Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Iklim Krizi

Kapsül Haber Ajansı - Iklim Krizi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Iklim Krizi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Fiba Yenilenebilir Enerji, Hibrit Santral Yatırımlarıyla 2025 Sonuna Kadar Kurulu Gücünü 750 MW’a Çıkarıyor Haber

Fiba Yenilenebilir Enerji, Hibrit Santral Yatırımlarıyla 2025 Sonuna Kadar Kurulu Gücünü 750 MW’a Çıkarıyor

Yeşil ve karbonsuz bir geleceğe geçiş sürecinde ön saflarda yer alarak, bu küresel dönüşümde aktif ve öncü bir rol üstlendiklerini vurgulayan Fiba Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Koray Kıymaz, 2030 yılına kadar 1.000 MW’ın üzerinde kurulu güce erişmeyi planladıklarını dile getirerek şunları söyledi: “2024 yılı, yeşil bir geleceğin inşası için yeni yatırımlarımızı hayata geçirmeye başladığımız bir yıl oldu. Yenilenebilir enerji alanındaki uzmanlığımız ile ülkemizin lider şirketlerinden biri olma vizyonumuz doğrultusunda yoğun çalışmalar gerçekleştirdik. Devam etmekte olan 156 MW hibrit güneş enerjisi santrali (GES) projemizi 2025’in sonuna kadar portföyümüze ekleyerek kurulu gücümüzü 750 MW’a çıkarmayı ve ülkemizin Paris İklim Anlaşması ile uyumlu 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine ulaşmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Yalnızca Türkiye’de değil, bölgesel ölçekte de yenilenebilir enerji sektörünün öncü ve yön verici şirketlerinden biri olma hedefimize hızla ilerleyerek geleceği yeniliyoruz.” Fiba Yenilenebilir Enerji, iklim kriziyle mücadelede küresel liderler arasında Fiba Yenilenebilir Enerji, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) kapsamında gönüllülük esasına dayalı olarak TSRS Uyumlu Sürdürülebilirlik Raporu da yayımladı. Bu raporla, şirketin sürdürülebilirlik ilkelerine olan bağlılığını bir kez daha ortaya koyduklarını vurgulayan Kıymaz, sözlerine şöyle devam etti: “İklim krizinin dünya üzerindeki etkilerini her geçen gün daha derinden hissettiğimiz bu dönemde, risklerimizi ve fırsatlarımızı detaylı bir şekilde analiz ediyoruz. Stratejik kararlarla hem şirketimizin büyümesi hem de ülkemizin yeşil güvenilir enerji dönüşümünün sağlanması noktasında önemli adımlar atıyoruz. İklim kriziyle mücadele ve karbonsuzlaşma kapsamında gerçekleştirdiğimiz başarılı çalışmalarla 2024 CDP İklim Değişikliği Programı’na yaptığımız raporlama ile liderlik seviyesi olan A notunu alarak küresel lider şirketler arasında yerimizi aldık. Bu başarımızı daha da ileriye taşımak amacıyla 2023 yılında Bilim Temelli Hedefler Girişimi (SBTi) imzacısı olarak başlattığımız süreci 2024 yılında tamamladığımızı ve Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlı tutma hedefiyle uyumlu net sıfır hedefimizin SBTi tarafından onaylandığını paylaşmaktan gurur duyuyoruz.” “Sıfır iş kazası hedefimizi sürdürüyoruz” İş sağlığı ve güvenliğini tüm faaliyet alanlarında önceliklendirerek; güvenli, adil ve destekleyici bir çalışma ortamı inşa ettiklerini ifade eden Kıymaz, “Fiba Yenilenebilir Enerji ve bünyesindeki alt şirketlerinde sıfır iş kazası performansını sürdürme hedefimizi kesintisiz şekilde gerçekleştiriyoruz. British Safety Council tarafından düzenlenen 66. Uluslararası İş Güvenliği Ödülleri 2024 (International Safety Awards 2024) kapsamında, en yüksek derece olan “Distinction” ödülüne layık görüldük. Ayrıca İngiltere merkezli The Royal Society for the Prevention of Accidents (RoSPA) tarafından küresel ölçekte iş sağlığı ve güvenliği alanında performansın ödüllendirildiği “RoSPA Health and Safety Awards” programı kapsamında 2024 yılı performansımızla gümüş ödül almanın mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

İklim Anksiyetesi Gittikçe Artıyor, Kadınlar İklim Krizine Daha Hassas Haber

İklim Anksiyetesi Gittikçe Artıyor, Kadınlar İklim Krizine Daha Hassas

Araştırmalar, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim anksiyetesi düzeyinin de arttığını gösteriyor. İstinye Üniversitesi Psikoloji yüksek lisans öğrencisi Emine Çokluk’un Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım danışmanlığında yürüttüğü araştırmada, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim değişikliği anksiyetesinin de yükseldiği; iklim değişikliği anksiyetesi arttıkça sağlık anksiyetesinin de artış gösterdiği bulundu. Bu kaygı iki farklı şekilde sonuçlanabiliyor: Bazı bireyler “eko-paralize” olarak tanımlanan eylemsizlik haline sürüklenirken, bazıları ise kaygılarını çevre dostu eylemlere dönüştürüyor. Ildırım’a göre çözümün anahtarı, “Farkındalığı kaygıya dönüştüren bir kısır döngüde değil; farkındalığı eyleme dönüştüren bir motivasyonda yatıyor.” Dünyanın iklimi tarih boyunca çeşitli değişimler yaşamış olsa da son yüzyılda gözlenen hızlı ve anormal iklim değişiklikleri büyük ölçüde insan faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve sanayileşmenin yarattığı sera gazı salınımı, gezegenimizin doğal ısı dengesini bozuyor; artan sıcaklıklar ise aşırı yağışlar, kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi ve ekstrem hava olayları gibi etkilerle yaşamın her alanını tehdit ediyor. İnsan kaynaklı bu anormal değişiklikler özellikle son yüzyılda belirgin bir şekilde arttı. Bu durum yalnızca fiziksel çevreyi değil, insanların ruh sağlığını da derinden etkiliyor. Bu durum “iklim anksiyetesi” kavramını doğurdu. İstinye Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım, “Son yıllarda literatüre giren iklim değişikliği anksiyetesi kavramı, bireylerin iklim krizinin olası sonuçlarına dair hissettiği yoğun kaygıyı tanımlamaktadır” diyor. İstinye Üniversitesi Psikoloji yüksek lisans öğrencisi Emine Çokluk’un Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım danışmanlığında Türkiye’nin farklı illerinden 18-35 yaş arası bireylerde yürüttüğü araştırmada, iklim değişikliği farkındalığı arttıkça iklim değişikliği anksiyetesinin de yükseldiği; iklim değişikliği anksiyetesi arttıkça sağlık anksiyetesinin de artış gösterdiği bulundu. KADINLAR ETKİLERİ DAHA YOĞUN HİSSEDİYOR Katılımcılar arasında kadınların, iklim değişikliğinin olası etkilerini daha yoğun hissettiği ve bu nedenle daha yüksek kaygı yaşadığı görüldü. Bu kaygının, geri dönüşümden enerji tasarrufuna kadar pek çok çevre dostu davranışı teşvik ettiği de bulgular arasında. Erkeklerde ise kaygı düzeyi daha düşük çıktı ve bu durum farkındalıkta da geride kalmalarına neden oldu. KAYGI, UMUTSUZLUK DEĞİL HAREKETE GEÇİŞ NEDENİ Çalışma, kaygının her zaman olumsuz bir duygu olmadığını da gösteriyor. İklim değişikliği kaygısı bireylerde umutsuzluk yaratmak yerine, doğru yönlendirildiğinde çevreye yönelik aktif adımların motivasyon kaynağı olabiliyor. Başka bir deyişle, kaygı duyan bireyler bu duygularını geri dönüşüm, enerji tasarrufu veya çevreci tüketim gibi davranışlara dönüştürerek pozitif bir güç haline getirebiliyor. GÜNLÜK SEÇİMLER FARKINDALIĞI ARTIRIYOR Araştırmada en güçlü bulgu, günlük yaşamda yapılan sürdürülebilir seçimlerin farkındalığı beslemesi oldu. Çöpleri ayrıştırmak, doğa dostu ürünleri tercih etmek, suyu ve elektriği dikkatli kullanmak gibi basit eylemler, bireylerin iklim krizini daha somut biçimde hissetmesini sağlıyor. Araştırmayı yürüten uzmanlar, “Davranışlarımız sadece sonuç değil, farkındalığın da nedeni” diyerek küçük seçimlerin önemine dikkat çekiyor. TASARRUF ÖN PLANDA Katılımcıların büyük çoğunluğu enerji ve su tasarrufu konusunda duyarlı. Her 10 kişiden 8’i enerji tasarrufu yaptığını, benzer bir oranda katılımcı da suyu dikkatli kullandığını belirtti. Bu sonuç, bireylerin en çok doğrudan kendi yaşamlarını etkileyen alanlarda çevreci davranış sergilediğini ortaya koyuyor. GERİ DÖNÜŞÜMDE YÜKSEK KATILIM Araştırmaya katılanların yaklaşık yüzde 72’si geri dönüşüm yaptığını söyledi. Bu oran, geri dönüşümün toplumda giderek daha yaygın bir alışkanlık haline geldiğini gösteriyor. Ancak hâlâ üçte bir oranında birey geri dönüşüm yapmadığını belirtti. ULAŞIM VE TÜKETİMDE ZAYIF NOKTALAR Çevre dostu ulaşım yöntemlerini tercih edenlerin oranı sadece yüzde 41. Yani katılımcıların çoğunluğu hâlâ bireysel araç kullanımını bırakmamış görünüyor. Benzer şekilde, yerel ve organik ürün tüketimi yüzde 35, kıyafet alışverişinde bilinçli davrananların oranı ise yüzde 36 seviyesinde kaldı. Bu bulgular, sürdürülebilirlikte tüketim alışkanlıklarının en zayıf halka olduğunu ortaya koyuyor. DOĞA KORUMA FAALİYETLERİ SINIRLI Katılımcıların yalnızca yüzde 25’i doğa koruma faaliyetlerine katıldığını belirtti. Bu oran, bireylerin günlük yaşamlarında daha kolay uygulayabildikleri sürdürülebilir davranışlara yöneldiğini; ancak kolektif ya da toplumsal eylemlerde geri planda kaldığını gösteriyor. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÖNEMSENİYOR Katılımcıların yüzde 73’ü iklim değişikliğini önemsediğini ifade etti. Hatta yarıdan fazlası, iklim değişikliğinin “kaygı uyandırıcı” bir sorun olduğunun farkında. Bu sonuç, iklim krizinin bireylerin zihninde ciddi bir tehdit olarak yer ettiğini ortaya koyuyor. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK FARKINDALIĞI YÜKSEK Katılımcıların yüzde 87’si sürdürülebilirliğin dünyamızın geleceği için çok önemli olduğunu belirtti. Ayrıca her 10 kişiden 9’u, gelecek nesillere sürdürülebilir davranışlar konusunda eğitim verilmesi gerektiği görüşünde birleşti. Bu durum, çevre eğitiminin toplum tarafından güçlü şekilde desteklendiğini ortaya koyuyor. SAĞLIK ALIŞKANLIKLARI GERİ PLANDA Katılımcıların çevresel duyarlılığı yüksek olsa da sağlık davranışlarında tablo tersine dönüyor. Katılımcıların yalnızca yüzde 9’u düzenli check-up yaptırdığını, yüzde 23’ü doktor kontrollerine düzenli devam ettiğini söyledi. Bu durum, bireylerin çevresel farkındalığa sahip olsalar bile kendi sağlık davranışlarında aynı özeni göstermediklerini ortaya koyuyor. SAĞLIK KAYGISI ÇEVREYE YÖNELMİYOR Araştırmanın dikkat çeken bulgularından biri, sağlık anksiyetesi ile iklim farkındalığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmaması. Sağlığını sık sık dert eden bireyler bu kaygılarını çevreye yönlendirmiyor. Uzmanlara göre bunun nedeni sağlık kaygısının bireysel odaklı olması; oysa iklim değişikliği daha çok toplumsal ve küresel bir sorun olarak algılanıyor. GÜNLÜK SEÇİMLER FARKINDALIĞI BESLİYOR En güçlü bulgulardan biri, günlük yaşamda yapılan sürdürülebilir seçimlerin farkındalığı artırması oldu. Çöpleri ayrıştırmak, su ve elektriği tasarruflu kullanmak, doğa dostu ürünleri tercih etmek gibi küçük eylemler, bireylerin iklim krizini daha somut biçimde hissetmesini sağlıyor. Araştırmacılar, “Davranışlarımız sadece sonuç değil, farkındalığın da kaynağı” diyerek küçük seçimlerin önemine dikkat çekiyor. KAYGI UMUTSUZLUK DEĞİL, HAREKETE GEÇİŞ NEDENİ Çalışma, iklim değişikliği kaygısının bireylerde umutsuzluk yaratmak yerine harekete geçirici bir güç olabileceğini de gösteriyor. Kaygı duyan bireyler, bu duygularını geri dönüşüm, enerji tasarrufu veya çevreci tüketim gibi davranışlara dönüştürerek pozitif bir motivasyon kaynağına çevirebiliyor. TASARRUF ÖN PLANDA, TÜKETİM GERİDE Katılımcıların büyük çoğunluğu enerji (yüzde 79) ve su (yüzde 77) tasarrufu yaptığını belirtti. Geri dönüşüm yapanların oranı da oldukça yüksek: yüzde 72. Ancak çevre dostu ulaşım yöntemlerini tercih edenlerin oranı sadece yüzde 41, yerel ve organik ürün tüketimi yüzde 35, kıyafet tüketiminde bilinçli davrananların oranı ise yüzde 36’da kaldı. Doğa koruma faaliyetlerine katılanlar ise yalnızca yüzde 25. Buna karşın katılımcıların yüzde 98’i en az bir sürdürülebilir davranışta bulunduğunu, yalnızca yüzde 2’si hiçbir şey yapmadığını ifade etti. İKLİM KRİZİ ÖNEMSENİYOR AMA TAKİP EKSİK Katılımcıların yüzde 73’ü iklim değişikliğini önemsediğini belirtirken, yarıdan fazlası bu sorunun “kaygı uyandırıcı” olduğunun farkında. Ayrıca yüzde 87’si sürdürülebilirliğin dünyanın geleceği için çok önemli olduğunu düşünüyor ve yüzde 90’ı gelecek nesillere bu konuda eğitim verilmesi gerektiği görüşünü destekliyor. Bununla birlikte, güncel gelişmeleri takip etme konusunda eksiklikler var. Katılımcıların yalnızca yüzde 43’ü iklim krizine ilişkin haberleri düzenli takip ediyor. Sosyal medya kullanımı da zayıf: yüzde 11 sürdürülebilirlik hesaplarını, yüzde 21 sağlık hesaplarını takip ettiğini söylüyor. ÇÖZÜM: FARKINDALIĞI EYLEME DÖNÜŞTÜRMEK Dr. Öğr. Üyesi Ezgi Ildırım, çözüm ile ilgili şunları söylüyor: “Çözümün anahtarı, farkındalığı kaygıya dönüştüren bir kısır döngüde değil; farkındalığı eyleme dönüştüren bir motivasyonda yatmaktadır. Araştırmamızın bulguları, iklim değişikliği anksiyetesi yaşayan bireylerin daha fazla sürdürülebilir davranış sergilediğini göstermektedir. Organik ürün tercih etmek, enerji tasarrufu sağlamak, geri dönüşümü hayatın bir parçası haline getirmek ve elektrikli araçlar kullanmak gibi sürdürülebilir davranışlar yalnızca doğayı değil, bireylerin psikolojik dayanıklılığını da güçlendirebilmektedir. İklim değişikliği anksiyetesi, bu kaygının sürdürülebilir davranışlara yönlendirilmesi halinde, çevresel sorunlara karşı pozitif bir katkıya dönüşebilmektedir. İklim krizine karşı mücadele, yalnızca bilim insanlarının veya politikacıların değil; toplumun tüm bireylerinin ortak sorumluluğudur. Farkındalık, kaygı ve eylem arasındaki dengeyi kurmak; gezegenin ve gelecek nesillerin yaşam hakkını korumak için atılacak en güçlü adımdır.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

İklim Krizi Kayısıyı Vurdu: Malatya’da Üretim 5 Bin Tonun Altına Düşebilir Haber

İklim Krizi Kayısıyı Vurdu: Malatya’da Üretim 5 Bin Tonun Altına Düşebilir

2025 yılı Nisan ayında yaşanan zirai don ve soğuk hava dalgası, kayısı ağaçlarını çiçekte yakalayarak büyük bir zarara yol açtı. Malatya’da her yıl ortalama 90-100 bin ton seviyesinde gerçekleşen kuru kayısı üretiminin bu yıl 5 bin tonu bile bulamayacağı öngörülüyor. İklim koşullarındaki aşırılıklar tarım sektörünü derinden etkiliyor. Türkiye, 2025 yılına iklim krizinin etkilerini tüm şiddetiyle hissederek girdi. “Don ve sıcaklık ekstremi çiftçiye nefes aldırmıyor” Ege İhracatçı Birlikleri Sürdürülebilirlik ve Organik Ürünler Koordinatörü ve Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, yaşanan süreci şöyle özetledi: “40 yılı aşkın süredir kuru meyve ihracatındayım. 36 ili etkileyen ve bu kadar geniş çapta ürün kaybına yol açan bir doğa olayını ilk kez görüyorum. Nisan’da eksi 17 dereceye kadar düşen sıcaklıklar, kayısıdan fındığa, üzümden kiraza kadar pek çok üründe tarihi rekolte kayıplarına neden oldu. Temmuz ayında ise 45 dereceyi bulan sıcaklıklarla ikinci darbe geldi.” Işık, kuru kayısı üretiminin yok denecek kadar az olduğu bu sezonda, üreticinin bahçesini ayakta tutabilmesi için acilen finansal desteğe ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Işık, “Üreticilerimiz yüzde 50-60 faiz oranlarıyla kredi alarak bu bahçelere bakamaz. İşletmelerin ise işçilerini koruyabilmesi, sabit giderlerini karşılayabilmesi için desteklenmesi şart. Hükümetimizin bu konuda acil aksiyon alması gerekiyor” şeklinde konuştu. İhracatta yaklaşık 35 bin tonluk stok köprü görevi görecek 2024/25 sezonundan devreden yaklaşık 35 bin ton kuru kayısı stoku, yeni sezonda ihracat çarklarının dönmesi için sektörün en büyük dayanağı olacak. 2024/25 sezonunda Türkiye, kuru kayısı ihracatını 74.774 ton olarak tamamlayarak 377,4 milyon dolar gelir elde etti. Önceki sezona göre ihracat miktarında yüzde 12 artış görülürken, döviz getirisi yüzde 5 geriledi. 2023/24 sezonunda ise 66.178 ton kuru kayısı karşılığında 398 milyon dolar gelir sağlanmıştı. En çok kuru kayısı ihraç edilen ülkeler Türkiye, 2024/25 sezonunda 115 ülkeye kuru kayısı ihraç etti. İhracatın en yüksek gerçekleştiği ilk üç ülke 67,5 milyon dolarla ABD, 30,4 milyon dolarla Fransa ve 25,6 milyon dolarla Almanya şeklinde sıralandı. A vitamini, potasyum, lif ve antioksidan açısından zengin olan kuru kayısı, sindirim sistemini düzenleyici ve bağışıklık sistemini güçlendirici özellikleriyle küresel pazarda sağlıklı atıştırmalıklar kategorisinde önemli bir yer tutmaya devam ediyor.

TarımGES ile Çiftçiye Destek, İklim Krizine Çözüm Haber

TarımGES ile Çiftçiye Destek, İklim Krizine Çözüm

Türkiye’de 2004-2024 yılları arasında tarım alanları yaklaşık yüzde 6,3 azaldı yani 2,6 milyon hektarlık alan kullanımdan çıktı. Bu alanlar arasında ekilen, nadasa bırakılan tarlaların yanı sıra çayır ve meralar da bulunuyor. Ekim yapılan alanların ise yüzde 6,5’u yaklaşık 1,2 milyon hektarı artık kullanılamıyor. Bu gerilemede ekonomik faktörler (özellikle artan enflasyon ve döviz kuru kaynaklı girdi maliyetleri) etkili olurken bir başka etken ise iklim değişikliği. İklim değişikliğinin tarıma etkisi küresel ölçekte gün geçtikçe artıyor. Uzun vadede gıda güvenliği ve çiftçilerin gelirinde beklenenin üzerinde, ciddi kayıplar ortaya çıkacağı öngörülüyor. Son yıllarda Türkiye de özellikle tarım alanlarında, kuraklık, aşırı yağış, sel ve dolu felaketleriyle iklim değişikliğinin etkisini hissetmeye başladı. Tarımsal üretimde çeşitlilik anlamında çok zengin bir bölge olmamıza rağmen artan kuraklık, değişen yağış rejimi, olağanüstü hava olayları nerdeyse tüm bölgelerde tarımsal rekolteyi olumsuz etkiliyor. İç Anadolu'da kuraklık buğday ve arpa verimini düşürürken; Ege ve Akdeniz bölgelerinde aşırı yağış, dolu, don ve fırtına gibi hava olayları seralar dahil olmak üzere birçok tarım alanına zarar verdi. Aşırı dolu yağışları nedeniyle Ege Bölgesi’nde de üzüm bağlarında rekolte beklenenin altında gerçekleşti. Tarladan Meraya Her Yere Güneş Paneli! Türkiye’de her yıl ‘güneşte en az 3 GW kurulu güç’ misyonuyla yola çıkan düşünce kuruluşu Solar3GW’nin Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Bahadır Turhan, iklim değişikliğinin tarımsal araziler üzerindeki olumsuz etkilerinin önüne geçmek için Tarım-Güneş Enerji Santralleri (GES) projelerine hız verilmesi gerektiğini söyledi. Turhan’a göre, TarımGES’ler iklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkiyle üretimde zorlanan çiftçinin önünü açabilir. Turhan iklim krizine karşı TarımGES uygulamaları konusunda şunları söyledi: “Çok çeşitli TarımGES uygulamaları mevcut. Her ürüne göre, esnek TarımGES projesi tasarlamak mümkün. Ürünün niteliği göz önüne alınarak buğday tarlası ya da meyve bahçesi olabilir, panellerin üzerinde yer alacağı konstrüksiyon ürüne göre yüksek ya da alçak tasarlanabilir. Ayrıca paneller ürünlerin üstlerine değil, ekilen alanda aralara dikey olarak da yerleştirilebilir. Yurt dışında sadece sebze-meyve üretilen sistemler değil, aynı zamanda hayvancılık yapılan çayır ve meralar, balık çiftlikleri, üzüm bağları, arıcılık faaliyetleri de TarımGES kapsamına alınıyor. Solar3GW’nin Türkiye’deki öncelikli TarımGES hedefi sebze-meyve ve tahıl üretimini destekleyecek şekilde yaygınlaştırmak.” Turhan, TarımGES uygulamalarını hayata geçirirken aşırı hava olaylarından olumsuz etkilenen aynı zamanda güneş enerjisinde diğer bölgelerin önüne geçen, topografik konumu da elverişli olan Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinin önceliklendirilebileceğini ifade etti. Bu bölgelerden İç Anadolu artan kuraklık ve yağış, Ege artan dolu yağışları ve kuraklık, Akdeniz sıcaklık artışı ve aşırı hava olayları, Doğu Anadolu’da ise şiddetli kuraklıkla karşı karşıya. TarımGES sistemleri gölgeleme sayesinde buharlaşmayı sınırlayıp toprağın nemliliğini korumasına yardımcı olurken sulama ihtiyacını da azaltıyor. Bu da bu sistemleri doğru arazi, doğru iklim, doğru ürünle formüle edildiğinde çok elverişli hale getiriyor. Sıcaklık stresinin azaltılmasıyla olan ortama bir mikro iklim oluşturması söz konusu olabiliyor. TarımGES’te yetişen bazı ürünler için sulama ihtiyacının yüzde 20 ile yüzde 30 arasında azalabiliyor. YEKA’LAR TARIMGES’İN YAYGINLAŞMASINDA ÖNEMLİ Turhan, Türkiye'de tarım arazilerinin binde 1'ine TarımGES kurulsa 11 bin 736 MW'lık kapasitede güneş enerjisi santrali kurulabileceğini belirtiyor. Bu da yıllık elektrik talebinin ortalama yüzde 5-7'sini karşılayabilir. Türkiye’nin güneş enerjisi kurulu gücü olan 23 GW dikkate aldığında bu miktarda bir kurulumda güneş enerjisi üretiminin yüzde 25-30’u TarımGES’ten gelebilir. Turhan, TarımGES projelerinin özellikle YEKA’larla başlamasının olumlu etkisi olacağını ifade ediyor. Özellikle 5-10-20 MW büyüklüğünde YEKA’larla başlanması gerektiğine dikkati çekenTurhan, “İkinci aşamada küçük ve orta ölçekli çiftçiyi de kapsayacak yönde lisanssız uygulamalar, test edilmiş standartlar tanımlanarak çiftçinin tarımsal faaliyetini destekleyecek yönde yapılabilir” diyor.

Mavi, global iklim liderleri arasında! Haber

Mavi, global iklim liderleri arasında!

Mavi, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak amacıyla iş dünyasının işleyişini değiştirmeyi hedefleyen dünyanın en büyük çevre raporlama platformu CDP’nin (Carbon Disclosure Project) İklim Değişikliği ve Su Güvenliği programlarının her birinden A notu alarak  bu yıl yeniden CDP Global A listesine girebilen ilk ve tek Türk hazır giyim şirketi oldu. Mavi’nin Ormansızlaşma skoru ise sektör ortalamasının üzerinde B olarak gerçekleşti.  Mavi, TIME Dergisi tarafından da sürdürülebilir büyümede dünyanın en iyi 8’inci şirketi seçilmişti Konuyla ilgili açıklama yapan Mavi CEO’su Cüneyt Yavuz, “Kaliteyle sürdürülebilir büyüme üzerine kurduğumuz; İnsan, Çevre, Toplum ve Denim’i odağına alan All Blue stratejimizle sürdürülebilirliği şirket kültürüne, vizyonumuza, iş yapış şekillerine, ürünlere ve büyüme hedeflerimize entegre etmek üzere önemli yol aldık. Karbon salımı ve çevresel etkilerimizi en aza indirme yönündeki çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. Son beş yıldır çevresel verilerini şeffaf biçimde açıklayan bir marka olarak, 2 yıldır üst üste CDP’den çift A skoru alarak global A listelerinde yer almaktan büyük mutluluk duyuyoruz.  Geçtiğimiz yılın sonunda da, TIME Dergisi ve  küresel veri analizi platformu Statista tarafından hazırlanan “World’s Best Companies - Sustainable Growth” isimli araştırmada sürdürülebilir büyümede dünyanın en iyi 8’inci şirketi seçilmiş, global hazır giyim sektörünün ise lideri olmuştuk. Bu konudaki çalışmalarımızın global areneda prestijli kurumlar tarafından onanması bizim için gurur kaynağı olurken, gelecekteki adımlarımızı daha güçlü ve cesur atabilmek için de büyük motivasyon sağıyor” dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.