Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Iklim Değişikliği

Kapsül Haber Ajansı - Iklim Değişikliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Iklim Değişikliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

COP31 Ev Sahipliği, Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde Stratejik Bir Aşama Haber

COP31 Ev Sahipliği, Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde Stratejik Bir Aşama

TÜREB Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erden “Bu önemli organizasyonun rüzgar enerjisi sektörüne ve Türkiye’nin temiz enerji hedeflerine büyük katkı sağlayacağına inanıyoruz.” dedi. Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği yapmasında iklim politikası alanında son dönemde kaydettiği gelişmeler belirleyici oldu. Türkiye’nin yeni Ulusal Katkı Beyanı (NDC) geçtiğimiz günlerde yayımlanarak güncellenmiş; 2030 yılına yönelik karbon emisyon projeksiyonu güçlü şekilde aşağı yönlü revize edilmişti. Buna göre Türkiye, 2030 yılı için öngörülen emisyon artışından %41’e kadar azaltım taahhüt etmiş ve 2030 yılına ilişkin hedef değerini yaklaşık 500 milyon ton CO₂e seviyesine çekmiştir. Bu gelişme, Türkiye’nin iklim değişikliği alanında atmakta olduğu adımların uluslararası arenada karşılık bulduğunu göstermektedir. T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından açıklanan 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi ve 2035 Yenilenebilir Enerji Yol Haritası, COP31 sürecinin temel politika eksenlerini oluşturacaktır. 2022 yılından bu yana yenilenebilir enerji projelerinin lisanssız üretim, YEKA mekanizması ve diğer yatırım modelleri ile desteklenmesi; rüzgar enerjisi sektörünün tedarik zincirinden sanayisine kadar güçlenmesi; ve Türkiye’nin 15 GW’a yaklaşan rüzgar kurulu gücü, Türkiye’yi Avrupa'nın önde gelen üretim merkezlerinden biri haline getirmiştir. COP31, bu birikimin küresel ölçekte tanıtılması ve yatırım fırsatlarının genişlemesi açısından stratejik bir eşiktir. İKLİM POLİTİKASINDA SON GELİŞMELER COP31 SÜRECİNİ GÜÇLENDİRİYOR Türkiye’nin COP31'e ev sahipliği yapmasında iklim değişikliği alanında yürütülen hazırlıkların ve politika dönüşümünün önemli bir etkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda, Yeni Ulusal Katkı Beyanı’nın yayımlanması, T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın çalışmalarıyla yürürlüğe giren iklim kanunu ve buna bağlı olarak İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından uygulanacak ulusal ve yerel eylem planları, sera gazı azaltımı ve karbon fiyatlama faaliyetleri, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) çalışmalarının hızlanması, CBAM uyumu ve yeşil dönüşüm finansman mekanizmalarının çeşitlenmesi Türkiye’nin uluslararası iklim politikalarındaki konumunu güçlendirecektir. RÜZGAR ENERJİSİ DEĞER ZİNCİRİ VE 2035 YOL HARİTASI Türkiye’nin 2035 Yenilenebilir Enerji Planı doğrultusunda geliştirilen çerçeve, rüzgar enerjisinin enerji dönüşümündeki kritik rolünü ortaya koymaktadır. Türkiye’de türbin kuleleri, kanatları, jeneratörleri ve diğer ekipmanların üretildiği güçlü bir sanayi altyapısı bulunmaktadır. COP31, bu değer zincirinin uluslararası yatırımcılar ve karar vericiler tarafından daha yakından tanınmasını sağlayacak benzersiz bir fırsat sunmaktadır. Deniz üstü (offshore) rüzgar enerjisi özelinde ise konferans, daha çok gerekli teknoloji, finansman ve düzenleme modellerinin tartışılacağı stratejik bir vitrin niteliği taşıyacak. Bu alanda Türkiye’nin potansiyelinin uluslararası paydaşlarla değerlendirilmesi bekleniyor. ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNDE POLİTİKA VE PİYASA GELİŞİMİ Tüm dünyada hızlı bir dönüşümden geçen enerji piyasaları açısından yenilenebilir enerji yatırımlarının ölçeklenmesi ve düşük karbonlu sanayi dönüşümünün desteklenmesi kritik önem taşımaktadır. COP31’in Türkiye’de düzenlenecek olması, enerji sektöründe; yeşil dönüşüm politikalarının güçlenmesi, finansman kaynaklarının çeşitlenmesi ve emisyon azaltım hedeflerinin daha somut bir çerçeveye oturması gibi alanlarda önemli etkiler yaratacaktır. Türkiye’de son dönemde gelişen rüzgar enerjisi değer zinciri, yerli üretim kapasitesi ve ihracat potansiyeli ile bu dönüşümün temel yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. COP31, TÜRKİYE’NİN ENERJİ DÖNÜŞÜMÜNÜN TEMEL UNSURU COP31’in Türkiye’de düzenlenmesiyle birlikte, yenilenebilir enerji ve rüzgar enerjisi yatırımlarının hızlanması beklenmektedir. TÜREB Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Erden, COP31’in önemine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu: “COP31’in ülkemizde düzenlenecek olması, Türkiye’nin enerji dönüşümündeki kararlılığını uluslararası arenaya güçlü biçimde taşıyan tarihi bir adımdır. 2053 Net Sıfır Emisyon hedefimiz, yeni Ulusal Katkı Beyanı’mız ve 2035 Yenilenebilir Enerji Yol Haritası ile uyumlu şekilde gelişen rüzgar enerjisi sektörümüz COP31 sayesinde uluslararası yatırımcılar tarafından daha görünür hale gelecektir. TÜREB olarak bu sürece katkı sunmaya ve Türkiye’nin enerji dönüşümünü hızlandıracak iş birliklerini desteklemeye hazırız.” TÜRKİYE’NİN TEMİZ ENERJİ GELECEĞİNE YÖN VEREN BİR SÜREÇ COP31’in Türkiye’ye önemli kazanımlar sağlaması beklenmektedir. Konferansın hazırlık süreci, enerji arz güvenliğinden sanayinin karbonsuzlaşmasına; teknoloji transferinden uluslararası iş birliklerine kadar geniş bir yelpazede yeni fırsatlar oluşturacaktır. Türkiye’nin rüzgar enerjisi ekosistemi de bu süreçte güçlü bir şekilde konumlanacaktır.

Türkiye, Dünyanın En Dinamik Kentsel Dönüşüm Laboratuvarlarından Biri Haber

Türkiye, Dünyanın En Dinamik Kentsel Dönüşüm Laboratuvarlarından Biri

Bu iki dinamik, kentsel dönüşümü bizim için bir tercih değil, stratejik bir zorunluluk hâline getiriyor. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de nüfusun yaklaşık %78’i şehirlerde yaşıyor; bu oran yaklaşık %58 olan dünya ortalamasının belirgin şekilde üzerinde. Birleşmiş Milletler 2030’a kadar dünya genelinde 5 milyara yakın insanın şehirlerde yaşayacağını belirtiyor. Bu tablo, Türkiye’yi küresel kentleşme dalgasının tam merkezine yerleştiriyor. Türkiye’nin Kentsel Dönüşüm Kapasitesi: Bölgesel Bir Referans Noktası Türkiye, ölçek ve hız açısından bakıldığında, kentsel dönüşüm tecrübesiyle adeta bir laboratuvar görevi görüyor. Sadece büyükşehir ölçeğinde dahi önemli adımlar atıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın paylaştığı verilere göre İstanbul’da bugüne kadar yaklaşık 800.000 bağımsız bölüm kentsel dönüşüm kapsamında yenilenerek hak sahiplerine teslim edildi. 6 Şubat 2023 depremleri sonrasında, 2025 sonuna kadar bölge genelinde 453.000 konutun tamamlanması hedefleniyor. Bu süreç için ayrılan yeniden inşa bütçesi 2 trilyon TL’yi aşıyor. Bir başka ifadeyle, Türkiye bugün hem afet odaklı yeniden inşa hem de planlı kentsel dönüşüm alanlarında, pek çok ülkenin onlarca yılda yakalayamadığı bir ölçeği sadece birkaç yıl içinde yönetmek zorunda. NOVO Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Aytuğ Dikbaşer, bu tabloyu şöyle değerlendiriyor: “Kentsel dönüşüm Türkiye’de artık sadece bina yenileme faaliyeti değil; finansmandan mühendisliğe, hukuktan sosyolojiye uzanan, çok aktörlü bir dönüşüm ekosistemi. Doğru planlama ve şeffaflıkla yönetildiği takdirde, Türkiye bu ekosistemiyle bölgesine ve dünyaya model olabilecek güçtedir.” Dedi. Birleşmiş Milletler ve UN-Habitat raporları, şehirlerin bugün küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %70’inden sorumlu olduğunu ve dünya nüfusunun çoğunluğunu barındırdığını ortaya koyuyor. Buna rağmen, pek çok ülkede kentsel dönüşüm; parça parça ilerleyen, daha çok “yenileme” odaklı, afet riskinden ziyade estetik odaklı projeler şeklinde karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin farkı ise afet odağında güvenli yaşam eksenine oturma, kamu kurumlarının kurumsal ölçek ekonomisi ve proje yönetim kapasitesi değeri ile öne çıkıyor. Dünya Bankası verilerine göre, 1 milyonun üzerinde nüfusa sahip kentsel alanlarda yaşayan kişi sayısı Türkiye’de 2024 itibarıyla 33 milyonu aşmış durumda. Bu da Türkiye’yi, mega kent ve büyük metropol deneyimi açısından Avrupa ve OECD liginde ön sıralara taşıyor. Dikbaşer’e göre, bu tablo Türkiye’ye önemli bir rekabet avantajı sunuyor: “Bugün dünyada hem bu ölçekte kentleşen hem de bu kadar kısa sürede yapı stoğunu yenileme mecburiyeti olan ülke sayısı çok az. Türkiye, doğru stratejilerle hareket ettiği takdirde, kentsel dönüşüm know-how’ını sadece kendi içinde değil, bölge ülkeleriyle de paylaşabilecek, mühendislik ve danışmanlık ihracatı yapabilecek seviyede.” Dedi. Kentsel Dönüşüm: Sadece Bina Değil, Yaşam Kalitesi Dönüşümü Küresel ölçekte bakıldığında, konut krizinin 2,8 milyardan fazla insanı etkilediği, plansız büyüyen şehirlerin iklim risklerini artırdığı vurgulanırken, Türkiye’deki kentsel dönüşüm politikaları; enerji verimli binalar, ulaşım hatlarına entegrasyon, sosyal ve kültürel donatı alanları gibi parametrelerle ele alındığında, sadece betonun değil, yaşam kalitesinin dönüşmesi anlamına geliyor. Aytuğ Dikbaşer, bu noktaya özellikle dikkat çekiyor: “Biz NOVO Şirketler Grubu olarak kentsel dönüşüme sadece ‘’eskiyi yık, yeniyi yap’’ mantığıyla bakmıyoruz. Mahalle dokusunun korunması, sosyal bağların güçlenmesi, çocukların ve yaşlıların güvenle yaşayabileceği sokaklar tasarlamak, en az statik proje kadar önemli. Gerçek dönüşüm, betonarme kadar insanı da merkeze alan dönüşümdür” dedi.

“81 İlde 81 Orman” Projesi Kilis İle Devam Ediyor Haber

“81 İlde 81 Orman” Projesi Kilis İle Devam Ediyor

Toprağı koruyan, su varlıklarını besleyen, havayı temizleyen ve sayısız canlıya ev sahipliği yapan ormanlar, ekosistemin kritik bir parçası. Bu yüzden küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, orman yangınları, kontrolsüz kentleşme ve insan faaliyetleri gibi nedenlerle zarar gören ormanları ve doğayı korumaya; yaşanabilir bir geleceğe katkı sunmaya yönelik her çaba çok kıymetli. Türkiye İş Bankası, Orman Genel Müdürlüğü ve TEMA Vakfı iş birliğiyle ilk olarak 2008–2017 yılları arasında gerçekleştirilen 81 İlde 81 Orman projesi, 2024’te yeniden hayata geçirildi. Bankanın ikinci yüzyılının ilk yılında da devam eden projeyle bugüne kadar 17 ilde dikim törenleri gerçekleşti. 81 ilin tamamında yeni fidanları toprakla buluşturmayı amaçlayan proje ile beş yıl içinde toplam 2,2 milyon fidan dikilecek ve sonraki üç yıl boyunca ağaçlandırma sahalarının düzenli bakımları yapılacak. 2025 sonbahar sezonundaki dikim törenlerinden dördüncüsünün gerçekleştiği Kilis’te tören, Musabeyli ilçesindeki Yedigöz köyü, Afrinçayı Orman İşletme Şefliği sınırları içerisinde düzenlendi. Törene Kilis Orman İşletme Müdür Vekili Cem Mete Yılmaz, Türkiye İş Bankası Kilis Şube Müdürü Mahmut Dalcı, TEMA Vakfı Projeler ve Kurumsal İş Birliği Bölüm Başkan Yardımcısı Mehtap Kızılkaya’nın yanı sıra Kilisli öğrenciler ve bölge halkı katıldı. Kilis’te 50 bin fidan toprakla buluştu 81 İlde 81 Orman projesiyle yüzde 21’i ormanlık alanlardan oluşan Kilis’in Musabeyli ilçesindeki Yedigöz köyünde yer alan 38 hektarlık alanda 50 bin fidan toprakla buluştu. Projenin 2008-2017 yılları arasında gerçekleşen ilk aşamasında, 2008 yılında Kilis’in Musabeyli ilçesine bağlı Yedigöz Köyü Kayaaltı mevkiinde yapılan dikimlerde 30 bin fidan toprakla buluşmuştu. Düzenli bakımı yapılan bu alanda zamanla çeşitli canlı türleriyle ekosistem gelişmeye başladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Akıllı Bir Telefon İçin 12 Bin Litreden Fazla Su Tüketiliyor! Haber

Akıllı Bir Telefon İçin 12 Bin Litreden Fazla Su Tüketiliyor!

Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller hem bölgesel hem ulusal ölçekte yaşanan su krizini değerlendirdi. Su krizi sadece çevresel bir sorun değil Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, suyun tüm canlıların en temel ihtiyaçlarından ve yapıtaşlarından biri olduğunu dile getirerek, “Geçtiğimiz yaz aylarında artan sıcaklıklar, kuraklık ve iklim değişikliği etkisiyle ortaya çıkan düzensiz yağış rejimi, bu aylarda artan su ihtiyacıyla birlikte ülkemizin birçok bölgesinde ciddi bir su krizine yol açtı. Bu kriz yalnızca çevresel bir sorun değil; aynı zamanda halk sağlığını, gıda güvenliğini ve ekonomik istikrarı tehdit eden bir boyut da kazandı. Özellikle ülkemizdeki su kaynakları ve nüfusun değişken bir yapıda olması su kaynaklarının az, nüfusun yüksek olduğu bölgelerde büyük su sıkıntılarının yaşanmasına yol açıyor.” dedi. Dünya nüfusunun yüzde 25’i güvenli ve temiz suya tam anlamıyla erişemiyor İçme suyundaki azalmanın, özellikle suyun kalitesinin düşmesi ve hastalık yapma riski barındıran bazı mikroorganizmaların daha kolay çoğalabilmesi nedeniyle ciddi sağlık riskleri meydana getirdiğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Yeterli ve temiz suya erişim sağlanamadığında bulaşıcı hastalıklar artmakta, hijyen koşulları bozulmakta ve toplumun genel sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Özellikle çocuklar, yaşlılar ve kronik rahatsızlığı olan bireyler bu süreçten daha ağır etkilenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre günümüzde hala dünya nüfusunun yüzde 25’i yani dörtte biri güvenli ve temiz suya tam anlamıyla erişememektedir. Bu durum DSÖ verilerine göre yılda 1 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiğini ortaya koymaktadır.” diye konuştu. Su tüketiminin büyük bir bölümü sanayi ve tarım alanında gerçekleşiyor Su sıkıntısının gündelik hayatta olduğu gibi tarımsal ve sanayi üretiminde de önemli ihtiyaçlar arasında yer aldığını ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde su tüketiminin büyük bir bölümü sanayi ve tarım alanında gerçekleşmektedir. Su kıtlığı, tarımsal üretimin azalmasına ve ürün verimliliğinin düşmesine yol açmaktadır. Bu durum gıda fiyatlarının artmasına, ithalat bağımlılığının yükselmesine ve gıda güvenliğinin zayıflamasına neden olabilir. Sanayide yaşanacak su sıkıntısı ise üretim maliyetlerini artırarak ekonomi üzerinde doğrudan olumsuz etki yapmaktadır.” ifadesinde bulundu. Bir akıllı telefonun üretim süreçlerinde 12.000 litreden fazla su tüketiliyor Sadece ülkemizde değil, içerisinde bulunduğumuz coğrafyada da pek çok ülkenin su sıkıntısı yaşadığına işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, şöyle devam etti: “Yapılan çalışmalar Akdeniz ve Ortadoğu ülkelerinin iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkeler arasında olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden vatandaşlarımıza sadece su sıkıntısının en üst düzeyde olduğu yaz aylarında değil, yılın tamamında suyun korunması ve tasarruflu kullanımı noktasında önemli görevler düşmektedir. Bu görevler arasında doğrudan kullandıkları günlük su kullanımını olabildiğince azaltmaları yanında satın aldıkları her üründe dolaylı olarak su tükettiklerinin bilincinde olmaları gerekmektedir. Günümüzde büyük şehirde yaşayan bir kişinin doğrudan su tüketimi kabaca günlük 200 litre seviyesindedir. Ancak aynı kişinin ortalama günlük dolaylı su tüketimi 4 bin litrenin üzerinde olabilir. Örneğin satın aldığınız bir akıllı telefonun üretim süreçlerinde 12 bin litreden fazla su tüketilmektedir. Bu açıdan bakıldığında tüketim alışkanlığını değiştirmek yılda milyonlarca litre su tasarrufuna sebep olabilir. Bu yapılan günlük su tasarrufların yanı sıra yağmur suyu hasadı gibi küçük ama etkili uygulamalara yönelinmesi, tarımda modern sulama yöntemlerinin desteklenmesi de kritik önem taşımaktadır.” Su kaynaklarının azalması, ekosistemlerde geri dönüşü zor tahribatlar yaratıyor Eğer su krizine karşı etkili önlemler alınmazsa, ülke genelinde hem çevre sağlığı hem de ekonomik yapının ağır darbe alabileceğini dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Su kaynaklarının azalması, ekosistemlerde geri dönüşü zor tahribatlar yaratırken; tarım ve sanayideki aksaklıklar işsizlikten enflasyona kadar pek çok olumsuz ekonomik etkiyi beraberinde getirecektir.” ifadesinde bulundu. Bazı barajlarda suyun bitmesi su krizinin somut göstergesi Bazı barajlarda suyun tamamen bitmesinin, su krizinin somut bir göstergesi olarak kabul edilebileceğini de ifade eden Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “İçme suyu kaynakları açısında sınırda olan illerimize altyapı yatırımlarına hız verilmesi ve halkın ihtiyaç duyacağı suyun garanti altına alınması gerekiyor. Belediyeler, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının vatandaşları bilinçlendirme konusunda daha etkin adımlar atması gerekmektedir. Eğitim kampanyaları, tasarruf yöntemlerinin tanıtımı ve toplumun su yönetimi süreçlerine katılımı, bu sürecin en önemli parçalarıdır. Dönemsel olarak kurumaya yüz tutan pek çok gölümüzde yıllık ortalama su seviyeleri neredeyse %50 seviyelerinin üzerine çıkan azalma gösterdi. İklim değişikliği, artan nüfus ve yanlış su politikaları göz önünde bulundurulduğunda, sürdürülebilir su yönetimi artık bir tercih değil, zorunluluk haline gelmiştir. Eğer bugünden adım atılmazsa, su kıtlığı sadece bölgesel değil, ülke çapında ciddi bir kriz haline gelecektir.” şeklinde sözlerini tamamladı

Akbank, Öğrencileri Refik Anadol’un   Yapay Zekâ Eseri İle Buluşturmaya Devam Ediyor Haber

Akbank, Öğrencileri Refik Anadol’un Yapay Zekâ Eseri İle Buluşturmaya Devam Ediyor

Akbank, Refik Anadol’un bankaya özel olarak tasarladığı Türkiye’nin ilk kalıcı yapay zekâ eserini gençlerle buluşturduğu rehberli turlara yıl boyunca devam ediyor. Lise ve üniversite öğrencilerine yönelik olarak düzenlenen turlar, gençlere sanat ve teknolojiyi buluşturan ilham verici bir deneyim yaşatıyor. Yılbaşından bu yana yüzlerce öğrenciye ulaşan program kapsamında öğrenciler, rehber eşliğinde Akbank Genel Müdürlük binasında yer alan Refik Anadol’un yapay zekâ eserini inceliyor. Turun ardından gençler, Akbank LAB iş birliğiyle düzenlenen Yapay Zekâ ile Sanat Deneyimi Atölyesi’ne katılıyor. Bu atölyede öğrenciler, yapay zekâyı bir ifade aracı olarak kullanarak kendi sanat çalışmalarını üretiyor ve teknolojiyi yaratıcı biçimde deneyimleme imkânı buluyor. Böylece gençlerin hem dijital sanat farkındalığı hem de üretken yapay zekâ okuryazarlığı güçleniyor. 2025 yılı boyunca sürecek turlar ile, yıl sonuna kadar toplam 520 öğrencinin Akbank ev sahipliğinde bu deneyime katılması hedefleniyor. Refik Anadol’dan İstanbul’a, Akbank’a ve doğaya adanmış bir eser Refik Anadol’un 60 milyondan fazla piksel ve 220 metrekarelik alanı dolduran eseri, sanatçının dünyadaki en büyük 3 eserinden biri olma özelliği taşıyor. Ziyaretçileri sanat, teknoloji ve doğa arasındaki ilişkiyi yeniden düşünmeye davet eden eser, Akbank’ın tarihsel yolculuğunu, sürdürülebilirlik vizyonunu ve yoğun dijital işlem trafiğini estetik bir dille yorumluyor. Akbank arşivlerinin görselleştirilmesinden İstanbul’un doğal ritimlerine ve dünyanın farklı mercan ekosistemlerine kadar uzanan geniş bir veri setini içeren eser, yalnızca teknolojik altyapısıyla değil, aynı zamanda sanat, bilim ve doğa arasındaki dinamik ilişkiyi sorgulatan derin anlamıyla da dikkat çekiyor. Eser dört bölümden oluşuyor: Akbank Arşivleri: Bankanın tarihsel gelişimi, ticaret ağlarını simgeleyen hatlar ve düğümler aracılığıyla dijital bir tuvalde canlandırılıyor.Akbank Hatıraları: Kurumsal anılar, fotografik kolajlarla birleşerek kolektif hafızayı estetik bir deneyime dönüştürüyor.İstanbul’un Rüzgarları: Şehrin rüzgar verilerini sanatsal bir akışkanlıkla yorumlayan bölüm, İstanbul’un doğal ve kentsel manzaralarını gözler önüne seriyor.Mercan Rüyaları: Mercan resiflerinden oluşan veri setiyle, iklim değişikliği farkındalığını artırmayı hedefleyen bir yapay gerçeklik simülasyonu oluşturuluyor.

Özpamukçu: “Güvenli Gıda, Güçlü Tarım ve Sürdürülebilir Üretim Zinciriyle Mümkündür” Haber

Özpamukçu: “Güvenli Gıda, Güçlü Tarım ve Sürdürülebilir Üretim Zinciriyle Mümkündür”

Alp Önder Özpamukçu, gıda güvenliğinin yalnızca halk sağlığı değil, aynı zamanda ekonomik istikrar ve sürdürülebilir kalkınma açısından da stratejik bir öncelik haline geldiğini vurgulayarak, “Güvenilir, izlenebilir ve uluslararası standartlara uyumlu gıdaya erişim artık bir tercih değil, zorunluluk. Bu anlamda güvenli gıda üretimi güçlü tarım ve sürdürülebilir üretim zinciri ile mümkündür” açıklamasını yaptı. 2012 yılından bu yana, Türkiye’de modern perakende sektörünün gelişmesi ve kurumsallaşması, gıda perakendeciliğinde uluslararası standartların yakalanması konularında faaliyet gösteren Gıda Perakendecileri Derneği (GPD), Türkiye’nin ve dünyanın en kritik gündeminden biri olan gıda güvenliği konusunda da çalışmalarını sürdürüyor. Gıda güvenliğinin, sektörü, toplum sağlığını ve ekonomiyi yakından ilgilendirdiğini belirten GPD Başkanı Alp Önder Özpamukçu; iklim değişikliği, küresel tedarik zincirindeki kırılganlıklar, artan maliyetler ve üretim planlamasındaki eksikliklerin Türkiye’de gıda güvenliği açısından temel riskler oluşturduğuna dikkat çekti. Özpamukçu, “Türkiye gibi dört mevsimi yaşayan, zengin tarım potansiyeline sahip bir ülkede, bu potansiyelin ekonomiye yansıyabilmesi ancak planlı üretim, teknoloji kullanımı ve sürdürülebilir destek politikalarıyla mümkün. Güçlü bir tarım zinciri; kırsaldan kente, tarladan market rafına kadar istikrarı beraberinde getirir” diye konuştu. Perakendenin Gıda Güvenliğindeki Rolü Organize gıda perakendesinin, üretimden tüketiciye uzanan sürecin her aşamasında önemli bir sorumluluk üstlendiğini belirten Özpamukçu, “Gıda perakendeciliği, yalnızca ürün satmak değil; ürünü doğru üretmek, zamanında ulaştırmak ve süreci sürdürülebilir şekilde yönetmektir. Üyelerimiz bu anlayışla; üreticiden tüketiciye giden her adımda kalite, denetim ve şeffaflık ilkelerini gözetmektedir” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Organize gıda perakendesi bugün Türkiye’de 47 bin satış noktası ve 465 bini aşkın istihdam ile kayıtlı ekonomiye önemli katkı sağlıyor. Bu yapının en önemli avantajlarından biri, gıda ürünlerinde kalite güvencesi, izlenebilirlik ve denetim süreçlerinin güçlü bir sistematik içinde yürütülmesi. Gıda perakendeciliği işimizin yüzde 80’i tarım ve hayvancılıkla doğrudan bağlantılı. Tarımda ilerleme kaydedilmeden gıda arz güvenliğini sağlamak mümkün değil. Bu nedenle üretimin planlı hale getirilmesi, kooperatiflerin güçlendirilmesi ve üreticilerin modern tekniklerle desteklenmesi büyük önem taşıyor.” Özpamukçu, güçlü bir tarım altyapısının oluşturulması için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: Planlı ve bölgesel üretim uygulamalarının etkin hale getirilmesi,Sözleşmeli tarımın yaygınlaştırılması,Çiftçiye girdi desteği (gübre, yem, tohum) ile maliyet kontrolü sağlanması,Kooperatiflerin güçlendirilmesi ve pazarlama süreçlerinde aktif hale getirilmesi,Dijital tarım teknolojilerinin kullanımıyla verimliliğin artırılması,Genç çiftçilerin sosyal ve ekonomik olarak teşvik edilmesi,Su ve toprak dostu üretim yöntemlerinin yaygınlaştırılması. Uluslararası Standartlara Uyum: Güven ve Rekabetin Anahtarı Gıda güvenliğinde uluslararası standartlara uyumun yalnızca ihracat için değil, iç pazarda da güven ortamı yaratmak açısından kritik olduğunu vurgulayan Özpamukçu, “Tüketicinin güveni, üretimden dağıtıma kadar her aşamada ortak bir kalite diline sahip olmaktan geçiyor. Bu standartlar hem markalarımızın hem de ülkemizin itibarı açısından vazgeçilmezdir” şeklinde konuştu. 11. Ortak Gelişim Kongresi 18 Kasım’da Gerçekleşecek GPD’nin bu yıl 11’incisini düzenleyeceği Ortak Gelişim Kongresi hakkında da bilgiler veren Özpamukçu, 18 Kasım 2025 tarihinde gerçekleştirilecek kongrede gıda güvenliği ve sürdürülebilir üretim konuları farklı açılardan ele alınacağını belirterek şunları söyledi: “Sektörümüzün tüm paydaşlarını aynı masa etrafında buluşturan Ortak Gelişim Kongremizde, gıda güvenliğini çok boyutlu biçimde tartışacağız. Bu alanda atılacak adımların hem üreticilerimizin hem tüketicilerimizin geleceği için belirleyici olacağına inanıyoruz.”

Manisa Büyükşehir Belediyesi'nden Çevre Dostu Kampanya Haber

Manisa Büyükşehir Belediyesi'nden Çevre Dostu Kampanya

Şehir merkezi ve ilçelerdeki muhtarlık binalarına yerleştirilen atık pil toplama kutularının dağıtımıyla başlayan kampanya kapsamında, 1 kilogram atık pil getiren vatandaşlara zeytin fidanı hediye edilecek. Manisa Büyükşehir Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülen kampanya kapsamında belirlenen noktalarda toplama işlemlerinin yapılabilmesi için atık pil toplama kutuları yerleştirilmeye başlandı. Programa göre; 26 Kasım 2025 tarihinde Yunusemre ve Şehzadeler ilçelerinde Fatih Sergi Salonu önü, 27 Kasım 2025 tarihinde Salihli Belediyesi önü, 28 Kasım 2025 tarihinde Akhisar Belediyesi önü, 1 Aralık 2025 tarihinde ise Turgutlu Belediyesi önünde 09.00-17.00 saatleri arasında atık piller teslim alınacak. Toplanan piller, TAP tarafından geri kazanım sürecine dâhil edilerek çevreye zarar vermeden bertaraf edilecek. Kampanyaya 1 kilogram atık pil getiren vatandaşlara ise Manisa Büyükşehir Belediyesi tarafından zeytin fidanı hediye edilecek. “Geleceğimiz İçin Büyük Bir Fark Yaratıyor” Atık pillerin çevreye çok büyük zarar verdiğini söyleyen Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu, “Atık piller, küçük hacimli olmalarına rağmen doğaya bırakıldığında toprağı ve suyu uzun yıllar boyunca kirletebilecek etkiye sahiptir. Bu nedenle her bir pilin doğru yöntemlerle toplanması büyük önem taşıyor. Biz, hem çevre sağlığı hem de gelecek nesiller adına üzerimize düşeni yapıyoruz. Vatandaşlarımızın da bu sürece katkı sunacağına inanıyoruz. 1 kilogram atık pil getiren her vatandaşımıza zeytin fidanı hediye edeceğiz. Bu, hem doğayı korumak hem de yeni bir yaşam filizi dikmek adına anlamlı bir adım. Çok basit bir davranış gibi görünen bir pilin çöpe değil, toplama noktasına bırakılması, geleceğimiz için büyük bir fark yaratıyor. Tüm hemşerilerimizi kampanya noktalarımıza bekliyoruz” dedi. “Manisa’nın Yeşilini Hep Birlikte Büyütüyoruz” Atık pillerin toplanması için başlatılan kampanyaya tüm vatandaşları davet eden Manisa Büyükşehir Belediyesi İklim Değişikliği ve Sıfır Atık Dairesi Başkanı Çağlar Hocalar, “Bu kampanya ile Manisa’nın yeşilini, Manisa halkı ile birlikte yeniden filizlendirmeyi hedefliyoruz. Doğamıza, toprağımıza ve geleceğimize sahip çıkmak hepimizin sorumluluğu. Katılımcı bir belediyecilik anlayışıyla bunu hep birlikte başaracağımıza inanıyorum. Şehrimizin yeşili, doğası ve tarihiyle örnek bir kent olması için tüm vatandaşlarımızın desteğini bekliyoruz. Ayrıca çevreci projelerimize öncülük eden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Besim Dutlulu’ya teşekkür ediyorum” diye konuştu. Muhtarlardan Kampanyaya Destek Yunusemre ilçesi Hafsa Sultan Mahallesi Muhtarı Zuhal Güneş, kampanyanın önemine dikkat çekerek: “Atık pillerin suya, toprağa ve insan sağlığına verdiği zararları biliyoruz. Bu nedenle Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin başlatmış olduğu bu projeyi gönülden destekliyoruz. Halkçı ve katılımcı belediyecilik anlayışının somut örneklerinden biri. Emeği geçen başta Büyükşehir Belediye Başkanı Besim Dutlulu olmak üzere tüm ilgili birimlere teşekkür ediyorum.”

Gıdanın Üçte Biri İsraf Ediliyor, 700 Milyon Kişi Yatağa Aç Giriyor! Haber

Gıdanın Üçte Biri İsraf Ediliyor, 700 Milyon Kişi Yatağa Aç Giriyor!

Panelde tarımda verimliliği artırmanın ve dijital dönüşümün bir zorunluluk olduğu vurgusu yapılırken, Türkiye'nin de bu alanda öncü bir rol oynayabileceğine dikkat çekildi. 16'ncı Boğaziçi Zirvesi kapsamında, Uluslararası İşbirliği Platformu (UİP) Yönetim Kurulu Üyesi Neslihan Tonbul'un moderatörlüğünde düzenlenen 'Bolluğun Ötesinde: Dayanıklı Bir Gelecek için Tarımı, İklimi ve Gıda Güvenliğini Yeniden Düşünmek' paneline, Cargill CEO'su Murat Tarakçıoğlu, Tiryaki Agro CEO'su Süleyman Tiryaki, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nden Prof Dr. Ece Turhan, Eskişehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, ANT Systems CEO'su ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Can Yurdakul ve UPL Türkiye Ülke Müdürü, Orta Asya-Ortadoğu-Rusya-Belarus Bölge Başkanı M. Murat Yahyaoğlu katıldı. Panelde tarım, gıda üretimi ve su kaynaklarının yönetiminde sürdürülebilir çözümler ve inovasyonlar tartışılırken, katılımcılar iklim değişikliği ve artan nüfus baskısı altında küresel gıda güvenliği, su kaynaklarının yönetiminde yaşanan kritik zorlukları; acil çözüm yolları ile tarım ve suyun geleceğini şekillendirecek stratejileri ve teknolojik inovasyonları masaya yatırdı. GIDANIN ÜÇTE BİRİ İSRAF EDİLİYOR, 700 MİLYON KİŞİ YATAĞA AÇ GİRİYOR Tarım ve gıda güvenliğinin artık sessiz sektörler değil, küresel istikrarın ve insanlığın geleceğinin temeli olduğunu belirten Neslihan Tonbul, dünyada üretilen gıdanın üçte birinin kaybolduğunu ya da israf edildiğini, buna karşılık 700 milyondan fazla insanın ise aç yattığını belirtti. Bu durumun bir istatistik olmaktan öte çözüm bekleyen bir kriz olduğunun altını çizen Tonbul, "İklim değişikliği bu tabloyu daha da karmaşık hale getiriyor. Değişen yağış rejimleri, azalan verimlilik, uzun kuraklıklar, ani seller, Avrupa’da rekor sıcaklıklar... Tüm bunlar üretimi, tedariki ve yaşamı tehdit ediyor. Artık mesele sadece üretmek değil; adil, akıllı ve sürdürülebilir üretim yapmak." dedi. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce, Eskişehir olarak su kaynaklarını korumak ve tarımı geleceğe taşımak için yeni modeller geliştirdiklerini belirtti. Ünlüce, "Yerel üreticilerle birlikte rejeneratif tarım uygulamalarını, akıllı sulama sistemlerini ve gıda atıklarının enerjiye dönüştüğü döngüsel ekonomi modellerini destekliyoruz. Gıda sadece toprak değil, aynı zamanda bilim, ekonomi, teknoloji, diplomasi ve etik meselesi." ifadelerini kullandı. İZLENEBİLİR TARIM SİSTEMLERİ YAYGINLAŞIYOR Cargill Türkiye CEO'su Murat Tarakçıoğlu da dünyayı sorumlu, güvenli ve sürdürülebilir şekilde beslemeyi görev olarak gördüklerini ifade ederek, "Tarımda verimliliği artırmak, israfı azaltmak ve karbon ayak izini düşürmek için teknolojiyi, veriyi ve çiftçiyi bir araya getiriyoruz. Toprakla teknoloji arasında bir köprü kurmak, geleceğin tarımını bugünden planlamak istiyoruz." dedi. Tiryaki Agro CEO'su Süleyman Tiryakioğlu ise tarımın geleceğinde sürdürülebilirlik, inovasyon ve dijital dönüşümün birlikte ilerlemesi gereğine dikkat çekti. 50’den fazla ülkede üreticiyle çalıştıklarını kaydeden Tiryakioğlu, "Eğer çiftçi desteklenmezse, ne inovasyonun ne de teknolojinin bir anlamı kalmıyor. Tedarik zincirinin her halkasında şeffaflık, takip edilebilirlik ve verimlilik esas. Bu yüzden izlenebilir tarım sistemlerini hızla yaygınlaştırıyoruz." diye konuştu. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Ziraat Fakültesi'nden Prof. Dr. Ece Turhan da 'akademi ile özel sektör iş birliği tarımın geleceğinde nasıl bir rol oynamalı?' sorusunu şöyle yanıtladı: "Bilim, tarımın kalbidir. Üniversiteler artık sadece bilgi üreten kurumlar değil; bu bilgiyi sahaya taşıyan, çiftçiye ve sanayiye uygulayan merkezler olmalı. İklim kriziyle mücadelede en büyük gücümüz, veri tabanlı tarım ve yerel bilgi birikiminin birleşimi olacak. Gençleri tarıma çekmek, geleceğin çiftçilerini eğitmek zorundayız." TÜRKİYE TARIMSAL İNOVASYONUN MERKEZİ OLABİLİR Tarım teknolojileri alanında faaliyet gösteren ANT Systems'in CEO'su Can Yurdakul da tarımda dijital dönüşümün artık bir seçenek değil, bir zorunluluk olduğunu vurguladı. Yurdakul, teknoloji tarafında yaptıklarını şu sözlerle anlattı: "Sensörlerden gelen verilerle toprağın nemini, bitkinin sağlığını, hava koşullarını anlık olarak ölçüyoruz. Yapay zekâ destekli sistemlerle çiftçiye ‘ne zaman, ne kadar sulama yapmalı, hangi gübreyi kullanmalı’ gibi karar destek mekanizmaları sunuyoruz. Bu sadece verimliliği artırmıyor, aynı zamanda doğayı da koruyor." UPL Türkiye Ülke Müdürü, Orta Asya-Ortadoğu-Rusya-Belarus Bölge Başkanı M. Murat Yahyaoğlu ise tarımın artık yerel bir mesele değil, bölgesel ve küresel bir dayanışma alanı olduğuna dikkat çekerek, "UPL olarak Orta Asya, Orta Doğu ve Avrupa arasında köprü kuruyoruz. Amaç sadece daha fazla üretim değil; çiftçiyi bilgiyle güçlendirmek, sürdürülebilir üretimi yaygınlaştırmak. Türkiye, bu coğrafyada tarımsal inovasyonun merkezi olabilir." dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.