Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Halsizlik

Kapsül Haber Ajansı - Halsizlik haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Halsizlik haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Gripten Korunmanın En Etkili Yolu Aşı! Haber

Gripten Korunmanın En Etkili Yolu Aşı!

Influenza virüsünün neden olduğu grip hastalığının ani ateş, şiddetli kas-eklem ağrıları, halsizlik gibi belirtilerle kendini gösterdiğini aktaran Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırma, gözlerin akması ve kanlanması gibi belirtiler de eklenebilir. Bazı vakalarda da karın ağrısı, bulantı, kusma görülebilir.” dedi. Grip hastalığının, soğuk algınlığı ile karıştırılmaması gerektiğine dikkat çeken Dr. Mamçu, belirtilerin ve risklerin çok daha ciddi olduğunu vurguladı. Dr. Mamçu ayrıca virüsün çok kolay bulaşması nedeniyle önlem almanın zor olduğunu dile getirdi ve gripten korunmanın en etkili ve ekonomik yolunun aşılanma olduğunu ifade etti. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Dilek Leyla Mamçu, grip hastalığının belirtileri, bulaşma yolları, risk grupları, ciddi komplikasyonları ve korunmanın en etkili yolu olan grip aşısı hakkında bilgi verdi. Grip, ani ateş ve şiddetli kas-eklem ağrıları ile başlar! Grip hastalığının, Influenza adı verilen bir virüs tarafından oluşturulan, bir enfeksiyon hastalığı olduğunu aktaran Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Ani olarak 39°C üzerinde ateş, şiddetli kas ve eklem ağrıları, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı ve kuru öksürük gibi belirtiler ile başlar.” dedi. Sonrasında hastalık tablosuna boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırma, gözlerin akması ve kanlanması gibi belirtilerin eklendiğini ifade eden Dr. Mamçu, “Bazı vakalarda da karın ağrısı, bulantı, kusma görülebilir. Ateşin 39°C’nin üzerinde olması, şiddetli kas ağrıları ve halsizlik nedeniyle hastalığı ayakta geçirmek zorlaşır ve hastaların 3 ila 7 gün yatarak dinlenmesi gerekebilir. Yaklaşık bir hafta içinde belirtiler kaybolur ancak halsizlik belirtilerin kaybolmasından sonra da 2 haftaya kadar devam edebilir.” şeklinde konuştu. Ciddi sonuçlara neden olabilen grip, soğuk algınlığı ile karıştırılabiliyor! Özellikle çocuklarda, yaşlılarda ve kalp hastalığı, akciğer hastalığı, böbrek hastalığı, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olan kişilerde çok daha ağır seyrettiğine dikkat çeken Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Hatta ölüme kadar varabilen ciddi sonuçlara yol açabilir.” dedi. Bu kadar ciddi tablolara yol açabilen grip hastalığının halk arasında sıklıkla soğuk algınlığı ile karıştırıldığına işaret eden Dr. Mamçu, şöyle devam etti: “Soğuk algınlığı ateş yükselmeden, hafif kırgınlık, burun akıntısı, hapşırma gibi belirtiler ile kendini gösterir. Halsizliğe yol açmadığı için yatak istirahati gerektirmez ve grip ile kesinlikle karıştırılmamalı. Ayrıca grip, özellikle çocuklar ve yaşlılarda ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlar. Orta kulak iltihabı, zatürre, beyin zarı ve beyin dokusu enfeksiyonları gibi komplikasyonlara neden olabilir. Sözü edilen bu kadar özelliğin üstüne hastalığın spesifik tedavisinin olmadığını da eklersek ne kadar önemli bir sorun ile karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılabilir.” Grip, çok kolay bulaşan ve önlemesi zor bir hastalık! Grip hastalığına neden olan Influenza virüsünün çok kolay ve hızlı bulaştığının altını çizen Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Öksürük ve hapşırıklar ile etrafa saçılan damlacıkların hava yolu ile taşınması, hasta kişiler ile direkt temas edilmesi ve hasta kişilerin ağız-burun akıntıları ile temas etmiş eşyalar ile temas başlıca bulaşma yollarıdır.” dedi. Hasta kişilerden etrafa saçılan virüs parçacıklarının havada asılı kalabilme yeteneğinde olmasının bulaşıcılığı daha da arttırdığını dile getiren Dr. Mamçu, “Hasta bir kişinin bir ortama girip çıkması bile o ortamda bulunan kişileri hastalığın bulaşması açısından risk altına sokar. Bu nedenle grip evde, iş yerinde, okullarda, kreşlerde, toplu taşıma araçlarında çok kolay bulaşır. Mikrobu kapmış ancak henüz belirtileri başlamamış kişilerde yani hastalığın kuluçka süresince de bulaştırma mümkündür. Bulaşma yolları oldukça basit ve bulaşması bu kadar kolay olan bir hastalığın bulaşma yollarına karşı önlem almanın çok zor olduğu hatta olanaksız olduğu açıktır.” ifadelerini kullandı. Gripten korunmanın en etkili ve ekonomik yolu aşılanma! Grip hastalığına yakalandıktan sonra kullanılan ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve antigribal ilaçların sadece geçici bir rahatlama sağlayabildiğini kaydeden Dr. Dilek Leyla Mamçu, “Gripten korunmanın en etkili ve ekonomik yolu ‘aşılanma’dır.” dedi. Dünyanın önde gelen sağlık otoritelerinin paylaştığı, kimlerin hangi durumlarda aşılanması gerektiğine dair bilgilere değinen Dr. Mamçu sözlerini şöyle tamamladı: “Bronşiyal astım hastaları, kalp ve damar sistemi hastalıkları olanlar, şeker hastalığı gibi kronik hastalığı olanlar, kronik böbrek hastaları, 65 yaşından büyük kişiler, bağışıklık sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış kişiler, grip mevsimi sırasında gebeliklerinin ikinci yada üçüncü 3 aylık dönemi içerisinde bulunacak olan gebeler, huzurevleri veya kışlalar toplu halde yaşanılan yerlerde kalanlar, sağlık personeli ve hastane görevlileri ile yüksek risk altındaki kişilere virüsü bulaştırabilecek kişilerin mutlaka aşılanması öneriliyor. Ayrıca toplum hizmetinde çalışanlar, okul ve kreş gibi virüsün kolaylıkla bulaşabildiği kalabalık ortamlarda bulunanlar, sık seyahat edenler, gribin yol açacağı iş gücü kaybını engellemek isteyenler ile grip olmak istemeyen herkesin grip aşısı olması tavsiye ediliyor. Grip aşısı tüm kış sezonu boyunca uygulanabilir. Ancak aşıdan tam yarar sağlanması açısından grip salgınlarının başlamasından önce aşının uygulanması gerekir. Bu nedenle en uygun zaman sonbahar aylarıdır.”

Diyabet Alarmı: 2045’te Hasta Sayısı 700 Milyona Ulaşabilir Haber

Diyabet Alarmı: 2045’te Hasta Sayısı 700 Milyona Ulaşabilir

İnsülin direnci, insülin eksikliği ya da her iki durumun birlikte görülmesiyle ortaya çıkan ve yüksek kan şekeriyle seyreden diyabet, dünya genelinde ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ediyor. Diyabetli birey sayısının 2045’te 700 milyon olacağının öngörüldüğünü belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın, “Ülkemizde 20 yaş üzeri her 100 kişiden yaklaşık 15’inin diyabetli olduğu tahmin ediliyor. Şu anda Avrupa’da en fazla diyabetli bireye sahip üçüncü ülke olan Türkiye’nin 2045’te de dünyada en yüksek diyabetli nüfusa sahip ilk 10 ülke arasında yer alması bekleniyor” dedi. Tip 1’de insülin tedavisi şart Diyabetin temel olarak Tip 1 ve Tip 2 olmak üzere iki farklı türü bulunduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Fulya Akın, “Tip 1 diyabette genetik yatkınlığa ek olarak bazı çevresel tetikleyiciler hastalığın ortaya çıkmasına neden olur ve vücut insülin üretemez hale gelir. Dolayısıyla Tip 1 diyabette insülin tedavisi yaşam için zorunludur. Tip 2 ise daha çok yaşam tarzı, obezite ve hareketsizlikle ilişkilidir ve vücut insülini yeterince kullanamaz. Bu nedenle sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve kilo kontrolü gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle Tip 2 diyabetin önüne geçmek ve hastalığı kontrol altında tutmak mümkün” dedi. Kazalardan sonra en sık amputasyon nedeni diyabet Diyabetin, trafik kazalarından sonra en sık görülen ayak kesilme nedeni olduğunu vurgulayan Akın, “Bu durum, diyabetin ciddiyetinin asla göz ardı edilmemesi gerektiğini en çarpıcı şekilde gösteriyor. Böbrek yetmezliğinin en önemli nedenlerinden biri olan diyabetin yaygın belirtileri arasında sık idrara çıkma, aşırı susama, iştah artışı, halsizlik ve ağız kuruluğu yer alıyor. Tedavi edilmediğinde böbrekler, damarlar ve kalp başta olmak üzere birçok organı etkileyen hastalık, kalp-damar hastalığı riskini üç kata kadar artırıyor. Ayrıca erişkinlerde körlüğe ve ciddi dolaşım bozukluklarına da yol açabiliyor” dedi. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Zatürrenin Erken Belirtilerine Dikkat!  Haber

Zatürrenin Erken Belirtilerine Dikkat! 

Acıbadem Fulya Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, sonbahar ve kış aylarında kapalı alanlarda daha fazla zaman geçirilmesi nedeniyle görülme sıklığı artan zatürrenin özellikle ileri yaşta ve kronik hastalığı olan kişilerde son derece ciddi ve ölümcül seyredebileceğine dikkat çekerek, “Enfeksiyon sebebiyle vücuttaki oksijen seviyesinin düşmesi tüm organları etkilemektedir. Bunun sonucunda akciğerin yanı sıra böbrek, kalp ile karaciğer yetmezlikleri gelişebilmektedir. Özellikle 65 yaş üstü ve kronik hastalığı olan kişilerde bu organlar çok daha kolay hasar görmektedir” diyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, dolayısıyla zatürreden korunmanın yaşamsal önem taşıdığını vurgulayarak, “Bu enfeksiyondan en etkili korunma yöntemi ise özellikle 65 yaş üstü ve/veya altta kronik hastalığı olanların düzenli yıllık grip aşısı ve 1 kez zatürre aşısı yaptırmalarıdır” diyor. Kapalı alanlarda hızla bulaşıyor Sonbahar ve kış aylarında zatürrenin görülme sıklığı belirgin şekilde artış gösteriyor. Bu artışın nedenleri arasında grip (influenza), RSV (Respiratuar Sinsityal Virüs), koronavirus gibi solunum yolu virüslerinin bu mevsimlerde daha yaygın olmaları yer alıyor. Virüsler akciğerlerin savunmasını zayıflatıyor ve bakterilerin yerleşip iltihap yapmalarını kolaylaştırıyor. Soğuk havada kapalı ortamlarda uzun süre zaman geçirilmesi de damlacık yoluyla bulaşan mikroorganizmaların hızla yayılmalarını kolaylaştırıyor. Aynı zamanda soğuk hava burun ve solunum sistemindeki savunma mekanizmalarını zayıflatıyor. Güneş ışığının az olması da D vitamini düzeylerinin düşmesine ve bağışıklık sisteminin zayıflamasına sebep olabiliyor. Bu etkenler zatürrenin görülme sıklığını dolaylı olarak artırıyor. KOAH, kalp yetmezliği ve diyabet gibi kronik hastalıklar da soğuk havalarda kötüleşerek zatürrenin gelişimini kolaylaştırıyor. Mikroplar oksijen seviyesini düşürüyor! Bakterilerin, virüslerin ve nadir olarak mantar enfeksiyonlarının akciğerlere ulaşmasıyla gelişen zatürre bulaşıcı ve hızlı ilerleyebilen bir hastalık. Çoğunlukla solunum yoluyla bulaşan zatürrenin bulaşma riski ise virüs veya bakterilerin türüne göre değişiyor. Hasta bir kişi öksürürken veya hapşırırken damlacıklar havaya karışıyor. Sağlıklı kişi bu damlacıkları soluduğunda mikroplar burun, boğaz veya soluk borusundan akciğerlere ulaşıyor. Normalde akciğerler kendini iyi koruyor; burun, soluk borusundaki tüyleri ve mukus ise mikropları dışarı atarken, bağışıklık hücreleri de mikropları yutuyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, “Ancak grip ve soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu sonrasında, sigara kullanımında, bağışıklık sistemi zayıfladığında, aşırı yorgunlukta veya beslenme bozukluğunda mikroplar akciğerin hava keseciklerine kadar ulaşmaktadır” uyarısında bulunuyor. Vücudun burada çoğalan mikropları yok etmek için iltihap karşıtı hücrelerini bölgeye gönderdiğini belirten Prof. Dr. Reha Baran, “Bu savaş sırasında alveoller, yani akciğer dokuları sıvı iltihap hücreleri ve bakterilerle dolmaktadır. Bunun sonucunda, vücutta oksijen seviyesi düşerken; ateş, öksürük ve göğüs ağrısı gibi sorunlar başlamaktadır” diyor. Hafif öksürük ve ateş erken belirtisi olabilir! Zatürre basit bir soğuk algınlığı gibi başlayıp, hızla ağırlaşabilen bir hastalık. Başlangıcında genellikle 38-40 derece ateş, titreme ve öksürük görülüyor. Önce kuru özellik sergileyen öksürük daha sonra sarı, yeşil veya pas renginde balgamlı hale geliyor. Nefes alırken göğüste batar tarzda ağrı, halsizlik, yorgunluk, hafif egzersizlerde veya konuşurken hissedilen nefes darlığı, özellikle virüs zatürrelerinde kas-eklem ağrıları, diğer belirtilerini oluşturuyor. Prof. Dr. Reha Baran, bu dönemde hekime başvurmanın yaşamsal önem taşıdığı uyarısında bulunarak, “Risk grubunda olanlarda ise sadece hafif öksürük ve ateş bile erken zatürre belirtisi olabilmektedir” diyor. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, erken tanı konulduğunda enfeksiyonun akciğerin tamamına yayılmadan durdurulabildiğine işaret ederek, “Bu sayede solunum yetmezliği ve kan zehirlenmesi gibi komplikasyonlar önlenirken, hastaneye yatış ihtimali azalmaktadır. Özellikle yaşlılarda ve kronik bir hastalığı olanlarda erken tedavi ölüm riskini önemli ölçüde düşürmektedir” diye konuşuyor. Bol sıvı alımı ve istirahat önemli! Zatürrenin tedavisinde amaç enfeksiyonu yok etmek, akciğer fonksiyonunu düzeltmek ve nefes darlığı ile organ yetmezliği gibi komplikasyonları önlemek. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Reha Baran, bakteri kaynaklı zatürrelerde tedavinin temelini antibiyotiklerin oluşturduğunu belirterek, “Viral zatürrelerde ise antibiyotik etkisizdir. Bu durumda; bol sıvı alımı, istirahat, ateş düşürücü ilaçlar ve gerekiyorsa oksijen desteği önemlidir. İnfluenza (grip) kaynaklı gelişen zatürrelerde özel bir antiviral ilaçlar ve covid-19 gibi enfeksiyonlarda ise kortizon kullanılabilir” bilgisini veriyor. Zatürreden korunmak için 8 kritik kural! Zatürre ve grip aşılarınızı yaptırın. Sigara ve alkolü mutlaka bırakın. Ellerinizi sık sık sabunlu suyla en az 2 dakika boyunca yıkamayı alışkanlık edinin. Kapalı ortamlarda bulunmaktan kaçının, eğer mecbursanız mutlaka maske kullanın. Hastalar ile yakın temasta bulunmamaya özen gösterin. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için dengeli beslenin, özellikle protein ve C vitamini yönünden zengin besinler tüketin, yeterli süre uyuyun, düzenli egzersiz yapın, stresi yönetmeye çalışın, kronik bir hastalığınız varsa düzenli olarak kontrolünü yaptırın. Odanızı her gün üç kez olacak şekilde 15’er dakika havalandırın. Ayrıca, nem oranı çok düşük ortamlarda bulunmamaya dikkat edin. Soğuk havada burundan nefes alın. Burun, soğuk havayı akciğerlere ulaşmadan önce ısıtır ve nemlendirir. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Sonbahar Hamilelerine Özel 8 Öneri Haber

Sonbahar Hamilelerine Özel 8 Öneri

Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Şafak Yılmaz Baran “Gebelikte bağışıklık sistemi anne adaylarını virüslere karşı daha savunmasız hale getirir. Influenza (grip) gebelerde bazen beklenenden daha ağır seyredebilir, solunum güçlüğü ve yüksek ateş gibi belirtilerle anne sağlığını tehdit edebilir. Düşük, erken doğum, su kesesinin erken açılması ve yenidoğanın enfeksiyonu gibi durumların riskini artırabilir” diyor. Bu nedenle sonbahar döneminde anne adaylarının alacakları bazı önlemlerle, hem kendilerinin hem de bebeklerinin sağlığını korumalarının mümkün olabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Şafak Yılmaz Baran, sonbahar hamilelerine özel 8 önerisini sıraladı, önemli açıklamalar yaptı. Grip aşınızı ihmal etmeyin Hamilelikte ve emzirme döneminde en etkili korunma yöntemlerinden biri olan grip aşısı, canlı virüs içermediğinden gebelikte güvenle uygulanabilir ve hem anne adayını hem de doğumdan sonraki ilk aylarda bebeği korur. Ancak hamileliğin ilk 3 ayı bebeğin organ gelişim dönemi olduğu için gerekmedikçe beklenmelidir. İkinci veya üçüncü trimesterde olan ve sonbahar-kış dönemine giren anne adaylarının aşılarını doktor önerisiyle yaptırmaları önemlidir. Ellerinizi sık yıkayın Ellerin sık sık sabunla yıkanması enfeksiyona karşı korur. Su ve sabun olmadığında alkol içeren el antiseptikleri tercih edilebilir. El yıkamak, influenza dahil pek çok virüsten korunmanın en etkili yollarından biridir. Gripli bir hastayla veya salgılarıyla temas edilmesi halinde de ellerin yüze, göze veya buruna temasından kaçınılmalı ve eller mutlaka sabunla yıkanmalı veya alkol içeren bir mendille silinmelidir. Kalabalık ortamlardan uzak durun Sonbaharda kapalı alanlarda geçirilen sürenin artması virüslerin yayılmasını kolaylaştırır. Hamilelerin alışveriş merkezleri, toplu taşıma araçları veya kalabalık toplantılarda mümkünse kısa süre bulunması, bulaş riskini azaltır. Hasta kişilerden mümkünse uzak durulması, gereken durumlarda maske kullanılması, kapalı ortamlarda en azından 1 metre mesafe uzaklıkta bulunulması önemlidir. Dinlenmeye zaman ayırın ve stresi azaltın Doç. Dr. Şafak Yılmaz Baran “Stres, bağışıklık sistemini baskılayan önemli bir faktördür. Gebelikte stres düzeyini azaltmak, hem annenin hem bebeğin sağlığı üzerinde doğrudan olumlu etki yaratır. Güne hafif yürüyüşlerle başlamak, nefes egzersizleri yapmak ya da sevdiğiniz aktivitelerle zaman geçirmek bedeni ve zihni rahatlatır” diyor. Ev ve iş ortamınızı temiz tutun ve havalandırın Soğuk günlerde evde daha çok vakit geçirilir, fakat kapalı ortamlar mikroorganizmalar için ideal üreme alanıdır. Günde birkaç kez kısa süreli pencere açarak ortamı havalandırın. Düzenli olarak evde ve/veya işte yüzeyleri dezenfektan ile temizleyin. Nem oranının çok düşmesi solunum yollarının kurumasına yol açabilir; bu durumda nemlendirici cihazlardan faydalanabilirsiniz. Beslenmenizi bağışıklık dostu hale getirin Bağışıklık sisteminin güçlü olması için doğru beslenme son derece önemlidir. C vitamininden zengin meyve ve sebzeler (portakal, kivi, brokoli), çinko içeren kuruyemişler ve omega-3 yönünden zengin balıklar bağışıklık direncini artırır. Yoğurt ve kefir gibi probiyotik kaynakları bağırsak sağlığını destekleyerek enfeksiyonlara karşı koruma sağlar. Ayrıca yeterli su tüketimi ve taze gıdalarla beslenmek de vücudun doğal savunma mekanizmasını güçlendirir. Yeterli ve kaliteli uykuya özen gösterin Gebelik döneminde hormonal değişiklikler uyku düzenini zorlayabilir; ancak dinlendirici bir uyku hem anne hem bebek sağlığı için önemlidir. Günde 7–8 saat kaliteli uyku, bağışıklığın güçlü kalmasına yardımcı olur. Uyumadan önce ekran maruziyetini azaltmak, ılık bir duş almak veya gevşeme egzersizleri yapmak uykuya geçişi kolaylaştırabilir. Şüpheli belirtilerde doktora başvurun Doç. Dr. Şafak Yılmaz Baran “Ateş, öksürük, kas ağrısı, halsizlik gibi belirtiler fark edildiğinde ihmal edilmemelidir. Hamilelikte enfeksiyonlar daha hızlı ilerleyebilir. Bu nedenle belirtiler başladığında zaman kaybetmeden hekiminize başvurun. Doktorunuza danışmadan ilaç kullanmayın; uygun tedaviyle hem siz hem de bebeğiniz güvende kalırsınız” diyor.

Çocuğunuzda Bu Belirtileri İyi Gözlemleyin! Haber

Çocuğunuzda Bu Belirtileri İyi Gözlemleyin!

Dünya genelinde çocuk kanserleri arasında ilk sırada yer alan lösemi, son yıllarda giderek yaygınlaşıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Teknolojiyle iç içe, hızlı tüketimin merkezde olduğu modern yaşam, çocuk sağlığını sessiz ama güçlü biçimde tehdit ediyor. Artan hava kirliliği, hazır gıdalar, kimyasal içerikli oyuncaklar ve ekran karşısında geçirilen uzun saatler, çocukluk çağı lösemilerinin görülme oranının son yıllarda artmasına neden oluyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat bu durumun sadece genetik değil, çevresel faktörlerle de yakından ilişkisi olduğunu belirterek “Özellikle içinde bulundouğumuz modern çağda çevresel faktörlerin çok daha etkili olduğunu görüyoruz. Pestisit içeren gıdalar, hava kirliliği, plastik kullanımındaki artış ve elektromanyetik alanlar derken çocukların bağışıklık sistemi zayıflıyor. Ailelerin bu konuda bilinçli olması, erken farkındalık açısından kritik rol oynuyor” diyor. Sinsice ilerliyor, erken tanı büyük önem taşıyor Löseminin sinsice ilerleyen bir hastalık olduğu için belirtilerinin de genellikle yorgunluk, solunum yolu enfeksiyonları ya da kansızlık gibi durumlarla karıştırılabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Cengiz Canpolat sözlerine şöyle devam ediyor: “Oysa erken tanı, sadece yaşam süresini değil, tedavinin başarısını da kökten etkiliyor. Erken fark edilen her gün, çocuğun bağışıklık sisteminde önemli kazanımlar sağlıyor. Hastalığın ilk evrelerinde tespit edilmesi durumunda çocukların büyük bölümü tamamen sağlığına kavuşabiliyor. Ancak tanı geciktikçe kanserli hücreler çoğaldığından dolayı tedavi süreci uzuyor, ilaç dozları artıyor ve küçük bedenlerinin yükü ağırlaşıyor. Bu nedenle ailelerin en küçük şüphede bile vakit kaybetmeden uzmana danışmaları gerekiyor.” Tedavide kişiye özel yaklaşımlar öne çıkıyor Çocukluk çağı kanserleri içerisinde yüzde 30 ile en sık görüleni lösemi. Bilim dünyası çocukluk çağı lösemisinin tedavisinde son yıllarda büyük bir dönüm noktasına ulaştı. Günümüzde artık sadece kanser hücrelerini yok etmek değil, sağlıklı hücreleri koruyarak yaşam kalitesini yükseltmenin hedeflendiğini vurgulayan Prof. Dr. Cengiz Canpolat şöyle konuşuyor: “Geçmişte lösemi tedavisinde kullanılan kemoterapiler, vücuttaki tüm hızlı bölünen hücreleri etkilerdi. Günümüzde ise hedefe yönelik ilaçlarla sadece lösemi hücrelerine yöneliyoruz. Bu sayede saç dökülmesi, mide bulantısı gibi yan etkiler daha az görülüyor ve çocuklar tedavi sürecini çok daha iyi tolere ediyor.” Lösemide bu belirtileri ihmal etmeyin! Prof. Dr. Cengiz Canpolat, löseminin üç öncü belirtisini sıralayarak, anne babalara bu belirtileri kesinlikle dikkate almalarını vurguluyor. İşte o belirtiler; Sebepsiz morluklar Çocuğun cildinde bir çarpma sonucu değil, sebepsiz yere oluşan morluklar erken tanıda çok büyük önem taşıyor. Anne babalar genellikle ‘çocuk bu, sürekli düşüyor’ diyerek bacakların özellikle üst kısımlarında oluşan morlukları geçiştirmemeli. Eğer morluklar sık tekrarlıyor, geç iyileşiyor ya da farklı bölgelerde nedeni belirsiz şekilde ortaya çıkıyorsa mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Burun ve diş eti kanamaları Çocuklarda ara sıra burun veya diş eti kanaması normal olsa da, bu durum sıklaştığında önemli bir sinyal olabilir. Özellikle kendiliğinden başlayan, uzun süren ya da tekrarlayan burun kanamaları ve fırçalama sırasında kolayca kanayan diş etleri, kanın pıhtılaşma mekanizmasında bir sorun olduğuna işaret edebilir. Bu nedenle bu belirtileri hafife almamak, dikkatle izlemek ve zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Sık tekrarlayan ateş ve enfeksiyonlar Bağışıklık sistemi zayıfladığı için çocuk sık sık ateşlenir, basit bir soğuk algınlığı uzun sürer veya tekrarlayan boğaz iltihapları görülür. Bu durum, vücudun savunma mekanizmasının lösemi hücreleri tarafından baskılandığını gösterebilir. Özellikle sonbahar ve kış aylarında çocuklarda solunum yolu enfeksiyonları yaygınlaştığı için, aileler bu duruma karşı uyanık olmalı, sık tekrarlayan ateş, enfeksiyon ve kol-bacak ağrıları olması durumunda çocuk onkoloji uzmanına başvurmalıdır. Lenf bezlerinde büyüme Çocukların enfeksiyon sırasında özellikle boyun, koltuk altı ya da kasık bölgesinde lenf bezlerinin büyüyebilir. Ancak tedavi süresi sona erdiğinde lenf bezlerinde hala bir küçülme olmamışsa hatta daha da büyümüşse, üzerine dokununca hassasiyet olmuyorsa ve lenf bezi büyümesine yüksek ateş eşlik ediyorsa mutlaka Çocuk Hematoloji ve Onkoloji bölümüne başvurulmalıdır. Bitmeyen halsizlik ve yorgunluk Eskiden enerjik olan bir çocuğun oyunlara ilgisini kaybetmesi, sık sık dinlenmek istemesi ve yüzünde belirgin bir solgunluk oluşması, kansızlıktan çok daha fazlasını işaret edebilir. Lösemi, kemik iliğindeki sağlıklı hücrelerin yerini kanserli hücrelerin almasıyla oksijen taşıma kapasitesini azaltır. Çocuğunuzun günlük yaşamda hareketlilik seviyesini, uyku düzenini iyi takip ederek geçmeyen halsizlik, yorgunluk ve uykuya dalma güçlüğü durumunda doktora başvurun. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Güneş Azaldıkça Depresyon Artıyor Haber

Güneş Azaldıkça Depresyon Artıyor

Uzmanlara göre bu durumun adı mevsimsel depresyon ya da mevsimsel duygudurum bozukluğu. Toplumda sanıldığından daha yaygın olan bu sorun, kişinin hem psikolojik hem de fiziksel sağlığını olumsuz etkileyebiliyor. Mevsimsel depresyon nedir? Psikiyatri Hekimi Uzm. Dr. Serap Kaya, mevsimsel depresyonun mevsim değişiklikleriyle ortaya çıkan bir depresyon türü olduğunu belirtiyor. En sık sonbahar ve kış aylarında görüldüğünü vurgulayan Uzm. Dr. Kaya, “Güneş ışığının azalması, havaların soğuması ve günlerin kısalması beyindeki serotonin ve melatonin hormonlarını etkileyerek depresyonu tetikleyebilir” dedi. Belirtiler uzun süre devam ederse dikkat edilmeli İstek kaybı, keyifsizlik, hayattan zevk alamama, uyku ve iştah değişiklikleri, enerjide belirgin azalma ve odaklanma zorluğu en sık görülen belirtiler arasında. Normal yorgunluğun birkaç gün içinde geçtiğini söyleyen Uzm. Dr. Kaya, “Mevsimsel depresyonda bu belirtiler haftalarca sürebilir ve kişinin iş, okul ya da aile hayatını olumsuz etkileyebilir” diye konuştu. Kimler risk altında? Kadınların, daha önce depresyon geçirmiş kişilerin, ailesinde depresyon öyküsü olanların ve kapalı ortamlarda uzun süre çalışanların risk grubunda olduğunu belirten Uzm. Dr. Kaya, “Kuzey bölgelerinde yaşayanlar ve güneş ışığını az görenler bu sorunu daha sık yaşayabiliyor. Ayrıca stresli yaşam, yalnızlık ve sosyal destek eksikliği de riski artırıyor” dedi. Sadece ruh halini değil bedeni de etkiliyor Mevsimsel depresyon yalnızca psikolojik değil fiziksel belirtilerle de kendini gösterebiliyor. Uyku düzeni bozulabiliyor, aşırı uyuma ya da uykusuzluk gelişebiliyor. Tatlı ve karbonhidrat isteği artabiliyor, buna bağlı olarak kilo değişiklikleri görülebiliyor. Uzm. Dr. Kaya, “Sürekli halsizlik, kaslarda yorgunluk, baş ağrısı ve motivasyon eksikliği de sık karşılaşılan şikâyetler. Bazı kişilerde bağışıklık sistemi zayıflayarak sık hastalanmalara yol açabiliyor” dedi. Ne zaman doktora başvurmalı? Eğer belirtiler iki haftadan uzun sürüyorsa, iş ve okul hayatını aksatıyorsa ya da sosyal hayattan uzaklaşmaya neden oluyorsa uzman desteği almak büyük önem taşıyor. Umutsuzluk hissi, uyku ve iştah değişikliklerinin belirgin olması ya da kendine zarar verme düşüncelerinin ortaya çıkması halinde vakit kaybetmeden psikiyatri uzmanına başvurulması gerekiyor. “Erken başvuru tedavi sürecini kolaylaştırır ve yaşam kalitesini hızla artırır” diyen Uzm. Dr. Kaya, toplumda bu konuda farkındalık yaratmanın önemine dikkat çekti. Umut veren bir mesaj Çakmak Erdem Hastanesi’nden Psikiyatri Hekimi Uzm. Dr. Serap Kaya, mevsimsel depresyonun tedavi edilebilir olduğunu vurgulayarak şu sözlerle sonlandırdı: “Karanlık günlerin ruh sağlığınızı gölgelemesine izin vermeyin. Profesyonel destek, doğru beslenme, düzenli egzersiz ve ışık terapisi ile bu süreci sağlıklı şekilde atlatmak mümkün.” diyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.