Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Ey

Kapsül Haber Ajansı - Ey haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Ey haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Dijital Çözümler ve Yaşlanan Nüfus ile Evde Bakım Talebi Artıyor Haber

Dijital Çözümler ve Yaşlanan Nüfus ile Evde Bakım Talebi Artıyor

Uluslararası danışmanlık, denetim, kurumsal finansman, strateji ve vergi hizmetleri şirketi EY (Ernst &Young), Küresel Tüketici Sağlığı Araştırması’nı yayımladı. Küresel çapta 50 yaş ve üzeri 4 bin 500 tüketici, 30’dan fazla sağlık yöneticisi ve yaşlı bakım uzmanı ile yapılan görüşmelere dayanan araştırma, yaşlanmanın geleceğini ve sağlık sektörünün bu alandaki ihtiyaçlarını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre; katılımcıların %60’ı yaşlı bakım sistemini “orta” ile “zayıf” arasında derecelendiriyor. Bu oran, genel sağlık sistemi ve ruh sağlığı hizmetlerine kıyasla yaşlı bakım sistemine karşı daha olumsuz bir algıya işaret ediyor. Aynı zamanda evde, dijital destekle bakıma olan talep artarken bakım sağlayan kişilerde tükenmişlik riskinin yükseldiği görülüyor. Katılımcıların %75’i akıllı evlerde yaşamayı tercih ediyor Katılımcıların %75’i, sensörler ve teknolojik cihazlarla donatılmış, olası acil durumlarda sağlık ekibi ve ailesini uyaran akıllı evlerde yaşamayı tercih edeceğini belirtiyor. Katılımcılar, yaşlanma sürecine destek sağlayan dijital araçları kullanmaya açık olduklarını belirterek, sağlık ve yaşam tarzı ihtiyaçlarını destekleyen dijital çözümleri kullanmaya isteklerinin arttığını söylüyor. Bu dijital çözümlerle birlikte ise özel ve ortak yaşam alanlarına, erişilebilir imkânlara sahip olarak bağımsız yaşamak istedikleri ortaya çıkıyor. Sağlık ve bakımda teknoloji kullanımı yükseliyor Katılımcıların %67’si, tansiyon gibi sağlık verilerini toplayarak sağlık ekibine ileten dijital teknolojileri kullanmaya orta düzeyden çok yüksek düzeye kadar istekli olduğunu belirtirken, %64’ü hem sanal hem yüz yüze seçenekler sunan dijital destekli sağlık hizmetlerine açık olduğunu söylüyor. Sağlık verilerini analiz ederek yaşlandıkça artması beklenen sağlık risklerini belirleyen ve uygun tedaviler öneren yapay zekâ teknolojilerini kullanmaya olumlu yaklaşanların oranı %49’u bulurken, 50 ila 59 yaş aralığındaki katılımcılar, daha ileri yaş gruplarına kıyasla evde hasta bakım programları, giyilebilir teknolojiler, sanal bakım, sesli asistanlar ve yapay zekâ gibi teknolojilerin sağlıkta farklı alanlarda kullanılmasına daha yüksek ilgi gösteriyor. Öte yandan bakım ihtiyacı, teknoloji kullanımını aşan derecede arttığında, tüketicilerin %70’i evde hastane programlarını değerlendirebileceğini ifade ediyor. Bu programlar için en yüksek beklentiler ise günlük aktivitelerin tamamlanabilmesi için destek sağlanması, ilaç yönetimi, hemşirelik hizmetleri ve ev içi güvenlik ekipmanlarının kurulumu olarak sıralanıyor. Bakım sağlayan kişilerde tükenmişlik artıyor Araştırma, mevcut sistemlerin büyük ölçüde bakım sağlayan kişilerin karşılıksız emeğine dayandığını ortaya koyuyor. Bakım sağlayan katılımcıların %20’si, yaşlanan bir yakınının bakımına haftada 31 saatten fazla zaman ayırdığını belirtirken %80’i ise haftada en az beş saatini hasta bakımı için harcadığını söylüyor. Bakım sağlayan katılımcıların neredeyse yarısı (%48), bakım sistemi içinde yer almanın çok zor olduğunu değerlendirirken, durumu zor olarak nitelendiren kadınların oranının erkeklere kıyasla daha yüksek olduğu gözlemleniyor. Sağlık yöneticileri, önceliği sağlıklı yaşam olan bir modele geçiş çağrısı yapıyor Sağlık yöneticileri küresel sağlık sistemlerindeki mevcut tedavi odaklı modelden, önceliği sağlıklı yaşam olan bir modele geçiş çağrısı yapıyor. Bulgular; sağlıklı yaşlanmada beslenme, sosyalleşme, fiziksel aktivite ve bilişsel faaliyetlerin önemine işaret ediyor. Bunlarla birlikte, bazı uzmanlar bilişsel taramaların birinci basamak sağlık hizmetlerinin rutin bir parçası haline gelmesi gerektiğini destekliyor. Buna karşın araştırma, katılımcıların yalnızca %25’inin sosyal kulüplere katıldığını, %26’sının kişiselleştirilmiş beslenme programı uyguladığını, %43’ünün bir egzersiz planını takip ettiğini ve %50’sinin bilişsel faaliyetlerde bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu sonuçlar sağlıklı yaşlanmayı etkileyen konularda sağlık kurumları için gelişim fırsatlarına işaret ediyor. EY Türkiye Sağlık ve Yaşam Bilimleri Sektör Lideri ve Şirket Ortağı Av. Ahmet Sağlı, EY Tüketici Sağlığı Araştırması hakkında şu değerlendirmelerde bulundu: “Araştırma sonuçları; artık hayatın pek çok alanında dijital deneyimlere alışkın olan tüketicilerin, dijitalleşmeyi hasta bakım alanında ve sağlık hizmetlerinde daha fazla görmek istediğini ortaya koyuyor. Günümüzde akıllı sağlık teknolojileri, süreçleri dönüştürerek sağlık ve hasta bakım deneyimini optimize etmeye yardımcı oluyor. Bu da sağlık sektörü için uzun vadeli gelecek açısından önemli bir fark ve değer sunarak, yeni fırsatlar doğuruyor. Buna ek olarak, giyilebilir teknolojik cihazlardan sosyal ve ekonomik göstergelere kadar mevcut kaynakların zenginliğinden elde edilen verileri birleştirmek ve analiz etmek; sağlık hizmetlerinin daha kişisel, daha etkili ve daha verimli hale getirebilir. Bu doğrultuda sağlık hizmetleri; hızla gelişen teknoloji, yaşlanan nüfus ve büyük veri ekosistemiyle giderek daha iyi yönetilmesi gereken bir yapıya evrilirken, sağlık sektöründeki şirketler dönüşen sağlık ekosisteminde daha etkili deneyimler sağlamak adına yeni bir stratejik vizyon belirleyerek ve geleceğe yönelik uygulamaları hayata geçirerek öne çıkabilir. Teknoloji, stratejik planlama, organizasyonel tasarım ve süreç dönüşümünü bir arada değerlendiren kuruluşlar, hasta bakım süreçlerinin geleceğine önemli bir rol oynayabilir. ” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

EY, 2025 Küresel Gelirini 53,2 Milyar Dolar Olarak Açıkladı Haber

EY, 2025 Küresel Gelirini 53,2 Milyar Dolar Olarak Açıkladı

Küresel gelir artışını; yapay zekâ odaklı teknolojileriyle, çalışanlarının gelişimine yönelik yatırımlarıyla ve geniş iş ortaklıklarıyla da destekleyen EY, yapay zekâyla ilgili gelirlerini ise yıllık bazda %30 artırdığını açıkladı. Uluslararası danışmanlık, denetim, kurumsal finansman, strateji ve vergi hizmetleri firması EY (Ernst&Young) 2025 için mali yıl sonuçlarını EY Value Realized raporuyla açıkladı. Şirketin küresel gelirleri bir önceki yıla kıyasla %4 artışla 53,2 milyar dolara taşınırken, 2020–2025 mali yılları arasındaki 5 yıllık bileşik yıllık büyüme oranı (CAGR) %8,2 olarak gerçekleşti. Yapay zekâ ve teknolojiyle dönüşüm sağlanıyor EY’ın 2025 mali yılında yapay zekâyla ilgili gelirleri %30 oranında arttı. Bu artış, kurumsal düzeyde yürütülen dönüşüm projelerinden, yapay zekânın yönetişim çerçevelerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Ayrıca, EY’ın yapay zekâ platformu EY.ai, teknoloji ve data odaklı dönüşüm yaklaşımıyla hem EY’ı hem de müşterilerinin operasyonlarını şekillendirmeye devam ediyor. Platform; strateji, operasyon, dönüşüm, risk, denetim ve vergi alanlarındaki uzmanlıkları bir araya getirerek iş dünyasına bütüncül bir değer sunuyor. Bunlara ek olarak EY, her yıl 1 milyar dolardan fazla yatırım yaparak “AI-first” yaklaşımıyla geliştirilen platformlar ve ürünler üzerinde çalışıyor. Bu kapsamda, yaklaşık 1.000 yapay zekâ temelli agent (asistan) ve 100’den fazla iç uygulama devreye alarak, müşterilere hem içgörü hem de otomasyon sağlayan çözümler sunuyor. EY, kısa bir süre önce Denetim Teknolojisi Yatırım Programı ile de sektörde öncü niteliğindeki yeni yetkinliklerini duyurmuştu. Değişen müşteri ihtiyaçlarına yanıt veriliyor Bu yıl ayrıca, EY-Parthenon hizmetleri genişletilerek kurumun Strateji ve Kurumsal Finansman hizmet birimi tek bir çatı altında toplandı. Bu adım, pazardaki kurumsal strateji, sermaye ve finansman, birleşme ve satın alma işlemleri gibi daha pek çok kapsamlı kurumsal dönüşüm alanlarında iş dünyasına uçtan uca hizmet sunmayı hedefleyen, güçlü ve özgün bir alt marka kimliğini temsil ediyor. Tek çatı altındaki yeni yapılanmayla EY Parthenon; derin sektörel bilgi, yenilikçi yapay zekâ destekli teknolojileri ve yatırımcı odaklı bakış açısıyla, geleceği güvenle şekillendirmek için CEO'ların, yönetim kurullarının, kamu kuruluşlarının, hükümetlerin ve özel sermaye şirketlerinin yatırım ve dönüşüm yolculuklarının her adımında stratejik danışmanları olarak destek sunmaya devam edecek. Ekosistemdeki iş birliklerini güçlendiriyor EY, müşterilerine hızlı ve ölçülebilir bir dönüşüm için gereken teknoloji, yetkinlik ve içgörüleri sunmak amacıyla stratejik ilişkilerden ve iş ortaklarından oluşan güçlü bir ekosistemle çalışıyor. Son on yılda EY, 100’ün üzerinde iş birliği ve ekosistem ortaklığı geliştirdi. Son beş yılda ise, iş birliği gelirleri yıllık bileşik %28 oranında artış gösterdi. Müşterilere sürdürülebilirlik konusunda rehberlik ediyor EY, sürdürülebilirlik alanındaki bilgi birikiminin yanı sıra İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri (CCaSS) ekiplerinin Vergi, Denetim, Finansal Hizmetler ve Danışmanlık ekiplerine entegre edilmesiyle birlikte, 2025 mali yılında yaklaşık 30.000 EY profesyoneli 25.000’i aşkın müşteride sürdürülebilirlik projesinde görev aldı. EY çalışanlarının yetkinliklerini geliştirmek ve müşterilere daha iyi hizmet sunmalarını sağlamak amacıyla yaklaşık 300.000 adet sürdürülebilirlik eğitimi tamamlandı. Profesyonel gelişime odaklanarak yetenekler destekleniyor EY bu yıl, çalışanlarına küresel çapta esneklik, mobilite ve kariyer fırsatları sunan Career Agility (Kariyer Çevikliği) programını hayata geçirdi. Geçtiğimiz yıl içinde 4.000’den fazla EY çalışanı, 1.200 farklı şehir kombinasyonunda uluslararası görevlerde ve projelerde yer aldı. Liderlik, yapay zekâ, teknoloji ve iş dünyası gibi gelecek odaklı alanlarda yetkinlikleri geliştirmeye yönelik 275’ten fazla sertifikalı eğitimi kapsayan EY Badges programı dahilinde EY profesyonellerine bugüne kadar 693.000’den fazla sertifika verildi. EY Ripples programı ile 253 milyondan fazla insanın yaşamına dokunuldu EY Ripples kurumsal sosyal sorumluluk programı aracılığıyla EY, bugüne kadar dünya genelinde 253 milyondan fazla insanın yaşamına dokundu ve pozitif etki sağladı. 2025 mali yılında EY çalışanları, toplum yararına yürütülen projelere yaklaşık 883.000 saat ayırdı. EY Türkiye Ülke Başkanı Metin Canoğulları şu değerlendirmelerde bulundu: “Jeopolitik konular ve teknolojik gelişmelerle şekillenen günümüz dünyasında EY olarak, küresel çapta geleceğe odaklanan yetkinliklere yatırım yaparak ortaya çıkabilecek zorluklar karşısında iş dünyasının geleceğe güvenle ulaşabilmesine olanak tanıyan çözümler geliştiriyoruz. 2025 mali yılı, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi EY’ın müşterilerinin yanı sıra çalışanlarına ve topluma yatırım yaptığı bir yıl oldu. Müşterilerimizin ve çalışanlarımızın geleceğe hazır olabilmesi adına, günümüz teknolojik gelişimin olmazsa olmazlarından olan yapay zekâ yatırımlarımızı çok daha ileri taşıdık. Birçok hizmetimizde işin içine yapay zekâyı çok daha fazla entegre ederek ve iş birliklerine odaklanarak, iş dünyasına yenilikçi ve hızlı yol haritaları sunacak projeler geliştirdik. Hizmet yelpazemizi ve hizmetlerimizin kalitesini artırmak adına profesyonellerimizin gelişimine daha fazla odaklandık. Sadece rakamsal değil, aynı zamanda amaç odaklı büyümeyi de hedefleyerek küresel çapta kurumsal sosyal sorumluluk projelerimizle hem topluma hem de doğaya pozitif etki sağladık. Hayata geçirdiğimiz tüm gelişmelerle birlikte 2025 mali yılını, küresel belirsizliklere ve zorlu ekonomilere rağmen geçen yılın üstünde bir gelirle kapatmayı başardık. Değişen jeopolitik ve küresel ticaret ortamında yol alırken, yapay zekânın yeniden şekillendirdiği bir dünyada dönüşümü desteklemeye devam ediyor; müşterilerimiz, çalışanlarımız ve iş ortaklarımız olmak üzere tüm paydaşlarımızla beraber geleceği hep birlikte güvenle şekillendiriyoruz.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

EY: Yapay Zekâda Etik ve Güvenilirlik Rekabet Avantajına Dönüşüyor Haber

EY: Yapay Zekâda Etik ve Güvenilirlik Rekabet Avantajına Dönüşüyor

Uluslararası danışmanlık, denetim, güvence, strateji, kurumsal finansman ve vergi hizmetleri şirketi EY, Responsible AI Araştırması’nı yayımladı. Küresel çapta 21 ülkeden çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin katıldığı araştırma kapsamında elde edilen bulgular, gelişmiş düzeyde sorumlu yapay zekâ (AI) önlemleri uygulayan şirketlerin rekabet avantajında öne geçtiğini gösteriyor. Bununla birlikte, araştırmaya katılan şirketlerin neredeyse tamamı; AI ile ilgili risklerden kaynaklanan maliyet baskılarıyla karşılaştıklarını belirtiyor. Şirketlerin yapay zekâ ile ilgili riskler için karşılaştıkları ortalama maliyet 4,4 milyon doları buluyor. Ancak henüz her 10 üst düzey liderden yalnızca 1'i bu riskleri nasıl etkin bir şekilde kontrol edeceği konusunda hazırlıklı görünüyor. En yaygın riskler ise, yapay zekâ düzenlemelerine uyumsuzluk (%57), sürdürülebilirlik hedeflerine olumsuz etkiler (%55) ve önyargılı çıktılar (%53) olarak sıralanıyor. Responsible AI, etik riskleri en aza indirmeyi hedefliyor Responsible AI (Sorumlu yapay zekâ), sistemleri geliştirirken ve kullanıma sunarken etik riskleri en aza indirgemeyi hedefleyen bir şablonu temsil ediyor. Yapay zekâ sistemlerinin toplum üzerindeki avantajları ve olası zararları göz önünde bulundurularak planlama sürecinde kişilerin önceliklendirilmesi amaçlanıyor. Bu noktadan yola çıkılarak gerçekleştirilen EY araştırması’na katılan üst düzey yöneticilerin büyük çoğunluğu, şirketlerinde sorumlu yapay zekâ uygulamalarına dair 10 önlemden 7’sini hayata geçirdiklerini belirtiyor. Araştırmada öne çıkan diğer bulgular ise şöyle sıralanıyor: Araştırmaya katılanların %81’i bu uygulamalar sonrasında şirketlerinin inovasyonu hızlandırdığını, %79’u ise verimlilik ve üretkenlik elde ettiğini belirtiyor. Katılımcıların yaklaşık yarısı da gelir artışı (%54), maliyet tasarrufu (%48) ve çalışan memnuniyeti (%56) gibi kazanımlar elde ettiklerini ifade ediyor. Uygulamaların benimsenme oranının ise teknoloji, medya ve telekomünikasyon sektöründe daha da yüksek olduğu görülüyor. Bu sektörde, temel hizmetlerin sunumu büyük ölçüde teknoloji ve veriye dayandığı için sorumlu yapay zekâ uygulamaları kritik önem taşıyor. Yapay zekânın etkili uygulanmasında kontrol noktalarının belirlenmesi gerekiyor Araştırmada, birçok üst düzey liderin AI ile ilgili riskleri azaltmak için doğru kontrolleri nasıl uygulayacakları konusunda henüz net olmadığı görülüyor. Araştırmada ele alınan beş yapay zekâ riskine karşı uygun kontrol tanımlarının nasıl olması gerektiğine dair üst düzey yöneticilerin yalnızca %12’sinin doğru yanıt verdiği görülüyor. Yapay zekâ risklerinde nihai sorumlu olan risk yöneticileri ise %11 ile ortalamanın altında kalıyor. Çalışanların yapay zekâ faaliyetleri yaygınlaştıkça, bu risklere yönelik uygun kontrol ihtiyacının da artması bekleniyor. Ayrıca bazı şirketler, çalışanların bağımsız olarak yapay zekâ araçları geliştirme veya kullanmasıyla ilgili artan bir taleple karşı karşıya. Araştırmaya katılan şirketlerin üçte ikisi, bu tür faaliyetlere izin veriyor; ancak bunların sadece %60’ı bu araçların sorumlu yapay zekâ ilkelerine uygun şekilde kullanıldığından emin olmak için resmi politika ve çerçevelere sahip. Araştırmada yöneticilerin yapay zekâ yönetişimi ve kontrol mekanizmalarını güçlendirmek ve iş sonuçlarını iyileştirmek için atabilecekleri üç adım şu şekilde belirtiliyor: 1. Sorumlu yapay zekâya yönelik kapsamlı bir yaklaşım benimsenmesi: Yapay zekâ yatırımlarından, özellikle finansal performans ve çalışan memnuniyeti gibi kritik alanlarda daha fazla değer elde etmek için şirketlerin yapay zekânın etik ve güvenilir kullanım yolculuğunda ilerlemesi gerekiyor. Kapsamlı bir yaklaşım; sorumlu yapay zekâ ilkelerinin net bir şekilde tanımlanmasını ve paylaşılmasını, bu ilkelerin kontrol mekanizmaları, anahtar performans göstergeleri (KPI’lar) ve eğitimlerle uygulanmasını içeriyor. 2. Üst yönetimde yapay zekâya yönelik bilgi seviyesinin güçlendirilmesi: Yapay zekâ, organizasyonları her açıdan etkiliyor. Bu nedenle, üst düzey yöneticilerin bu yenilikçi teknolojinin sunduğu potansiyeli ve beraberinde getirdiği riskleri anlaması kritik önem taşıyor. Bu kapsamda, en büyük bilgi eksikliklerin nerede olduğunun belirlenmesi ve hedefe yönelik eğitimlerle organizasyonda bu alanların güçlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca araştırmada yapay zekâ risklerine en yakın pozisyonların gerekli önlemler konusunda tam bilgi sahibi olduğundan emin olunması öneriliyor. 3. Gelişmekte olan agentic yapay zekâ risklerinin önüne geçilmesi: Agentic yapay zekâ (insan müdahalesine ihtiyaç duymadan otonom karar alabilme yeteneği) güçlü yeni yetkinlikler vaat ederken, aynı zamanda bazı riskler de getiriyor. İşletmelerin bu riskleri tanımlaması, uygun politikaları benimsemesi ve sağlam bir yönetişim ile izleme mekanizması kurması kritik önem taşıyor. EY Türkiye Danışmanlık Bölümü Şirket Ortağı, Yapay Zekâ ve Data Hizmetleri Lideri Serter Baltacı araştırma sonuçlarıyla ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Yapay zekâ iş süreçlerine giderek daha derinlemesine entegre oldukça, liderlerin önünde net bir tercih beliriyor: Sorumlu yapay zekâ yalnızca bir operasyon olarak mı ele alınacak, yoksa stratejik bir itici güç olarak mı görülecek? İkinci yolu seçenler güçlü yönetişim, net ilkeler ve bilinçli liderlik sayesinde potansiyel riskleri rekabet avantajına dönüştürebilirler. EY Responsible AI Araştırması’nda da görüldüğü üzere, şirketler etik ve güvenilir yapay zekâ uygulamalarını hayata geçirdiklerinde, hem olası riskleri azaltmada hem de değer kazanımı hızlandırmada büyük bir katkı sağlıyor. Üstelik bu sadece bir uyum sürecini değil; güven, inovasyon ve pazarda öne çıkmanın da itici gücünü oluşturuyor. Bu sebeple sorumlu yapay zekâ ilkelerini temel iş fonksiyonlarına dahil eden şirketler, verimlilik kazanımları elde etmeye, daha güçlü gelir artışı sağlamaya ve günümüzün yapay zekâ odaklı ekonomisinde rekabet avantajlarını sürdürmeye daha yatkın olacaktır.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Avrupa’da Yeniden Yapılandırma Beklentisi Yükseliyor Haber

Avrupa’da Yeniden Yapılandırma Beklentisi Yükseliyor

Uluslararası danışmanlık, denetim, güvence, kurumsal finansman, strateji ve vergi hizmetleri firması EY (Ernst&Young) çatısı altında faaliyet gösteren EY-Parthenon (EYP), düzenli olarak gerçekleştirdiği Yeniden Yapılandırma Nabzı Araştırmasının 6. versiyonunu yayımladı. 25 ülkeden 200'den fazla banka profesyonelinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma; Birleşik Krallık’taki ve Avrupa’daki yeniden yapılandırma trendlerini, sektörlerin dönüşümünü ve finansal çözümlerin geleceği hakkında önemli içgörüleri gözler önüne seriyor. Araştırma, şirketlerin ekonomik ve sektörel baskılarla karşı karşıya kalmasıyla birlikte kurumsal yeniden yapılandırma işlemlerinin artacağına dair net beklentileri ortaya koyuyor. Avrupa'daki kurumsal yeniden yapılandırma faaliyetlerinin, 2025’in ikinci yarısında daha da artacağı beklentisi de en dikkat çekici noktalardan biri olarak öne çıkıyor. Batı ve Orta Avrupa sanayisi, tarifeler ve enerji dalgalanmaları nedeniyle zorluk yaşıyor Günümüzde kurumsal yeniden yapılandırma faaliyetleri; artan maliyetler, tedarik zinciri sorunları, jeopolitik belirsizlikler gibi zorluklarda şekilleniyor. Giderek artan baskı, Avrupa’da sektörleri ve bölgeleri farklı şekilde etkiliyor. Birleşik Krallık’ta artan istihdam maliyetleri başlıca endişe kaynağı olurken, Batı ve Orta Avrupa'da sanayi, tarifeler ve enerji dalgalanmaları nedeniyle zorluk yaşanıyor; Güney Avrupa ekonomileri ise turizm ve tarımdaki sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Araştırma, değişen koşullar karşısında daha proaktif ve uzlaşmaya dayalı yeniden yapılandırma stratejilerine doğru bir kayma olduğunu ortaya koyuyor. Borç yapılandırma-vade uzatma anlaşmaları, yeniden finansman ve operasyonel dönüşümler, yerel piyasa dinamiklerine göre uyarlanmış ve uzun vadeli iş dönüşümünü mümkün kılarken, değer korumayı amaçlayan yaklaşımlar tercih edilen araçlar hâline geliyor. Yeniden yapılandırma faaliyetleri artışta, ancak süreç hâlâ kontrollü bir hızda ilerliyor EY-Parthenon Yeniden Yapılandırma Nabzı Araştırması katılımcılarının yarıdan fazlası (%56), 2024’ün ikinci yarısında portföylerindeki kurumsal yeniden yapılandırma faaliyetlerinde artış yaşandığını belirtti. %68’i ise bu artışın 2025’in ilk yarısında da devam ettiğini ifade ediyor. Her ne kadar eğilim yukarı yönlü olsa da hız hâlâ kontrollü bir şekilde ilerliyor. Katılımcıların üçte biri (%32), 2025’in ilk yarısında yeniden yapılandırmada yalnızca %10’luk bir artış beklerken, %48’i 2025’in ikinci yarısında yapılandırma faaliyetlerinin zirveye ulaşacağını öngörüyor. %30’u ise en fazla artışın 2026’da gerçekleşeceğine inanıyor. Yavaşlayan büyüme ve artan küresel gerilimler baskıyı artırıyor Araştırmaya göre, kurumsal baskının en çok belirtilen tetikleyicileri arasında düşen satışlar ve zayıf ekonomik büyüme olduğu gösteriliyor. Son aylarda jeopolitik belirsizlikler belirgin bir endişe kaynağı hâline gelirken, katılımcıların %16’sı bu gerilimleri 2025’in ilk yarısında kurumsal yeniden yapılandırmanın temel temalarından biri olarak tanımladı. Bu oran, 2024’ün ikinci yarısının iki katı olarak göze çarpıyor. Olumlu bir gelişme olarak ise, finansman ve girdi maliyetlerine ilişkin baskıların azalması olduğu belirtiliyor. Bu da düşen enerji fiyatları, gerileyen faiz oranları ve kademeli olarak iyileşen kredi koşullarıyla destekleniyor. Küresel belirsizlikler, ticaret aksamaları ve politikalara dair artan endişe, makroekonomik verilerde ve şirket verilerinde de yankı buluyor. En fazla baskı, otomotiv ve imalat sektörlerinde hissediliyor Araştırma, otomotiv sektörünün kurumsal yeniden yapılandırma faaliyetlerinin başlıca itici gücü olma rolünü 2025’te de sürdüreceğini öngörüyor. ABD tarifelerindeki artıştan önce otomotiv şirketleri, düşen satışlar ve elektrikli araçlara yönelik yoğun dönüşümle mücadele ediyordu. Bu zorluklar; yüksek sabit maliyetler, yeterince kullanılamayan üretim kapasitesi, artan enerji ve iş gücü giderlerinin yarattığı marj baskılarıyla daha da ağırlaştı. İmalat sektörü de hem gelir hem maliyet baskılarıyla karşı karşıya. Avrupa’daki üreticiler; yüksek girdi maliyetleri, azalan talep ve özellikle Asya’nın giderek artan küresel rekabetiyle mücadele ediyor. İnşaat sektörü hâlâ ekonomik belirsizlik, iş gücü eksikliği ve devam eden maliyet baskılarından olumsuz etkileniyor. Son olarak, perakende sektörü ise zayıflayan tüketici güveni ve fiziksel mağazaların artan kira, enerji ve çalışan maaliyetleri gibi maliyetleri gibi etkenleri fiyatlara yansıtmakta yaşadığı zorluklarla mücadele etmeye devam ediyor. EY-Parthenon Türkiye Şirket Ortağı, Sermaye ve Borç Danışmanlığı Lideri Orçun Makal, Yeniden Yapılandırma Nabzı Araştırmasına dair şunları söyledi: “Araştırma sonuçlarına göre; 2025 yılının ikinci çeyreği kurumsal yeniden yapılandırmanın hız kazanacağı bir dönem olacak. Özellikle otomotiv ve imalat sektörlerinin baskı altında olduğu Batı ve Orta Avrupa'da, yeniden yapılandırma işlemlerinde artış yaşanacağını söylemek mümkün. Yeniden yapılandırma faaliyetleri ülkeden ülkeye önemli ölçüde değişmekle birlikte yerel, bölgesel ve küresel zorlukların bir araya gelmesiyle birlikte de şekilleniyor. Borç yapılandırma, vade uzatma ve yeniden finansman sağlama, kurumsal yeniden yapılandırmada baskın stratejiler olmaya devam ederken; uzlaşmacı ve değer koruyan yaklaşımlar da tercih ediliyor. Türkiye’de de benzer şekilde yeniden yapılandırma işlemlerinde bir artış gözlemliyoruz. Yüksek enflasyon ve yüksek faiz ortamında üretim maliyetlerinde görülen artışlar sonucunda bütün sektörlerde şirket karlılıkları düşüyor. Özellikle ihracat yapan, dövize endeksli geliri olan ve emek yoğun üretim yapan sektörlerdeki şirketlerin satış gelirlerini üretim maliyetlerindeki artışlar oranında artıramamaları şirketlerin borç geri ödeme kapasitelerini olumsuz etkiliyor. 2025’in yaz döneminde Türkiye’de finansal yeniden yapılandırma işlemlerinin, para politikasındaki temkinli gevşemenin, talep koşullarındaki zayıflığın ve mevzuat tarafındaki güncellemelerin birleşik etkisiyle yeniden hız kazanmasını bekliyoruz. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Temmuz toplantısında politika faizini 300 baz puan indirerek %43’e çekti, aynı dönemde imalat PMI 45,9 ile daralma bölgesinde kalırken, yıllık TÜFE %33,52’ye geriledi. Bu karşıt sinyaller, şirket bilançolarında vade uzatma ve yeniden finansman temelli, “değer koruyan” yeniden yapılandırma stratejilerini öne çıkarıyor.

Fiziksel Mağazalar Dijitalleşerek Gücünü Koruyor Haber

Fiziksel Mağazalar Dijitalleşerek Gücünü Koruyor

Uluslararası danışmanlık hizmetleri şirketi EY’ın 27 ülkede 20.000’den fazla tüketiciyle gerçekleştirdiği Geleceğin Tüketicisi Endeksi araştırması, perakendenin geleceğinde fiziksel mağazaların rolünü ortaya koyuyor ve dijital satışların yükselişine karşın fiziksel mağazaların hâlâ kritik bir rol oynadığını gösteriyor. Dijital satışların büyümesinin fiziksel satışları geride bıraktığı ve bu eğilimin devam edeceği görülse de fiziksel mağazaların, birçok pazarda ve kategoride hâlâ baskın kanal olarak kaldığı; fiziksel alanların yeni gelir ve kârlılık fırsatları sunduğu sonucu da ortaya çıkıyor. Rapora göre, mağazalar yalnızca satış noktası olmaktan çıkıyor ve markaların tüketiciyle bağ kurduğu deneyim alanlarına dönüşüyor. E-ticaret büyümeye devam ederken tüketiciler hâlâ alışverişe fiziki olarak da çıkmak istiyor. 2025’te %77 olan fiziksel alışveriş oranının 2028 yılında %73’e düşmesi beklense de bu oran fiziksel satışların payının markalar için önemini korumaya devam edeceğini ortaya koyuyor. Alışveriş tercihleri ülkelere, kategorilere, demografik gruplara ve kanallara göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin, temel ihtiyaçlarda hâlâ geleneksel mağazalar ve marketler öne çıkmaya devam ediyor. E-ticaretin büyümesi dengelendiğinde, online ve fiziksel kanallar arasında bir denge oluşabilir. EY Geleceğin Tüketicisi Endeksi’ne göre, tüm kuşaklar hızlı tüketim ürünleri kategorisindeki ihtiyaçları için hâlâ geleneksel mağazaları tercih ediyor. Süpermarketler, güvenilirlikleri ve pratiklikleri nedeniyle öne çıkarken; ev ürünleri, kişisel bakım ve giyim gibi kategorilerde ise tüketiciler online alışverişe yöneliyor. Genç tüketiciler ise dijital kanalları da aktif biçimde kullanırken, mağazalarda kişiselleştirilmiş deneyimleri tercih ediyor. Dijital kanallar mağazaları destekleyebilir Dijital teknolojiler mağaza içi deneyimi iyileştirmek için kullanıldığında hem daha etkili hem de daha verimli sonuçlar elde edilebilir. Mağazalar artık yalnızca satış yapılan yerler değil, aynı zamanda ürün tanıtımı yapılan, marka sadakati artırılan ve müşteriyle güçlü bağlar kurulan alanlar haline geliyor. Dijital teknolojilerin yükselişe geçtiği bu süreçte fiziksel mağazalar, online siparişler için teslim noktası, showroom ve deneyim merkezi gibi yeni roller üstlenebilir. Özellikle lüks ve özel kategorilerde, mağaza çalışanları müşterinin online alışveriş geçmişini ve satın alma davranışlarını analiz ederek kişiselleştirilmiş öneriler sunabilir. Buna ek olarak, teknolojinin fiziksel mağazalarda da aktif olarak kullanılmasıyla artırılmış gerçeklik, dijital ekranlar ve etkileşimli vitrinler gibi yeni yaklaşımlar mağaza deneyimini zenginleştirebilir. Mağazalar yeni işlevler üstleniyor Fiziksel mağazalar, geleneksel satışın ötesine geçerek işletmelere yeni gelir kaynakları sunuyor. EY araştırması, mağazaların nasıl çok yönlü hale geldiğini vurguluyor. Bazı mağazalar stok yönetimi ve sipariş hazırlama merkezlerine dönüştürülürken diğerleri markanın müşterilerle bağ kurduğu deneyim alanlarına evriliyor. Bazı mağazalar ise medya ve içerik oluşturma stüdyosu gibi yaratıcı amaçlarla kullanılıyor. Bu dönüşüm, perakendecilere hem operasyonel verimlilik hem de müşteri bağlılığı açısından yeni fırsatlar sunuyor. EY Türkiye Şirket Ortağı, Tüketici Ürünleri ve Perakende Sektör Lideri Kaan Birdal, raporla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Teknolojinin ve dijitalleşmenin ilerlemesiyle birlikte e-ticaret de hızlı bir yükseliş gösterse de fiziksel mağazaların tüketiciler için hâlâ önemli bir rol oynadığı da aşikâr. EY Geleceğin Tüketicisi Endeksi verileri, dijitalin yükselişine rağmen fiziksel mağazaların tüketiciyle etkileşimde, bağ kurmada ve deneyim sunmada büyük önem taşıdığını gösteriyor. Bu nedenle perakendeciler, gelecek planlarında mağazaları teknoloji ile dönüştüren ve deneyim alanı olarak tasarlayan bir yaklaşım benimseyebilir. Mağazalar sadece gelir sağlama anlamında değil; aynı zamanda yeni büyüme fırsatları ve alternatif gelir kaynakları sunma açısından da büyük bir potansiyele sahip olabilir. Dijital kanallarla entegre bir yapı kurgulanarak, mağazalar yalnızca satış noktası değil; bir deneyim alanı, teslimat merkezi ve marka sadakati oluşturan bir yapı olarak yeniden tanımlanabilir. Bu doğrultuda, perakendecilerin içinde bulunduğumuz dönüşüm sürecinde sadece dijitalleşmeyi değil, fiziksel varlıklarını da yeniden yapılandırarak çok kanallı stratejilere odaklanmaları gerekiyor.”

Türkiye’de Girişimciler 2025’e Yapay Zekâ ve İnovasyon Odağında Giriyor Haber

Türkiye’de Girişimciler 2025’e Yapay Zekâ ve İnovasyon Odağında Giriyor

Uluslararası danışmanlık, denetim, güvence, strateji, kurumsal finansman ve vergi hizmetleri şirketi EY, Girişimcilik Barometresi 2025’i yayımladı. Araştırma; girişimlerin, start-up'ların ve çeşitli sektörlerdeki özel işletme sahiplerinin görüşleri alınarak Türkiye’nin de dahil olduğu Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa bölgesindeki 16 ülkeden birçok girişimcinin katılımıyla gerçekleştirildi. Araştırma, girişimciliğin genel ekonomik ortamdaki mevcut durumunu analiz ederek, bölgesel eğilimleri vurgulamayı ve paydaşlara fayda sağlayabilecek içgörüler sunmayı amaçlıyor. İnovasyon, stratejilerde ve süreçlerde bir gelişim aracı olarak öne çıkıyor Girişimcilik Barometresi 2025 sonuçlarına göre Türkiye'deki girişimciler, önümüzdeki 12 ay içinde inovasyona odaklanacağını belirtiyor. Anket katılımcılarının %51’i organizasyonel inovasyona, %49’u süreç inovasyonuna ve yine %49’u stratejik ve pazarlama inovasyonuna odaklanmayı planlıyor. Ürün inovasyonuna yönelenlerin oranının (%44) diğer inovasyon alanlarına göre daha düşük seviyede kaldığı görülüyor. Bu durum, Türkiye’deki girişimcilerin öncelikle mevcut organizasyonel yapılarını ve iş süreçlerini daha verimli hale getirmeyi, ardından pazarlama ve satış kanallarını güçlendirmeyi hedeflediklerini gösteriyor. Türkiye’de strateji ve pazarlama inovasyonuna (%49) yönelik Orta, Doğu ve Güneydoğu Avrupa bölgesine kıyasla (%38) daha güçlü bir eğilim gözlemleniyor. Ancak ürün inovasyonu konusunda bölge genelinin eğilimi %53 olurken, Türkiye’de bu oranın %44 olduğu görülüyor. Bu da Türkiye’deki girişimcilerin yeni ürün veya hizmet geliştirme konusunda daha temkinli davrandığını ortaya koyuyor. Girişimciler, AI uygulamaları konusunda kararlı görünüyor Araştırmaya göre; Türkiye’deki girişimcilerin dijital dönüşüm konusunda, son 12 ayda kayda değer bir artış gösterdiği, anket katılımcılarının büyük bir bölümünün dijital araçlara olan yatırımlarını artırdığı ve iş süreçlerine bu teknolojileri entegre ettiği görülüyor. Araştırmada, Türkiye’de AI kullanım oranının %74 ile bölge geneli ortalaması olan %61’in üzerinde yer alması dikkat çekiyor. Türkiye’deki anket katılımcılarının %76’sı, AI kullanımının operasyonel verimliliği ve üretkenliği önemli ölçüde artırmasını beklerken, bölge genelinde bu oranın %68 olduğu görülüyor. Ayrıca katılımcıların %62si, yapay zekânın hata oranlarını azaltacağına ve kalite kontrol süreçlerini iyileştireceğine inanırken; %52’si, karar verme süreçlerinin hızlanacağını; %45’i ise rutin görevlerin otomasyonu sayesinde iş gücü maliyetlerinde azalma yaşanacağını öngörüyor. Aynı zamanda %59’u AI’ı veri analitiğinde, %45’i süreç otomasyonunda kullanırken; müşteri destek hizmetlerinde ve pazarlama optimizasyonunda kullanımın %34 oranında olduğu görülüyor. Diğer yandan katılımcıların %48’i hassas bilgilere yetkisiz erişim ve yasal çerçevenin belirsizliğinden de endişe duyuyor. Bu durum, girişimcilerin stratejik kararlarını şekillendiriyor. Girişimciler, yatırım ve finansman konusunda temkinli bir tutum sergiliyor Türkiye’deki girişimciler, yatırım stratejilerini şekillendirirken önceliklerini dijital dönüşüm ve operasyonel verimlilik üzerine kuruyor; ekonomik belirsizliklere karşı öz kaynaklara dayalı bir finansman modeli benimsiyor. Önümüzdeki 12 ay içinde yapılması planlanan yatırımların başında %65 oranıyla BT sistemleri ve yazılım güncellemeleri yer alırken; bunu %44 ile süreç otomasyon teknolojileri, %35 ile online satış platformlarının geliştirilmesi ve %33 ile ekipman ya da makine yatırımları takip ediyor. Yeni tesis kurulumu yalnızca %19’luk bir kesim tarafından planlanırken, yatırım planlamayanların oranının %14 olduğu görülüyor. Yatırım kararlarını etkileyen en önemli faktörler arasında ise ekonomik riskler (%60) geliyor. Faiz oranlarındaki artış ve olumsuz kredi koşulları da %49 oranında yatırım iştahını sınırlayan unsurlar arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra, finansal kaynaklara erişim zorluğu (%44), yatırım fırsatı eksikliği (%26) ve geri dönüş endişesi (%21) gibi etkenler de girişimcilerin risk algısını şekillendiriyor. Bölge geneliyle kıyaslandığında Türkiye, %58’e karşı %65 oranında BT yatırımlarında daha kararlı bir görünüm çiziyor. Ancak regülasyon ve siyasi belirsizliğin Türkiye’de, bölge geneline kıyasla %37’e karşı %53 oranında daha yüksek olduğu görülüyor. İş gücü yönetimi ve gelişimi için stratejik yaklaşımlar gerekiyor Araştırma verilerine göre, Türkiye’deki girişimcilerin %44’ü önümüzdeki 12 ayda tam zamanlı çalışan alımı planlıyor, %42’si mevcut kadroyu korumayı tercih ediyor. İşe alım sürecinde karşılaşılan en önemli zorlukların başında da rekabetçi maaş ve yan haklar sunmak (%56), gerekli becerilere sahip aday bulmak (%53), deneyimli aday eksikliği (%49), aday beklentilerini karşılamak (%30) yer alıyor. İş gücünün yönetimi açısından ise girişimcilerin %58’i yetenekleri çekme ve elde tutmanın en büyük zorluk olduğunu belirtiyor. Bunu, %53 oranıyla çalışan bağlılığını ve kurum kültürünü sürdürme, rekabetçi maaş ve yan haklar sunarken iş gücü maliyetlerini kontrol altında tutma zorunluluğu takip ediyor. Bölge geneline kıyasla, Türkiye’de nitelikli iş gücü bulma sorununun %46’ya karşı %58 oranında; iş gücü maliyetlerinin de %44’e karşı %53 olarak daha yüksek olduğu görülüyor. Türkiye’de girişimciler daha çok maaş rekabetiyle baş etmeye çalışırken, bölge genelinde beceri temelli işe alım sorunlarının daha yaygın olduğu görülüyor. Yakın vadede şirket satışlarının gündemde olması öngörülüyor Araştırmaya göre; Türkiye’deki girişimcilerin sadece %12’si şirketinin bir bölümünü önümüzdeki 12 ay içinde satma konusunda "çok muhtemel" yanıtını verirken, %42’si bunu "biraz olası" olarak belirtiyor. Ancak neredeyse yarısının (%47’sinin) gündemlerinde şirket satışı konusunun bulunmadığı görülüyor. Girişimcilerin gelecekteki yönetim devri seçeneklerine bakıldığında, katılımcıların %60’ı şirketlerini başka bir şirkete satmayı değerlendiriyor; bu oranın bölge genelindeki %38’lik ortalamadan yüksek olduğu, Türkiye'deki girişimcilerin stratejik ortaklıklar ya da şirket birleşmeleri yoluyla büyüme ve sinerji yaratma motivasyonuna sahip olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda %37’lik bir kesim yatırım fonuna satış opsiyonunu değerlendirirken, %30’u halka arzı olası bir planlama seçeneği olarak görüyor. Araştırma sonuçları bölge geneliyle karşılaştırıldığında, Türkiye’deki girişimcilerin %22’ye karşı 35 daha yüksek oranda, 1-4 yıl içinde şirketini satmayı düşündüğü görülüyor. Bu da Türkiye'de, daha yakın vadeli bir şirket satışına odaklanıldığını ortaya koyuyor. Girişimcilik ekosistemi, ekonomik belirsizlik ve finansmana erişim eksikliği gibi zorluklarla baskılanıyor Araştırma verileri; Türkiye’de girişimciliğin büyük ölçüde ekonomik belirsizlik, finansmana erişim zorluğu ve yetenek açığı gibi yapısal sorunlardan etkilendiğini gösteriyor. Anket katılımcılarının %51’i girişimciler için mevcut iş ortamını olumsuz olarak değerlendirirken, %33’lük bir kesim koşulları olumlu buluyor, %14 ise nötr yaklaşıyor. Bölge geneline bakıldığında, Türkiye’de iş ortamını olumlu bulanların oranının (%34) %24’e karşı daha yüksek olduğu görülüyor. Öte yandan Türkiye’deki katılımcıların %37’si yerel düzenlemelerin bazı zorluklar barındırdığını ancak aynı zamanda inovasyon için fırsatlar sunduğunu belirtirken, %30’luk bir kesim ise bu düzenlemelerin kısıtlayıcı olduğunu ve büyümeyi engellediğini düşünüyor, %28’lik bir grup düzenlemelerin karmaşık yapısı nedeniyle ciddi kaynaklar gerektirdiğini ve bu durumun büyümeyi yavaşlattığını ifade ediyor. Türkiye’de girişimcilerin %70’i ekonomik belirsizliği en önemli zorluk olarak görürken, bölge genelinde bu oranın %40 olduğu görülüyor. Finansmana erişim (%67) ise ikinci sırada yer alırken, bürokrasi ve düzenleyici karmaşıklık (%40) ve kalifiye iş gücü eksikliği (%37) diğer önemli engeller arasında yer alıyor. Aile şirketlerinde halefiyet planlamasının öncelikli bir konu olarak ele alınması gerekiyor Halefiyet planlamasındaki zorluklar ve sermayeye erişim konusundaki güçlükler, Türkiye’deki aile şirketlerinin sürdürülebilir büyüme konusunda stratejik bir odaklanma gerektiğini gösteriyor. Türkiye’deki aile şirketlerinde genellikle dış danışmanların yer almaması, aile dinamiklerine olan bağlılığı yansıtıyor. Ancak bu, aynı zamanda etkili kuşak geçişlerinin sağlanması için profesyonel rehberliğe duyulan ihtiyacı da ön plana çıkıyor. Ek olarak, Türkiye’deki aile şirketleri arasında finansal sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik daha temkinli bir yaklaşımın var olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’deki aile şirketlerinde, kazançların yeniden yatırılması ise öncelikli bir hedef olarak öne çıkarken, bölgesel olarak bakıldığında bu oranın %57 olduğu görülüyor. Sonuç olarak, araştırmada girişimcilik ekosisteminin gelişimi için 5 öneri ise; dijital dönüşümün güçlendirilmesi, ekonomik risklerin azaltılması, yetenek açığının giderilmesi, şirket içerisinde inovasyon kültürünün geliştirilmesi ve halefiyet planlamalarının geliştirilmesi olarak sıralanıyor. EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı ve İş Geliştirmeden Sorumlu Sektörler Lideri Ateş Konca konuyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “EY Girişimcilik Barometresi 2025’te yer alan tüm başlıklar, Türkiye’deki girişimcilik ekosisteminin geleceğe daha güçlü, dirençli ve vizyoner adımlarla ilerlemesi adına önemli bir yol haritası sunuyor. Günümüzde Türkiye'deki girişimciler için sürdürülebilir başarının, sadece iyi bir fikirle değil, stratejik hazırlık ve güçlü yapı taşlarıyla mümkün olduğu söylenebilir. Şirketlerin operasyonel verimliliği ve müşteri etkileşimini iyileştirmesi için teknolojik altyapılarını güçlendirmesi gerekiyor. Aynı zamanda yetenek açığını kapatmak, nitelikli iş gücüne ulaşmak ve çalışan bağlılığını artırmak adına şirketlerin, stratejilerini gözden geçirmesi önem taşıyor. Buna ek olarak; ekonomik belirsizlikler karşısında, maliyet yönetimi ve alternatif finansman modelleriyle güçlü bir risk yönetimi stratejisi geliştirilmesi hayati önem taşıyor. Son olarak, deneysel yaklaşımı ve organizasyon içerisinde inovasyon kültürünün geliştirilmesini teşvik eden girişimcilerin, değişen koşullara karşı daha esnek ve rekabetçi olacağını söylemek mümkün."

Elektrikli Araçlarda Küresel Sıçrama: 2024'te 17 Milyon Satışa Ulaşıldı Haber

Elektrikli Araçlarda Küresel Sıçrama: 2024'te 17 Milyon Satışa Ulaşıldı

Dünya genelinde EY (Ernst & Young) çatısı altında strateji danışmanlığı hizmetleri sunan EY-Parthenon (EY-P), otomotiv sektörüne yönelik “Elektrikli Araç Ekosistemi ve Dönüşümü Analizi” serisinin ilkini yayımladı. İlk versiyonu “Dünyada ve Türkiye’de Elektrikli Araç Pazarı” konusu üzerine olan seri toplam 3 analizi kapsayacak olup, diğer versiyonlar ise şarj istasyon ağı ve batarya teknolojileri konuları üzerine olacak. EY-P Elektrikli Araç Pazarı Analizi; dünyadaki ve Türkiye’deki elektrikli araç kullanımına, elektrikli araç satışlarına, tüketici davranışlarına ve adaptasyonuna, marka bazlı analizlere, arzı ve talebi etkileyen faktörler ile gelecek projeksiyonlara dikkat çekiyor. EY-P Elektrikli Araç Pazarı Analizi kapsamında, BEV (bataryalı elektrikli), PHEV (şarj edilebilir elektrikli) ve FCEV (yakıt hücreli elektrikli) olmak üzere üç tip elektrikli araç modeli değerlendirildi. Analize göre; elektrikli araç satışlarında küresel pazardaki liderliği Çin üstlenirken, bunu Avrupa Birliği ve ABD takip etti. Türkiye’de ise vergi avantajlarının, yerli üretime yapılan yatırımların ve teknolojik gelişmelerin elektrikli araçlara yönelik ilgiyi artırdığı görülüyor. Küresel çapta elektrikli araç pazarını Çin domine ediyor Analize göre, küresel elektrikli araç satışları 2022-2024 arasında yıllık bazda %66 büyüme oranıyla 2024 yılında 17 milyona ulaştı. Küresel satışların %56’sını oluşturan Çin ilk sırada yer alırken, bunu Avrupa Birliği (%17) ve ABD (%12) takip ediyor. 2024 itibarıyla dünya genelinde kullanılan 55,9 milyon elektrikli aracın %54’ü ise Çin’de bulunuyor. Diğer yandan, küresel elektrikli araç parkı oranı ise 2019-2024 arasında %51’lik yıllık bileşik büyüme oranı gösterirken Çin, ABD ve AB haricindeki elektrikli araçların dünyanın toplam elektrikli araç parkındaki payı %15 oldu. Dünya genelinde yeni elektrikli araç kaydı 2023 yılında yaklaşık 14 milyon olurken, 2024’te yaklaşık 15,9 milyon oldu ve araç parkında ise 55,9 milyona ulaşıldı. 2024 yılında toplam elektrikli araç parkının %54’ü Çin’de, %19’u Avrupa Birliği’nde ve %12’si ise ABD’de yer aldı. Elektrikli otomobil satışları küresel olarak artmasına rağmen, 2024’te Çin’in ve AB’nin elektrikli araç parkındaki toplam %73 pay ile pazarı domine ettiği görülüyor. Elektrikli araç satışlarının, Çin’in büyük ölçekli üretim kapasitesi, ABD’nin şarj ağı yatırımları ve batarya teknolojisindeki gelişmelerine bağlı olarak hızla artmaya devam edeceği öngörülüyor. Aynı zamanda küresel elektrikli araç pazarı büyümesinin elektrik fiyatları, şarj altyapısı, tüketici bilinci ve devlet teşvikleri gibi faktörlere bağlı olarak da farklı bölgelerde farklı hızlarda gerçekleşebileceği tahmin ediliyor. Şarj ağının genişlemesi ve elektrikli araçların menzillerinin artması, elektrikli araç satışlarını hızlandırsa da kısa ve orta vadede hibrit araçların, içten yanmalı araçlar ve elektrikli araçlar karşısında iyi bir alternatif olmaya devam etmesi bekleniyor. Batarya teknolojilerindeki gelişmeler, çevresel düzenlemeler, devlet teşvikleri ve genişleyen şarj altyapısıyla bataryalı elektrikli araçların (BEV) ise elektrikli araçlar içerisindeki payını artırması bekleniyor. Türkiye’de elektrikli araç satışları 2023 yılında 75 bin ve 2024 yılında 1,5 katına çıkarak 115 bin seviyelerine ulaştı Türkiye’de araç satışları 2022-2024 yılları arasında toplam %65 oranında artış gösterirken, elektrikli araç satışları yaklaşık 13 katına çıkarak 115 bin seviyelerine, hibrit araç satışları ise 3 katına çıkarak 174 bin seviyelerine ulaştı. 2023 yılında Türkiye’de, Amerika ve Türkiye menşeli elektrikli araç üreticilerinin pazara yön vermesi ve şarj istasyon ağının genişlemesiyle, elektrikli araç satışlarında 2022’ye kıyasla yaklaşık 9 kat artış gözlemlendi. 2024’te hibrit araç satışları, elektrikli araçlara göre menzil avantajına sahip olması ve ÖTV indirimleriyle birlikte tüketicilere daha cazip gelmesi sebebiyle elektrikli araçlara kıyasla %50 daha fazla gerçekleşti. Türkiye’de elektrikli araç satışlarını 2022 yılına kadar Almanya, Fransa ve Çin merkezli firmalar domine ederken, 2023 yılında satışa başlayan yerli marka 2023 ve 2024 yıllarında %26’lık satış payı ile listeye ilk sıradan girdi. 2023 yılından beri elektrikli araç satışlarını domine eden Türkiye merkezli yerli markayı ise Amerika merkezli oyuncu 2. sıradan takip etti. EY-P Analizinde, Türkiye’de elektrikli araçlara olan ilginin 2020’den beri hızla arttığı, satışların ilgili dönemde her yıl 2,4 kat artarak 2024 yılında 115 bin adede ulaştığı ve araç parkında her yıl 1,9 kat ile en hızlı artışı göstererek 184 bin araca ulaştığı görülüyor. Ekonomik dalgalanmalar, kredi faiz oranlarındaki artış ve değişen sübvansiyonlar, elektrikli araç piyasasında daralmalara neden olsa da elektrikli araçlara yönelik tüketici güveninin orta ve uzun vadede piyasayı büyüteceği tahmin ediliyor. Gelecekteki elektrikli araç talebinin ve tüketici tercihlerinin, bölgesel altyapı farklılıklarına ve gelişen politikalara göre şekillenmesi bekleniyor. Özellikle içten yanmalı motorlu araç sahiplerinin hibrit araçları tercih etmesi, kısa vadeli elektrikli araç adaptasyonunu azaltıyor ve hibrit araçların bir geçiş trendinde olduğunu gösteriyor. Öte yandan enerji fiyatlarındaki artışlar da tüketicileri elektrikli araca yöneltiyor, ancak mali teşviklerin azalması, tüketicileri elektrikli araç satın alma konusundaki ilgisini azaltan bir etken olabiliyor. Bir yandan şarj istasyon ağı genişlerken ve menzil artarken, diğer taraftan batarya değişimi ve bakım maliyetleri elektrikli araç adaptasyonunu yavaşlatıyor. Tüketicilerin elektrikli araç satın alma yatkınlığının en yüksek olduğu bölge Asya, ülke ise %79 tüketici yatkınlığı ile Çin olarak öne çıkıyor. EY-Parthenon Şirket Ortağı Yusuf Bulut, elektrikli araç pazarıyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “EY-P Elektrikli Araç Pazarı Analizimiz hem küresel pazar hem de Türkiye için oldukça önemli veriler sunuyor. Elektrikli araçların ilk pazara sunulduğu yıllarda talep yavaş ilerlerken, son yıllarda bu talebin hızla arttığı, eş zamanlı olarak da piyasanın farklı ticari modellerle çeşitlendiği gözlemleniyor. Elektrikli araç pazarında menzil, şarj altyapısı ve bulunabilirliğinin daha da geliştiği, batarya maliyetinin ise azaldığı görülüyor. Şarj altyapısının iyileştirilmesi ve menzil artırımı, elektrikli araçlara geçişte kritik bir öneme sahip olurken, diğer yandan hibrit araçlara olan talep de devam ediyor ve şarj edilebilir hibrit modeller pazarın daha hızlı büyümesine etki ediyor. Bununla birlikte, elektrikli araç satışlarının devlet teşvikleri, ÖTV avantajları ve yerli üretimin yükselişiyle birlikte pozitif yönde etkilenmesi bekleniyor.” EY-Parthenon Şirket Ortağı Cem Çamlı ise şunları ekledi: “Küresel elektrikli araç pazarını Çin, AB ve ABD domine ederken, Türkiye’de ise yerli marka ve Amerika menşeili elektrikli araç markalarının pazara girmesiyle Türkiye’de elektrikli araç satışlarında ciddi bir ivmelenme olduğu söylenebilir. Türkiye’de araç satışları 2022-2024 yılları arasında %65 oranında artarken, elektrikli araç satışları oranı yaklaşık 13 katına, hibrit araç satışları oranı ise 3 katına çıktı. Tüm bu gelişmeler, önümüzdeki 10 yıl içinde tüketici alışkanlıklarının değişmesiyle ve pazarın gelişmesiyle birlikte olumlu beklentileri gözler önüne seriyor.”

EY Endüstrilerin Geleceği 2025 Araştırması yayımlandı! Haber

EY Endüstrilerin Geleceği 2025 Araştırması yayımlandı!

Uluslararası danışmanlık hizmetleri şirketi EY, Türkiye’nin de dahil olduğu 26 ülke arasında 8 farklı sektörden 1.635 işletmenin katıldığı ve işletmelerin yenilikçi teknolojilere yönelik yaklaşımlarının ele alındığı Endüstrilerin Geleceği (Reimagining Industry Futures) Araştırması’nın 2025 versiyonunu yayımladı. EY araştırmasına göre; üretken yapay zekâ (GenAI), 5G ve uç bilişim (edge computing) gibi yenilikçi teknolojiler iş dünyasının geleceğini yeniden şekillendirirken; bunların uygulanması maliyet verimliliği, çeviklik ve inovasyon vaat ediyor. Ancak hızlı gelişen ve karmaşık olan bu ortam, işletmeler ile bilgi ve iletişim teknolojisi (ICT) tedarikçileri arasındaki ilişkilerin de değişmesine neden oluyor. Araştırmaya göre, gelişmekte olan teknolojilere yönelik kurumsal yatırım ivmesinin güçlü kalmaya devam ettiği görülüyor; üretken yapay zekâ (GenAI) alanında geçen yıl küresel çapta %43 olan yatırım oranının, bu yıl %47'ye çıkmasıyla işletmelerin neredeyse yarısının bu alana yatırım yaptığı gözlemleniyor. Anket katılımcılarının %43'ü ise nesnelerin interneti (IoT) alanına yatırım yaptığını belirtirken, %33'ü 5G teknolojisine yatırım yapıyor; bu, sırasıyla 2024'teki %39 ve %27'lik oranlarına göre artış trendini yansıtıyor. Ayrıca araştırma, bilgi ve iletişim teknolojileri (ICT) tedarikçilerinin, işletmelerin dijital dönüşümde başarılı olabilmesi için stratejilerini gözden geçirmeleri gerektiğine vurgu yapıyor. Aynı zamanda EY araştırması; günümüzde üst düzey yöneticilerin %49'unun, tedarikçi seçimi de dahil olmak üzere, gelişen teknolojilere kurumsal stratejilerinde yer verdiğini ortaya koyuyor. Teknoloji yatırımlarının karar süreçlerinde CEO'ların doğrudan görev aldığı işletmelerin %51'i GenAI'ye yatırım yaparken, CEO'ların bu süreçlerde daha az yer aldığı organizasyonlarda ise bu oranın %44 olduğu görülüyor. Şirketler, pilot teknoloji uygulamalarını canlıya almakta zorlanıyor Gelişmekte olan teknolojilere yönelik yatırımlarda küresel çaptaki artış eğilimine rağmen; araştırma, çok sayıda işletmenin hala sadece deneme aşamasında olduğunu ve bu gelişimin önündeki en büyük zorlukların mevcut sistemlerle entegrasyon (%48) ile bütçe kısıtlamaları (%46) olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, IoT'ye yapılan yatırımlar; her ne kadar yıldan yıla artsa da aktif IoT uygulamalarına sahip işletmelerin oranı düşüş gösteriyor ve bu oran 2024'te küresel çapta %19 iken, bu yıl %16'ya gerilemiş durumda. Uç bilişimin aktif uygulamaları da yıllık bazda %22 ile sabit kalırken, ankete katılan işletmelerin yalnızca %1'inin GenAI aktif uygulamalarına sahip olduğu görülüyor. Şirketler, tedarikçi seçimi konusunda karar almakta güçlük yaşıyor Şirketler, dijital dönüşüm yolculuklarında operasyonlarını en iyi şekilde destekleyebilecek ICT (bilgi ve iİletişim teknolojileri) tedarikçileri seçme konusunda kararlar almakta zorlanıyorlar. Araştırmaya göre, küresel çapta anket katılımcılarının %73'ü, değişen tedarikçi ekosistemini daha iyi anlamaları gerektiğini ifade ediyor. Bu durum, farklı teknoloji sağlayıcıları arasındaki iş birliklerinin giderek daha yaygın hale geldiğini yansıtıyor. Anket katılımcılarının %56'sı ise teknoloji tedarikçilerinin ek iş ortakları hakkında farkındalık eksikliği yaşadıklarını düşünüyor. Farklı kullanım ihtiyaçları, ICT sağlayıcılarını sektör odaklı stratejiler benimsemeye yönlendiriyor Tüm sektörler genelinde, sistem ve süreç optimizasyonu (%40) bir IoT uygulaması olarak ilk sırada gelirken; uzaktan çalışma, eğitim ve iş birliği (%38) 5G tabanlı bir IoT kullanım alanı olarak bunu takip ediyor. Ancak, araştırmaya göre tercih edilen 5G kullanım alanlarına dair sektörler arasında büyük farklılıklar bulunuyor. Örneğin; uzaktan iş birliği konusu, enerji ve finansal hizmetler sektörlerinde öncelikli olurken, kritik altyapı kontrolü otomotiv ve imalat sektörlerinde en üst sırada yer alıyor. Tüketici ve kamu sektörleri için öncelikli 5G kullanım alanı ise sistem optimizasyonu olarak öne çıkıyor. Bu durum, ICT sağlayıcılarının stratejilerini sektör merceğinden ele alması gerektiğine işaret ediyor. Şirketler, maliyet avantajının ötesinde kapsamlı çözümler sunan tedarikçileri tercih ediyor İşletmeler ICT sağlayıcıları için ideal tedarikçi özelliklerini tanımlarken, ölçülebilir iş çıktıları sağlama yeteneğinin (%33) ve güçlü bir iş ortağı ekosistemine erişim sağlama yeteneğinin (%33) ilk sıralarda yer aldığını belirtiyor. Bu özelliklerin, değer bazlı fiyatlandırmanın (yaklaşık %10) önünde yer alması, işletmelerin tedarikçileri değerlendirirken maliyet avantajının ötesine baktığına işaret ediyor. İşletmelerin dijital dönüşüm süreçlerinde çok çeşitli tedarikçi pazarının olduğu bir ortamda, müşterilere sundukları teklifleri güçlendirmek için ICT sağlayıcıları aşağıdaki 5 adımı atabilirler: Sunulan çözümlerin kalitesine odaklanarak firmanın önemli bir iş ortağı olarak konumlandırılması Daha geniş bir yelpazedeki kurumsal müşterilerle etkileşim kurulması Müşterilerin yeni iş modelleri ve teknoloji kombinasyonları hakkında bilgilendirilmesi Tekliflerde ölçeklenebilirlik, güvenlik ve sürdürülebilirlik konularına öncelik verilmesi Sektörlere ve ekosistem ortaklarına odaklanılması   EY Türkiye Telekomünikasyon, Medya ve Teknoloji Sektör Lideri ve Danışmanlık Bölümü Şirket Ortağı Emre Beşli, ilgili araştırmaya yönelik şu değerlendirmelerde bulundu: "EY Endüstrilerin Geleceği Araştırması‘nın 2025 versiyonunda, işletmelerin dijital dönüşümlerini desteklemek için 5G'den yapay zekâya (AI) ve uç bilişime kadar bir dizi yenilikçi teknolojiyi benimsemesiyle birlikte belli bir aşamaya geldiği ele alınıyor. İşletmeler bu yenilikçi teknolojileri benimsemeye kararlı olsalar da yatırımlarından değer sağlama konusunda bazı zorluklarla karşılaşıyorlar. Temel sorunlar arasında, tedarikçilerin yeteneklerinin ve iş ortağı ekosistemlerinin değer zincirine nasıl entegre olabileceklerinin yeterince anlaşılmaması ve ilgili teknolojilerdeki en son yeniliklere ilişkin farkındalığın düşük olması yer alıyor. Bu durum, bilgi ve iletişim teknolojisi (ICT) tedarikçilerinin, araştırmada belirtilen beş temel adımı atarak “şirketlerin bütünsel iş ortakları” olarak kendilerini yeniden konumlandırmalarının önemine işaret ediyor. Bu yeniden konumlandırma sayesinde ICT tedarikçileri, dijital dönüşüm için yapılan yatırımların uzun vadeli değere dönüşmesi konusunda müşterilerine yardımcı olabilirler.” EY araştırmasının sonuçlarının açıklandığı ve aynı zamanda raporda ele alınan konuların paralelinde teknoloji dünyasındaki gelişmelerin nabzının tutulduğu Mobile World Congress (MWC) 2025’e katılan EY-Parthenon Türkiye Strateji Hizmetleri Lideri Kağan Karamanoğlu ise kongreden gözlemlerini şöyle paylaştı:  “Her yıl dünya genelinden binlerce ziyaretçiyi bir araya getiren, mobil iletişim sektörünün önemli kongrelerinden biri olan MWC, bu sene de iletişim operatörlerinden mobil cihaz üreticilerine, teknoloji sağlayıcılarından endüstri liderlerine kadar sektörün önde gelen temsilcilerini ağırladı ve yenilikçi teknolojilere ev sahipliği yaptı. Kongrede, dünyanın en büyük girişimleri ve teknoloji devi şirketler, yapay zekâ teknolojisi başta olmak üzere en son yenilikleri tanıttı. Yenilikçi teknolojilerin yanı sıra geleceğin teknoloji trendleri de ele alındı. Aynı zamanda, üretken yapay zekâ (GenAI), 5G ve uç bilişim gibi teknolojilerin iş dünyasının geleceğini nasıl şekillendireceğine dair önemli veriler paylaşıldı. EY olarak, MWC’de yer alarak, sektör paydaşlarıyla bir araya gelmekten mutluluk duyduk.”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.