Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kanser

Kapsül Haber Ajansı - Kanser haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kanser haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türkiye’de Hepatit C’nin Gerçek Yüzü Haber

Türkiye’de Hepatit C’nin Gerçek Yüzü

1 Ekim Dünya Hepatit Bilinçlendirme Günü kapsamında farkındalık çağrısı yapan uzmanlar, Türkiye’de yaklaşık yarım milyon kişinin Hepatit C taşıdığını bilmeden yaşadığını vurguluyor. Gastroenteroloji ve Hepatoloji Hekimi Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, özellikle hastalığın sessiz ilerlemesi nedeniyle tanı konulmasının geciktiğini ve bu nedenle erken taramanın hayati önem taşıdığını belirtiyor. Türkiye’de 750 Bin Kişiye Kadar Hepatit C Taşıyıcısı Olabilir T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı “Türkiye Viral Hepatit Programı” verilerine göre, anti-HCV pozitiflik oranı yüzde 0,5–1 aralığında. Bu oran, ülkemizde yaklaşık 350.000 ila 750.000 kişinin Hepatit C virüsüyle enfekte olduğu anlamına geliyor. Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, bu yüksek sayıya rağmen çoğu hastanın enfekte olduğunun farkında bile olmadığını ifade ediyor. Yapılan araştırmalar, enfekte bireylerin yüzde 70-80’inin hastalıklarından habersiz olduğunu gösteriyor. Bu da demek oluyor ki yaklaşık 500 binden fazla kişi virüsü taşımasına rağmen tanı almamış durumda. Belirti Vermeden İlerliyor, Karaciğeri Sessizce Yok Ediyor Hepatit C genellikle yıllarca hiçbir belirti vermeden vücutta kalabiliyor. Ancak bu süreçte karaciğer hücrelerinde geri dönüşü olmayan tahribatlar meydana geliyor. Hastalık zamanla siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanserine dönüşebiliyor. Uzm. Dr. Özarı, özellikle halsizlik, iştahsızlık, bulantı, ciltte sararma gibi belirtilerin ihmal edilmemesi gerektiğini vurguluyor. Hastaların bu belirtileri basit rahatsızlıklarla karıştırmasının tanıyı geciktiren en büyük nedenlerden biri olduğunu ifade ediyor. En Riskli Gruplar Kimler? Basit Bir Kan Testi Hayat Kurtarabilir Hepatit C kan yoluyla bulaşan bir virüs olduğu için bazı bireylerin riski çok daha yüksek. Özellikle: 1996 öncesi kan nakli yapılanlar,Enjektör paylaşımı olan kişiler,Steril olmayan ortamlarda dövme/piercing yaptıranlar,Hemodiyaliz hastaları ve organ nakli geçirenler risk altında. Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, bu kişilerin zaman kaybetmeden anti-HCV testi yaptırmalarının büyük önem taşıdığını belirtiyor. Günümüzde birçok sağlık kuruluşunda bu testin hızlı ve kolay şekilde yapılabildiğini hatırlatıyor. Tedavi Mümkün, Yeter ki Erken Tanı Konulsun Günümüzde Hepatit C tedavisinde yüksek başarı oranlarına sahip antiviral ilaçlar kullanılıyor. Dr. Özarı, “Yeni nesil ilaçlarla hastalığın tamamen tedavi edilmesi mümkün. Ancak bunun için önce tanı koymak şart” diyerek düzenli kontrollerin önemine dikkat çekiyor. Bilimsel verilere göre Türkiye’de yaklaşık 360.000 viremi (aktif virüs) pozitif birey olduğu tahmin ediliyor ve bu kişiler uygun tedaviyle sağlığına kavuşabilir. “Habersiz Taşıyıcılık” Halk Sağlığı İçin Büyük Risk Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, Hepatit C’nin en tehlikeli yönünün bireyin virüsü taşımasına rağmen hastalığının farkında olmaması olduğunu belirtiyor. “Virüs taşıyıcısı olduğunu bilmeyen bireyler hem kendi sağlıklarını riske atıyor hem de toplumsal bulaşın sürmesine neden oluyor” diyen Dr. Özarı, toplumsal tarama programlarının artırılması gerektiğini vurguluyor. 1 Ekim Dünya Hepatit Bilinçlendirme Günü: Fark Et, Tanı Al, Korun! Dünya Sağlık Örgütü’nün “Hepatiti Eliminasyonla Durdur” çağrısına destek olmak için Türkiye’de de her yıl 1 Ekim’de hepatit hastalıklarına karşı toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılıyor. Dr. Özarı, bu özel günün amacının yalnızca farkındalık yaratmak değil, insanların hastaneye başvurmasını, test yaptırmasını ve tanı almasını sağlamak olduğunu belirtiyor. Bu Sessiz Tehlikeye Karşı Bilinçlenme Şart Türkiye’de Hepatit C taşıyıcısı olan yarım milyona yakın kişinin hastalığından habersiz yaşaması, toplum sağlığı açısından büyük risk taşıyor. Ancak basit bir kan testiyle bu zinciri kırmak ve hastalığın önüne geçmek mümkün. Çakmak Erdem Hastanesi'nde görev yapan Gastroenteroloji ve Hepatoloji Hekimi Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, bireyleri özellikle risk grubundalarsa gecikmeden test yaptırmaya davet ediyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Bu Kanserin Belirtileri, Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu İle Karışabiliyor! Haber

Bu Kanserin Belirtileri, Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu İle Karışabiliyor!

Gırtlak kanserinin (larenks kanseri) belirtilerinin çoğunlukla üst solunum yolu enfeksiyonu ile karışabildiği, bu nedenle tanıda geç kalınabildiği uyarısında bulunan Doç. Dr. Yılmaz, özellikle 3 haftadan uzun süren ses kısıklığı ve boğazda takılma hissinin mutlaka araştırılması gerektiğini vurguluyor. KBB Uzmanı Doç. Dr. Yetkin Zeki Yılmaz, gırtlak kanserinde en sık görülen ve ihmale gelmez belirtileri sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. Sigara ve alkol kullanımı, yapılan tüm bilimsel çalışmalarda gırtlak kanserinin önde gelen nedenleri arasında yer alıyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları (KBB) Uzmanı Doç. Dr. Yetkin Zeki Yılmaz, “Gırtlak kanserinde en önemli risk faktörleri sigara ve alkol kullanımıdır. Bu ikisinin birlikte kullanılması ise riskin katlanarak artmasına neden olmaktadır. Sigara ve alkolün bırakılması larenks kanser riskini azaltsa da, genç popülasyonda ve kadınlarda sigara kullanım sıklığının artmış olması bu gruplarda görülen larenks kanserlerini arttırmaktadır. Özellikle genç bireylerde yaygınlaşan sigara kullanımının artması, gırtlak kanseri görülme yaşını maalesef erkene çekmiştir” diyor. Doç. Dr. Yılmaz, diğer önemli risk faktörlerine yönelik şöyle konuşuyor: “Güncel veriler; kötü beslenme alışkanlıkları, obezite, kontrolsüz diyabet gibi metabolik bozuklukların da larenks kanserine bağlı ölüm oranlarını arttırdığını göstermektedir. Özellikle 65 yaş üzeri olanlar, ailede gırtlak kanseri öyküsü bulunanlar, mesleki olarak asbest, boya, ahşap tozu ve metal dumanları gibi zehirli maddelere maruz kalanlar, gastro-özefageal reflü hastaları ve Human Papilloma Virüs (özellikle tip 16) bulunanlarda risk çok daha fazladır.” Gırtlak kanserinde bu belirtileri önemseyin! Gırtlak kanserinin en sık ses tellerinden kaynaklandığını, bu nedenle ses kısıklığının ilk ve en erken belirti olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Yılmaz “Fakat gırtlağın üst kesiminden kaynaklanan tümörlerin belirtileri daha sinsi olup; yutma güçlüğü, boğazda takılma hissi vb müphem semptomlar ile kendini gösterebilir. Bu nedenle tanı alması gecikebilir. Kanlı balgam, nefes darlığı, boyunda şişlik gibi şikayetler sıklıkla ileri evreye işaret eder” diyor. Ses kısıklığı, yutma güçlüğü ve boğazda takılma hissi gibi belirtilerin larenks kanserine özel olmayıp, basit bir üst solunum yolu enfeksiyonunda bile görülebildiğini belirten Doç. Dr. Yılmaz sözlerine şöyle devam ediyor: “Önemli olan bu belirtilerin ne kadar süre olduğudur. Örneğin; 1 aydır geçmeyen boğazda takılma hissi veya 3 haftadan uzun süren ses kısıklığı gibi şikayetler mevcutsa ve özellikle kişinin sigara ya da alkol kullanımı, kötü beslenme alışkanlıkları vb risk faktörleri de varsa en kısa sürede bir KBB hekimine başvurmalıdır.” Erken tanı, tedavinin yöntemini belirliyor! Hastaların başlangıçta basit ses kısıklığı gibi olan bulgularının gecikildiğinde, nefes darlığı, kanlı balgam, ciddi beslenme problemleri, yutamama gibi sorunlara ilerleyeceğini belirten Doç. Dr. Yılmaz, “Bu durumda tedavi daha zorlu olacaktır. Kitlenin giderek büyümesi, gırtlakta tıkanmaya ve acil olarak nefes borusuna delik açılmasına (trakeotomi) neden olabilir” diyor. Erken tanının hayat kurtardığını vurgulayan Doç. Dr. Yılmaz, tanının muayenehane koşullarında ağrısız ve endoskopik olarak yapılabildiğini belirterek “Kişi ne kadar erken tanı alırsa tedavi seçenekleri de daha az girişimsel olacaktır. Her kanserde olduğu gibi larenks kanserinde de erken tanı, hem fonksiyonları korunmuş bir tedavi seçeneği sunar hem de hayat kurtarır” diye konuşuyor. Tedavide en güncel yöntemler KBB Uzmanı Doç. Dr. Yetkin Zeki Yılmaz, en güncel tedavi yöntemlerini şöyle anlatıyor: “Konuşma, yutma ve nefes alma larenksin temel görevidir. Erken evre tedavi yöntemlerinde bu fonksiyonların çok büyük kısmı korunabilmektedir. Erken evre tümörlerde tedavi yöntemleri; Trans-oral LAZER Cerrahisi (boğaza delik açılmadan ağız içerisinden, gırtlaktaki tümörün LASER ile çıkarılması), Trans-oral Robotik Cerrahi (boğaza delik açılmadan ağız içerisinden, gırtlaktaki tümörün robotik cerrahi ile çıkarılması), Açık Parsiyel Larenjektomiler (gırtlağın bir kısmı korunarak tümörlü bölgenin çıkarılması) veya Radyoterapidir. İleri evre tümörlerde ise birkaç tedavi yöntemi bir arada uygulanmaktadır. Gırtlağın tamamının alınması konuşma fonksiyonunun bir daha olamayacağı korkusuyla hastalarımız tarafından çekinilen bir cerrahi gibi gözükse de birçok hastamız bu cerrahi sonrası konuşma protezi aparatları ve özefageal konuşma (yemek borusundan konuşma) ile anlaşılabilir bir konuşmaya sahip olabilmektedirler.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

KAÇUV’un ‘Umudum Eğitim Bursu’ Başvuruları 1 Eylül’de Başlıyor Haber

KAÇUV’un ‘Umudum Eğitim Bursu’ Başvuruları 1 Eylül’de Başlıyor

Kanser tanısı almış çocuklara ve ailelerine maddi ve psikososyal destekler vermek amacıyla kurulmuş olan Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV), çocukların ve gençlerin eğitimlerine de destek olarak gelecek hayallerine umut oluyor. KAÇUV’un, kanser tedavisi gören ve tedavisi tamamlanmış çocukların ve gençlerin eğitimlerinin yarım kalmaması için 2019 yılından bu yana yürüttüğü Umudum Eğitim Burs Programı‘nın 2025–2026 dönemi başvuruları, 1 Eylül Pazartesi günü başlıyor. 1–30 Eylül tarihleri arasında başvuruların kabul edileceği program, çocukların tedavi sürecinde eğitimlerini daha rahat sürdürebilmelerini sağlıyor. Eylül–Haziran dönemini kapsayan 10 ay boyunca öğrencilere verilen maddi desteğin yanı sıra, tüm kademelerde çevrim içi eğitimler, etkinlikler ve kişisel gelişim fırsatları ile öğrencilerin sosyal ve kültürel gelişimlerine de eşlik eden Umudum Eğitim Burs Programı sayesinde her çocuk, tedavi sürecinde dahi okuluna ve hayallerine bağlı kalabiliyor. Umudum Eğitim Burs Programı kapsamında üniversite öğrencilerine ayrıca staj ve mentorluk olanakları da sunuluyor. Her yıl 300 çocuğa burs veriliyor 0–18 yaşları arasında kanser tanısı almış, tedavisi devam eden veya çocukluk çağı kanserini geçmişte atlatıp tedavisini tamamlamış öğrenciler bu burs programına başvurabiliyor. Okul öncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite öğrencilerinin başvurabildiği bu program kapsamında, 2024-2025 eğitim-öğretim döneminde, 52 farklı şehirden 5 okul öncesi, 70 ilkokul, 46 ortaokul, 55 lise ve 124 üniversite öğrencisi burs desteği aldı. İlk olarak 2019-2020 eğitim-öğretim yılında 13 üniversite öğrencisiyle başlayan Umudum Eğitim Burs Programı, her yıl ortalama 300 çocuğa burs vererek, çocukların ve gençlerin eğitim hayatlarının yarıda kalmamasını sağlıyor.

AstraZeneca’dan Kanserle Mücadelede Yeni Ufuklar Haber

AstraZeneca’dan Kanserle Mücadelede Yeni Ufuklar

AstraZeneca, onkoloji alanında dünyanın en büyük ve en etkili bilimsel etkinliklerinden biri olarak kabul edilen Amerikan Klinik Onkoloji Derneği (ASCO) Yıllık Toplantısı'nda güçlü ilaç portföyü ve araştırma aşamasındaki yenilikçi tedavilerine dair sunduğu yeni verilerle, kanseri ölüm nedeni olmaktan çıkarma hedefini bir adım daha ileri taşıdı. AstraZeneca, yedi yıl üst üste genel kurul sunumlarıyla yer aldığı bu prestijli platformda, 20 onaylı ve potansiyel yeni tedavi seçeneğini içeren 80'den fazla çalışma sundu. Şirket bu çalışmalarında, kanserle mücadelede geliştirdiği yeni tedavilerin olumlu etkilerini gösteren sonuçları paylaştı. Meme, mide, akciğer gibi yaygın kanserler için umut verici sonuçlar içeren bu çalışmalar, kanseri daha kontrol edilebilir bir hastalık haline getirme yolunda önemli gelişmeler olarak görülüyor. Küresel çapta 2030 yılına kadar onkoloji alanında 10 yeni ilaç geliştirmeyi hedefleyen şirket; akciğer, meme, jinekolojik kanserler, genitoüriner, gastrointestinal sistem ve kan kanserleri gibi en zorlu kanser türlerine yönelik sunduğu hedefli ve kişiselleştirilmiş tedaviler, onkoloji alanında yürüttüğü klinik araştırmalar ve bilimsel çalışmalarıyla kanser ekosistemine öncülük ediyor. Dünyanın önde gelen yenilikçi ve araştırmacı ilaç şirketlerinden biri olarak küresel gelirlerinin yaklaşık yüzde 25'ini AR-GE'ye ayıran AstraZeneca, yeni tedavilere ve AR-GE çalışmalarına en fazla yatırım yapan şirketler arasında yer alıyor. Konuyla ilgili açıklama yapan AstraZeneca Türkiye Ülke Başkanı Ecz. Serkan Barış, "ASCO'da sunduğumuz kanseri çalışmaları; yenilikçi ilaçlarımız ve araştırma portföyümüzle tedavileri nasıl dönüştürdüğümüzü bir kez daha gözler önüne serdi. AstraZeneca ilaçlarının bu yıl üst üste yedinci kez ASCO genel oturumunda konuşulması, olağanüstü başarılarımızın bir göstergesi olup onkoloji alanındaki lider portföyümüzün ve araştırma çalışmalarımızın çok sayıda kanser türünde ne kadar güçlü olduğunu da açıkça gösteriyor. Bilimin gücünü hastaların yararına kullanarak kanser tedavisinde ezberleri bozmaya ve yaşamları değiştirmeye devam edeceğiz.” dedi. Toplantı neden önemli? Amerikan Klinik Onkoloji Derneği (ASCO), 1964 yılında kurulmuş ve dünya genelinde yaklaşık 45 bin üyeye sahip, onkoloji alanında önde gelen profesyonel bir kuruluş. ASCO'nun yıllık toplantıları, onkoloji alanında dünyanın en büyük ve en etkili bilimsel etkinliklerinden biri olarak kabul ediliyor. Her yıl düzenlenen bu toplantılar, dünya genelinden onkoloji profesyonellerini bir araya getirerek binlerce klinik çalışmanın, yeni tedavi yöntemlerinin ve sağlık politikalarının sunulmasına olanak tanıyor. 2025 ASCO Yıllık Toplantısı da ABD'nin Chicago şehrinde gerçekleştirildi. Toplantıda onkoloji alanındaki en son araştırmaların sonuçları paylaşıldı.

 Jinekolojik kanserlerde erken teşhis hayat kurtarıyor! Haber

 Jinekolojik kanserlerde erken teşhis hayat kurtarıyor!

Kadın sağlığını tehdit eden en büyük risklerden biri jinekolojik kanserlerdir. Rahim (endometrium), rahim ağzı (serviks) ve yumurtalık (over) kanserleri, her yıl binlerce kadının hayatını etkileyen ciddi hastalıklardır. Ancak, erken teşhis ile bu kanserler büyük oranda tedavi edilebilir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bu konuda kadınların farkındalık kazanmasının önemini vurguluyor: “Kadın hastalıklarında en büyük tehlike, belirti vermeyen sessiz hastalıklardır. Pek çok kadın, herhangi bir şikayeti olmadığında jinekolojik kontrolleri ihmal ediyor. Oysa birçok jinekolojik kanser, erken evrede tespit edildiğinde tamamen tedavi edilebilir. Bu yüzden rutin kontroller hayat kurtarır.” TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA JİNEKOLOJİK KANSERLERİN GÖRÜLME SIKLIĞI Türkiye’de rahim kanseri, en sık görülen jinekolojik kanser türüdür. 2020 GLOBOCAN verilerine göre, Türkiye’de en sık görülen 10 kadın kanseri arasında rahim kanseri 6., rahim ağzı (serviks) kanseri ise 10. sıradadır. Dünya genelinde en sık görülen jinekolojik kanserlerden biri olan rahim ağzı kanserinin, Türkiye’de tarama programları sayesinde daha düşük sıklıkta görüldüğünü belirten Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Rahim ağzı kanseri, HPV tarama programları sayesinde Türkiye’de birçok ülkeye kıyasla daha düşük oranlarda görülüyor. Ancak bu, taramaların aksatılabileceği anlamına gelmez. HPV taşıyıcılığı olan kadınlar düzenli takip edilmezse, hastalık ilerleyebilir ve ölümcül hale gelebilir.” Buna karşın, yumurtalık kanseri hâlâ geç teşhis edilmesi nedeniyle en riskli jinekolojik kanserlerden biri olmaya devam etmektedir. JİNEKOLOJİK KANSERLERDE RİSK FAKTÖRLERİ Her jinekolojik kanserin farklı risk faktörleri vardır. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, en sık görülen jinekolojik kanserlerin nedenlerini şöyle açıklıyor: •  Endometrium (rahim) kanseri: “Bu kanser türü, genellikle menopoz sonrası kadınlarda görülür. Obezite, diyabet, yüksek östrojen seviyesi, erken adet görme veya geç menopoza girme gibi faktörler riski artırır.” •  Serviks (rahim ağzı) kanseri: “HPV enfeksiyonu en büyük risk faktörüdür. Bunun yanı sıra, sigara kullanımı, erken yaşta cinsel ilişki ve bağışıklık sisteminin zayıf olması riski artıran faktörler arasında yer alır.” • Over (yumurtalık) kanseri: “Bu kanserin en büyük risk faktörlerinden biri genetik yatkınlıktır. BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonlarına sahip kadınlarda, yumurtalık kanseri riski %40-60 oranında artar. Ayrıca ileri yaş, uzun süre doğurganlık artırıcı tedaviler görmek ve ailesinde kanser öyküsü olması da riski artırır.” JİNEKOLOJİK KANSERLERDEN KORUNMA YOLLARI Jinekolojik kanserlerden korunmanın en etkili yolu, düzenli taramalar ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıdır. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, kadınların bu konuda alabileceği önlemleri şöyle sıralıyor: •  Rutin Jinekolojik Muayeneler: “Cinsel hayata başladıktan sonra her kadının yılda en az bir kez jinekolojik muayene olması gerekiyor. 21 yaşından itibaren PAP smear, 30 yaşından sonra ise HPV testleri ile düzenli tarama yapılmalıdır.” •  HPV Aşısı: “HPV enfeksiyonu rahim ağzı kanserinin %99’undan sorumludur. HPV aşısı 9-26 yaş arasında yapılması önerilse de, 45 yaşına kadar koruyuculuğu devam etmektedir. Hatta 45 yaş üstünde bile pozitif etkileri olduğu görülmüştür.” •  Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz: “Düzenli egzersiz yapmak, ideal kiloda kalmak ve sağlıklı beslenmek, özellikle östrojen bağımlı tümörleri önlemek için büyük önem taşır.” • Sigara ve Alkol Tüketimini Azaltmak: “Sigara, özellikle rahim ağzı kanseri için büyük bir risk faktörüdür. Kadınların sigarayı bırakması, kansere yakalanma riskini ciddi şekilde azaltacaktır.” TARAMA PROGRAMLARININ ÖNEMİ VE TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMALAR Türkiye’de, 30-65 yaş arasındaki kadınlara her 5 yılda bir HPV + smear testi ücretsiz olarak yapılmaktadır. Ancak katılım oranları halen istenen seviyelerde değildir. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bu konuda kadınların bilinçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor: “Kadınların büyük bir kısmı, tarama programlarından haberdar değil ya da gerekli görmediği için test yaptırmıyor. Oysa, serviks kanseri erken evrede yakalandığında %90’ın üzerinde başarıyla tedavi edilebiliyor. Bilinçlendirme kampanyaları, mobil sağlık hizmetleri ve HPV aşısının yaygınlaştırılması ile daha fazla kadına ulaşabiliriz.” GERÇEK BİR HAYAT HİKAYESİ: “HİÇBİR BELİRTİ YOKTU, AMA RUTİN KONTROL HAYATINI KURTARDI” Jinekolojik kanserlerin en büyük tehlikesi, bazı türlerin uzun süre hiçbir belirti vermeden ilerleyebilmesidir. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bir hastasının yaşadığı süreci şu sözlerle anlatıyor: “34 yaşında, tamamen sağlıklı görünen bir hastam, yalnızca adet düzensizliği şikayetiyle muayeneye geldi. Fiziksel muayenesinde hiçbir olağan dışı bulgu yoktu. Ancak içimdeki mesleki içgüdüyle, ‘Yine de bir smear testi yapalım’ dedim. Sonuçlar geldiğinde hepimiz büyük bir şok yaşadık: Rahim ağzı kanseri teşhisi konulmuştu. Şanslıydı. Çok erken evrede yakaladık ve hızlıca tedavi sürecine başladık. Eğer bu tarama yapılmasaydı, büyük olasılıkla yıllar sonra çok daha ileri bir evrede teşhis edilecekti. Bugün sağlıklı ve hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Bu olay, erken teşhisin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.” KADINLAR İÇİN EN BÜYÜK GÜÇ ERKEN TEŞHİSTİR! Kadınların düzenli jinekolojik kontrolleri ihmal etmemesi, HPV aşısı yaptırması ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemesi, jinekolojik kanserlerin önlenmesinde en önemli adımdır. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, tüm kadınlara şu çağrıyı yapıyor: “Şikâyetiniz olmasa da yılda bir kez jinekolojik muayene yaptırın. Unutmayın, erken teşhis hayat kurtarır!”

Kişiye özel tedaviler  onkolojide yeni bir dönem başlatıyor Haber

Kişiye özel tedaviler onkolojide yeni bir dönem başlatıyor

İmmünoterapiler, kanser tedavisinde çığır açan yenilikler arasında yer alıyor. Hedefe yönelik ve kişiye özel olan bu tedaviler, hastaların yaşam süresini uzatırken yaşam kalitesini de yükseltiyor.  Günümüzde kanser tedavileri, tümörün genetik yapısını analiz ederek geliştirilen yenilikçi yöntemler ve yapay zeka uygulamalarıyla da giderek daha etkili hale geliyor. Peki, geleceğin kanser tedavileri hangi yönde ilerliyor? Yeni keşifler, kanserle mücadelede nasıl bir fark yaratıyor? Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Batu Erman ile Dr. Tolga Sütlü, bu alandaki yeni gelişmeleri özellikle de immünoterapilerin kanser tedavisindeki rolünü anlatıyor.  Bağışıklık sistemini harekete geçirerek kanserle savaşan immünoterapiler giderek daha fazla önem kazanıyor. Sağlıklı bir insanda bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini baskı altında tutarak yok ettiğini söyleyen Prof. Dr. Batu Erman, “Bağışıklık sistemi kanser hücreleriyle savaşamaz hale geldiğinde hastalık gelişiyor. İmmünoterapi ise bağışıklık sistemini yeniden harekete geçirerek bu hücreleri yok etmeye yönlendiriyor. 2018 yılında James P. Allison ve Tasuku Honjo'nun Nobel Ödülü kazandığı bu alan, kanser tedavisinde yeni umutlar anlamına geliyor” diyor. Prof. Dr. Batu Erman, kanser hastalarında başarıyla uygulanan dört temel immünoterapi yöntemini şu şekilde açıklıyor: Bağışıklık Sistemini Harekete Geçiren İmmünoterapiler Laboratuvar ortamında üretilmiş bir antikor proteini hastaya enjekte edilerek gerçekleştirilen bu yöntemde bağışıklık sistemi hücreleri aktive edilerek tümöre karşı daha güçlü bir savaş başlatılıyor. Sadece kanser hücrelerini yok eden, diğer dokulara zarar vermeyen bu  yöntem, özellikle metastatik melanom, akciğer ve böbrek kanseri gibi türlerde etkili ve farklı kanserlerde de klinik araştırmalar devam ediyor. Hücresel İmmünoterapiler (CAR-T Teknolojisi) Hastadan alınan bağışıklık sistemi hücreleri (T lenfositler), laboratuvar ortamında genetik olarak değiştirilerek kansere karşı daha güçlü hale getiriliyor ve tekrar hastaya enjekte ediliyor. Hücresel immünoterapiler özellikle lenfoma gibi kan kanserlerinde etkili. Ancak lenfoma dışında yakın bir gelecekte solid tümörlerde, yani akciğer kanseri, kolon kanseri ve malign melanoma gibi kanserlerde de uygulanabilecek, araştırmalar sürüyor. Hücresel immünoterapilerde tümörle iyi bir şekilde savaşabilmeleri için lenfositlere ayrıca CAR-T adlı bir reseptör de ekleniyor. Acıbadem Üniversitesi’nin İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü ile ortak yürüttüğü bir CAR-T projesi ve bununla ilgili bir patent başvurusu da var.  Kanser Hücresi ve T Lenfositleri Birleştiren Moleküller (BİTE Teknolojisi) Bu üçüncü sınıf immünoterapi, “BİTE” denilen “Bispesifik T hücre bağlayıcıları”, kanser tedavisi için tasarlanmış bir immünoterapötik molekül sınıfı. Bu moleküller, fiziksel olarak bir yandan kanser hücrelerine, diğer yandan da hastanın T lenfositlerine bağlanarak savunma sistemini doğrudan harekete geçirerek kanser hücresini kolayca öldürmesini sağlıyor. Bu proteinler de antikorlar gibi laboratuvarda üretilip hastaya enjekte ediliyor. Kanser Aşıları ve Onkolitik Virüsler Kanser aşıları ve onkolitik virüs terapileri sayesinde tümörler doğrudan hedef alınabiliyor. Bazı prostat kanserleri, melanoma ve mesane kanserlerinde bu terapilerin başarılı olduğu biliniyor. RNA aşılarının gelişmesiyle bu yöntemlerin yaygınlaşması bekleniyor. Hücresel İmmünoterapi ile onkolojide yeni bir sayfa açılıyor Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tolga Sütlü, daha spesifik, hastanın tümörüne özel geliştirilen hücresel immünoterapilerden söz ederek, “Tümörlerin üzerindeki belli molekülleri hedefleyen immünoterapiler, akıllı ilaçlar, biyolojik moleküller ve antikorlar da mevcut. Acıbadem Üniversitesi İmmünoloji Laboratuvarı'nda CAR-T, CAR-NK, TCR-NK ve BİTE tipi tedaviler geliştiriyoruz” diyor. Bu bilimsel çalışmaların sonucunda ortaya çıkan ürünlerin yalnızca özel GMP laboratuvarlarında üretilebildiğini ve bundan sonra FDA ve EMEA gibi denetleyici kurumlar tarafından onaylanmaları gerektiğini belirten Dr. Sütlü, “Antikorları hastaya enjekte ettiğimizde, bunlar en fazla bir ay içinde vücuttan yok oluyor. Ancak hücresel tedavilerde bağışıklık sistemi hücreleri, kansere karşı ömür boyu savaşacak şekilde programlanıyor ve uzun yıllar hastanın vücudunda dolaşmaya devam ederek koruyuculuk gösterebiliyor. Lösemi, lenfoma ve multiple miyelom gibi hematolojik kanserlerde hücresel immünoterapiler oldukça başarılı. Önümüzdeki yıllarda hücresel terapileri uygulamalarının meme kanseri, akciğer kanseri ve kolon kanseri gibi solid tümörlerde de onaylanmasını bekliyoruz” diyor.  Türkiye’de CAR-T hücrelerini klinik olarak kullanıma uygun kalitede üreten tek kurumun Acıbadem olduğunu ifade eden Dr. Tolga Sütlü, ekibiyle özellikle deri kanseri (malign melanom), lösemi ve lenfoma gibi kanser türlerinde hücresel immünoterapi çalışmaları yürüttüklerini söylüyor: “En çok T hücreleri ve NK hücrelerini kullanıyoruz. Bunlar bağışıklık sisteminin 'katil hücreleri' olarak bilinir. Normalde enfeksiyonları tanıyarak yok eden bu hücreleri kanseri yok etmek için genetik olarak programlayarak kullanıyoruz”... Yapay Zeka ile Kişiselleştirilmiş Tedaviler Daha Hızlı Gelişecek Kemoterapi gibi yöntemlerin giderek azalacağını ve immünoterapinin gelecekte daha fazla yer edineceğini belirten Dr. Tolga Sütlü, “Her hastaya aynı ilacı verme devri geçti. Artık hastaların genetik yapısı taranarak en uygun tedavi belirleniyor. Tümör analizi yapılıyor ve buna göre hangi terapilerin verileceği tartışılıyor. Yapay zekanın gelişmesiyle kişiye özel tedavi süreçleri, DNA analizleri ve veri işleme yöntemleri de hızlandı. Hangi hastanın hangi tedaviye nasıl yanıt vereceğini artık daha iyi tahmin edebiliyoruz” diyor. Dr. Sütlü, bilimsel çalışmaların gelişmesiyle birlikte, daha etkili, yan etkileri azaltılmış ve hastaların yaşam süresini uzatan yeni nesil tedavi yöntemlerinin ön plana çıkacağını vurgulayarak, kişiye özel tedavilerin onkolojide çığır açtığını ifade ediyor.

KAÇUV Psikolojik Danışma ve Destek Umut Merkezi açıldı Haber

KAÇUV Psikolojik Danışma ve Destek Umut Merkezi açıldı

Türkiye’de maddi sorunları nedeniyle tedavileri aksama riski taşıyan çocukların tedavilerinin sürekliliğini sağlamak, kanserle mücadelede önemli bir gereksinim olan psikososyal hizmetler sunmak ve çocuk psikolojisine uygun tedavi ortamının sağlanması ve desteklenmesi amacıyla kurulan Kanserli Çocuklara Umut Vakfı’nın (KAÇUV) yeni merkezi “KAÇUV Psikolojik Danışma ve Destek Umut Merkezi” İstanbul’da açıldı. Kanser tanısı almış çocuklar ve ailelerine yönelik disiplinler arası destek sunma ve bunu tek çatı altında yapma amacıyla açılan Umut Merkezi, İstanbul’un merkez noktalarından Şişli’de faaliyetlerini yürütecek. 0-18 yaş arası kanser tedavisi gören çocuklar, kanser tedavisini tamamlamış çocuklar, bu çocukların aileleri ve bakım verenleri ile sağlık çalışanları Umut Merkezi’nin hizmetlerinden ücretsiz olarak faydalanabilecek. Merkez hafta içi saat 09:00-17:30 arasında randevu sistemiyle hizmet verecek. Çocukların bilişsel, psikolojik ve sosyal gelişimlerinin desteklenmesi hedefleniyor KAÇUV Psikolojik Danışma ve Destek Umut Merkezi, sosyal hizmet, psikolojik destek ve atölye çalışmaları olmak üzere üç ana eksende hizmet verecek. Merkezde psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları görev alacak. Uygulanacak faaliyetlerle çocukların hastalıkla başa çıkabilme yetileri kazanmaları, bilişsel, psikolojik ve sosyal gelişimleri yönünden desteklenmesi hedefleniyor. Aile merkezli ve aile sisteminin dengesini gözeten hizmet modeliyle aile bireylerinin ve bakım verenin hastalık hakkında bilinçlendirilmesi, tedavide işbirlikçi olmalarının sağlanması, çocuklarda ve ailelerde tedavinin getirdiği psikolojik zorlanmalarla baş etmelerini kolaylaştırmak merkezin amaçları arasında. Ayrıca danışmanlık, hizmet faaliyetleri ve etkinlikler ile toplumda farkındalık, bilinçlendirme çalışmaları yürütülmesi, sosyal fayda sağlanması hedefleniyor. “Merkezimizde kanser tanısı almış çocuklarımıza disiplinler arası destek sunacağız” KAÇUV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İnci Yıldız, yaptığı konuşmada şunları söyledi: “2025 bizim için özel bir yıl. KAÇUV olarak 25’inci yaşımızı kutluyoruz. 25 yılda binlerce çocuğa, aileye ve sağlık çalışanlarına ulaşmış olmak bizim için çok değerli ve çok anlamlı. Bundan 25 yıl önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Onkoloji Ana Bilim Dalı Hekimleri ile çocukları burada tedavi gören aileler tarafından kurulan Vakfımız, bugün maddi sorunları nedeniyle tedavileri aksama riski taşıyan çocuklarda tedavinin sürekliliğini sağlamak, kanserle mücadelede önemli bir gereksinim olan psikososyal hizmetler sunmak ve çocuk psikolojisine uygun tedavi ortamı sağlamak amacıyla çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. KAÇUV psikoloji biriminde bugüne kadar toplamda 7 bin 629 seans yapıldı. Bunların 3 bin 622’si kanser tedavisi gören çocuklarımız, 4 bin 133’ü bakım verenler, 330’u bursiyerler, 205’i ise sağlık çalışanları ile gerçekleştirildi. 25’inci yılımızda merkezlerimize bir yenisini daha ekliyoruz. Açılışını gerçekleştirdiğimiz KAÇUV Psikolojik Danışma ve Destek Umut Merkezimizle, kanser tanısı almış çocuklarımız ve ailelerine yönelik disiplinler arası destek sunmayı ve bunu tek çatı altında yapmayı amaçlıyoruz.  Dünyada her yıl yaklaşık yeni 400 bin çocukluk çağı kanseri tanısı alınırken, Türkiye'de ise her yıl yaklaşık 4 bin çocukluk çağı kanseri tanısı konuluyor ve devam eden tedaviler/nükslerle beraber yaklaşık 5 bin kanser öyküsü bulunuyor. Artık iyileşme oranları gelişen tıbbi tedavi imkanları ile birlikte çok daha yüksek. Yenidoğan döneminden ergenlik dönemine kadar her yaşta görülebilen çocukluk çağı kanserlerinde, erken tanı ve doğru tedaviyle iyileşme oranları bugün yüzde 90'lara varıyor. Bu nedenle umudumuz ve çabamızla birçok çocuğumuza ulaşabilir, onların hayata tutunmalarına destek olabiliriz. Bundan aldığımız güçle ve sizlerin de desteğiyle çalışmalarımızı yeni yaşımızda da sürdüreceğiz.” Aileler öncelikle merkezden randevu talep edecekler  KAÇUV Genel Müdürü Alican Yurtsever, merkezin işleyişiyle ilgili bilgi vererek şöyle konuştu: “Aileler telefon, e-posta veya yönlendirme yoluyla merkeze ulaşarak randevu talep edebilecekler. Aile KAÇUV’a kayıtlıysa psikolojik destek birimine yönlendirilerek ön görüşme randevusu ayarlanacak. Kayıtlı değilse Sosyal Hizmet Birimine iletilecek. Sosyal hizmet uzmanı, aileyle ilk görüşmeyi yapacak, ihtiyaçları belirleyecek ve kaydını oluşturacak. Ardından gerekli sosyal hizmet müdahalesi uygulanacak ve talepler doğrultusunda gerekli destek yönlendirmesi yapılacak. Psikolojik desteğe ihtiyaç duyan danışanlar ve aileler psikolojik destek ekibine yönlendirilecek. Psikolojik destek süreci, ön görüşme sonrası ataması yapılan psikolog tarafından yürütülecek. Psikolog, çocuğun ve ailenin ihtiyaçlarına göre bir terapi planı oluşturacak. Belirlenen ihtiyaca göre düzenli olarak bireysel ve grup seansları gerçekleştirilecek.” Atölyeler ve etkinlikler de gerçekleştirilecek “Ayrıca merkezde atölyeler ve etkinlikler de gerçekleştirilecek” diyen Yurtsever, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocukların tedavi sürecinde karşılaşılabilecek zorluklara dair aile görüşmeleri düzenlenecek. Sağlıklı yaşam alışkanlıkları ve sosyal destek mekanizmaları hakkında ailelere bilgilendirme yapılacak. Çocuklara yönelik sanat, yaratıcı etkinlikler ve dijital becerilerini geliştirmeye yönelik etkinlikler düzenlenerek onların moral ve motivasyonunu artırmaya yönelik atölyeler gerçekleştirilecek. Sağlık çalışanlarının baş etme becerilerini geliştirecek sanat terapisi grup çalışmaları da düzenlenecek. Kurumsal gönüllülerle etkinlik planlamaları yapılacak. Son olarak izleme ve değerlendirme süreci gerçekleştirilecek. Sosyal hizmet uzmanı ve psikolog, süreç boyunca aileyi, çocuğu izleyecek ve gelişimi değerlendirecek. Gerektiğinde ilgili destek kurumlarına yönlendirme yapılacak. Danışan, merkezdeki sürecini tamamladıktan sonra vakfın diğer hizmetleri hakkında bilgilendirilecek ve destek almaya devam edebileceği hizmetlere yönlendirilecektir.” KAÇUV, 15 Şubat Çocukluk Çağı Kanser Günü kapsamında şubat ayı boyunca #sarıyıfarket ile kamuoyunda dikkat çekmek için farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları gerçekleştiriyor. Siz de #sarıyıfarket etiketiyle yapacağınız bireysel etkinliklerle, çocukluk çağı kanserlerine dikkat çekebilir, farkındalığın artmasına destek olabilirsiniz. KAÇUV’un çalışmalarına destek olmak isteyenler kacuv.org adresini ziyaret edebilirler.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.