Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Hava Kirliliği

Kapsül Haber Ajansı - Hava Kirliliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Hava Kirliliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Çocuğunuzda Bu Belirtileri İyi Gözlemleyin! Haber

Çocuğunuzda Bu Belirtileri İyi Gözlemleyin!

Dünya genelinde çocuk kanserleri arasında ilk sırada yer alan lösemi, son yıllarda giderek yaygınlaşıyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Teknolojiyle iç içe, hızlı tüketimin merkezde olduğu modern yaşam, çocuk sağlığını sessiz ama güçlü biçimde tehdit ediyor. Artan hava kirliliği, hazır gıdalar, kimyasal içerikli oyuncaklar ve ekran karşısında geçirilen uzun saatler, çocukluk çağı lösemilerinin görülme oranının son yıllarda artmasına neden oluyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Cengiz Canpolat bu durumun sadece genetik değil, çevresel faktörlerle de yakından ilişkisi olduğunu belirterek “Özellikle içinde bulundouğumuz modern çağda çevresel faktörlerin çok daha etkili olduğunu görüyoruz. Pestisit içeren gıdalar, hava kirliliği, plastik kullanımındaki artış ve elektromanyetik alanlar derken çocukların bağışıklık sistemi zayıflıyor. Ailelerin bu konuda bilinçli olması, erken farkındalık açısından kritik rol oynuyor” diyor. Sinsice ilerliyor, erken tanı büyük önem taşıyor Löseminin sinsice ilerleyen bir hastalık olduğu için belirtilerinin de genellikle yorgunluk, solunum yolu enfeksiyonları ya da kansızlık gibi durumlarla karıştırılabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Cengiz Canpolat sözlerine şöyle devam ediyor: “Oysa erken tanı, sadece yaşam süresini değil, tedavinin başarısını da kökten etkiliyor. Erken fark edilen her gün, çocuğun bağışıklık sisteminde önemli kazanımlar sağlıyor. Hastalığın ilk evrelerinde tespit edilmesi durumunda çocukların büyük bölümü tamamen sağlığına kavuşabiliyor. Ancak tanı geciktikçe kanserli hücreler çoğaldığından dolayı tedavi süreci uzuyor, ilaç dozları artıyor ve küçük bedenlerinin yükü ağırlaşıyor. Bu nedenle ailelerin en küçük şüphede bile vakit kaybetmeden uzmana danışmaları gerekiyor.” Tedavide kişiye özel yaklaşımlar öne çıkıyor Çocukluk çağı kanserleri içerisinde yüzde 30 ile en sık görüleni lösemi. Bilim dünyası çocukluk çağı lösemisinin tedavisinde son yıllarda büyük bir dönüm noktasına ulaştı. Günümüzde artık sadece kanser hücrelerini yok etmek değil, sağlıklı hücreleri koruyarak yaşam kalitesini yükseltmenin hedeflendiğini vurgulayan Prof. Dr. Cengiz Canpolat şöyle konuşuyor: “Geçmişte lösemi tedavisinde kullanılan kemoterapiler, vücuttaki tüm hızlı bölünen hücreleri etkilerdi. Günümüzde ise hedefe yönelik ilaçlarla sadece lösemi hücrelerine yöneliyoruz. Bu sayede saç dökülmesi, mide bulantısı gibi yan etkiler daha az görülüyor ve çocuklar tedavi sürecini çok daha iyi tolere ediyor.” Lösemide bu belirtileri ihmal etmeyin! Prof. Dr. Cengiz Canpolat, löseminin üç öncü belirtisini sıralayarak, anne babalara bu belirtileri kesinlikle dikkate almalarını vurguluyor. İşte o belirtiler; Sebepsiz morluklar Çocuğun cildinde bir çarpma sonucu değil, sebepsiz yere oluşan morluklar erken tanıda çok büyük önem taşıyor. Anne babalar genellikle ‘çocuk bu, sürekli düşüyor’ diyerek bacakların özellikle üst kısımlarında oluşan morlukları geçiştirmemeli. Eğer morluklar sık tekrarlıyor, geç iyileşiyor ya da farklı bölgelerde nedeni belirsiz şekilde ortaya çıkıyorsa mutlaka bir hekim tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Burun ve diş eti kanamaları Çocuklarda ara sıra burun veya diş eti kanaması normal olsa da, bu durum sıklaştığında önemli bir sinyal olabilir. Özellikle kendiliğinden başlayan, uzun süren ya da tekrarlayan burun kanamaları ve fırçalama sırasında kolayca kanayan diş etleri, kanın pıhtılaşma mekanizmasında bir sorun olduğuna işaret edebilir. Bu nedenle bu belirtileri hafife almamak, dikkatle izlemek ve zaman kaybetmeden doktora başvurmak gerekir. Sık tekrarlayan ateş ve enfeksiyonlar Bağışıklık sistemi zayıfladığı için çocuk sık sık ateşlenir, basit bir soğuk algınlığı uzun sürer veya tekrarlayan boğaz iltihapları görülür. Bu durum, vücudun savunma mekanizmasının lösemi hücreleri tarafından baskılandığını gösterebilir. Özellikle sonbahar ve kış aylarında çocuklarda solunum yolu enfeksiyonları yaygınlaştığı için, aileler bu duruma karşı uyanık olmalı, sık tekrarlayan ateş, enfeksiyon ve kol-bacak ağrıları olması durumunda çocuk onkoloji uzmanına başvurmalıdır. Lenf bezlerinde büyüme Çocukların enfeksiyon sırasında özellikle boyun, koltuk altı ya da kasık bölgesinde lenf bezlerinin büyüyebilir. Ancak tedavi süresi sona erdiğinde lenf bezlerinde hala bir küçülme olmamışsa hatta daha da büyümüşse, üzerine dokununca hassasiyet olmuyorsa ve lenf bezi büyümesine yüksek ateş eşlik ediyorsa mutlaka Çocuk Hematoloji ve Onkoloji bölümüne başvurulmalıdır. Bitmeyen halsizlik ve yorgunluk Eskiden enerjik olan bir çocuğun oyunlara ilgisini kaybetmesi, sık sık dinlenmek istemesi ve yüzünde belirgin bir solgunluk oluşması, kansızlıktan çok daha fazlasını işaret edebilir. Lösemi, kemik iliğindeki sağlıklı hücrelerin yerini kanserli hücrelerin almasıyla oksijen taşıma kapasitesini azaltır. Çocuğunuzun günlük yaşamda hareketlilik seviyesini, uyku düzenini iyi takip ederek geçmeyen halsizlik, yorgunluk ve uykuya dalma güçlüğü durumunda doktora başvurun. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Yanlış Atık Yönetimi, Gezegenin En Büyük Tehdidi Haline Geldi! Haber

Yanlış Atık Yönetimi, Gezegenin En Büyük Tehdidi Haline Geldi!

Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, dünyayı bekleyen çevresel riskleri anlattı. Çevre sağlığı önemli ve hassas bir konu! Çevre sağlığının uzun yıllardır gündemde olması, pek çok bilimsel ve teknolojik gelişme sayesinde bu alandaki bilgimizin artmasına rağmen hala önemli ve hassas bir konu olma özelliğini koruduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Günümüzde atık suların arıtılmasından, suyun dezenfeksiyonuna, atık yönetiminden kirlilik izleme teknolojilerine kadar pek çok gelişim gösteren alan maalesef nüfus artışı ve üretim süreçlerinden çıkan pek çok atıkla başa çıkmakta zorlanmaktadır.” dedi. Güncel sorunlar, hava, su ve toprak kirliliği… Günümüzde farklı bölgelerde farklı çevresel sorunların kendini gösterdiğine işaret eden Dr. Adiller, “Sanayi bölgeleri ve yoğun nüfusa sahip şehirlerde hava kirliliği, su kirliliği, yanlış atık yönetiminden kaynaklı toprak kirliliği yoğun bir şekilde görülürken, bir yandan da iklim değişikliği su ve toprak gibi doğal kaynakları baskı altına almaktadır.” diye konuştu. Çevre kirliliği ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor! Çevre kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini de değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, şöyle devam etti: “Aslında çevresel anlamda her türlü kirliliğin kısa ve uzun vadeli etkileri bulunduğu gibi doğrudan ve dolaylı etkileri bulunmaktadır. Hava, su ya da toprakta bulunan kirleticilerin bazıları kısa süreli anlık sağlık sorunları yaratırken bazıları uzun sürede kendini göstermekte ve ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Ayrıca bir çevre bileşeninde kendini gösteren kirlilik bir diğerinde bozulmaya yol açmakta ve beklenmedik sonuçlar doğurabilmektedir. Örneğin içerisinde zararlı maddeler bulunan bir su ile sulanan bitkiler gıda güvenliği riski oluşturabilmektedir.” Bir kot pantolon üretiminde 3 bin 781 litre su tüketiliyor Bireylerin günlük yaşamda alabileceği önlemlere de işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Bireyler günlük hayatlarında öncelikle çevre sağlığını koruma amaçlı önlemler almalıdırlar. Çünkü her ne kadar tüketiciler doğrudan çevreyi kirletmese de çevreyi kirleten üreticilerden aldıkları ürünlerle ya da fazla tüketimleri sonuçlarında ortaya çıkan atıklarla çevre kirliliğine ortak olmaktadırlar. Bu yüzdende her tüketici aldığı herhangi bir ürününün -ne kadar masum olursa olsun- üretim sürecinin çevreye zararı olduğunun bilincinde olmalıdır. Çünkü üretim sürecinde ortaya çıkan atıklar ne kadar doğru biçimde yönetilirse yönetilsin, her üretim sürecinde ortaya çıkan atık ya da kullanılan doğal kaynak çevrede bir iz bırakmaktadır. Bunun en önemli örneklerinden biri de su tüketimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP verilerine göre bir kot pantolon üretiminde 3 bin 781 litre su tüketilmektedir. Su sıkıntısı yaşadığımız bu günlerde bunun aslında hayatımız için ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliriz.” şeklinde konuştu. Türkiye hızla “su fakiri” ülke olmaya doğru gidiyor Su kıtlığına dikkat çeken Dr. Adiller, şöyle devam etti: “Su canlı hayatı için en temel ihtiyaçlardan biridir. Ve bu kadar önemli olan bir ihtiyaç maalesef ülkemizde ve içinde bulunduğumuz coğrafyada iklim değişikliği etkisiyle giderek azalmaktadır. Ortadoğu ve Akdeniz ülkeleri iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemiz su kaynakları açısından değerlendirildiğinde su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde yer almakta ve hızla su fakiri ülke olma yolundadır. Bu noktada bizlere düşen doğrudan ve dolaylı olarak kullandığımız su miktarını azaltmaya çalışmaktır. Genellikle su tasarrufu denince akla diş fırçalarken musluğu kapatma önerisi gelmektedir. Ancak bu öneri çok kısıtlı bir tasarruf sağlamaktadır. Bireysel olarak kullandığımız su doğrudan ve dolaylı kullanım olarak 2 sınıfa ayrılır. Doğrudan kullandığımız su günlük ihtiyaçlarımız için musluğumuzdan tükettiğimiz suyu tarif etmektedir. Dolaylı kullandığımız su ise, tüm ihtiyaçlarımızın üretim süreçleri için harcanan su miktarını ifade etmektedir. Günümüzde büyük şehirde yaşayan bir kişinin doğrudan su tüketimi kabaca günlük 200 litre seviyesindedir. Ancak aynı kişinin ortalama günlük dolaylı su tüketimi 4 bin litrenin üzerinde olabilir. Örneğin satın aldığınız bir akıllı telefonun üretim süreçlerinde 12 bin litreden fazla su tüketilmektedir. Bu açıdan bakıldığında tüketim alışkanlığını değiştirmek yılda milyonlarca litre su tasarrufuna sebep olabilir.” Enerji tasarrufu da doğanın korunmasında önemli bir unsur Enerji tasarrufuna da değinen Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, şunları söyledi: “Enerji tasarrufu da benzer şekilde doğanın korunmasında ve sürdürülebilirlik konusunda bir diğer önemli unsurdur. Dünyanın pek çok ülkesinde yenilenebilir enerji yatırımları yapılsa da günümüzde hala enerji önemli bir oranda doğalgaz ya da kömür gibi fosil kaynaklar yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Fosil yakıtlar yardımıyla üretilen bu enerjinin bedeli ne kadar önlem alınıyor olsa da hava kirliliği, karbon emisyonları ve hatta asit yağmurları olmaktadır. Hava kirliliğine bağlı ortaya çıkan hastalıklar, karbon emisyonlarındaki artıştan etkisini arttıran iklim değişikliği ve asit yağmurlarından kaynaklanan tarımsal verim kaybının bedeli ekolojik açıdan ve halk sağlığı açısından büyük olmaktadır. Ayrıca bu durumun geri çevrilmesi için ekonomik bedeller de ödenmektedir.” Araştırmalar kanımızda bile mikro boyutta plastik kalıntıları olduğunu gösteriyor Atık yönetiminde bireylerin sorumluluğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Dünyamızda hiçbir madde sınırsız değildir. Bunun yanı sıra bir madde bir anda yok olmaz. Üretim süreçlerinde kullanılan pek çok hammadde doğadan farklı şekillerde elde edilir ve doğadan elde edilen bu maddelerin bir rezerv miktarı vardır. Bu noktada ürünlerin kullanım ömürlerini doldurduktan sonra geri dönüştürülerek doğadan alınan hammadde miktarının azaltılması hem bu rezervleri korumakta hem de bu rezervlerin doğadan elde edilme süreçlerinde ortaya çıkabilecek kirlilik risklerini ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca bu ürünlerin geri dönüştürülmemesi ve atık haline dönüşmesi ciddi bir çevre sağlığı sorunu yaratmaktadır. Atıkların geri dönüştürülmediği her senaryoda bu atıklar ya yakılarak atmosfere karışarak ya da toprağın altında uzun yıllar boyunca bozulmadan kalacaklardır. Daha kötü şekilde yönetilmeleri bu atıkların sulara ve toprağa karışarak çevreye ve canlılara daha fazla zarar vermesine yol açacaktır. Örneklendirecek olursak günümüzde plastik tüketimi sonucunda ortaya çıkan atıkların doğru şekilde yönetilmemesi okyanuslarda ülkemiz yüzölçümünden daha büyük plastik atık adaları oluşmasına sebep olmuştur. Ayrıca yapılan araştırmalar kanımızda bile mikro boyutta plastik kalıntıları olduğunu göstermektedir.” diye konuştu. Devlet ve toplum el ele vermeli Çevre sağlığının korunmasında devletlerin ve yerel yönetimlerin öncelikli adımlarına da değinen Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Günümüzde eşiğinde bulunduğumuz çevresel felaket ancak devlet, yerel yönetim ve halkın tam katılımlı çevreci bir yaklaşım benimsemesiyle mümkündür. Öncelikle devlet ve yerel yönetimlere düşen ilk görev kamu ve özel kurumlarda tam çevreci bir yaklaşım sergilenmesini sağlamaktır. Bu çevreci yaklaşımı sağlarken alanın uzmanlarının gerektiği noktalarda istihdam edilmesi, özellikle kamu ve özel sektörde sürdürülebilirlik ve çevre koruma ile ilgili konumlarda çevre mühendisleri ve çevre sağlığı teknikerlerinin istihdamının arttırılması ülke genelinde bu konudaki bilinci ve işlevselliği arttıracaktır. Ayrıca vatandaşların çevre bilincini ve ekolojik okuryazarlık seviyelerinin yükseltilmesi konusunda da çalışmalar yapılmasını desteklemek gerekmektedir.” ifadesinde bulundu. Çözüm fırsatı için geleceği beklemeyelim! Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Hava, su ve toprak kirliliği temel çevresel sorunlar olarak görülse de bu sorunların hayatın her bölümüne yansıması pek çok ciddi çevresel, yaşamsal, ekonomik ve sosyolojik sorun yaratmaktadır. Su stresi yaşadığımız günlerde su kaynaklarımızı kirletmemiz bizi su fakiri haline getirir. Suyu ve toprağı kirletmemiz kısa vadede gıda güvenliğini riske atar, uzun vadede ise toprak kaynaklarımıza zarar vererek tarımsal verimliliği düşürür ve kıtlığa sebep olabilir. Dünyanın farklı ülkelerinde geçmişte yaşanan pek çok çevresel felaket ülkemiz ve içerisinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanabilir. Çözüm fırsatı için geleceği beklemeyelim, gelecek nesiller için temiz bir çevre bırakmayı bile düşünmeye gerek yok. Günümüz nesli bile çok uzak olmayan bir gelecekte çevresel risklerle ciddi boyutta karşı karşıya gelebilir. O yüzden sorunun çözümü için yarını bile beklemeden bugünden çalışmaya başlamalıyız.” şeklinde sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Sigara Dumanı ve Hava Kirliliği DNA’mıza Hasar Veriyor! Haber

Sigara Dumanı ve Hava Kirliliği DNA’mıza Hasar Veriyor!

DNA’daki yapısal bozulmalar, genetik bilgiye zarar vererek hücrelerin sağlığını tehdit edebildiğini kaydeden Moleküler Biyolog Arş. Gör. Ayşegül Yanık, “DNA’daki mutasyonları doğrudan düzelten yöntemler gen tedavisi ya da gen düzenleme teknolojileri içeren genetik mühendisliği yöntemleriyle yapılır. CRISPR-Cas9, son yıllarda geliştirilen en güçlü gen düzenleme araçlarından biridir. Bu teknoloji sayesinde belirli bir gen hedeflenerek kesilip çıkarılabilir, sağlıklı bir gen eklenebilir ya da genin işleyişi modifiye edilebilir.” dedi. Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü  Arş. Gör. Ayşegül Yanık, 25 Nisan Dünya DNA Günü kapsamında DNA hasarı, onarımı ve genetik düzeyde tedavi yöntemleri hakkında önemli bilgiler paylaştı. DNA’mız çevresel sebeplerden zarar görebiliyor DNA’nın, genetik bilgiyi taşıyan vücudumuzdaki en önemli moleküllerden biri olduğunu kaydeden Arş. Gör. Ayşegül Yanık, “Ancak her zaman stabil değildir. Çevresel sebeplerden ve vücudumuzda veya hücrelerimizde gerçekleşen doğal olaylar sonucunda zarar görebilir. DNA’ya zarar veren etmenler arasında radyasyon (UV, X-ışınları, gama ışınları), sigara dumanı, toksik kimyasallar, çevresel toksinler, hava kirliliği ve viral enfeksiyonlar yer alır. Bu etkenler, DNA’nın yapısında kırılmalara yol açabilir ve genetik bilgiyi oluşturan baz yapılarında değişikliklere neden olabilir. Bunun dışında bazı virüsler DNA’mıza bağlanır ve bizim genetik yapımızı bozabilir. Bu durum hücrelerin kontrolsüz çoğalmasına neden olabilir. Vücudumuzda gerçekleşen metabolizma olaylarının sonucu olarak oluşan bazı maddeler, DNA’nın kendini kopyalaması sırasında meydana gelebilen hatalar yine DNA’nın yapısını bozabilir. Bu hatalar çoğunlukla vücudumuz tarafından onarılırlar.” dedi. Hücrelerimizde doğal olarak gerçekleşen DNA onarım mekanizmaları nasıl işliyor? Hücreler genetik bilginin doğru şekilde saklanması, korunması ve nesilden nesille aktarılmasının sağlanması yönünde programlandığını dile getiren Yanık, “Bu sebeple hücrelerimizde, DNA'daki hasarları tanıyıp düzeltebilecek oldukça gelişmiş onarım mekanizmaları bulunur. Bu kendiliğinden var olan doğal bir süreçtir. Bu sayede genetik bilgi korunur ve hücreler sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürürler. Hücre, DNA üzerindeki yapısal bozuklukları özel proteinlerle tanır. DNA’daki bozulmuş olan kısım, özel enzimler tarafından kesilip çıkarılır. Boş kalan bölge için sağlam olan DNA şablonu kullanılarak yeniden bir parça sentezlenir ve sentezlenen parça eski DNA’ya yine hücrede yer alan enzimler tarafından bağlanarak zincirin tamamlanması sağlanır.” diye konuştu. Onarılmayan DNA ne gibi sorunlara yol açıyor? DNA’da meydana gelen hasarların düzgün bir şekilde onarılamadığı taktirde hücrelerde kalıcı mutasyonlar oluştuğunu da belirten Yanık, “Bu mutasyonlar, DNA’nın herhangi bir yerinde oluşabileceği gibi, hücrenin büyümesinden, çoğalmasından ve hücre ölümünü kontrolünden sorumlu genlerde de olabilir. Bu durum hücrelerin kontrolsüz çoğalmasına neden olursa kanser riski artar. Örneğin, BRCA1 ve BRCA2 gibi genler bozulduğunda meme ve yumurtalık kanseri riski artar. DNA onarımı yetersiz olursa sinir hücrelerinde işlev bozukluğu ve hücre ölümü gelişebilir. Bu durum nörolojik hastalıklara neden olabilir. DNA onarımı ayrıca bağışıklık hücrelerinin gelişimi sırasında önemlidir. Bozukluklar immün yetmezliklere yol açabilir. Ayrıca hücrelerde zamanla DNA hasarı birikir. Bu durum doku yenilenmesini yavaşlatır, böylece yaşlanma belirtileri artar.” ifadesinde bulundu. CRISPR teknolojisi ile DNA'ya müdahale… DNA onarımı veya iyileştirmesi kavramının DNA’daki hataların giderilmesi veya genetik mutasyonların düzeltilmesi anlamına geldiğini söyleyen Arş. Gör. Ayşegül Yanık, şöyle devam etti: “Doğal onarım süreçlerini desteklemek ya da doğrudan genetik düzeltmeler yaparak hastalıkları tedavi etmeyi amaçlar. DNA onarımı veya iyileştirmesi DNA onarım enzimlerini aktive eden ilaçlarla ya da doğrudan genetik müdahalelerle gerçekleşir. DNA’daki mutasyonları doğrudan düzelten yöntemler gen tedavisi ya da gen düzenleme teknolojileri içeren genetik mühendisliği yöntemleriyle yapılır (CRISPR ile bozuk bir geni kesip sağlıklısını eklemek). CRISPR-Cas9, son yıllarda geliştirilen en güçlü gen düzenleme araçlarından biridir. Bu teknoloji sayesinde belirli bir gen hedeflenerek kesilip çıkarılabilir, sağlıklı bir gen eklenebilir ya da genin işleyişi modifiye edilebilir.” Hangi hastalıklar için umut vadediyor? DNA iyileştirme yaklaşımlarının, genetik düzeyde sorunlara doğrudan müdahale edebildiği için, özellikle genetik temelli hastalıklar için oldukça önemli olduğunu dile getiren Yanık, “DNA onarımına yönelik tedavi yaklaşımları; orak hücre anemisi, kistik fibrozis, Duchenne kas distrofisi gibi genetik hastalıklar, Spinal Müsküler Atrofi (SMA) gibi nadir genetik hastalıklar, Alzheimer gibi yaşlanmaya bağlı hastalıklar; SCID (Severe Combined Immunodeficiency) gibi bağışıklık sistemi hastalıkları ve bazı kanser hastalıkları için CRISPR ve gen tedavisi umut vadetmektedir.” dedi. İlaçlar ve gen tedavileri hangi aşamada? Günümüzde bazı DNA onarım mekanizmalarını hedefleyen ilaçların klinik kullanımda olduğunu da ifade eden Arş. Gör. Ayşegül Yanık, “Bazıları ise deneme aşamasındadır. Bazı ilaçlar (örneğin PARP inhibitörleri) halihazırda kanser tedavisinde kullanılmaktadır, bu tedaviler DNA onarımı bozuk olan hücreleri hedef alarak seçici bir şekilde öldürmeyi amaçlamaktadır. Gen tedavileri ise bazı nadir hastalıklarda klinik denemeleri geçmiş durumda bulunmakla beraber daha yaygın hastalıklar için denemeler devam etmektedir. Spinal müsküler atrofi için ve bazı göz hastalıkları için FDA onaylı bazı gen tedavileri mevcuttur. CRISPR temelli tedavilerinse şu anda bazıları erken klinik deneme aşamasındadır. Orak hücre anemisi tedavisi başarıyla uygulanmış olup 2024’te FDA onayı almıştır.” şeklinde sözlerini tamamladı. 

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.