Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kuraklık

Kapsül Haber Ajansı - Kuraklık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kuraklık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türkiye'nin Su Geleceği Denizlerde Mi? Haber

Türkiye'nin Su Geleceği Denizlerde Mi?

Son yıllarda yaşanan kuraklık, Türkiye’nin su yönetimi politikalarını kökünden değiştirebilecek bir tartışmayı alevlendirdi: desalinasyon (tuzdan arındırma). Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye için, deniz suyunu arıtma teknolojisi, kuraklığa karşı kalıcı bir çözüm olarak görülse de, devasa yatırım maliyetleri ve çevresel etkileri nedeniyle karmaşık bir denklem sunuyor. Kriz Kapıda, Deniz Suyu Çözüm Olabilir mi? İklim değişikliğinin etkisiyle düzensizleşen yağış rejimleri ve hızla artan nüfus, büyükşehirlerin su kaynakları üzerindeki baskıyı artırıyor. Baraj doluluk oranlarının alarm verdiği bu dönemde, uzmanlar, deniz suyunu temiz içme suyuna dönüştüren desalinasyon teknolojisinin, bir "son çare" veya "stratejik bir sigorta" olarak gündeme alınması gerektiğini belirtiyor. Bu teknoloji, su kaynaklarını iklim koşullarından bağımsız hale getirme potansiyeliyle öne çıkıyor. Milyar Dolarlık Fatura ve Yüksek Enerji Maliyeti Desalinasyon tesislerinin en büyük dezavantajı, yüksek kurulum ve işletme maliyetleridir. Uzmanlara göre, günde 100.000 metreküp su arıtabilecek orta ölçekli bir tesisin yatırım maliyeti 50 milyon ila 250 milyon dolar arasında değişebiliyor. Türkiye'nin İstanbul, İzmir, Kocaeli gibi birden fazla büyük şehrinin su ihtiyacını karşılayacak kapsamlı bir desalinasyon altyapısının ise milyar dolarları aşan bir toplam yatırım değerine ulaşabileceği belirtiliyor. Kurulum maliyetlerinin yanı sıra, tesislerin en önemli gider kalemini enerji oluşturuyor. Ters ozmoz teknolojisi, son derece enerji yoğun bir süreç olduğu için, üretilen suyun metreküp başına maliyeti ortalama 0,50 ila 1,50 doları bulabiliyor. Bu durum, su faturalarına yansıyacak maliyet artışını da beraberinde getiriyor. Çevresel Riskler ve Tartışmalar Teknolojinin sunduğu faydaların yanında, ciddi çevresel riskler de mevcut. Desalinasyon işlemi sonucunda ortaya çıkan yüksek tuz konsantrasyonuna sahip atık su olan "brine", denize geri bırakıldığında deniz ekosistemine zarar verebilir ve canlı yaşamını tehdit edebilir. Bu nedenle, tesislerin çevre dostu bir yaklaşımla, atık suyun bertarafına yönelik gelişmiş çözümlerle kurulması büyük önem taşıyor. Öncelik Nerede Olmalı? Analistler, desalinasyonun "tek çözüm" olmadığını ve önceliklerin doğru belirlenmesi gerektiğini vurguluyor. Türkiye'nin öncelikle su altyapısındaki kayıp-kaçak oranlarını düşürmesi, tarımda vahşi sulama yerine damla sulama gibi verimli yöntemleri yaygınlaştırması ve halkın su tasarrufu bilincini artırması gerektiği belirtiliyor. Sonuç olarak, desalinasyon, Türkiye için kritik bir ihtiyaç anında devreye girebilecek güçlü bir alternatif olarak görülse de, beraberinde getirdiği yüksek ekonomik ve çevresel maliyetler, kararın uzun vadeli ve stratejik bir planlama gerektirdiğini gösteriyor.

Kuraklık Tehdidi Artıyor: Büyükşehirlerde Baraj Doluluk Oranları Alarm Veriyor! Haber

Kuraklık Tehdidi Artıyor: Büyükşehirlerde Baraj Doluluk Oranları Alarm Veriyor!

Yaz aylarının ortasına gelindiğinde, Türkiye'nin en büyük metropolleri için kuraklık riski giderek daha somut bir tehdide dönüşüyor. 5 Ağustos 2025 tarihli verilere göre, büyükşehirlerin baraj doluluk oranları endişe verici seviyelere ulaştı. Bu durum, belediyelerin su yönetimi stratejilerini yeniden gözden geçirmesini ve sadece kısıtlamalar yerine kalıcı çözümlere odaklanmasını zorunlu kılıyor. İşte başlıca büyükşehirlerdeki son durum ve uzmanların belediyelere yönelik 5 adımlık kapsamlı analiz ve proje önerileri. Büyükşehirlerde Son Durum: Baraj Doluluk Oranları İstanbul: %32.4 Ankara: %28.1 İzmir: %45.9 Bursa: %38.7 Gaziantep: %21.5 Bu veriler, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için acil adımlar atılması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. İşte bu hayati mücadelede belediyelerin izlemesi gereken yol haritası ve somut proje önerileri: 1. Su Altyapısının Dijital Dönüşümü ve Kayıp Kaçağın Önlenmesi Bir şehrin su kaynaklarını yönetmenin ilk adımı, mevcut sistemi korumaktır. Çürümüş borular, eskiyen şebekeler ve kaçak kullanım, milyonlarca metreküp suyun boşa akmasına neden oluyor. Proje Önerisi: Akıllı Şebeke Projesi Şehrin su şebekesine akıllı sensörler entegre edilerek borulardaki en küçük sızıntı dahi anında tespit edilir. Dijital sayaçlarla su tüketimi gerçek zamanlı olarak takip edilerek israf ve kaçak kullanımlar belirlenir. Bu proje sayesinde, suyun kaynağında %30'lara varan kayıp kaçağın önüne geçilmesi hedeflenir. 2. Yağmur Suyu Hasadı ve Gri Su Geri Dönüşümünü Zorunlu Kılmak Temiz içme suyu kaynakları üzerindeki baskıyı azaltmanın en etkili yollarından biri, alternatif su kaynakları yaratmaktır. Belediyeler, bu konuda öncü rol oynamalıdır. Proje Önerisi: Yağmur Suyu Hasadı Yönetmeliği Yeni inşa edilecek tüm binalarda (konut, ticari, kamusal) yağmur suyu toplama sistemlerinin zorunlu hale getirilmesi için bir yönetmelik çıkarılır. Toplanan su, bahçe sulama, tuvalet rezervuarı gibi içme suyu kalitesinde suya ihtiyaç duyulmayan alanlarda kullanılır. Gri Su Geri Dönüşüm Pilot Projesi ile belediye binaları ve büyük alışveriş merkezleri gibi yapılarda lavabolardan gelen suyun arıtılarak yeniden kullanılması sağlanır. 3. Sürdürülebilir Kent Peyzajı ve Akıllı Tarım Uygulamaları Şehirdeki yeşil alanların sulanması ve kırsal mahallelerdeki tarımsal faaliyetler, su tüketiminin önemli bir bölümünü oluşturur. Bu alanlarda akılcı yöntemler uygulanmalıdır. Proje Önerisi: "Susuz Bahçeler" (Xeriscaping) Projesi Parklar ve rekreasyon alanlarında, az su tüketen veya kuraklığa dayanıklı bitkiler kullanılarak peyzaj tasarımı yapılır. Geleneksel sulama sistemleri yerine damla sulama ve sensörlü sulama sistemleri yaygınlaştırılır. Kırsal mahallelerdeki çiftçilere, kuraklığa dayanıklı ürünler ekmeleri ve modern sulama teknikleri kullanmaları için hibe ve eğitim desteği verilir. 4. Halkı Bilinçlendirme ve Su Kullanım Kültürünü Geliştirme Hiçbir proje, halkın desteği olmadan tam başarıya ulaşamaz. Toplumsal farkındalığı artırmak, su tasarrufu mücadelesinin en kritik parçasıdır. Proje Önerisi: "Su Elçileri" Programı ve Bilinçlendirme Kampanyaları Okullarda ve mahallelerde gönüllü "Su Elçileri" yetiştirilerek su tasarrufu bilincinin yayılması sağlanır. Sosyal medya, afişler ve bilgilendirme broşürleriyle suyun önemi, tasarruf yöntemleri ve belediyenin bu konudaki projeleri sürekli olarak halka duyurulur. En çok su tasarrufu yapan hanelerin ödüllendirildiği mahalleler arası yarışmalar düzenlenir. 5. Kriz Yönetimi ve Acil Durum Planlaması Kuraklığın bir afete dönüşme ihtimaline karşı her belediyenin somut bir kriz planı olmalıdır. Hazırlık, felaketin etkilerini en aza indirir. Proje Önerisi: "Kuraklık Acil Eylem Planı" ve Alternatif Kaynak Envanteri Belediye, tüm birimlerinin dahil olduğu, olası bir su kesintisi durumunda nasıl hareket edileceğini belirleyen detaylı bir eylem planı hazırlar. Şehirdeki mevcut su tankerleri, yedek depolama alanları ve acil su temin noktalarının envanteri çıkarılır. Yeni sondaj kuyuları ve arıtma tesisleri için fizibilite çalışmaları yapılarak olası bir su krizine karşı alternatif kaynaklar hazırda tutulur. Bu 5 adımlık strateji, belediyelerin kuraklık tehdidiyle sadece pasif bir şekilde mücadele etmek yerine, aktif ve sürdürülebilir çözümlerle şehirleri geleceğe hazırlamasını sağlayacaktır.

Bir Kuraklık Haberi De Düzce'den Haber

Bir Kuraklık Haberi De Düzce'den

Şebeke suyunun azaldığını açıklayan Düzce Belediyesi, suyun yalnızca temel ihtiyaçlar için kullanılmasını isteyerek araç yıkama, bahçe sulama gibi amaç dışı kullanımlara karşı vatandaşları uyardı. Düzce Belediyesi Su ve Kanalizasyon İşleri Müdürlüğü, artan sıcaklıklar ve azalan yağışlar nedeniyle içme suyu kaynaklarının alarm verdiğini açıkladı. Şehrin ana içme suyu kaynağı olan Uğur Deresi’nde debi seviyesi, son yılların en düşük noktasına geriledi. Bu durum, şebeke sistemine gelen su miktarında ciddi bir azalmaya yol açtı. Özellikle yaz aylarında artan su tüketimiyle birlikte, şehir merkezinin bazı bölgelerinde su basıncında düşüş ve zaman zaman kesintiler yaşanıyor. TASARRUF ZORUNLU HALE GELDİ Yetersiz içme suyu nedeniyle Düzce Belediyesi, suyun dikkatli ve tasarruflu kullanılması konusunda vatandaşlara önemli uyarılarda bulunarak, “Özellikle sabah ve akşam saatlerinde yoğun tüketim nedeniyle sistem üzerindeki yük artmakta, bu da teknik sorunlara ve su erişiminde sıkıntılara neden olmaktadır. İçme ve kullanma suyu; bahçe sulama, araç ve halı yıkama gibi amaç dışı faaliyetlerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Vatandaşlarımızdan beklentimiz açık ve nettir; Şebeke suyunu sadece temel ihtiyaçlar için kullanınız. Araç, balkon ve halı yıkama gibi tüketimi yüksek işlerden kaçınınız. Bahçe sulama yapılacaksa, kuyu veya yağmur suyu gibi alternatif kaynaklara yöneliniz. Unutmayın: Bugün alacağınız basit bir önlem, yarın susuz kalmamanızı sağlar” ifadelerine yer verildi.

Dünyadaki Kurak Alanlar Türkiye’nin 7,5 Katı Kadar Genişleyecek Haber

Dünyadaki Kurak Alanlar Türkiye’nin 7,5 Katı Kadar Genişleyecek

İnsan faaliyetlerinin neden olduğu arazi tahribatı ve iklim krizi, dünyanın dört bir yanında gıda güvenliğini, su varlıklarını, geçim kaynaklarını ve gezegendeki yaşamı tehdit ediyor. Her yıl Mısır büyüklüğünde, yaklaşık 100 milyon hektar arazi üretkenliğini ve toprak sağlığını kaybediyor. Bu tehditlerin ortadan kaldırılabilmesi için arazi tahribatının engellenmesi, tahrip edilen arazilerin iyileştirilmesi ve kaybolan üretkenliğin geri kazandırılması, yani arazi restorasyonu büyük önem taşıyor. Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 17 Haziran’da kutlanan Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü, çölleşme ve kuraklık konusunda farkındalık yaratmayı ve çözümler üretmeyi amaçlıyor. Bu yıl “Arazi Restorasyonu Yap, Fırsatları Açığa Çıkar” temasıyla, arazi restorasyonu için ayrılan kaynakların yetersizliğine dikkat çekilerek acil eylem çağrısı yapılıyor. Sağlıklı toprak; gıda güvenliğinin, sosyal refahın ve kuşaklar arası adaletin temelini oluşturuyor. TEMA Vakfı, bu özel günde arazi tahribatının dünya ekonomisine yıllık maliyetinin 10 trilyon ABD doları olduğunu belirterek, arazi tahribatının yalnızca çevresel değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik boyutları olan küresel bir sorun olduğuna dikkat çekti. Vakıf, bu sorunun engellenmesi ve arazi restorasyonu için toplumun tüm kesimlerini sorumluluk almaya ve harekete geçmeye çağırıyor. Arazi tahribatı ve iklim krizi, kuraklığı daha da artırıyor. 2000 yılından bu yana yaşanan kuraklık olaylarında %29’luk bir artış gözlemlendi. Son otuz yılda, dünya genelindeki toprakların dörtte üçünden fazlası, önceki 30 yıla kıyasla daha kurak hale geldi. Bu durum, özellikle kurak bölgelerde yaşayan 3 milyar insanın yaşamını doğrudan etkiliyor. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu tablo karşısında toprağın korunmasının ve iyileştirilmesinin doğayla uyumlu yaşamın vazgeçilmez bir parçası olduğunu hatırlatarak şunları söyledi: "Bugün dünya ekonomisinin %50’si doğadan elde ediliyor. Ancak kısa vadeli kazançlar uğruna doğa sürekli tahrip ediliyor. Doğadan alıyor, ancak ona neredeyse hiç yatırım yapmıyoruz. Eğer önlem alınmazsa, yüzyıl sonunda kurak alanlar Türkiye’nin 7,5 katı - yani 5,8 milyon km²- kadar genişleyecek. Bu sadece toprak verimliliğinin ve gıda üretiminin azalması değil; aynı zamanda su kıtlığı, yoksulluk ve iklim krizinin derinleşmesi anlamına gelir." Türkiye’nin yarısı çölleşme riski altında TEMA Vakfı, tam 31 yıl önce "Türkiye Çöl Olmasın!" sloganıyla bu hayati tehdide dikkat çekmiş ve bu sorunu Türkiye’nin gündemine ilk kez bu kadar güçlü biçimde taşımıştı. Deniz Ataç, gelinen noktada çölleşme tehlikesinin daha da derinleştiğini belirterek "İklim krizinin etkisiyle yağışlar azalıyor, su varlıklarımız yok oluyor; Türkiye’de çölleşmeye maruz kalan alanlar ise hızla artıyor. Türkiye topraklarının %50’si yüksek çölleşme riski altında. 2001–2020 yılları arasında kurak iklime sahip alanlar %5,4 oranında arttı. Sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları, erozyon ve aşırı gübre kullanımı topraklarımızın üretkenliğini azaltıyor. Yanlış ürün tercihleriyle yer altı su seviyemiz hızla azalıyor, sulak alanlarımız yok oluyor. Bu durumu tersine çevirmek ise bizim elimizde. " ifadelerinde bulundu. “Doğaya yatırım yapma zamanı” Tüm bu veriler, hem Türkiye’de hem de dünya genelinde toprağın korunması ve eski sağlığına kavuşturulması için acil adımlar atılması gerektiğini açıkça gösteriyor. Toprağın ve doğal varlıkların korunmasına katkı sağlayabilmek için birlikte hareket edilmesinin önemini vurgulayan Deniz Ataç, "Bugün neden olduğumuz arazi tahribatı ve bunun sonucu oluşan çölleşme, kuşaklar arası adaleti ortadan kaldırıyor. Bu adaleti yeniden sağlamak; doğaya olan yükümüzü azaltmaktan, arazi tahribatına karşı durmaktan, bu alanda etkili politikalar geliştirmekten ve arazi restorasyonu yoluyla doğayı iyileştirmekten geçiyor. Bunun için tahrip olmuş ormanların yeniden orman haline getirilmesi, çayır ve meraların ıslah edilmesi, sulak alanların geri kazanılması, tarım arazilerinde ise erozyonu önleyen, toprak organik madde içeriğini artıran ve toprak sağlığını koruyan sürdürülebilir tarım tekniklerinin uygulanması gerekiyor. Üstelik arazi restorasyonu çalışmalarına yapılacak her bir yatırımın getirisi 30 katına kadar ulaşabiliyor. Şimdi doğaya yatırım yapma zamanı. Çünkü toprağı iyileştirmek; yalnızca bugünü değil, doğayı ve geleceğimizi de korumaktır.” dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.