekilde kurtulmuş olacak” dedi.

İstanbul’da, 3 Milyon 800 Bin Risk Taşıyan Konut Bulunuyor Haber

İstanbul’da, 3 Milyon 800 Bin Risk Taşıyan Konut Bulunuyor

İstanbul başta olmak üzere tüm şehirlerimizin hızla olası depremlere hazırlanması gerekiyor. Niteliksiz yapıların yıkılıp yerlerine deprem dirençli yapıların inşa edilmesini amaçlayan kentsel dönüşüm süreçlerinde hızla hareket edilmesi büyük önem taşıyor. 2000 öncesi yapıların sadece yüzde 16’sı yeni yönetmeliklere göre inşa edildi Resmi verilere göre İstanbul’da 2000 öncesi konut sayısı 4 milyon 500 bindi, şu anda ise bu sayı 6 milyon 384 bine ulaşmış durumda. Veriler, bugüne dek kentsel dönüşüm yöntemiyle sadece 695 bin konutun dönüşümü sağlandığını gösteriyor. Consera Kurucusu ve Türk Yapısal Çelik Derneği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Melih Şimşek, “Ülkemizde 38 milyon 400 konut bulunuyor. Bu konutların ne kadarının deprem dirençli olduğunu hesaplamak bile oldukça umutsuz bir tablo ortaya koyuyor. Bizler, 1999 depreminden sonra dertle dertlenip, ülkemize kazandırdığımız hafif çelik yapılardan sonra şimdi de modüler çelik yapıları ülkemize kazandırmanın huzurunu yaşıyoruz. Hızlı bir şekilde hareket ederek olası depremlere karşı önlem alabiliriz. Bunun için dünyada ortaya konulmuş formül ise niteliksiz yapıların yıkılıp yerlerine deprem dirençli yapıların inşa edilmesini amaçlayan kentsel dönüşüm.” diyor. Modüler inşaat, kentsel dönüşümde ülkemize zaman kazandırabilir Geleneksel yapılara göre 7-8 kat daha dayanıklı olan ve 2-3 katı hızlı tamamlanan çelik yapılar, depreme karşı hem hızlı hem de güvenli bir çözüm sunuyor. Modüler inşaat, geleneksel yöntemlerden farklı olarak, 2 veya 3 boyutlu modüllerin fabrikalarda üretilip şantiyede birleştirilmesini içeriyor. Bu yöntem, inşaat sürecini hızlandırırken iş gücü ihtiyacını da azaltıyor. Modüler teknikler, inşaatın planlama, tasarım ve montaj aşamalarını eş zamanlı yürüterek, geleneksel yöntemlere göre süreci yüzde 40'a varan oranda kısaltıyor. Çelik taşıyıcılı yapılar, endüstriyel ortamda yüzde 100 denetimle üretildiklerinden insan hatalarına karşı çok daha fazla güvenilirler. Fabrikalarda, iklim koşullarından bağımsız üretildiklerinden çok daha hızlı inşa edilebiliyorlar. Tüm veriler modüler inşaatın kentsel dönüşüm anlamında ülkemize ciddi bir zaman kazandırabileceğini gösteriyor. 3 yılda 1 milyon konut üretilebilir Depremlerde yıkılmayacak yapıların inşa edilmesinin can ve mal kayıplarını önlemesinin yanında büyük ekonomik kayıpların da önüne geçeceğinin altını çizen Şimşek, “Bir senede 300 bin konut üretebilmek için 2 milyon ton yapısal çelik gerekiyor. Ülkemizin kapasitesi ise 50 milyon ton. Bu üretim için 72 bin adet insan gücüne ihtiyaç var. Ülkemizin tüm bu ihtiyacı karşılayacak çelik malzeme üretimine sahip olduğunun altını çizmek isterim. Ayrıca, bu miktarda bir üretim gerçekleştirmek için yaklaşık 72 bin mavi yaka insan kaynağına ihtiyacımız bulunmakta, bu da büyük miktarda bir istihdam yaratmak anlamına geliyor. Çelik yapıların gelişip yaygınlaşması için kamuya da büyük iş düşüyor. Kamu, çelik yapıların gelişimi ve kullanımı teşvik ederek bu konuya destek olabilir.” dedi.

Deprem Sonrası Panik, Afetin Kendisi Kadar Tehlikeli Olabiliyor Haber

Deprem Sonrası Panik, Afetin Kendisi Kadar Tehlikeli Olabiliyor

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, deprem korkusu konusunu değerlendirdi. Anlamlı bir korku faydalıdır Korkunun aslında faydalı bir duygu olduğunu ve hayatta kalmamızı sağladığını belirten Prof. Dr. Tarhan, "Korku, tehlikelerden korunmamızı, doğru ve sağlıklı kararlar vermemizi ve kendimizi geliştirmemizi sağlar. Tanımlanmış ve anlamlı bir korku faydalıdır." dedi. Prof. Dr. Tarhan, sağlıksız korkuların ise genellikle rasyonel olmayan, orantısız ve ölçüsüz korkular olduğunu dile getirerek, "Anlam arayışı, özgürlük arayışı, yalnızlığı giderme ihtiyacı ve ölümü açıklayamama korkusu varoluşsal korkuları oluşturur. Belirsizlik ise bunların temel nedenidir." diye konuştu. Korkuyu yönetmenin hiç de zor olmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, kişinin kendi kendine başa çıkamadığı durumlarda profesyonel yardım alabileceğini söyledi. "Olayları doğru analiz edersek, ön yargılarımızı ve zihinsel şartlanmalarımızı değiştirebilirsek, birçok korkunun temelsiz olduğu ortaya çıkar. Karar verirken korkuyu yönetebilmek çok önemlidir." Diyen Prof. Dr. Tarhan, beynin belirsizliği gidermesi durumunda korkunun yönetilebileceğini vurguladı. Beyin sisi uzun süreli stresle ilişkili Günümüzde sıkça duyulan "beyin sisi" kavramının uzun süreli stresle ilişkili olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, "Uzun süreli stres, beyinde stres hormonu olan kortizol salgılanmasına neden oluyor. Bu durum, beyindeki anlama, kavrama, algılama ve karar mekanizmalarının yavaşlamasına yol açıyor. Kişinin beyni adeta yavaş çekimde çalışıyor. Başka bir psikiyatrik problemi olmasa da sadece zihinsel yavaşlama görülüyor." dedi. Prof. Dr. Tarhan, tükenmişlik sendromu gibi durumlarda kişinin kronik stresi yönetemediğini ve çaresizlik hissettiğini ifade ederek, "Hayattaki iş yükünü, çocuklarla ilgili sorumlulukları yönetemeyen ve sağlıklı çözümler üretemeyen kişilerde bu durum ortaya çıkıyor. Çözüm üreten kişi ise beyindeki belirsizliği gideriyor. Belirsizliği gidermek, insanın temel ihtiyaçlarından birisidir." şeklinde konuştu. Doğum anı bebek için ilk korku deneyimi Doğum anının bebek için ilk korku deneyimi olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, "Anne karnında bebek nefes almaya bile ihtiyaç duymaz, her şey hazırdır. Ancak vücuttaki mekanizma doğum sonrasına göre planlanmıştır. Doğduktan sonra çocuğun ilk duyduğu his korku, ilk verdiği tepki ise ağlamaktır. Hemen annesine sığınıp rahatlar. Bu, temel güven duygusunun geliştiği andır. 0-3 yaş arası anne veya anne yerine geçen kişinin sıcaklığının yerini hiçbir şey tutamaz." dedi. Prof. Dr. Tarhan, perinatal psikoloji alanındaki çalışmalara da değinerek, normal doğumla dünyaya gelen bebeklerin, sezaryenle doğanlara göre stres testlerinde daha az stres hormonu salgıladığını ifade ederek, "Normal doğum, hayatın ilk meşakkatidir ve çocukları psikolojik olarak daha dayanıklı kılar. Sezaryenle doğan çocuklarda daha çok stres hormonu oluyor." diye ekledi. Korku, insan için bir kamçıdır Yaşanan olumsuz hayat olaylarının "geliştiren travma" olarak değerlendirilebileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Travma sonrası büyüme ölçekleriyle bunu ölçüyoruz. Kişi bu travmadan bir şeyler öğrenerek çıktı mı? Travma sonrası büyümede yeni ihtimaller ortaya çıkar, kişi insan ilişkilerini gözden geçirir, kişisel güçlerini fark eder. Gücünün yetmediği şeylerde radikal kabullenme yöntemini kullanır. Bu, korkunun bir kazanıma dönüşmesidir. Korku, insan için bir kamçıdır, insanı harekete geçiren ve yeni keşif alanları sunan bir duygudur. Korkudan korkmak yerine korkuyu yönetmek önemlidir." şeklinde konuştu. Çocukluk çağı travmaları bugünkü korkuların önemli bir nedeni Çocukluk çağı travmalarının bugünkü korkularımızda önemli bir etken olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, “Çocukluk çağı travmaları bugünkü korkularımızın önemli bir nedenidir. Tüylü nesnelerden korkan bir kişiyi incelediğimizde, bu korkunun kökeninin genellikle çocukluk döneminde tüylü bir varlıkla (veya nesneyle) ilgili yaşadığı olumsuz bir deneyime dayandığını görürüz. Kişi bu olayı bilinçli olarak unutmuş olabilir, ancak bu deneyim genel bir tüy veya tüylü nesne korkusu olarak devam edebilir. Bu tür korkuların ve altında yatan travmaların ele alınması, kişinin ruhsal sağlığı ve gelişimi açısından büyük önem taşır. Ancak unutulmamalıdır ki, çocuklukta yaşanan travmaların 'ömür boyu bende kalacak' şeklinde bir kader olduğu düşünülmemelidir. Çünkü bu tür etkiler genetik değil, epigenetiktir; yani çevresel faktörlerle değişebilir ve iyileştirilebilir.” dedi. Deprem korkusu (sismofobi) yönetilemediğinde yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürüyor Prof. Dr. Tarhan, deprem korkusunun (sismofobi) ve sonrasında gelişebilen akut stres bozukluğunun doğal tepkiler olduğunu ancak yönetilemediğinde yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürdüğünü kaydederek, "Kişi zihinsel olarak kendisini bu konuda eğitirse, tıpkı yangın eğitimi almış birinin ne yapacağını bilmesi gibi, panik minimize olur. Çoğu kayıp, afetten değil panikten kaynaklanır." ifadelerini kullandı. Japonya'da 4-6 yaş arası çocuklara verilen afet eğitimlerinin etkinliğine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, "Bu eğitimler sonraki yaşlarda daha zor öğreniliyor. Deprem çantası hazırlamak önemli ama asıl mesele o anda ne yapılacağını bilmek. 'Aman deprem konuşmayalım, çocuğun ruh sağlığı bozulur' demek yerine, okul öncesi dahil çocuklarla 'Deprem olursa ne yapacağız?' senaryoları konuşulmalı, evde pratik yapılmalı. Kişi ne olacağını bildiğinde korkusu orantısız olmaktan çıkar. Korku doğal bir duygu. Tabii ki korkacağız. Ama zihinsel hazırlık çok önemli.” şeklinde konuştu. Bazı kişiler devamlı tehdit var, tehlike var diye yaşıyor Deprem anında beyinde sempatik sinir sisteminin aşırı aktive olduğunu (göz bebeklerinde büyüme, kas gerilmesi, tansiyon yükselmesi), ancak tehlike geçtikten sonra parasempatik sistemin devreye girerek rahatlama sağlaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti: “Bazı kişilerde parasempatik sinir sistemi devreye girmiyor. Devamlı tehdit var, tehlike var diye yaşıyor. Travmatik bir olay karşısında, eğer korkunun kaynağı belirsizse, kişide ilk tepki genellikle inkar veya reddetme şeklinde ortaya çıkıyor. Ancak korku, deprem gibi somut ve inkar edilemeyecek bir kaynağa dayanıyorsa, ikinci bir tepki olarak kişi olayla ilgili depresif bir ruh haline girebiliyor. Bu durum, bazı kişilerde öfke patlamaları, bazılarında ise içe kapanma şeklinde kendini gösterebiliyor. Ardından, bazı bireylerde 'savaş, kaç ya da donakal' tepkileri gözlemlenebiliyor. Bazı kişilerde geçici olarak dil tutulması görülebiliyor veya panikle pencereden atlama gibi davranışlar sergilenebiliyor. Tüm bunlar, akut stres durumunda ortaya çıkan tipik tepkilerdir ve bu tepkilerin birkaç saat veya birkaç gün içinde düzelmesi beklenir. Ancak, bu durum kişinin uyku düzenini bozuyor, kişi vaktinin büyük çoğunu (örneğin, bir saatin 50 dakikasını) depremi düşünerek geçiriyorsa veya 'flashback' olarak adlandırılan, olayı yeniden yaşantılama durumları sıkça görülüyorsa (yani olayın her an yeniden olacağı hissine kapılıyorsa), eve girememek, sürekli diken üstünde oturmak, 'hipervijilans' denilen aşırı tetikte olma hali gibi belirtiler ortaya çıkıyorsa, hatta kişi uyumaktan korkar hale geliyorsa, durum ciddiyet kazanmış demektir." Bazı kişiler korkuyu 'mumyalaştırarak' hayatlarında sürekli canlı tutar Yoğun korkunun, adeta beyindeki 'programı' bozabildiğini anlatan Prof. Dr. Tarhan, şunları dile getirdi: “Eğer bu durum günlük yaşam aktivitelerini etkilemiyorsa, özellikle ilk bir ay içinde (bazı görüşlere göre ise 8 haftaya kadar) hastalık olarak kabul edilmez. Bu süreçte genellikle ilaç tedavisi gerekmez; aksine, bu stresin bir ölçüde yaşanması ve işlenmesi beklenir. Hatta bu stres, kişinin yeni bakış açıları kazanması, farklı düşünmesi, olaylara yeni anlamlar yüklemesi, derin analizler yapması ve küçük ayrıntıları fark ederek kendini geliştirmesi için bir fırsata dönüşebilir. Kişinin olaya olumlu ya da olumsuz yaklaşımı ve anlamlandırma biçimi, bu sürecin seyrini belirler. Genellikle bu durum, 6-8 hafta içinde çözülür ve kişi normal hayatına döner. Bu süreçte sağlıklı olan, korkuyu 'minyatürize etmek', yani küçülterek yönetmektir. Ancak bazı kişiler korkuyu minyatürize edemez, aksine 'mumyalaştırarak' hayatlarında sürekli canlı tutarlar. Bu kişilerde durum, nesnesi belirsiz bir obsesyondan ziyade, kaynağı belli bir korkuya işaret eder ve bu da genellikle kaçınma davranışlarına yol açar. Sürekli düşünce tekrarları görülür; bu durum daha çok 'rüminasyon' şeklinde, negatif veya bazen pozitif içerikli olabilir. Kişi sürekli aynı konuyu düşünür. Obsesyonda kişi düşüncelerinin saçma olduğunun farkındadır, ancak rüminasyonda düşüncelerine inanarak onları sürekli zihninde döndürür. O beyni çok yoran bir şeydir. Bu tür tepkilerin 6-8 hafta kadar sürmesi doğaldır. Bu sürenin sonunda kişinin travma sonrası büyüme kazanımlarıyla hayatına devam etmesi beklenir. Eğer bu başarılamazsa, uzman yardımı almak gerekir." İstanbul'un "çılgın projesi" kentsel dönüşüm olmalı İstanbul'un "çılgın projesinin" öncelikle kentsel dönüşüm olması gerektiğini savunan Prof. Dr. Tarhan, "Şu an binaların yaklaşık yüzde 70'i 2000 öncesi yapılar ve yüksek risk taşıma potansiyeline sahip. Bu konuda liderlik ve ciddi bir gelecek projeksiyonu şart." şeklinde konuştu. Prof. Dr. Tarhan, deprem konusunda farklı uzman görüşlerinin "felaketleştirenler" ve "tehlike atlatıldı diyenler" şeklinde insanları şaşırttığını ve bilgi kirliliğine yol açtığını belirterek, "Uzmanların kendi aralarında oturup çözüm üretmesi gerekirken, herkes farklı bir şey söylüyor. Rasyonel hareket etmek ve düşünmek gerekiyor." dedi. Depremi her an olacak gibi yaşamaya insan alışamaz Toplumun zamanla travmaları unutma eğiliminde olduğunu (6 Şubat depremleri gibi) ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Korkuyu yok saymak yerine 'minyatürize edip' toplumun devamlılığını sağlamak gerekiyor. 'Yarın 7.4 olabilir' gibi söylemler korkuyu 'mumyalaştırmaktır' ve bu korkuyla yaşanmaz. Bir odada yılan varken onunla yaşamaya alışılmaz. Depremi her an olacak gibi yaşamaya insan alışamaz. Yöneticilerin işi ciddiye alıp plan yaptıklarını görmek, örneğin Şehircilik Bakanlığı'nın bina tespit çalışmaları gibi adımlar, insanlarda güven duygusunu artırır, panik davranışını minimize eder ve gelecekle ilgili belirsizliği giderir." diye konuştu. Deprem korkusu adli ve psikiyatrik vakalarda artışa neden olabiliyor Deprem korkusunun adli ve psikiyatrik vakalarda artışa neden olabileceğini, toplumdaki temel güven duygusunu zedeleyebileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Güven duygusu olursa, insan 'bunun çözümü vardır' diyerek sorunları daha rahat aşar." dedi. Başa çıkma yöntemlerinden ilkinin pozitif psikoloji olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, "Bu yaklaşım, olayları olumlamak ve onlara anlam yükleyebilmek üzerine kuruludur. Her olayın bir tehdit, bir de fırsat boyutu vardır. Tehdit boyutunu görüp fırsat boyutuna odaklanmak, gerçekleri kabul edip hedef belirlemek ve strateji geliştirmek korkuyu en güzel yönetme biçimidir. Buna ‘radikal kabullenme’ diyoruz; kabullenip onu bir fırsata dönüştürmek." diye açıkladı. Hepimizin gücünün yettiği ve yetmediği şeyler var İkinci önemli yöntemin dini başa çıkma olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tarhan, "Hepimizin gücünün yettiği ve yetmediği şeyler var. Böyle durumlarda kişinin zihinsel bir sığınağa ihtiyacı olur: Büyük bir anlamın, bir değerin, bir yaratıcının parçası olmak. Evrendeki olayların tesadüfen olmadığını, bir geminin kaptanı olduğu gibi dünyanın da bir sahibi olduğuna inanmak, insanın gücünün yetmediği yerde bu yöntemleri kullanarak rahatlamasını sağlar. Empati, vicdan duygusunun bir ürünüdür. Vicdan duygusu olmayan kimse empati yapamaz. Bencil kişilerde vicdan duygusu körelir. Deprem gibi olaylarda dini başa çıkma yöntemini kullanan kişiler bu konuda bazen aşırı fedakar olabiliyorlar. Aşırı orantısız tepkiler de olabiliyor. Stres altında soğukkanlı kalma konusunda kendini eğitmiş kişiler bu olaylarda liderlik yapıyorlar. Aileyi de yatıştırıyorlar, çevreyi de yatıştırıyorlar. Biraz zihinsel olarak, emek vermek gerekiyor.” şeklinde sözlerini tamamladı. Doi numarası: https://doi.org/10.32739/uha.id.62611

Türkiye ile Japonya Arasında Yeni Adım: TBB ve JICA’dan Afet Atıkları İçin Hibe Anlaşması Haber

Türkiye ile Japonya Arasında Yeni Adım: TBB ve JICA’dan Afet Atıkları İçin Hibe Anlaşması

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile yürüttüğü iş birliği kapsamında, “Afet Sonrası İyileştirme ve Afet Atık Yönetimi için Ekipmanların Acil İyileştirilmesi Alt Projesi”ne ilişkin hibe anlaşmasını imzaladı. Törende, TBB’nin yanı sıra Sağlık Bakanlığı (SB) ve Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) de hibe faydalanıcısı olarak yer aldı. İmzalanan anlaşma ile depremden etkilenen yerel yönetimlerin afet sonrası iyileştirme sürecinde ihtiyaç duyduğu ekipman desteğinin sağlanması amaçlanıyor. Törende açılış konuşmaları JICA Türkiye Ofisi Baş Temsilcisi Watanabe Daisuke, TBB Genel Sekreteri Suat Yıldız, Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürü Hakan Usta ve Karayolları Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Macit tarafından gerçekleştirildi. Daisuke: “Türkiye’nin olağanüstü gösterdiği direnç takdire şayandır” JICA Türkiye Ofisi Baş Temsilcisi Watanabe Daisuke, Türkiye’nin 6 Şubat depremlerinden sonra gösterdiği direnç ve toparlanma çabasının takdire şayan olduğunu belirtti. Daisuke, finansman ve temel ekipman desteği konularında devam eden ciddi bir ihtiyacın olduğunu ifade ederek, “Japonya, toplam 3,8 milyar Japon Yeni tutarında kapsamlı bir hibe desteği sağlamaktadır.” diye konuştu. Anlaşmanın deprem bölgesinin yeniden yapılanma çabalarına katkı sunmayı hedeflediğine işaret eden Daisuke, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu projenin hedefi yalnızca devam eden afet iyileştirme çalışmalarını desteklemek değil; aynı zamanda gelecekte meydana gelebilecek acil durumlara karşı hazırlık ve müdahale kapasitesini artırmaktır. Her kuruma özel olarak sağlanacak kritik ekipmanlarla, daha dirençli ve daha güvenli bir Türkiye'nin inşasına katkı sağlamayı umuyoruz. İmza töreninden büyük bir memnuniyet duyuyorum; ancak en önemli konu, afet bölgelerindeki mevcut durumu göz önünde bulundurarak bu projenin hızlı bir şekilde hayata geçirilmesidir. Bu doğrultuda yakın iş birliğimizin devamını temenni ediyorum.” Yıldız: “Belediyeler afet sonrasında yoğun çaba gösterdi” TBB Genel Sekreteri Yıldız, 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerin ardından belediyelerin üstlendiği rolün önemine dikkati çekti. Yıldız, belediyelerin depremin ardından merkezi yönetimle koordinasyon içinde arama-kurtarma, geçici barınma ve temel hizmetlerin sağlanması gibi kritik görevleri yerine getirmek için yoğun çaba gösterdiğini anlatıı. Afet sonrası süreçte ise yeniden inşa, kalıcı konut alanlarının planlanması, sosyal destek mekanizmalarının kurulması ve psikososyal ihtiyaçların karşılanması gibi uzun vadeli görevlerin gündeme geldiğine dikkati çeken Yıldız, “Bu süreç, belediyelerin afete ve afet sonrasına hazırlıklı olmasının, dirençli şehirler için kurumsal kapasitenin önemini bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne sermiştir.” dedi. Yıldız: “Japonya’nın iyi uygulama örneklerini ve tecrübelerini belediyelerimize aktarıyoruz” TBB’nin hizmet sunumunda ve kaynak kullanımında odağına depremden en çok etkilenen şehirleri ve dirençlilik alanındaki faaliyetleri yerleştirdiğini ifade eden Yıldız, Birlik bünyesinde kurulan “Deprem Bölgesi Araştırma Komisyonu”nun deprem sonrasında hazırladığı rapora atıfta bulundu. TBB’nin Stratejik Planı’nda da “kapsayıcı ve dirençli şehirlerin inşası için yerel yönetimlerin kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi” maddesinin temel hedef olarak belirlendiğini aktaran Yıldız, “Bir yandan Birliğimiz bünyesinde kurduğumuz Afet Risk Yönetimi ve Dayanıklılık Komisyonu ile belediyelerimizi dirençli hale getirmek üzere çalışmalarımıza devam ederken, aynı zamanda JICA ile verimli bir şekilde yürüttüğümüz projeler aracılığıyla Japonya’nın iyi uygulama örneklerini ve tecrübelerini belediyelerimize aktarıyoruz.” dedi. Proje ile 6 Şubat Depremlerinden etkilenen belediyelerin toparlanma sürecinde ihtiyaç duydukları araç ve ekipman desteğinin sağlanması için başlatılan iş birliğinin hayata geçtiğine işaret eden Yıldız, “Japonya ve Türkiye arasında uzun yıllara dayanan dostluk ilişkimiz, geçmişte olduğu gibi günümüzde de sorunlara karşı birlikte çözümler üretme kapasitemizi güçlendirmektedir.” diye konuştu. Usta: “Japonya her zaman olduğu gibi dostluğunu gösterdi” Sağlık Bakanlığı Kamu Hastaneleri Genel Müdürü Hakan Usta, 6 Şubat depremleri nedeniyle on binlerce insanın yaşamını yitirdiğini, şehirlerin yıkıldığını ve sağlık altyapısının büyük zarar gördüğüne dikkati çekti. Bu süreçte uluslararası dayanışmanın hayati önemde olduğunu belirten Usta, “Japonya her zaman olduğu gibi dostluğunu ve dayanışmasını güçlü bir şekilde tarafımıza gösterdi.” ifadelerini kullandı. Usta, “JICA tarafından sağlanması planlanan tıbbi cihaz ve ekipman destekleri deprem bölgesindeki sağlık tesislerimizin cihaz altyapılarının güçlenmesine kesintisiz ve kaliteli sağlık sunulması için önemli katkı sağlayacaktır.” dedi. Macit: “Ekipmanlar olası afet durumlarında acil geçişlerin sağlanmasında önemli katkılar sunacak” Japonya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin 19. yüzyıldan bu yana süregeldiğini, 1924’te diplomatik nitelik kazandığını ve 2013 yılında stratejik ortaklık düzeyine yükseltildiğini hatırlatan KGM Genel Müdür Yardımcısı Macit, iki ülke arasındaki teknik iş birliğinin ulaştırma alanındaki yansımalarına da değindi. Törende imzalanan hibe anlaşması ile, Karayolları Genel Müdürlüğüne bir adet köprü muayene aracı, iki adet geçici montaj köprüsü ve bir adet damperli kamyon sağlanacağını belirten Macit, ekipmanların mevcut köprülerin denetimi ve olası afet durumlarında acil geçişlerin sağlanması açısından önemli katkılar sunacağını söyledi. Büyükelçi Katsumata: “Türkiye’nin deprem sonrası yeniden inşa sürecini desteklemeye devam edeceğiz” Hibe Anlaşmasının imzalanmasının ardından toplu fotoğraf çekimi yapıldı. Törenin kapanış konuşmasını Japonya’nın Türkiye Büyükelçisi Takahiko Katsumata gerçekleştirdi. Deprem bölgesini şubat ayında yeniden ziyaret ettiğini dile getiren Katsumata, Japonya ve Türkiye’nin deprem ülkeleri olduğunu vurgulayarak, 2011’deki Büyük Doğu Japonya Depremi’nde Türkiye’nin gönderdiği arama-kurtarma ekibini ve 2023’teki depremlerde Japonya’nın bölgeye yönlendirdiği uluslararası yardım ekibini iki ülke arasındaki karşılıklı yardımlaşma kültürünün örnekleri olarak gösterdi. Son dönemlerde İstanbul, Ankara ve Muğla’da yaşanan depremleri hatırlatan Katsumata, depremlerin zaman ve yerinin öngörülemediğini belirterek, sistemlerin ve ekipmanların her zaman hazır bulundurulmasının önemine dikkati çekti. Verilen hibe desteğine ilişkin konuşan Katsumata, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Bu hibe desteği ile 2023 yılındaki depremlerin etkilediği bölgelerde enkaz kaldırmayı da kapsayan atık yönetimi ile altyapının onarımı ve yeniden inşasına yönelik ekipmanların temini sağlanacaktır. Ayrıca, yeniden inşa edilecek hastaneler ile deprem öncesinde yapımı planlanan veya deprem meydana geldiğinde yapımı devam etmekte olan hastanelere tıbbi ekipman sağlanması da amaçlanmaktadır. Böylece, her an olabilecek depremlere hazırlıklı olunmasını şehirlerin dayanıklılığının artmasını ve müdahale edilmesini umuyoruz. Japonya Hükümeti olarak, Türkiye'nin deprem sonrası yeniden inşa çalışmalarını bundan sonra da mümkün olan en güçlü şekilde desteklemeye devam edeceğiz.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.