Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Elektrifikasyon

Kapsül Haber Ajansı - Elektrifikasyon haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Elektrifikasyon haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bosch’tan Tarımsal Üretimde Daha Sürdürülebilir Güç Aktarım Çözümleri Haber

Bosch’tan Tarımsal Üretimde Daha Sürdürülebilir Güç Aktarım Çözümleri

Yalnızca 2025 yılında dünya genelinde iki milyondan fazla traktör ve diğer tarım araçları üretilecek. Ve Bosch’a göre bunların yüzde 90’ından fazlası dizel motorla çalışacak. Dizel motorun sağlamlığı ve yüksek performansının düşük ağırlıkla birleşmesi, onu neredeyse tüm uygulamalar ve performans sınıfları için ideal kılıyor. Bosch, Hannover’deki Agritechnica fuarında, bu köklü teknoloji kullanılarak COշ emisyonlarının nasıl daha da azaltılabileceğini gösterdi. Bosch Güç Çözümleri İcra Kurulu Başkan Yardımcısı ve Bosch’un ticari araç faaliyetleri sorumlusu Jan-Oliver Roehrl, “Yenilenebilir sentetik yakıtlar, hem yeni hem de mevcut araçların işletimini anında çok daha iklim dostu hale getiriyor. Ve gelecekte, hidrojen motorları ve elektrifikasyon tarımı çok daha sürdürülebilir hale getirmeye yardımcı olacak.” diyor. 2035 yılında bile Bosch, yeni tarım araçlarının on tanesinden dokuzunun hala dizel motorla çalışacağını öngörüyor. Bu nedenle şirket, bu pazar segmentindeki farklı araç türleri için uygun enjeksiyon ve üre dozajlama teknolojilerini egzoz gazı arıtımı amacıyla sunmaya ve geliştirmeye devam edecek. Aynı zamanda Bosch, hidrojen motorlarına yönelik bileşenlerin yanı sıra çeşitli elektriklendirme çözümleriyle mümkün olan en iklim dostu güç aktarma sistemi için yeni seçenekler sunuyor. Yenilenebilir sentetik yakıtlar, içten yanmalı motorları daha iklim dostu hale getiriyor Dünya genelindeki tüm büyük pazarlar, tarım araçları için azot oksitler ve partiküller için maksimum değerler belirleyen kapsamlı emisyon düzenlemelerini zaten yürürlüğe koymuş durumda. Bunun sonucunda, 56 kilovat üzerindeki araç sınıflarında dizel motorlar için üre dozlamalı SCR egzoz gazı arıtma sistemleri standart hale geldi. Ancak şimdiye kadar bunların iklimle ilgili emisyonları, yalnızca sınırlı ölçüde yasal olarak düzenlendi. Mevcut ve yeni araçların karbon emisyonlarını büyük ölçüde azaltmanın bugün halihazırda mevcut olan basit bir seçeneği, HVO100 gibi yenilenebilir sentetik yakıtların kullanılması olacak. Bu yakıtlar çoğunlukla artık ve atık malzemelere dayandığından, toplam karbon emisyonu açısından fosil yakıtlardan çok daha iklim dostu. Ayrıca “drop-in” yakıtlardır; yani ihtiyaç duyulduğunda normal dizelle karıştırılabilirler. Ve yine dizel gibi depolanmaları kolaydır. Bosch, enjeksiyon teknolojisini geliştirirken bu yakıtlarla uyumluluğu zaten dikkate aldığı için, çok sayıda üründe kullanılmaya uygun durumdalar. Digital Fuel Twin, yenilenebilir sentetik yakıtların kullanımını belgeliyor Yenilenebilir sentetik yakıtların her bir aracın karbon ayak izini ne ölçüde azalttığını Bosch’un Digital Fuel Twin (DFT) sistemi gösteriyor. Tamamen dijital bir yazılım çözümü olan DFT, dağıtılan yakıt miktarlarını ve yakıtların sürdürülebilirliğini, üretim ve taşımadan akaryakıt istasyonuna kadar olan tüm süreç boyunca belgelendiriyor. İşletmecilere, araçlarında kullanılan fosil ve yenilenebilir sentetik yakıt oranlarına karşılık gelen sertifikalar sağlıyor. Bu sertifikalar, kullanılan toplam yakıt miktarını ve hatta aracın kullanımındaki oransal karbon ayak izini belgeliyor. Hidrojen motorları, denenmiş ve test edilmiş temeller üzerine inşa ediliyor Hidrojen motoru, iklim eylemini bir adım daha ileri taşıyan yeni bir güç aktarma sistemi türüdür. Motorları besleyen hidrojen yenilenebilir enerjiyle üretilmişse, bu iklim için büyük bir ilerleme anlamına gelebilir. Bosch, emme manifoldu enjeksiyonu ve direkt enjeksiyonlu sistemler üzerinde çalışıyor ve onlarca yıllık uzmanlığa sahip. İlgili teknolojinin yaklaşık yüzde 80’i geleneksel içten yanmalı motorlardan aktarılabiliyor. Teknoloji şirketi, halihazırda dünya genelinde müşterilerle yürütülen 100’den fazla geliştirme projesine dahil. Roehrl, “Tarımsal araçlar çoğunlukla düşük hızlarda ve yüksek yüklerde çalıştırılır. Hidrojen motorları tam da bu noktada yüksek verimlilikleri ve sağlamlıklarıyla gerçekten öne çıkabilir. Bosch enjeksiyon teknolojisi içeren hidrojen motorlarının ilk uygulamaları bu yıl piyasaya sürülecek.” diyor. Tarım makineleri için elektrifikasyon çözümleri Tahrik sistemlerinin ve güçle çalışan ekipmanların elektrifikasyonu, tarım makineleri için bir diğer verimli ve çevre dostu seçenek. Bosch Rexroth, eLION elektrifikasyon portföyüyle halihazırda geniş bir motor, invertör, araç içi şarj cihazı, DC/DC dönüştürücü, yazılım ve aksesuar yelpazesi sunuyor. Zorlu uygulamalara yönelik tasarlanan portföy, 850 volt’a kadar DC gerilim aralığında çalışmak üzere tasarlandı ve uygun şanzımanlar ile hidrolik çözümlerle tamamlanıyor. Portföy şu anda 96 volt araç elektrik sistemleri için bileşenleri de içerecek şekilde genişletiliyor. 2025’in sonunda kapsamlı eLION Power and Motion Control yazılım paketi de portföyde yer alacak. Bosch Mühendislik ise bu arada 800 volt’a kadar batarya gerilimleri için yeni geliştirilmiş yüksek performanslı bir çözüm sunuyor. Bu yeni elektrikli güç aktarma sistemi kompakt yapıda olup yüksek güç yoğunluğu ve yüksek verimlilik sağlıyor; bu da mevcut cihaz platformlarının elektrifikasyonunu kolaylaştırıyor. Uygulamaya bağlı olarak sistem, küçük ve orta ölçekli tarım makinelerinde tamamen batarya-elektrikli bir güç aktarma sistemi olarak veya büyük tarımsal makinelerde dizel motorla birlikte hibrit olarak kullanılabilir. Yardımcı sistemler için elektrikli güç aktarma sistemlerinin yanı sıra Bosch, soğutma fanları gibi elektriklendirilmiş ticari ve off-road araçlar için yüksek gerilim teknolojisine sahip diğer mekatronik alt sistemleri de sunuyor. Burada da güvenlik ve emniyetle ilgili olanlar dahil, ticari araç segmentinin özel gereksinimleri dikkate alınıyor. Bileşenler kompakt yapıda ve ortak bir invertör konsepti kullanıyor; bu da müşteri özelinde uyarlamaların az çabayla gerçekleştirilmesini mümkün kılıyor.

Türkiye, 2026 Enerji Depolama Dönüşümüne Hazırlanıyor Haber

Türkiye, 2026 Enerji Depolama Dönüşümüne Hazırlanıyor

Enerji Depolama Sistemleri Derneği (EDSİS), 25 Kasım 2025’te İstanbul’da gerçekleştirdiği basın toplantısında sektörün güncel görünümünü, 2026 yol haritasını ve Türkiye’nin küresel rekabetini artıracak stratejik adımları kamuoyu ile paylaştı. Basın toplantısında dünya çapında 90 milyar doları aşan enerji depolama pazarına dikkat çeken EDSİS Yönetim Kurulu Başkanı C. Can Tutaşı, küresel enerji sistemlerindeki verimsizliklerin, artan elektrik kayıplarının ve yenilenebilir enerjinin dalgalı yapısının depolamayı artık zorunlu hale getirdiğini belirtti. 25 Kasım 2025’te İstanbul’da gerçekleştirilen toplantı, Enerji Depolama Sistemleri Derneği (EDSİS) Yönetim Kurulu Başkanı C. Can Tutaşı, Başkan Yardımcısı Dr. Alper Terciyanlı ile birlikte sektör temsilcilerinden Bülent Mindek, Akgün Diker, Ergün Atasoy, Mustafa Tekdaş, Ekrem Gültekin, Ercan Dinçer, Edip Katayıfçı ve Ferhat Dumlu katılımıyla düzenlendi. Toplantıda, enerji depolama ekosisteminin mevcut durumu, mevzuat değişiklikleri, 2026 projeksiyonları ve sektörde hızlanan yerli üretim adımları kapsamlı şekilde ele alındı; Türkiye’nin enerji dönüşümünde depolamanın üstleneceği kritik rol hazırlandı. KÜRESEL ENERJİNİN %66’SI BOŞA GİDİYOR Dünya genelinde üretilen primer enerjinin yaklaşık %66’sının dönüşüm süreçlerinde kaybolduğunu belirten EDSİS Yönetim Kurulu Başkanı C. Can Tutaşı; “Birçok ülkede iletim ve dağıtım kayıplarının %8–22 aralığında seyrettiğini, yenilenebilir üretimde ise %5–30 arasında değişen curtailment nedeniyle milyonlarca megavatsaat enerjinin şebekeye aktarılamadığını görüyoruz. Bu tablo, küresel ölçekte üretim artsa bile elektriğin önemli bir bölümünün kullanılmadan boşa gittiğini gösteriyor. Dolayısıyla depolama teknolojileri artık yalnızca destekleyici bir unsur değil, enerji mimarisinin merkezinde yer alıyor. Türkiye’de artan sanayi talebi, yükselen yenilenebilir kurulu güç ve enerji arz güvenliğinin stratejik önemi depolamayı ulusal ölçekte zorunlu kılıyor. Özellikle güneş enerjisinde yaşanan mevsimsel üretim dengesizlikleri ancak depolama yoluyla yönetilebilir. Yaz aylarında yüksek üretim şebekeyi zorlayıp sisteme tam olarak aktarılamazken; kış aylarında güneşlenme süresinin sert biçimde düşmesi arz açığı yaratıyor. Bu da şu anlama geliyor: Yazın üretilen fazla enerjiyi depolayıp kışa taşıyamadığınız sürece yenilenebilir enerji yatırımlarının gerçek anlamda sürdürülebilirliğinden söz edemezsiniz. Bu örnek yalnızca güneş için geçerli değil; sınırlı olan tüm enerji kaynakları için aynı durum söz konusu. Enerjiyi depolamadığımız sürece hiçbir kaynağı sürdürülebilir hale getiremeyiz.” dedi. 2026 TÜRKİYE’DE DEPOLAMA YATIRIMLARININ SAHAYA İNDİĞİ YIL OLACAK 2026 yılının enerji depolama sektörü için bir dönüm noktası olacağını belirten Tutaşı; Tahsis edilen 33.000 MW’lık hibrit kapasitenin yanı sıra 6.000–7.000 MW aralığında öngörülen müstakil depolama projelerinin önemli bir bölümünün yıl içinde fiziki inşaat ve devreye alma aşamasına geçmesini bekliyoruz. 2026’da Türkiye’nin ilk büyük ölçekli batarya destekli güneş ve rüzgâr santrallerinin işletmeye alınmasıyla birlikte bu tesislerin şebekede yan hizmetler, pik yönetimi ve frekans regülasyonu gibi kritik alanlarda aktif rol üstlenmesini öngörüyoruz. Yerli batarya üretimi için yapılan OEM başvurularının sonuçlanması, enerji yönetim yazılımlarının ticarileşmesi ve konteyner–BMS çözümlerinde yerli tedarik zincirinin olgunlaşmasıyla 2026, depolama teknolojilerinin ithal edilmekten çıkıp Türkiye’de üretilen bir yapıya dönüşmeye başladığı bir yıl olacak. Bu gelişmeler ışığında 2026, yalnızca kapasite tahsis edilen bir dönem değil; depolama teknolojilerinin sahada gerçek anlamda devreye alındığı bir döneme geçiş yılı olacaktır.” Açıklamasında bulundu. 11 KASIM ADIMI, ŞEBEKE ESNEKLİĞİNİN DEPOLAMAYLA SAĞLANABİLECEĞİNİ ORTAYA KOYUYOR depolama yatırımlarının önünü açan en kritik unsurun regülasyon dinamikleri olduğunu vurgulayan Tutaşı, “Türkiye, 2022 sonrası yayımlanan enerji depolama yönetmeliğiyle son derece agresif ve yatırımcı dostu bir çerçeve oluşturdu. Standartların, sertifikasyon süreçlerinin ve teknik kriterlerin netleşmesiyle birlikte yatırım ortamı her geçen gün daha da güçleniyor. Uzun vadeli planlama yapabilmek için öngörülebilir fiyatlandırma mekanizmalarının oluşturulması ise sektörün sürdürülebilir büyümesi açısından kritik önem taşıyor. 11 Kasım 2025 düzenlemesi de depolamanın sistemdeki zorunlu rolünün en güncel örneklerinden biridir. Bu düzenlemeyle birlikte üreticilere belirli bir dönem boyunca anlaşma güçlerinin üzerinde enerji verebilme imkânı tanındı. Bu adım, arz güvenliğini desteklerken özellikle kış döneminde sistem esnekliğini artırdı. Aynı zamanda bu gelişme, depolamanın ani talep artışları ile şebekedeki dengesizliklerin yönetimi açısından ne kadar kritik bir rol üstlendiğini net biçimde ortaya koydu. Fazla üretimin depolanabilmesi hâlinde, bu tür dönemsel baskıların çok daha etkin şekilde yönetilebileceğini açıkça görüyoruz.” Dedi. ELEKTRİKTE %40 TALEP ARTIŞINA KARŞI DEPOLAMA GEREKSİNİMİ HIZLA BÜYÜYOR Basın toplantısında Küresel depolama piyasası ve 2030 görünümüne değinen EDSİS Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Dr. Alper Terciyanlı; “Dünya Enerji Görünümü 2025 açıkça gösteriyor ki, elektrikleşme hızlandıkça esneklik artık sistemin kırılgan noktası haline geliyor. Küresel elektrik talebinin 2035’e kadar %40 artacağı bir ortamda; serinleme yükleri, veri merkezleri ve sanayideki elektrifikasyon dalgası şebekeleri benzeri görülmemiş bir baskı altında bırakıyor. Bugün yaşanan kesintilerin %85’inin şebeke ekipmanlarından kaynaklanması, artan hava olayları ve 400 TWh’i aşan veri merkezi talebiyle birleşince depolama yalnızca bir ‘dengeleme unsuru’ olmaktan çıkıyor; doğrudan bir güvenlik bileşenine dönüşüyor. Kısa süreli depolama güneş ağırlıklı sistemlerde, orta–uzun süreli depolama ise rüzgâr ağırlıklı yapılarda kesintisiz bir işletme için artık zorunlu. Üretim yatırımları son 10 yılda %70 artarken şebeke yatırımlarının yalnızca %25 artmış olması da tabloyu netleştiriyor: Depolama olmadan yüksek yenilenebilir penetrasyonu ekonomik değil, sürdürülebilir değil ve güvenli değil. Geleceğin enerji sistemi; talep yönetimi, verimlilik ve depolamanın entegre edildiği, esnekliği merkezine alan bir modelle ayakta kalacak.” Açıklamalarında bulundu. Enerji depolama sektörünün yalnızca bugünün değil, önümüzdeki on yılın da en kritik teknoloji alanlarından biri olduğunu vurgulayan Terciyanlı, “Ham maddeden yazılıma, ekipmandan konteyner üretimine kadar tüm bileşenlerde yerli kapasite oluşturmalıyız. Bunu başardığımızda Türkiye yalnızca depolama teknolojisini kullanan değil, teknoloji ihraç eden bir ülke haline gelir. Sektörün hızla büyüyen doğası, start-up ekosistemi için de güçlü bir potansiyel barındırıyor. Yakın dönemde Türkiye’den ses getirecek yeni enerji teknolojilerinin çıkacağına inanıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.

Schneider Electric, COP30’da Endüstriyel Karbonsuzlaşmayı Hızlandırıyor Haber

Schneider Electric, COP30’da Endüstriyel Karbonsuzlaşmayı Hızlandırıyor

Şirket, yerel ekonomik dayanıklılığı artırmayı, adil ve kapsayıcı bir geçişi teşvik etmeyi amaçlayan, enerji ve endüstriyel dönüşüme yönelik pratik bir gündem etrafında işletmeleri, hükümetleri ve sivil toplumu seferber ederek etkinliğe katılıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan Schneider Electric Sürdürülebilirlik Direktörü (CSO) Esther Finidori, “Paris Anlaşması’ndan 10 yıl sonra COP30, küresel iklim eylemi gündemi için bir dönüm noktasını temsil ediyor. Artık taahhütlerden ilerlemeye geçmek için araçlara, azme ve küresel zorunluluğa sahibiz. Elektrifikasyon dijital zeka ile buluştuğunda ve inovasyon kapsayıcılıkla birleştiğinde, daha hızlı, daha adil ve daha dayanıklı bir geçişin kapısını aralıyoruz. Brezilya’nın bu süreçteki liderliği, iş dünyası, hükümet ve toplulukların güçlerini birleştirmesi için benzersiz bir fırsat yaratıyor. İklim sorunu küreseldir ve izlenmesi gereken yol kolektif olmalıdır.” Brezilya endüstrisinin karbonsuzlaştırılması Schneider Electric Sürdürülebilirlik Araştırma Enstitüsü (SRI) ile Brezilya Kalkınma, Sanayi, Ticaret ve Hizmetler Bakanlığı (MDIC) iş birliğiyle hazırlanan “Sürdürülebilir Dönüşüm için Talep Taraflı Stratejiler” raporu, Brezilya’nın küresel endüstriyel dönüşüme liderlik etme potansiyelini öne çıkarıyor. Araştırma; ülkenin temiz ve çeşitlendirilmiş enerji karması, yeşil hidrojen potansiyeli ve zengin doğal kaynakları gibi stratejik avantajlarını inceleyerek, endüstriyel karbonsuzlaşmaya yönelik somut ve yenilikçi çözümler sunuyor. Çalışma üç aşamalı olarak yapılandırılmış durumda. İlk aşama, talep odaklı karbonsuzlaştırmaya yönelik 2050’ye kadar olan ileriye dönük senaryoları sunuyor. Sonraki aşamalar COP30 boyunca açıklanıyor. Bu aşamalar, endüstriyel politikalar, elektrifikasyon ve verimlilik stratejileri hakkında önerilerin yanı sıra Brezilya endüstrisinde karbon nötrlüğe ulaşmak için ayrıntılı senaryolar sunacak. Bu girişim, inovasyon, rekabetçilik ve çevresel sorumluluğu birleştirmenin önemini pekiştirerek Brezilya’yı düşük karbonlu kalkınma için bir model olarak konumlandırmayı amaçlıyor. Geleceğe hazır bir iş gücü geliştirmek Schneider Electric ve danışmanlık firması Systemiq tarafından yapılan yeni bir analiz, 2030 yılına kadar 760.000’e varan yeni biyoenerji istihdamı yaratılacağını ve Brezilya’nın yenilenebilir yakıtlar konusunda küresel bir lider olarak konumlanacağını öngörüyor. “Brezilya’nın İş Gücünü Fosilsiz Bir Ekonomi İçin Şekillendirmek” başlıklı rapor, otomasyon, elektrifikasyon ve karbon izlenebilirliği konularında 450.000 yeni profesyonelin eğitilmesi ve yeniden vasıflandırılması ihtiyacını vurgulayarak; teknik eğitimi, şirketler ve hükümet arasında veri entegrasyonunu ve yapısal eğitim reformlarını birleştiren üç aşamalı bir eylem planı öneriyor. Schneider Electric Güney Amerika Başkanı ve Sürdürülebilir İş Dünyası COP30 (SB COP) girişimi Yeşil İşler ve Beceriler çalışma grubu Başkanı Rafael Segrera, konuyla ilgili şunları söyledi: “İlerleme ve sürdürülebilirlik birbirine zıt yollar değildir. Bunlar, yan yana ilerlemesi gereken güçlerdir,” dedi. “Schneider Electric olarak, elektrifikasyon ve dijitalleşme kombinasyonunun, hedeflerin gerçek etkiye dönüşmesini mümkün kılan, karbonsuzlaşmayı ve kalkınmayı hızlandıran şey olduğuna inanıyoruz. COP30'un müzakerelerin ötesine geçerek, özel sektörün taahhütleri somut ilerlemeye nasıl dönüştürebileceğini gösteren stratejik bir platform olarak kendini kanıtlamasını umuyoruz.” Schneider Electric; Corporate Knights (2021 ve 2025), TIME dergisi ve Statista (2024 ve 2025) ve Sustainability Magazine (2025) de dahil olmak üzere çeşitli kuruluşlar tarafından istikrarlı bir şekilde dünyanın en sürdürülebilir şirketi olarak tanınıyor.

Schneider Electric, SE Advisory Services’ı Tanıttı Haber

Schneider Electric, SE Advisory Services’ı Tanıttı

SE Advisory Services, elektrifikasyon, otomasyon ve dijitalleşme yoluyla kuruluşların ve bireylerin enerji verimliliği, sürdürülebilirlik ve teknoloji alanlarındaki karmaşık zorlukları çözmelerine yardımcı olmak için özel olarak tasarlanmış geniş bir çözüm yelpazesi sunuyor. Küresel elektrik talebinin 2030 yılına kadar yıllık %3’ten fazla artması beklenirken, karbonsuzlaşma yolu da ticari operasyonlara yeni karmaşıklık katmanları ekliyor. Aynı zamanda, küresel ticaret ortamı ve giderek karmaşıklaşan tedarik zincirleri, kuruluşlar üzerinde ek bir baskı yaratıyor. Bu zorluklar, strateji ve uygulamada daha bütünsel, entegre bir yaklaşım gerektiriyor. SE Advisory Services’ın yaratılmasına yol açan da bu pazar ihtiyacı oldu. Schneider Electric Enerji Yönetimi İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Frédéric Godemel, konuyla ilgili şunları söyledi: “Belirsizlik zamanları, her şeyden önce netlik ve kontrol edebileceğiniz şeyler hakkında bilgi sahibi olmayı gerektirir. Bu nedenle, Schneider Electric bünyesindeki dünya standartlarındaki danışmanlık yeteneklerimizi aldık ve müşterilerimizin daha hızlı ve güvenle hareket etmelerini sağlamak, acil enerji, sürdürülebilirlik ve teknoloji zorluklarını çözmek için yeteneklerin kilidini açmak üzere birleştirdik. Danışmanlık hizmetleri Schneider Electric’te yeni değil ve geçmişte müşteriler için paha biçilmez olduğunu kanıtladı. Bugün, müşterilere daha net ve net sıfıra (net zero) doğru açık bir yol sunmak için bu hizmeti geliştiriyoruz.” Danışmanlık deneyimi yeniden tanımlanıyor SE Advisory Services, Schneider Electric’in danışmanlık yeteneklerinde stratejik bir evrimi temsil ediyor ve geleneksel danışmanlığın ötesine geçerek yazılım ve proje uygulamasını da kapsayacak şekilde genişliyor. Bu uçtan uca yaklaşım, yüksek talep gören danışmanlık tekliflerinden oluşan büyüyen bir portföyü bir araya getirerek, enerji ve teknoloji geçişlerini hızlandıran çevik, akıllı ve entegre hizmetler aracılığıyla kuruluşların operasyonlarını geleceğe hazırlamasına yardımcı oluyor. SE Advisory Services, dört temel alanda hem kurumsal çaplı girişimleri hem de saha düzeyindeki operasyonları destekliyor: 1. Sürdürülebilir İşletme ve Endüstriyel Dönüşüm: Hem enerji süreçlerini hem de temel endüstriyel operasyonları dönüştürmek için dijital dönüşüm, süreç elektrifikasyonu, karbonsuzlaşma, yenilenebilir enerji, düşük karbonlu altyapı, döngüsellik ve doğa tabanlı çözümler ile karbon dengeleme yoluyla geçiş planlamasına rehberlik etme. 2. Risk Yönetimi ve Dayanıklılık: Kesinti süresini azaltmak, bağlantılı sistemleri güçlendirmek ve operasyonel dayanıklılık oluşturmak için kuruluşları enerji dalgalanmalarından, siber güvenlik tehditlerinden, iklim risklerinden ve sistem kesintilerinden koruma. 3. Kaynak ve Varlık Performansı: Güvenilirliği arttırmak, israfı azaltmak ve büyümeye yatırım yapmak amacıyla kaynakları ve sistemleri stratejik olarak değerlendirme. 4. Akıllı Yazılım: Bölünmüş iş akışlarını birbirine bağlamak ve içgörüleri eyleme dönüştürmek için yerel yapay zeka yetenekleriyle donatılmış ve derin danışmanlık uzmanlığı üzerine inşa edilmiş özel yazılım ürünleri sağlama. Enerji teknolojisine kapsamlı bir yaklaşım Schneider Electric’in danışmanlık uygulamaları, bir kuruluşun tüm işletmesinde performans sağlamak için birlikte çalışarak karbonsuzlaşma ve döngüsellikten, siber güvenlik ve varlıklara, sistem ve süreç dönüşümünden, altyapı modernizasyon çalıimaları için kurumsal yönetişime kadar uzanan kilit faktörleri ele alıyor. Bu kapsamlı yaklaşım, Schneider Electric müşterilerinin hedeften eyleme geçişlerinde kilit bir faktör oldu. Schneider Electric Endüstriyel Otomasyon İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Gwenaelle Avice Huet, konuyla ilgili açıklamasında şunları söyledi: “Enerji, teknoloji ve yazılım artık endüstriyel ilerlemenin ayrılmaz itici güçleri konumunda. Danışmanlık yaklaşımımız, müşterilerin dönüşüm için kritik kaldıraçları belirlemelerine yardımcı olarak elektrifikasyonun tüm potansiyelini ortaya çıkarıyor, otomasyonu hızlandırıyor, dijitalleşmeyi yerleştiriyor ve siber güvenliği güçlendiriyor. Merkezde yazılımla, pazar değişimlerine uyum sağlayan ve uzun vadeli değer sunan dayanıklı, geleceğe hazır operasyonlar sağlıyoruz.” Schneider Electric’in enerji geçişi yönetimine yönelik kapsamlı yaklaşımı, şirketin Ağustos ayında “IDC MarketScape: Dünya Çapında Enerji Geçişi Profesyonel Hizmetleri 2025 Satıcı Değerlendirmesi”nde Lider olarak adlandırılmasını sağladı.

Yunanistan Su Krizine Karşı 500 Milyon Avroluk Yatırım Yapıyor Haber

Yunanistan Su Krizine Karşı 500 Milyon Avroluk Yatırım Yapıyor

Yunanistan Çevre ve Enerji Bakanlığı, şiddetli kuraklığın rezervleri kritik seviyelere düşürmesi üzerine ülkenin su tedarikini güvence altına almak için kapsamlı bir uzun vadeli yatırım planı açıkladı. Planın odak noktası, ülkenin en çok su tüketen bölgesi olan ve rezervleri 15 yılın en düşük seviyesine inen başkent Atina'nın bulunduğu Attika Yarımadası. Mornos Gölü'ndeki su seviyesinin 2024 yılına göre %45'lik keskin bir düşüşle sadece 152.9 milyon metreküpe inmesi, hükümeti acil ve uzun vadeli adımlar atmaya zorladı. Uzun Vadeli Çözüm: Evrytos Projesi Çevre ve Enerji Bakanı Stavros Papastavrou tarafından açıklanan uzun vadeli planın mihenk taşı, Evrytos Projesi. Bu proje ile Aetolia-Acarnania'daki Evinos Nehri suyunun Attika'ya aktarılması hedefleniyor. Kapasite: Proje, Attika'ya yıllık 220 milyon metreküp su sağlayacak. Maliyet ve Süre: Toplam maliyeti 500 milyon avro olan gerekli altyapının 2029 yılına kadar faaliyete geçmesi planlanıyor. Enerji Tüketimi Yüksek Tuzdan Arındırma Tesisi Riski Kısa vadeli tedbirler kapsamında hükümet ve Atina Su Temini ve Kanalizasyon Şirketi (EYDAP), Thisvi, Nea Peramos ve Lavrion'da üç adet tuzlu su arıtma tesisi (desalinizasyon) kurmayı değerlendiriyor. Bu tesislerin yıllık toplamda 87,5 milyon metreküp su sağlaması bekleniyor. Ancak bu çözüm, beraberinde büyük bir enerji sorununu getiriyor. Arıtma tesisleri, ürettikleri her metreküp su için yaklaşık 3.5 kWh elektrik tüketiyor. Bu, üç tesisin toplamda yılda yaklaşık 600 GWh yeni elektrik talebi yaratacağı anlamına geliyor. Bu 600 GWh'lik ek talep, ülkenin 52 TWh'lik ulusal tüketimine kıyasla küçük görünse de, talebin büyük bir kısmının zaten elektrifikasyon ve Ellinikon gibi büyük inşaat projeleri nedeniyle artması beklenen Attika bölgesinde yoğunlaşması planlama açığını ortaya çıkardı. Bağımsız Güç İletim Operatörü'nün (IPTO) on yıllık kalkınma planında ve Ulusal Enerji ve İklim Planı'nda (NECP) bu yeni enerji talebinin öngörülmediği belirtildi. Bu durum, su krizini çözerken, bölgenin enerji altyapısı üzerinde yeni bir baskı oluşturma riskini beraberinde getiriyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

ABB'nin El Tipi Cihaz Yöneticisi Artık ‘Tehlikeli Alanlar’ İçin de Kullanılabiliyor Haber

ABB'nin El Tipi Cihaz Yöneticisi Artık ‘Tehlikeli Alanlar’ İçin de Kullanılabiliyor

İsviçre merkezli otomasyon ve elektrifikasyon teknolojileri lideri ABB, saha cihazları için evrensel bir el tipi cihaz yöneticisi olan ABB Ability™ Smart Device Manager'ın yeteneklerini tehlikeli alanlarda da kullanımını sağlayan bir sertifikayla genişletti. Smart Device Manager, bu yeni özelliği ile artık güvenlik, verimlilik ve güvenilirliğin kritik öneme sahip olduğu petrol ve gaz, kimya ve diğer endüstrilerdeki proses cihazlarının konfigürasyonunu, devreye alınmasını, tanımlanmasını ve bakımını da destekleyebiliyor. ABB'nin cihaz yönetimi portföyünün bir parçası olan Smart Device Manager, şirketin mevcut Field Information Manager (FIM) yazılımını temel alarak geliştirildi. Siber güvenlik özellikli donanımını ölçeklenebilir Windows tabanlı işlevlerle birleştiren bu cihaz, hassas cihaz verilerinin güvenliğini sağlamaya yardımcı oluyor. Aynı zamanda bu güvenlik sistemi ile desteklenmeyen eski sistemlerden kaynaklanan siber tehditlere maruz kalma riskini azaltıyor ve tesis operasyonlarındaki plansız kesintilere karşı tam koruma sağlıyor. ABB'nin Ölçüm ve Analitikler bölümünden Manjus Manu, konu ile ilgili yaptığı açıklamada, "Smart Device Manager ürünümüz, endüstriyel cihaz yönetiminde uzun süredir devam eden zorluklara mükemmel bir çözüm getiriyor. Sektör, uzun zamandır, modası geçmiş cihaz yöneticilerinin parçalı iş akışlarına ve sınırlı protokol desteğine kadar kapsamlı, güvenli ve kullanımı kolay bir çözüme ihtiyaç duyuyordu. Tehlikeli alanlar için genişletilmiş sertifikasıyla Smart Device Manager ürünümüzü, operatörlerin en zorlu ortamlarda bile cihazları hızlı ve güvenli bir şekilde konfigüre etmesine ve bakımını yapmasına olanak tanıyan ölçeklenebilir ve geleceğe hazır bir araç olarak müşterilerimize sunuyoruz" ifadelerini kullandı. Hızlı, kolay ve güvenli: Smart Device Manager Smart Device Manager; tesis operatörlerinin, bakım ekiplerinin ve cihaz teknisyenlerinin saha cihazlarını üç dakikadan kısa bir sürede taramasını, tanımlamasını ve bunlara erişmesini sağlayabiliyor. Bu özellik ise güvenlik için sahada geçirilen sürenin en aza indirilmesi gereken yüksek riskli tehlikeli alanlarda yapılandırma sürelerini yaklaşık yarısına kadar indiriyor. Ayrıca Smart Device Manager, eski sistemler ile modern dijital iş akışları arasında köprü kurarak tesislerin sınırlı tedarikçi desteği, yüksek bakım maliyetleri ve dokümantasyon eksikliği gibi zorlukların üstesinden gelmesine de yardımcı olabiliyor. Böylelikle operatörler, eski ve yeni cihazları aynı şekilde yönetebilen tek ve sezgisel bir arayüzden yararlanabilirken, aynı zamanda yeni donanım gerektirmeden uzaktan destek ve gelecekteki özellik yükseltmelerine imkân sunuluyor. Smart Device Manager’in bir diğer öne çıkan özelliği de geleneksel cihaz yöneticilerinin aksine hem genel amaçlı hem de Bölge 1 tehlikeli alanlarda kullanım için onaylanmasıdır. HART, Profibus, Profinet, OPC-UA ve Ethernet-APL dâhil olmak üzere çoklu iletişim protokollerinde ABB ve üçüncü taraf cihazlarını destekleyen bu ürün, öte yandan satıcıdan bağımsız bir çözüm olmasıyla da avantaj sunuyor. Ayrıca bu ürün, Opsiyonel Power-Loop özelliği ile de cihazlara doğrudan Smart Device Manager'dan güç verilmesini sağlayarak harici güç kaynakları olmadan tezgah üstü testleri ve sahada devreye almayı daha hızlı ve basit hale getiriyor. Smart Device Manager’in cihaz yönetimini basitleştirmek için tasarlanan kolay arayüzü ise çevrimdışı şablonlar, evrensel cihaz kütüphaneleri ve otomatik güncellenen sürücüler gibi birçok özelliği bir arada sunarak devreye alma ve bakım için gereken süreyi ve çabayı en aza indiriyor.

Türkiye’nin Elektrik Dağıtımında Yeni Dönem Haber

Türkiye’nin Elektrik Dağıtımında Yeni Dönem

Rapor, net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda yalnızca enerji üretiminde değil, dağıtım sisteminde de köklü bir dönüşümün zorunlu olduğunu vurguluyor. Dağıtık yenilenebilir enerji kaynaklarının artışıyla birlikte tüketim profilleri değişirken, arz-talep dengesi çift yönlü hale geliyor. Bu durum, dağıtım sistemlerinin esneklik, izleme ve kontrol yeteneklerinin geliştirilmesini zorunlu kılıyor. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü, dağıtım sektörünün enerji dönüşümündeki kritik rolüne dikkat çekerek şunları söyledi: “Dağıtık enerji kaynaklarının yaygınlaşmasıyla enerji sistemi karbonsuzlaşırken, enerjinin tüketim noktasına yakın üretilmesi sayesinde sistem kayıpları azalıyor, gerilim ve enerji kalitesi artıyor, şebeke yatırımları daha verimli planlanabiliyor. Önümüzdeki dönemde elektrikli araçlar, ısı pompaları ve benzeri sistemlerle elektrifikasyon hızlanacak. Bu da dağıtım sisteminin salt enerji taşıyan bir altyapı olmaktan çıkıp aktif ve tarafsız bir piyasa platformuna dönüşmesini gerektiriyor. Dolayısıyla şebekelerin geliştirilmesi, yönetimi ve işletilmesinde esnek, dijital ve etkileşimli bir yapının benimsenmesi büyük önem taşıyor.” Dönüşüm için orta ve alçak gerilim şebekelerinde yeni yatırımlara ihtiyaç duyulacağı gibi mevcut altyapının da modernize edilmesi gerektiğini vurgulayan Güllü, dağıtım sistemlerinin modernizasyonu için dijitalleşmenin hızlandırılması, veri odaklı planlama süreçlerinin geliştirilmesi ve dağıtım sistemi operatörlerinin (DSO) yeni görev ve sorumluluklarının açık biçimde tanımlanması gerektiğini de vurguladı. Dağıtık Üretimin Yükselişi Yeni Altyapı Yatırımlarını Zorunlu Kılıyor Türkiye’nin toplam kurulu gücü, Haziran 2025 itibarıyla 119.647 megavata (MW) ulaştı. Bunun 21.345 MW’ı (yüzde 18) lisanssız elektrik üretim santrallerinden oluşuyor ve bu kapasitenin yüzde 96,5’i güneş enerjisi santrallerine ait. T.C Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2035 yılı için güneş ve rüzgar enerjisi kurulu güç hedefini 120 GW olarak açıkladı. Bu yeni hedef, 2022 Ulusal Enerji Planı’nda öngörülen 82,5 GW’lık kapasiteye kıyasla yaklaşık yüzde 50 artış anlamına geliyor. Özellikle dağıtım seviyesinden bağlanacak ve büyük ölçüde güneş enerjisine dayalı kaynakların artmasıyla birlikte, sistem esnekliğinin sağlanabilmesi için tüketim tarafının enerji sisteminde daha aktif bir rol üstlenmesi gerekiyor. Bu doğrultuda, tüketim noktalarına yakın konumlandırılmış dağıtık üretim tesislerinin yaygınlaştırılması ve şebekede çift yönlü enerji akışını sağlayacak yenilikçi yaklaşımların hayata geçirilmesi önem taşıyor. Aksi halde, gerilim regülasyonundaki dalgalanmalar, reaktif güç dengesizlikleri, ani yük ve üretim değişimlerine karşı yetersizlik, koruma sistemlerinde uyumsuzluk ve güç kalitesinde bozulma gibi teknik sorunların görünme olasılığı ve sıklığı artabilir. Raporda sanayi, bina ve ulaşım gibi enerjinin yoğun tüketildiği sektörlerde, enerjinin üretildiği yerde tüketilmesini sağlayan invertör tabanlı dağıtık kaynakların ve temiz elektrifikasyon uygulamalarının yaygınlaşması gerektiği vurgulanıyor. Bu konuda dağıtım sistemi operatörlerinin daha fazla sorumluluk alması gerekiyor. Modernizasyon İçin Öncelikli Teknoloji ve Uygulama Alanları Raporda Türkiye’nin dağıtım sisteminde öncelikli olarak ele alınması gereken teknoloji ve uygulama alanları şu şekilde sıralanıyor: 1. Operasyonel sistem verimliliğini artıran teknolojilerin kullanımı 2. Altyapının dağıtık üretimi destekleyecek şekilde dijitalleşmesi (akıllı sayaçlar, mikro-şebekeler vb.) ve planlanması 3. Siber güvenlik önlemlerinin güçlendirilmesi 4. Enerji kooperatiflerinin yaygınlaştırılması 5. Bölgesel enerji ticareti platformlarının ve bölgesel esneklik piyasalarının kurulumu 6. Dağıtık üretimin entegrasyonunu teşvik eden tarifelerin yaygınlaştırılması Dönüşümün planlanabilmesi için neler yapılabileceği ise şöyle anlatıldı: “DSO’nun gelecekteki altyapı ihtiyaçlarını öngörebilmeleri için yenilenebilir ve dağıtık enerji kaynaklarının bölgesel dağılım hedeflerinin belirlenmesi büyük önem taşıyor. Bu sayede DSO’lar, bölgesel hedefleri dikkate alarak ileri veri analitiği uygulamalarıyla tüketim tahminleri yapabilir ve öncelikli yatırım alanlarını net bir şekilde tanımlayabilir. Ayrıca ileri veri analizi ve gerçek zamanlı veri izleme gibi işlevlerin etkin biçimde kullanılabilmesi için, dağıtım seviyesinde akıllı sayaç ve akıllı şebeke altyapısına yönelik yatırım planlarının hazırlanması da dönüşümü hızlandıracak.” Bu süreçte, izin ve onay mekanizmalarının mevzuat düzenlemeleriyle sadeleştirilmesi, hızlandırılması ve dijitalleştirilmesi, uygulama etkinliğini artıracak önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Ayrıca, planlanan yatırımların öngörülen takvimlerde devreye alınabilmesi için yenilikçi finansman araçlarının değerlendirilmesi öneriliyor. Tüm bu adımların hayata geçirilmesiyle, dağıtım şebekesinin daha verimli ve dayanıklı şekilde işletilmesi mümkün olacak; DSO’lar arızalara ve bölgesel kısıtlara daha hızlı müdahale edebilecek. Dönüşüm Üç Aşamalı Bir Yol Haritası Gerektiriyor Rapor, dağıtım sisteminin dönüşüm sürecini üç dönemde ele alıyor: Kısa vade (2025-2030): Mevcut durumun değerlendirilmesi, dönüşüm için öncelikli alanların belirlenmesi ve temel altyapının hazırlanması Orta vade (2030-2040): Artan talep ve üretim kapasitesine paralel olarak şebeke dayanıklılığını artıracak teknolojilerin yaygınlaştırılması Uzun vade (2040-2053): Yerel enerji ticaretini destekleyecek piyasa koşullarının oluşturulması Raporda, dağıtık enerji kaynaklarının şebeke ve piyasalara entegrasyonunun güçlenmesiyle enerji sisteminin karbonsuzlaşma sürecinin hızlanacağı, bununla birlikte gerilim ve enerji kalitesinin iyileşeceği vurgulandı. Ayrıca, artan dağıtık yenilenebilir enerji kapasitesi sayesinde yüksek maliyetli fosil yakıt santrali yatırım harcamalarına olan ihtiyacın azalarak ithal yakıt maliyetlerinde düşüş sağlanabileceği belirtildi. Dağıtık enerji kaynaklarının sağladığı sistem verimliliği ile şebeke kayıplarının azalması ve iletim ile dağıtım altyapısı harcamalarının düşmesi de dönüşümün diğer olumlu sonuçları arasında yer alıyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Volvo Elektrikli Tırları 250 Milyon Kilometreyi Aştı: 213.000 Ton CO2 Azaltımı! Haber

Volvo Elektrikli Tırları 250 Milyon Kilometreyi Aştı: 213.000 Ton CO2 Azaltımı!

GÖTEBORG, İSVEÇ – Kamyon sektörünün elektrifikasyonunda liderliğini sürdüren Volvo Trucks, önemli bir kilometre taşını duyurdu. Şirketin ilk modellerini piyasaya sürdüğü 2019 yılından bu yana, elektrikli tırları dünya genelinde ticari trafikte 250 milyon kilometreden fazla yol kat etti. Bu başarı, karayolu taşımacılığının iklim üzerindeki etkisini azaltma çabalarında somut bir ilerlemeyi temsil ediyor. Dizel Tüketimi ve Emisyon Tasarrufu Bu mesafenin dizel yakıtla kat edilmesi durumunda 78 milyon litreden fazla dizel tüketimi gerekecekti. Elektrikli tırların kullanımı sayesinde egzoz borusundan kaynaklanan karbon dioksit emisyonları 213.000 ton azaltıldı. Volvo Trucks Başkanı Roger Alm, bu gelişmeyi memnuniyetle karşıladığını belirterek, "Taşımacılık şirketlerinin elektrikli tır kullanmanın faydalarını günlük operasyonlarında nasıl benimsediğini görmek harika. Elektrikli tırlar emisyonları azaltıyor ve sürücüler için daha konforlu ve sessiz bir çalışma ortamı sağlıyor," dedi. Ancak Alm, elektrifikasyon geçişinin hala çok yavaş ilerlediğini vurguladı ve ekledi: "Tüm taşımacılık şirketleri için taşımacılığı karbonsuzlaştırmayı kârlı hale getirecek pazar koşullarından yoksunuz. Yollarda daha fazla elektrikli tır görmek istiyorsak bu değişmeli." Küresel Liderlik ve Gelecek Planları Volvo, bu segmentte lider konumda olup, 50 ülkedeki müşterilere 5.700'den fazla elektrikli tır teslim etti. Büyük Piyasalar: Volvo'nun elektrikli tırları için en büyük pazarlar Almanya, Hollanda, Norveç, İsveç ve ABD'dir. Geniş Ürün Yelpazesi: Şirketin elektrikli tır portföyü, şehir içi dağıtımdan atık yönetimine, bölgesel taşımacılıktan inşaata kadar geniş bir uygulama yelpazesinin ihtiyaçlarını karşılayan sekiz modelden oluşuyor (FL Electric, FE Electric, FM Electric, FH Electric, VNR Electric vb.). Menzil Artışı: Volvo, 2026 yılında tek şarjla 600 km'ye kadar menzil sunan elektrikli bir ağır hizmet tırı piyasaya sürmeyi planlıyor. Volvo Trucks, karbonsuzlaştırma stratejisinde akülü-elektrikli ve yakıt hücreli elektrikli tırların yanı sıra, biyogaz ve hidrojen dahil olmak üzere yenilenebilir yakıtlarla çalışan içten yanmalı motorlara da yer veriyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Mercedes-Benz Yeni CLA Büyüleyici Bir Lansmanla Görücüye Çıktı Haber

Mercedes-Benz Yeni CLA Büyüleyici Bir Lansmanla Görücüye Çıktı

Mercedes-Benz, şimdiye kadarki en akıllı otomobili olarak konumlanan tamamen yeni CLA’yı İstanbul’da büyüleyici bir lansman gecesiyle tanıttı. 23 Ekim 2025 tarihinde Mandarin Oriental Bosphorus’ta gerçekleşen etkinlik; otomotiv, moda, sanat ve medya dünyasından seçkin isimleri bir araya getirdi. Gecenin sunuculuğunu Ebru Akel üstlenirken, Şükrü Özyıldız, Mert Yazıcıoğlu, İbrahim Çelikkol, Melis İşiten, Bünyamin Aydın, Ulaş Durmaz, Nesrin Cavadzade, Burak Berkay Akgül, Aslıhan Malbora, Burak Deniz, Yiğit Kirazcı, İpek Filiz Yazıcı, Ezgi Eyüboğlu, Bora Cengiz, Serkan Altunorak, Ulvi Kahyaoğlu, Berk Keklik, Reynmen, Orkun Işıtmak, Berkcan Güven, Nihat Odabaşı, Emre Yusufi, Tamer Yılmaz, Özge Törer, Buse Terim, Bilge Öztürk, Rüya Büyüktetik, Kaan Mirac Sezen, Koray Erkaya gibi isimlerin katılım gösterdiği davet, Boğaz’ın etkileyici atmosferinde düzenlenen drone ve dans şovları, müzik grubunun canlı performansı ve DJ setiyle unutulmaz bir deneyime dönüştü. Etkinlikte, Mercedes-Benz x Les Benjamins özel kapsül koleksiyonu ilk kez davetlilerle buluşurken, Ouchhh Studio tarafından tasarlanan yapay zeka destekli dijital sanat enstalasyonları gecede davetlileri adeta büyüledi. Moda ve sanat dünyasındaki bu özel iş birlikleriyle Mercedes-Benz, mühendisliği; teknoloji, yaratıcılık ve kültürle buluşturarak markanın vizyonunu ilham veren bir deneyimle sergiledi. Yeni CLA, dijital dönüşümün öncüsü Gecede konuşma yapan Mercedes-Benz Otomotiv İcra Kurulu ve Otomobil Grubu Başkanı Şükrü Bekdikhan, markanın geleceğe yönelik vizyonunu şu sözlerle paylaştı: “Tamamen yeni CLA, Mercedes-Benz için yalnızca yeni bir model değil, dijitalleşme ve elektrifikasyon yolculuğumuzun da simgesi. Bugün burada, geleceğin teknolojisini tasarım ve duyguyla bir araya getiren yeni bir dönemi başlatıyoruz. CLA, markamızın genç, dinamik ve yenilikçi ruhunu en güçlü şekilde yansıtırken; aynı zamanda Mercedes-Benz’in yaratıcılıkla teknolojiyi buluşturma vizyonunu da gözler önüne seriyor.” Akıllı, sezgisel ve tamamen elektrikli Yeni CLA; ışıltılı ızgara panelinde 142 LED yıldız, MBUX Superscreen ve MB.OS işletim sistemiyle tamamen dijital ve kişiselleştirilebilir bir sürüş deneyimi sunuyor. CLA 350 4MATIC Edition 1 AMG paketiyle Türkiye’de satışa sunulan model; 715 km’ye varan menzil, 10 dakikada 300 kilometreden fazla menzil, 354 bg gücü ve 0–100 km/s 4,9 sn değerleriyle dikkat çekiyor. Mercedes-Benz’in “Geleceğin Estetiği” yaklaşımını yansıtan yeni CLA, tasarım, teknoloji ve verimlilikte sınıfının ötesine geçiyor. Mercedes-Benz x Les Benjamins kapsül koleksiyonu: Köklerden geleceğe uzanan bir hikaye İstanbul merkezli lüks sokak giyim markası Les Benjamins, tamamen yeni Mercedes-Benz CLA için hazırladığı Mercedes-Benz x Les Benjamins kapsül koleksiyonunu ilk kez davetlilerle buluşturdu. Koleksiyon, markanın kurucusu ve kreatif direktörü Bünyamin Aydın’ın göçmen köklerinden ve ailesinin Almanya’da başlayan hikayesinden ilham alıyor. Aydın, “Ailemiz için bir Mercedes’e sahip olmak, alın terinin sembolüydü. Şimdi o hayal, tasarımın diliyle gerçeğe dönüştü.” sözleriyle bu birlikteliğin kişisel anlamını vurguluyor. Koleksiyonun teması “Köklerinle bütünleş” olarak tanımlanıyor. Yeni CLA’nın aerodinamik hatları, ikonik sportif ızgarası ve kırmızı pantone’sinden ilham alan parçalar; Les Benjamins’in imza Carpet Monogram dokularıyla birleşiyor. Siyah, beyaz ve kırmızıdan oluşan renk paleti; hızı, tutkuyu ve mirasın gücünü temsil ediyor. Koleksiyonun satışına 24 Ekim itibarıyla başlanacak ve sınırlı sayıda ürün Les Benjamins mağazalarında ve çevrimiçi olarak satışa sunulacak. Bu iş birliği, Mercedes-Benz’in ilk kez bir Türk moda markasıyla ortak bir koleksiyon üretmesiyle, markanın moda ve tasarım alanındaki vizyoner duruşunu güçlendiriyor. Mercedes-Benz x Ouchhh: Yapay zeka destekli sanat deneyimi Etkinlikte, Ouchhh Studio tarafından geliştirilen yapay zeka ve nörobilim temelli özel bir dijital sanat deneyimi yer aldı. Veri bilimi, mimari ve sanatı bir araya getiren Ouchhh, bu proje için tamamen yeni CLA’nın teknolojik kimliğinden ilham aldı ve markaya özgü bir hikaye oluşturdu. Etkinlik alanına girer girmez CLA’nın dataları kullanılarak oluşturulmuş immersive tünel’den geçen davetliler, Ouchhh imzalı bir dünyaya adım attılar. Açık alandaki deneyimin merkezinde ise, yeni CLA’nın sergilendiği özel dijital sergileme enstalasyonu yer aldı. Seçilen konuklardan biri, EEG (elektroensefalografi) başlığı ile otomobille kurduğu bağ anındaki duygusal tepkilerini gerçek zamanlı olarak sanat eserine dönüştürdü. Bu beyin dalgası verilerine ek olarak, Ouchhh Studio eserde yeni CLA’nın tasarım ve mühendislik verilerini de kullandı. Bu veriler yapay zeka algoritmaları tarafından anlık olarak veri boyamasına dönüşüyor. Mercedes-Benz’in mühendisliğin ötesine geçerek insan ve teknoloji arasındaki duygusal bağı güçlendiren vizyonunu yansıtan bu çalışma, gecenin en dikkat çeken bölümlerinden biri oldu. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.