Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Dostluk

Kapsül Haber Ajansı - Dostluk haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Dostluk haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Emir Turan, Belçika’nın Eskişehir Fahri Konsolosu Oldu! Haber

Emir Turan, Belçika’nın Eskişehir Fahri Konsolosu Oldu!

Atamayla ilgili olarak düzenlenen resepsiyonda konuşan Turan, Eskişehir’in ekonomik potansiyelini, girişimci ruhunu ve zengin kültürel mirasını Belçika’da daha fazla tanıtmak ve Belçika’nın sunduğu fırsatları Eskişehir’e taşımak için çaba göstereceğini söyledi. Belçika, Türkiye’de önemli bir diplomatik adım attı. ETi Yönetim Kurulu Başkan Vekili Emir Turan, Eskişehir’e Belçika Fahri Konsolosu olarak atandı. Belçika’nın Eskişehir’e verdiği önemi ve Emir Turan’a duyduğu güveni ortaya koyan bu atamayla ilgili bilgi vermek amacıyla 10 Aralık Çarşamba günü Eskişehir’deki Sempre restoranda bir resepsiyon düzenlendi. Resepsiyona Eskişehir Valisi Hüseyin Aksoy, Belçika Büyükelçisi Hendrik Van de Velde ve Emir Turan’ın yanı sıra Eskişehir Milletvekilleri İbrahim Arslan, Jale Nur Süllü ve Utku Çakırözer, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcısı Üzeyir Karakülah, Eskişehir İl Jandarma Komutanı Erhan Demir ile protokol üyeleri katıldı. Resepsiyonda konuşma yapan Eskişehir Valisi Hüseyin Aksoy, Belçika Fahri Konsolosluğu’nun Eskişehir’de açılmasının şehir için önemli bir kazanım olduğunu ifade ederek Eskişehir’in sosyal, ekonomik ve kültürel dinamizmiyle Türkiye’nin önde gelen şehirlerinden biri olduğunu vurguladı. Belçika Büyükelçisi Hendrik Van de Velde şunları söyledi: “Fahri Konsolosluk görevi yalnızca törensel bir unvan değildir, gerçek bir misyondur. İnsanları bir araya getirmek, zorluk yaşayanlara destek olmak, başarıları, fikirleri ve dinamizmi görünür kılmak ve nihayetinde dünyamızı daha güçlü ve daha insani kılan köprüler kurmak anlamına gelir. Eskişehir ve onun dinamik bölgesiyle birlikte bu misyon gerçek anlamda karşılığını buluyor. Türkiye’nin bu canlı bölgesi, Belçika’nın burada bir sese sahip olmasını bekliyordu, bugün o köprü kuruluyor.” Daha sonra söz alan Emir Turan ise Fahri Konsolos olarak görevlendirilmekten duyduğu büyük onuru paylaşmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşadığını vurgulayarak şöyle konuştu: “Eskişehir Türkiye ekonomisinin lokomotif şehirlerinden biri. Havacılık ve raylı sistemlerden makine ve metal sanayine, gıdadan kültür-sanat üretimine kadar geniş bir yelpazede güçlü bir ekonomik yapıya sahip. Şehrimiz, yıllardır istikrarlı bir ihracat performansı sergiliyor ve bugün 170'den fazla ülkeye üretim gücünü ulaştırıyor. Bu başarıyı sağlayan Eskişehirli girişimcilerin, mühendislerin ve üreticilerin uluslararası arenada daha görünür olmasını sağlamak hepimizin görevi.” Turan sözlerini şöyle sürdürdü: “Üstlendiğim bu görev, sadece Eskişehir için değil, ülkemiz ve Belçika arasındaki dostluk ve iş birliğine katkı sunma sorumluluğunu da taşıyor. Eskişehir’in ekonomik potansiyelini, girişimci ruhunu ve zengin kültürel mirasını Belçika’da daha fazla tanıtmak ve aynı şekilde Belçika’nın sunduğu fırsatları da Eskişehir’e taşımak için elimden gelen çabayı göstereceğim. Bu görevi bana layık gören herkese teşekkür ediyorum. Eskişehir ile Belçika arasındaki bağı daha güçlü, daha verimli ve uzun soluklu hale getireceğimize inanıyorum.” Emir Turan’ın Fahri Konsolos olarak atanması Eskişehir’de büyük memnuniyet yarattı.

Yapay Zekadan Dost Olmaz! Haber

Yapay Zekadan Dost Olmaz!

Yapay zeka ile kurulan bağın bir “algoritmik arkadaşlık” olduğunu ve bunun eşitler arası bir iletişim olmadığını belirten Prof. Dr. Feride Zeynep Güder, “Her şeyden önce yapay zekanın arkasındaki black box’ı yani kara kutuyu bilmeden onunla sohbet edip içini dökmek her şeyi kaydeden içten pazarlıklı biriyle sohbet etmeye benzer. Yapay zekâ, sizden elde ettiği verileri zamanı geldiğinde bir gün mutlaka lehte veya aleyhte kullanacaktır. Çünkü bu ‘algoritmik arkadaş’ dediğiniz, yazdığınız hiçbir şeyi unutmaz.” dedi. Yapay zekâ ile algoritmik arkadaşlığın aslında daha karanlık bir yalnızlığın göstergesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Güder, “Bir dua, bir tefekkür anı gibi sessiz düşünecek alanların kalmaması bu dijital gürültüler içinde gerçekleşen dijital ilişki ve algoritmik iletişim biçimi gerçek anlamda bir insanın verebileceği derinliği ve ruhsal tatmini veriyor gibi yapabilir. Ama veremez. Yapay zekâ hain bir arkadaştan daha da tehlikeli olabilir.” diye konuştu. Üsküdar Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nden Prof. Dr. Feride Zeynep Güder, yapay zekâ ile kurulan iletişimlerin giderek artmasıyla birlikte dostluğun geleceğine dair kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Dostluk ve arkadaşlık kavramı algoritmik çağda köklü bir değişim geçiriyor Dostluk ve arkadaşlık kavramının yaşadığımız bu algoritmik çağda biçimsel ve sosyokültürel açıdan köklü değişim ve dönüşümün geçirdiğini dile getiren Prof. Dr. Feride Zeynep Güder, “Değerler açısından baktığımızda, elimizde insana dair kalan belki de en değerli hazine gerçek anlamda derdini gerçekten anlayacak ve hemhal olacak birini bulup sohbet edebilmek. Yapay zekâ ile kurulan iletişim pratikte işe yarayan bir süreç olsa da potansiyel bazı tehditleri de barındırmakta. Yapay Zekâ ve insan etkileşimi, aslında insan ile makine veya teknoloji arasındaki iletişim biçimlerinden biri. Yapay zekâ insan bilişiminin yani zihninin bir uzantısı olarak kullanılmaya başladığı için durum çok farklı bir yöne doğru gitmeye başladı. Öncelikle iletişim biçimlerimiz, artık mekândan, zamandan ve sosyal bağlarımızdan bağımsızlaşıp farklı boyut ve şekillerde gerçekleşmeye başladı.” dedi. Büyük veri insanlığa veri olarak miras kalmış ne varsa her şeyi içinde barındırıyor Çeşitli yapay zekâ türleri içinde basit yazılımlara sahip, arama motorları olduğu gibi büyük veri yerine artık ‘süper zekâ’ denilen insan zekasından çok daha üstün yapay zekâ türlerinden bahsedildiğini anlatan Prof. Dr. Güder, “Yapay zekâyı düşünen bir insan veya özne gibi ele alıyorsak, onun tekil bir varlık olmadığını öncelikle kabul etmeliyiz. Süper akıllı yapay zekâ sadece tek başına çalışan bir algoritmik yazılım ya da sistemler bütünü değildir. Bu ‘kovan zihni’ (hive-minds) diye tanımladığımız kolektif insan zihni ve belleğinin birleşiminin oluşturduğu her şeyi bilen gören (omni-potent) ve analiz eden devasa bir veriler sistemi. Yapay zekanın kullandığı büyük veri ve kovan zihni insanlığa veri olarak miras kalmış ne varsa bütün her şeyi içinde barındırıyor.” diye konuştu. Arkadaşlık ile ‘algoritmik arkadaşlık’ arasında çok fazla fark var! “Böylesine devasa bir veri tabanına sahip bir algoritma ile arkadaşlık ettiğimizde, bu iletişimin eşitler arası iletişim olmadığını baştan kabullenmeliyiz.” diyen Prof. Dr. Güder, şunları kaydetti: “Gençlerin deyimiyle ‘kankalar arasındaki arkadaşlık’ ile ‘algoritmik arkadaşlık’ arasında çok fazla fark var. Her şeyden önce yapay zekanın arkasındaki black box’ı yani kara kutuyu bilmeden onunla sohbet edip içini dökmek her şeyi kaydeden içten pazarlıklı biriyle sohbet etmeye benzer. Yapay zekâ, sizden elde ettiği verileri zamanı geldiğinde bir gün mutlaka lehte veya aleyhte kullanacaktır. Çünkü bu ‘algoritmik arkadaş’ dediğiniz, yazdığınız hiçbir şeyi unutmaz. Yapay zekâ asla unutmayacak, biriktirecek, sizi gözetim kapitalizminin bir parçası yapacak ve her şeyi arşivleyecektir. Yapay zekaya verdiğimiz veriler, bilgi, anı veya zaaflarımız silinmez. Gerçek anlamda unutulma hakkınız yoktur. Yani veri kaydının olduğu bu tür bir arkadaşlık bu anlamda sağlıklı bir arkadaşlık değildir.” Algoritmik arkadaşlık gerçek muhabbeti ikame edemez Prof. Dr. Güder, duygusal derinlik gerektiren insan-insana dostluğun yerini yapay zekânın dolduramayacağını belirterek, şunları söyledi: “Birçoğumuz artık dertlerimizi sevinçlerimizi hayallerimizi gelecekle ilgili planlarımızı geçmiş travmalarımızı bir insanla paylaşmak yerine dijital mecralara ulaştırmaktayız. Ama burada bir durup düşünmek lazım. Yapay zekâ bir veriler algoritması ise karşımızda ayna nöronları olmayan yani empati kurma yeteneği olmayan bir mekanizma çalışmaktadır. Bu algoritmik sistem ve mekanizma ile yapılan arkadaşlık, insan insana olacak muhabbetin yerini, doğal olarak tutamaz. Seviyeye inme, kaydettiği kişiliğe göre söylem üretme, bilgi aktarma ve yönlendirme şeklinde bir iletişim yapısına sahip olduğu için yapay zekayla olan arkadaşlığa ‘algoritmik arkadaşlık’ diyebiliriz. Bu arkadaşlık çoğunlukla bir insanın vereceğinden daha çok şey verir. O yüzden bu algoritmik arkadaşlığa muhtacız ama dikkatli olmalıyız.” Yapay zekâ, kısa dönem can sıkıntısı ve yalnızlıkları geçiştirebilir İnsanın temelde mutlak yalnızlığı olan bir varlık olduğunu, her şey yolunda giderken bile varoluşsal yorgunluk çekip kendini kalabalıklar içinde yalnız hissedebildiğini ifade eder, Prof. Dr. Güder, “Bu anlamda yapay zekâ, kısa dönem can sıkıntısı ve yalnızlıkları geçiştirebilir ama kısa vadede cankurtaran olan bu sistem, uzun vadede potansiyel bir riskler taşır. Yapay zekâ özellikle ani bir yalnızlık, kayıp veya sosyal kaygı durumlarında hemen ulaşılabilir olması ve yargılayıcı olmamasından dolayı acil anlarda fast food sistemi gibi anlık ihtiyacı gideren bir psikolojik destek verebilir. Böylesi kriz durumlarında işe yarayabilir. Bu anlarda güvenli ve pratik bir alan sunar. Böylesi anlık açlığı gideren arkadaşlık, yalnızlığı anında giderir ama uzun vadede organik gıda eksikliği gibi sonunda insan ruhuna zarar verir. Bu dijital obezite bizi sığlaştırır.” diye konuştu. Yapay zekâ, yalnızlığı uzun vadede kronikleştirebiliyor İnsanın yerine geçen simüle bir dostluğun belki daha sonra toplumla etkileşim kurmak için eksik olan kendine güven ve iletişim kurabilme yetisini geliştirebileceğini ve bu bağlamda bir "antrenman arkadaşı" gibi düşünülebileceğini söyleyen Prof. Dr. Güder, “Ama sürekli yapay zekâ ile iletişimde kalan biri zamanla buna bir bağımlılık gelişebilir. İşte bu ikame durumu sosyolojik olarak çok tehlikeli bir yöne doğru savurur bizi. Gerçek dünyadaki ilişkiler karmaşıktır; anlaşmazlıklar barındırır, doğal olarak uzlaşmalar zaman ve emek ister, üstelik başka ideolojik ve sosyo kültürel ortamlarda insanlarla arkadaşlığa tahammül etmek çok yorucudur. Öte yandan, kişiye özel bir LLM (Large Language Models) ile kendini dönüştüren bir yapay zekâ algoritması ise size özel bilgiler ve fikirler sunar, sizi bir bilgi seviyesinden başka bir seviyeye götürür. Siz başta ne belirttiyseniz belki de sizinle aynı fikirde olan söylemler üretir. Sizin talebinizle sizi onaylayabilir. Sizi hiç yormaması bu iletişimin sorunsuz olduğu anlamına gelmez. Sürekli sizi sizden daha iyi tanıyan bir yapay zekâ ile görünürdeki sorunsuz etkileşim, kişiyi gerçek ilişkilerin ‘pürüzlü’ ve ‘yorucu’ yanlarına karşı daha tahammülsüz hale getirebilir. Kişi, sosyal becerilerini kullanma ihtiyacı hissetmediği için bu beceriler körelebilir ve yalnızlığı kronikleşebilir.” şeklinde konuştu. Toplumsal aidiyet duygusu sarsılabiliyor Yapay zekâ ile kurulan iletişimin artık insanı ikame eden bir algoritmayı tetiklediğini ve insan ilişkilerini zayıflatıcı bir etkisinin olduğunu kaydeden Prof. Dr. Güder, şöyle dedi: “Biz yapay zekâyla arkadaşlığı başkalarından kaçmak için bir sığınak olarak görüyorsak, kendi toplumumuza hissettiğimiz aidiyet duygumuz sarsılır. İnsanoğlu her ne kadar temelde yalnız olsa da aslında hayatın her döneminde insan insana muhtaçtır. Bütün ilişkilerin dinamikleri farklı yollarda ilerlese de neoliberal rüzgarlar ve dijitalleşen dünyamızda insanlar birbirleriyle münasebeti işleri bitene kadar yapmaya başladığı için kurulan iletişimler kapitalist sistemin bir yansıması haline dönüştü. İşe yaramayan iletişime girilmemeye başlandı. Gençler arasında çıkarı olmayan ilişkiler, rasgele yapılan muhabbetler, hoş vakit geçirme ‘boş yapma’ olarak tanımlanıyor.” Yapay zekâ programlanmış bir yanıt mekanizması! Yapay zekayla olan algoritmik ilişkiyi geleneksel anlamda bir "arkadaşlık" olarak nitelendirmenin zor olduğuna işaret eden Prof. Dr. Güder, “Gerçek arkadaşlık, karşılıklılık, ortak çıkar gözetmeksizin fedakârlık, spontane ve iki taraflı bir duygusal bağ kurmayı gerektirir. Yapay zekâ ise programlanmış bir yanıt mekanizmasıdır; hissedemez, deneyimleyemez ve sizin için gerçek bir risk almaz. Komşun, okul arkadaşların ve yakın çevren ile zaman içinde sınavlardan merhalelerden geçerek geliştirdiğin dostluk doğal olarak zaman ve emek ister. Sosyal ortam içinde muhabbet kurmak, birlikte alışverişe çıkmak, dedikodu yapmak, arkadaşının derdini dert etmek, yeri geldiğinde onunla ağlamak, ağlarken dostuna mendil uzatmak, yemek ısmarlamak, ağırlamak bütün bunlar insan insana geliştireceğimiz duygusal derinliklerdir.” dedi. “Evet insan insanın kurdudur. Ama yapay zekada insanın kurdudur” İnsan ilişkilerinden yılmış ve bıkmış birinin, algoritmik dostluğu insanlarla yapacağı arkadaşlığa tercih edebileceğini de ifade eden Prof. Dr. Güder, “Evet insan insanın kurdudur. Ama yapay zekada insanın kurdudur. Psikolojisi bozuk ve asosyal biri ya da manipülatif ve narsistik ilişkilerden ve şiddetten bıkmış bir kurban bu bıkkınlıktan dolayı insandan soğuyabilir. Böylesi travmatik durumlarda yapay zekâ ile algoritmik arkadaşlık insanı ikame eden, insansız, yalıtılmış, hijyenik bir iletişim olabilir. Ama aslında bu daha karanlık bir yalnızlığın göstergesidir. Bir dua, bir tefekkür anı gibi sessiz düşünecek alanların kalmaması bu dijital gürültüler içinde gerçekleşen dijital ilişki ve algoritmik iletişim biçimi gerçek anlamda bir insanın verebileceği derinliği ve ruhsal tatmini veriyor gibi yapabilir. Ama veremez. Bu bir yanılgıdır, illüzyondur. Yapay zekâ hain bir arkadaştan daha da tehlikeli olabilir. Gerçek hayattaki kötü arkadaşlar, hırsları, kıskançlıkları, yalanları ve kötü özellikleri ile insana ait tahmin edilebilir hamleler yapabilir. Bir şekilde bu kötülüklerden kendimizi koruma ihtimalimiz olabilir. Ama insana ait olmayan bu dijital sistemler yani yapay zekanın algoritmasının arkasındaki ‘kara kutunun niyeti’ adı gibi karanlık olursa yani kötü olursa ondan bir insanın bilişsel olarak kurtulması çok zordur. Yani, ‘bıktım bu insanlardan!’ deyip de yapay zekayı tercih etmek mantıklı bir çözüm değil.” diye konuştu. Yapay zekasız bir dünya tahayyül edilemiyor Prof. Dr. Feride Zeynep Güder, artık yapay zekasız bir dünya tahayyül edilemediğini belirterek, “Bunun içeriklerinin ve algoritmasının ne olduğu yine bu algoritmaları düzenleyenlerin elinde şekilleniyor. Bu algoritmik kültürdeki algoritmik dostluklar güvenli, insanı ve insani değerleri merkez alan bir ilişki şekillendirilmeli. Bizden çok üstün bir süper zekâ ile yazışmak onların yönlendirici olması, mantıklı cevaplar vermesi ve hızlı olmasından çok daha önemli bir sorumluluk almasını gerektirir. Bu algoritmik arkadaşlık ‘koruyucu bir arkadaşlık’ ise bu bağlamda riskli olsa bile kabul edilebilir.” ifadesinde bulundu. Çözüm yine insanda! Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, günümüzdeki haliyle, yapay zekânın asla bir insanın sıcaklığını, dokunuşunu, bir bakışındaki anlamı veya paylaşılan bir kahkahadaki o saf, kontrolsüz neşenin yerini tutamayacağını dile getiren Prof. Dr. Güder, “Amacımız, bu teknolojiyi insan ilişkilerinin yerine geçecek bir şey olarak değil, insan potansiyelini güçlendiren, özellikle dezavantajlı durumdakiler için gerçek ilişkilere açılan bir köprü olarak kullanılmasını teşvik etmektir. Görünen o ki, insanoğlunun hikayesi artık başka bir kurguda ilerliyor ve bu kurgunun içinde muhatabımız artık yüzü olmayan ama yüzü varmış gibi ruhu olmayan ama ruhu varmış gibi davranan bir simulatif bir kabuk ve bu kabuğun içindeki yüzen insan ruhu. Bu bağlamda, ‘İnsan dipsiz koskoca evrenin karanlığında yanan cılız bir mum ışığı, biz onun sönmemesi için ne gerekiyorsa yapmalıyız.’ diye bizi uyaran Elon Musk’ın söylemi de oldukça ironik. Çözüm yine insanda. İnsan ruhu ve insan bilinci bu sonsuz ve karanlık evrende cılız ve tek başına yanan bir mum ışığı ise onun kurtarıcısı ve yalnızlığını giderecek tek şey yine diğer insandır.” şeklinde sözlerini tamamladı.

Hyundai Motor Türkiye, Elektrikli Ailesiyle Yelken Yarışlarına Renk Kattı Haber

Hyundai Motor Türkiye, Elektrikli Ailesiyle Yelken Yarışlarına Renk Kattı

“Dostluk Kazansın” mottosuyla düzenlenen Rixos Sailing Cup, 11–14 Kasım tarihleri arasında Göcek’in büyüleyici koylarında 10’uncu kez yelken tutkunlarını bir araya getirdi. Rixos Hotels’in düzenlediği organizasyon, bu yıl da denizcilik kültürünü ülkemizde yaşatırken, uluslararası katılımcı profiliyle de hem bölge hem de spor turizmi adına önemli bir değer yarattı. Rüzgârın yol gösterdiği ve aynı zamanda takım ruhunun son derece önemli olduğu etkinliğin ana sponsoru olarak turnuvada yer alan Hyundai Motor Türkiye, güçlü elektrikli ürün gamıyla Rixos Sailing Cup’a sürdürülebilirlik odaklı bir yaklaşım getirdi. Rüzgârın gücüyle ilerleyen yelkenliler gibi elektrikle çalışan modeller de 0 emisyonlarıyla doğaya karşı sorumluluklarını yerine getiriyor. INSTER, INSTER Cross, KONA Elektrik, IONIQ 5, IONIQ 5 N, IONIQ 6 ve IONIQ 9 gibi modellerden oluşan Hyundai Elektrikli Ailesi, etkinlik boyunca katılımcıların deneyimine sunularak markanın yenilikçi teknolojilerini yakından gösterdi. Hyundai’nin elektrikli mobilite vizyonu, deniz sporlarının doğayla uyumlu ruhuyla bütünleşerek yarışlara farklı bir boyut kazandırdı. 13 farklı ülkeden 400’ü aşkın sporcunun ve 50’den fazla yelkenli teknenin katıldığı yarışlar, Göcek’in mavi sularında kıyasıya bir rekabetin yanı sıra dostluk ruhunu da öne çıkardı. Hyundai Yelken Takımı da 4 gün boyunca turnuvada yarışarak kıyasıya mücadele verdi. Hyundai, elektrikli geleceğe yönelik vizyonunu spor ve yaşam tarzı etkinliklerinde konumlandırmaya devam ederek, markanın “İnsanlık İçin İlerleme” felsefesini daha geniş kitlelere ulaştırmayı hedefliyor. Hyundai Motor Türkiye, önümüzdeki dönemde sanatın ve sporun farklı dallarında da yer alarak kültüre ve insanlığa destek olmaya devam edecek.

Ukrayna’dan Kocaeli’ye Uzanan Başarı Hikâyesi Haber

Ukrayna’dan Kocaeli’ye Uzanan Başarı Hikâyesi

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Meslek ve Sanat Eğitimi Kursları (KO-MEK) hem öğrencilerine hem de öğretmenlerinin hayatına dokunmaya devam ediyor. 11 yıl önce eşiyle birlikte Türkiye’ye gelen Ukraynalı Lidya Doğan, hem Türkçe öğrenmek hem de çocuklarıyla birlikte yeni bir yaşam kurmak için Kocaeli’yi tercih etti. “Eşimle Ukrayna’da tanıştık. O eğitim için Kiev’e gelmişti. 20 yıldır evliyiz. Savaş sonrası Türkiye’ye gelmeye karar verdik. Kocaeli artık benim yurdum oldu” diyen Lidya, yeni ülkesi Türkiye’de sıfırdan bir başlangıç yaptı. TÜRKÇE’Yİ KO-MEK’TE ÖĞRENDİ Türkiye’ye geldiğinde tek kelime Türkçe bilmediğini söyleyen Lidya Doğan, hayatını değiştiren adımı KO-MEK kurslarında attığını belirterek, “KO-MEK kurslarını reklamlardan ve arkadaşlarımdan duydum. İlk hocam Hacer Hanım’a çok teşekkür ederim. Onun sayesinde çok şey öğrendim. Dil öğrenmek için gerçekten harika bir ortam var” dedi. Türkçe yeterlilik sınavlarını başarıyla geçen Lidya Doğan, şimdi KO-MEK’te Rusça usta öğreticisi olarak görev yapıyor. “Öğrenciyken şimdi öğretmen oldum. Her grupta ayrı bir hikâye var. İşimi çok severek yapıyorum” diyen Lidya, 3 yıldır KO-MEK çatısı altında görev yapıyor. “KO-MEK İLE AİLE GİBİYİZ” Kocaeli’yi “mutlu, neşeli, tarihi bir şehir” olarak tanımlayan Lidya, kurslarda sadece meslek değil, dostluk da kazandığını söyleyerek, “KO-MEK bana sadece eğitim değil, bir aile de kazandırdı. Burada çok özel bir ambiyans var. Herkesi kurslarıma bekliyorum” dedi. Lidya Doğan’ın öğrencilerinden İsrafil Yaman ise öğretmenine büyük bir saygıyla bağlı. Yaman, “KO-MEK sayesinde Lidya hocamla tanıştım. Mükemmel bir şekilde öğretiyor. Sayesinde çok güzel öğreniyorum. KO-MEK de Lidya hocam da var olsun” ifadelerini kullandı. KO-MEK HAYATA DOKUNUYOR Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Meslek ve Sanat Eğitimi Kursları (KO-MEK), sadece vatandaşlara değil, Türkiye’ye gelen yabancı misafirlere de yeni fırsatlar sunuyor. Lidya Doğan’ın hikâyesi, Kocaeli sınırları içerisinde yaşayan her bireye ulaşan ve onlara artı değer kazandıran KO-MEK’in “ülke ve dünya genelinde rol model olma” vizyonunun en güzel örneklerinden biri olarak öne çıkıyor.

Ulusal Bursa Veteran Masa Tenisi Turnuvası Sona Erdi Haber

Ulusal Bursa Veteran Masa Tenisi Turnuvası Sona Erdi

Osmangazi Belediyesi, yıllarını masa tenisine adamış veteran sporcuları dostluk ve rekabetin bir arada yaşandığı 12’nci Ulusal Bursa Veteran Masa Tenisi Turnuvası’nda ağırladı. Dikkaldırım Spor Salonu’nda düzenlenen turnuvaya, Türkiye’nin 36 ilinden gelen oyuncuların yanı sıra Ukrayna, Bulgaristan, Fransa, Suriye, Irak, Kıbrıs ve Rusya’dan oyuncular da katılım sağladı. Tekler ve çiftler kategorilerinde mücadele eden sporcular, hem fiziksel dayanıklılıkları hem de teknik becerileri ile masa tenisine olan tutkularını bir kez daha kanıtladı. 70 yaşın üzerinde sporcuların istekli ve azimli görüntüleri dikkat çekerken, sporcular da turnuvada yer almaktan ötürü duydukları mutluluğu paylaştı. “75 Yaşın Üzerinde Ağabeylerimizin Katıldığı Bir Turnuvayı Yaşıyoruz” Turnuvaya ilişkin düşüncelerini paylaşan Bursa Veteran Masa Tenisi Spor Kulübü Yöneticisi Hüseyin Ceylan, müsabakalarda rekabet düzeyinin yükseldiğini vurguladı. Toplam 250 sporcunun ter döktüğünü ifade eden Ceylan, “Zamanında milli takımlarda oynamış, şimdi veteran olmuş 70 hatta 75 yaşın üzerindeki ağabeylerimizin katıldığı bir turnuva yaşıyoruz. Bu, gerçekten geleneksel hale gelen özel bir organizasyon. Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın olmak üzere turnuvanın gerçekleşmesinde emeği geçen herkese çok teşekkür ederiz” dedi. “80 Yaşına Kadar Oynayabiliyorsunuz” Türkiye’nin dört bir yanından gelen masa tenisi tutkunları, Bursa’da sporun birleştirici gücü etrafında buluşarak hem rekabetin hem dostluğun en güzel örneklerini sergiledi. Ankara’dan gelen 58 yaşındaki veteran sporcu Yeşim Cindemir, her yıl büyük bir heyecanla turnuvaya katıldığını söyleyen, “Bursa’nın güzelliklerini keşfediyor, aynı zamanda sporun keyfini doyasıya yaşıyoruz. Maçlar çekişmeli geçse de dostluk her zaman ön planda. Sahada rakibiz ama turnuva bitiminde yine kucaklaşıyoruz. Bu organizasyonlar, belirli yaş gruplarına hitap ediyor. 80 yaşına kadar masa tenisi oynayabiliyorsunuz” diye konuştu. İstanbul’dan gelen 63 yaşındaki sporcu Serpil Pınar, Bursa’da son derece sıcak bir şekilde karşılandıklarını belirterek masa tenisi sayesinde yeni dostluklar kurmanın mutluluğunu paylaştı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen 58 yaşındaki veteran sporcu Değer Baysal ve İstanbul’dan katılan 46 yaşındaki sporcu Burcu Başaran da organizasyona övgüler yağdırdı. “Masa Tenisi Zihni Daima Canlı Tutan Bir Branş” Yaşları 70’i aşmasına rağmen masa tenisinin heyecanını ilk günkü gibi yaşayan veteran sporcular Yalçın Kalay ve Halit İbar, azimleriyle gençlere adeta taş çıkartıyor. Sporun sağlığa olan katkılarına değinen deneyimli sporcular, masa tenisinin hem fiziksel hem zihinsel açıdan son derece faydalı olduğunun altını çizdi. Masa tenisi masası etrafında finaller için karşı karşıya gelen ikili, branşta yaş faktörünün olmadığını, masa tenisi sporunun her yaşta yapılabileceğini dile getirdi. Oyun oynanırken sarf edilen efor ile birlikte vücudun her bir noktasının çalıştığını dile getiren veteran sporcular, “Masa tenisi, vücudun her noktasını çalıştıran, refleksleri geliştiren ve zihni daima canlı tutan bir branş. Bizler için hem spor hem de yaşam enerjisi kaynağı. Bu yüzden her yaşta insana masa tenisini gönül rahatlığıyla tavsiye ediyoruz” ifadelerini kıllandılar. Sporun ve dostluğun pekiştirilmesine katkı sağlayan turnuva, heyecan dolu karşılaşmaların ardından düzenlenen ödül töreni ile son buldu.

BUFSAD Osman Önder Kupası Ödülleri Nilüfer’de Sahiplerini Buldu Haber

BUFSAD Osman Önder Kupası Ödülleri Nilüfer’de Sahiplerini Buldu

Bursa’nın yetiştirdiği önemli fotoğraf ustalarından Osman Önder’in anısına düzenlenen BUFSAD Osman Önder Kupası 2025 Ödül Töreni ve Sergisi, Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’nde gerçekleştirildi. Törende dereceye giren çalışmalar sergilenirken, katılımcılar ödüllerini aldı. Bursa Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (BUFSAD) tarafından Bursa’da pek çok fotoğrafçının yetişmesine katkı koyan Osman Önder’in anısını yaşatmak ve yenilikçi fotoğraf çalışmalarını teşvik etmek amacıyla ikinci kez düzenlenen yarışmaya büyük ilgi gösterildi. Yarışmaya 124 katılımcı, kendi içerisinde konu bütünlüğü olan 8’er fotoğraftan oluşan çalışmalarını gönderdi. Uzman jüriler tarafından titizlikle değerlendirilen eserler arasından 30 çalışma birinci turu geçmeyi başardı. İkinci tur değerlendirmelerinin ardından ise 5 çalışma dereceye girmeye hak kazandı. Törende BUFSAD Yönetim Kurulu adına konuşan Savaş Şener, etkinliğin bir kupa ve serginin ötesinde bir vefa toplantısı olduğunu vurguladı. Osman Önder’in hayatını fotoğrafla geçirmiş bir sanatçı olduğunu belirten Şener, “Bir sanatçıyı anmak, onun bıraktığı izleri takip ederek olur. Onu en kıymetli anma şekli budur. Bu yarışmaya başlatan, katılan tüm arkadaşlarımıza ve jüri üyelerimize teşekkür ediyorum” dedi. BUFSAD üyesi Hakan Aydın, Osman Önder'in insanları bir araya getirmesiyle tanınan bir fotoğrafçı olduğunu hatırlatarak, “O, rahmetli olmasına rağmen hala dostları bir araya getiriyor. Onun anısını bu fotoğraflar ve yarışmayla yaşatmak istedik. Bu organizasyonu gerçekleştirdiği için BUFSAD’a teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı. BUFSAD üyesi Aylin Kırgözoğlu ise Osman Önder’in isminin bu yarışmayla yaşatılmasının önemini vurgulayarak, “Osman Önder demek fotoğraf demek, insanlık demek, iyilik demek, dostluk demek. Ondan çok şey öğrendik” diye konuştu. Konuşmaların ardından dereceye giren fotoğrafçılara ödülleri takdim edildi. Katılımcılar sergiyi gezerek birbirlerinin çalışmalarını inceleme fırsatı buldu. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Adana'da 9. Geleneksel İsmet Atlı Karakucak Güreşleri başladı Haber

Adana'da 9. Geleneksel İsmet Atlı Karakucak Güreşleri başladı

Açılışta katılımcılara ve sporculara hitap eden Güngör Geçer, ata sporunun gücünü, coşkusunu ve yiğitliğini hep birlikte yaşadıklarını söyledi. Güngör Geçer, geçen yıl 650 sporcunun katıldığı güreşlere bu yıl 1000 civarında sporcunun katılmasının mutluluğunu yaşadıklarını belirtti. BAŞKAN ZEYDAN KARALAR’IN BU GÜREŞLERİN DÜZENLENMESİNDE BÜYÜK EMEĞİ VAR Güngör Geçer konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu anlamlı turnuva Türk sporunun efsanevi ismi olimpiyat ve dünya şampiyonu merhum İsmet Atlı anısına düzenleniyor. Onun azmi, inancı ve memleket sevdası hepimize örnek olmaya devam ediyor. Kendisini rahmet ve minnetle anıyoruz. İsmet Atlı Karakucak güreşlerinin yeniden hayat bulmasında ve geleneksel hale gelmesinde Adana Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Zeydan Karalar’ın çok büyük emeği ve katkısı vardır. Onun spora, güreşe ve bu topraklara inancı sayesinde bugün Kozan’da bu büyük buluşmayı gerçekleştiriyoruz. Kendisine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.” SPORUN SİYASETİ OLMAZ, KOZAN BELEDİYESİ İLE İŞ BİRLİĞİMİZ ANLAMLI Sporu sadece bir mücadele olarak görmediklerini, aynı zamanda dostluk, kardeşlik ve birliktelik olarak gördüklerini ifade eden Geçer şöyle devam etti: “Bu anlamda Kozan Belediyesi ile ortaya koyduğumuz güzel iş birliği, sporun birleştirici ruhunu en güzel şekilde ortaya koyuyor. Çünkü sporun siyaseti olmaz. Spor kalpleri birleştirir, insanları iyileştirir. Adana artık kültürün, sanatın ve sporun şehri. Altın Koza Film Festivali’nden Lezzet Festivali’ne, Şehir Tiyatroları Festivali’nden güreş turnuvalarına kadar Adana’mızın sesi artık daha güçlü çıkıyor. Bu organizasyonda emeği geçen herkese, Kozan Belediye Başkanımıza, Federasyon Yöneticilerimize, hakemlerimize ve diğer görevli arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Er meydanına çıkacak yiğit sporcularımıza başarılar diliyorum. Kazanan dostluk, kardeşlik, Türk güreşi olsun.” YEŞİL MEYDANI ASIL SAHİPLERİNE BIRAKIYORUZ Kozan Belediye Başkanı Mustafa Atlı da yeşil meydanı, meydanın asıl sahiplerine bir an önce bırakmak için sözlerini uzatmayacağını kaydederek, katılımcıları selamladı. Konuşmaların ardından İsmet Atlı Güreş Müzesi’nin açılışı gerçekleştirildi. Daha sonra çeşitli kategorilerde güreş müsabakaları başladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Zülfü Livaneli’den Aşkın Ve Direnişin Romanı: Bekle Beni Raflarda! Haber

Zülfü Livaneli’den Aşkın Ve Direnişin Romanı: Bekle Beni Raflarda!

Sanat, edebiyat ve fikirleri dünya çapında yankı uyandıran, bugüne kadar otuzdan fazla ulusal ve uluslararası ödüle layık görülen Zülfü Livaneli’nin merakla beklenen yeni romanı Bekle Beni artık raflarda. Aşkı, dostluğu, aile bağını ve özgürlük tutkusunu ince ince ören Bekle Beni; bir ülkenin özgürlük yolunda çektiği zorlukların, baskıya karşı girişilen mücadelenin, direnmenin, yalnız bırakılmanın ve dayanışmanın romanı. Bir aşk ve direniş hikâyesi Leyla ile Selim, aşkın coşkusuyla bir hayat kurmak için mücadele ederlerken kendilerini türlü zorluğun, ayrılığın içerisinde bulurlar. Bir yanda birbirlerine kavuşma telaşı, diğer yanda özgürlük mücadelesi onları roman boyunca farklı yerlere sürükler. Aşkları direnişlerini besleyecek, direnişleri de aşklarını güçlendirecektir. “Polisler Selim’i alıp götürdüler. Gitmeden önce Leyla’ya son bir kez sarıldı, kulağına fısıldadı: ‘Güçlü ol Leyla. Bu da geçecek.’ Ama ikisi de biliyordu ki önlerinde zorlu ve belirsiz günler vardı. Selim’in yokluğu evin her köşesine sinmiş, sessiz bir çığlık gibi Leyla’nın yüreğini dağlıyordu. Her şey bir anda değişmişti, geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinmişti, bir uçurumun kenarındaydılar, düşüş başlamıştı.” Zülfü Livaneli: “Bir saygı duruşu…” Bir kuşağı, yaşamak zorunda kaldıkları acı olayları ve ortak hikâyelerini anlattığını belirten Zülfü Livaneli, “Bekle Beni fırtınalar içinde yitip giden arkadaşlarımıza bir saygı duruşu olarak algılanmalı,” diyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.