Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Miras

Kapsül Haber Ajansı - Miras haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Miras haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

İstanbul Maratonu’nda Eğitim İçin Koşan Yorglass Adını İPK Gurur Listesi’ne Yazdırdı  Haber

İstanbul Maratonu’nda Eğitim İçin Koşan Yorglass Adını İPK Gurur Listesi’ne Yazdırdı 

Dayanışmayı, gönüllülüğü ve eğitimi toplumsal gelişimin temel unsurları olarak gören Yorglass, bu yıl İstanbul Maratonu’nda kurumsal değerlerini sahaya taşıdı. Sosyal sorumluluk bilincini çalışanlarından başlayarak toplum geneline yaymayı hedefleyen şirket, yalnızca üretim alanında değil, sosyal yaşamda da fark yaratmaya devam ediyor. Maratonda eğitimde fırsat eşitliğini desteklemek için koşan Yorglass ekibi, attığı her adımla gençlerin geleceğine umut olmayı hedefledi. Eğitim için atılan her adım geleceğe umut oldu Şirket olarak bu yıl İstanbul Maratonu’nda anlamlı bir amaç için bir araya geldiklerini belirten Yorglass Yönetim Kurulu Başkanı Semavi Yorgancılar, “Türkiye’nin beş farklı lokasyonundan gelen 22 kişilik çalışma arkadaşımızla oluşturduğumuz kurumsal takımımız, Yönetim Kurulu Üyemiz Hakan Yorgancılar’ın kaptanlığında, Türkiye Eğitim Vakfı (TEV) iş birliğiyle ‘Eğitimde Dur Durak Yok!’ diyerek gençlerin eğitimine destek olmak için koştu. Takım kaptanımız Hakan Yorgancılar, İlk 100 Kurumsal Koşucu arasında en çok bağış toplayan 17’nci kişi oldu. Etkinlik kapsamında toplamda 495 bin 300 TL bağış toplayarak İyilik Peşinde Koş (İPK) Platformu Gurur Listesi’nde ilk 30’a giren ekibimiz, maraton boyunca ‘Bir Adımla Hayat Değişir!’ ve ‘Senin Adımın Bir Gencin Yarını Olabilir!’ mesajlarımızla hem parkurlarda hem de sosyal medyada geniş bir farkındalık yarattı. Toplanan bağışların, maddi imkânı sınırlı öğrencilerin öğrenimlerini sürdürmelerine katkı sağlayacak olması bizler için büyük bir mutluluk kaynağı oldu. Çünkü Yorglass’ta, üretim kadar toplumsal fayda yaratmanın da geleceğe bırakılacak en değerli miras olduğuna inanıyoruz” dedi. “İyilik hareketini gelenekselleştiriyoruz” İstanbul Maratonu’nun kendileri için dayanışmanın, gönüllülüğün ve birlikte değer yaratmanın güçlü bir sembolü olduğuna dikkat çeken Semavi Yorgancılar, “Camın ötesinde değer yaratma anlayışımız doğrultusunda toplumsal faydayı işimizin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. İstanbul Maratonu, bu yaklaşımımızın sahadaki en anlamlı yansımalarından biriydi. Çalışanlarımızın bu ruhla koşması ekip ruhunu, aidiyet duygusunu ve sosyal sorumluluk bilincini daha da pekiştirdi. Biz, attığımız her adımla yalnızca parkuru değil, gençlerin geleceğini de aydınlattığımıza inanıyoruz. Önümüzdeki yıllarda da bu iyilik hareketini gelenekselleştirerek sporu, dayanışmayı ve gönüllülüğü bir araya getiren projelerde yer almayı sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı. Yorglass’ta iyiliğin gücü kurum kültüründe yaşıyor Dayanışmanın kurum kültürlerinde yer alan önemli bir değer olduğunu vurgulayan Yorglass İnsan Kaynakları Direktörü Ayşe Doğruöz ise şunları söyledi: “Yorglass olarak çalışanlarımızın topluma katkı sunan bireyler olarak güçlenmelerini önemsiyoruz. Bu doğrultuda sosyal sorumluluk projelerini, kurum kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olarak konumlandırıyoruz. İstanbul Maratonu, bu yaklaşımımızın en güzel yansımalarından biri oldu. Ortak bir hedefe inanmak, ekip ruhuyla hareket etmek ve iyiliği çoğaltmak bizim için büyük bir anlam taşıyor. Çalışma arkadaşlarımız, gençlerin eğitimine destek olmak için omuz omuza koşarken aidiyet duygumuzu ve gönüllülük bilincimizi de pekiştirdiler. Her bir adımın bir gencin geleceğine umut olacağı düşüncesi bizler için güçlü bir motivasyon kaynağı oldu. Önümüzdeki dönemde de çalışanlarımızın toplumsal fayda sağlayan projelerde aktif rol almasını teşvik ederek bu iyilik hareketini daha geniş kitlelere taşımayı sürdüreceğiz.”

Coğrafi İşaret Tescilli Ürünlerde Öncelikli Kriter “Güven” Haber

Coğrafi İşaret Tescilli Ürünlerde Öncelikli Kriter “Güven”

Coğrafi İşaret tescilli ürünlerin ne olduğunu katılımcıların %72’sinin bildiğini ve %34’ünün tercih ettiğini ortaya koyan araştırmada öne çıkan en önemli kavram “güven” oldu. Bu kavram bir yandan ürüne atfedilen “değer”, “mükemmellik” ve “mirası”ı tanımlarken diğer yandan özellikle yanlış etiket uygulamaları nedeniyle duyulan endişeleri ve ürüne ulaşılan kanala güveni ortaya koydu. Metro Türkiye, TURYİD ve FutureBright iş birliğiyle gerçekleştirdiği “Coğrafi İşaretli Ürünler Araştırması” ile yerel ve Coğrafi İşaret tescilli ürünlere yönelik bilinirlik, tercih motivasyonları ve özellikle güven kavramının bu tercihlerdeki belirleyici rolünü ortaya çıkaran kapsamlı bir tabloyu sektörle paylaştı. Türk mutfağının geleceğinin, yerel ürünlerin korunmasına bağlı olduğuna inanan ve bu doğrultuda çalışmalar yürüten Metro Türkiye, bu araştırma ile alandaki liderliğini bir kez daha pekiştirerek sektöre yeniden öncülük etti. Tüketici, üretici ve yeme içme sektörü profesyonellerini kapsayan 18-60 yaş aralığındaki 600 kişiyle yapılan görüşmeler ile hazırlanan araştırma; Coğrafi İşaret tescilli ürünlere dair bilgi düzeyleri, algıları ve karşılaştıkları temel sorunları bütüncül bir çerçevede ele alıyor. Amaçlarının, Türk mutfak kültürünü ve değerlerini korumak ve gelecek nesillere aktarmak olduğunu hatırlatan Metro Türkiye CEO’su David Antunes, “Bunun ancak ürünü yaşatmakla mümkün olabileceğini biliyor; tam 35 yıldır, yerli ürünü koruma ve üreticiyi destekleme konusunda çalışmalar yapıyoruz. 2012 yılında, 'Yerli ürün sürdürülebilir olmazsa, Türk mutfağı sürdürülebilir olamaz anlayışıyla' bu konunun kamu gündemine ilk kez taşınmasını sağlayan Coğrafi İşaretler projesini hayata geçirdik. Projemizle üreticilere ürünün nasıl yetiştirileceğini, tohumun nasıl saklanacağını, sürdürülebilirliğin nasıl sağlanacağını anlatıyoruz. Tescil başvurusu ve ihracat gibi konularda onlara rehberlik ediyoruz. Bu ürünlerin mutfaklarda daha fazla yer alması için de çalışıyor, ayrıca kamuoyunda farkındalık yaratacak çalışmalara imza atıyoruz. Bugünse bu yöndeki çalışmalarımızı bir adım daha öteye taşıyarak, TURYİD ve Future Bright iş birliğinde gerçekleştirdiğimiz araştırmayla Coğrafi İşaretlerin üreticiler, tüketiciler ve sektör profesyonelleri nezdinde karşılığını ölçmeye odaklandık. Bu ürünler ne kadar biliniyor, tanınıyor sorularının yanıtlarını bulmaya çalışarak tüketim ve kullanım alışkanlıklarını değerlendirmeyi, ekonomik, kültürel, toplumsal boyutlarda etkisini ortaya koymayı amaçladık. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda yine sektöre ışık tutacak ve öncülük edecek çalışmalara imza atacağız. Bu konuda gelişim noktaları neler, bunlara odaklanarak süreçleri iyileştirme adına neler yapabileceğimize odaklanacağız” dedi. ‘Ürünün kimliği, genç çiftçinin geleceği’ Coğrafi işaretlerin kültürel bir güç olduğuna dikkat çeken FutureBright Kurucusu Akan Abdula; ‘’Coğrafi işaretler birer ekosistem yaratıcısıdır. Harekete geçtiklerinde yalnızca bir üretim biçimini değil, bir yaşam biçimini de dönüştürürler. Her şeyi radikal biçimde etkilerler: toprağın değerini, köyün umudunu, sofranın anlamını. Kolektiflerleri yaratırlar. Üreticisini rekabetten beraberliğe taşırlar. Tüketicisine yalnızca ürün değil, kültür tükettirirler. Ama benim için en önemlisi genç çiftçiler. Son on yılda pek çoğu toprağını bırakıp büyük şehirlere göç etti. Oysa coğrafi işaretlerin bu gençleri köylerinde tutma potansiyeli çok yüksek. Bu ürünler, sadece geçmişi korumakla kalmaz, geleceği de yeniden yeşertir. Türkiye’nin tarım sorununu çözmede en umut verici alanlardan biri burası. Savunmalıyız. Desteklemeliyiz. Çünkü ürünün kimliği, genç çiftçinin geleceğidir’’ açıklamasında bulundu. Günümüzde tüketicilerin menülerde Coğrafi İşaret tescilli ürünlerin adını görmenin yanı sıra şeflerden ürünün hikayesini dinlemeyi de talep ettiklerine dikkat çeken TURYİD Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Koralı ise ‘’İki açıdan coğrafi işaretler kullanımını çok önemli buluyorum. Bunlardan ilki; fark yaratma. Bölgenin toprağı, iklimi, suyu ve insanının yarattığı, taklit edilemez benzersiz bir aroma ve lezzet profili, Coğrafi İşaretlerin en önemli kriteridir. Şefler mükemmeli kullanmak ister, en iyi lezzeti yakalamak için çalışırlar. Coğrafi İşaretler, şeflere ve restoranlara belgeli, denetimli ve standart kalitede bir hammadde sunar. Her coğrafi işaretli ürünün ardında ait olduğu yörenin bir kültür, tarih ve üretim hikayesi var ve restoranlar, bu hikayeleri menülerine taşıyarak sadece bir yemek değil, bir deneyim de sunuyor. Bu, restoranın kimliğini ve felsefesini güçlendiriyor. İkinci olarak; tüketiciyi bilgilendirme noktasında restoranlar büyük bir farkındalık yaratıyor. Müşteriler eline menüye baktığında ürünle tanışıyor. Müşteriler restoranda Coğrafi işaretli ürünün lezzete olan katkısını deneyimleyebiliyor. Coğrafi işaret, tüketici ile ürün arasında güçlü bir güven bağı kuruyor, güven ve şeffaflık, emeğe saygı ve katma değerli bir ürüne sahip olmak gibi farklı açılardan tatmin sağlıyor’’ diye konuştu. Bilinirlik oranı %72 Gerçekleştirilen araştırma, ürünlerin geleceği açısından çok değerli sonuçları ortaya koydu. Buna göre tüketicilerin %72'si Coğrafi İşaret tescilli ürünün ne demek olduğunu bildiğini belirtse de 10 kişiden sadece 2’si doğru tanım yapabiliyor. Her 100 kişiden 34’ü ise Coğrafi İşaret tescilli ürünleri özellikle tercih ettiğini ifade ediyor. İlk akla gelen tescilli ürün Antep Baklavası Coğrafi işaret tescilli ürün denildiğinde tüketicilerin %58'sinde daha çok yemek, tatlı, hamur işi kategorisi çağrışım yapıyor. Bunu %37 ile meyve - sebze, %29 ile bal, şeker, kuruyemiş ürünleri takip ediyor. Antep Baklavası ise katılımcıların %26'sının aklına ilk gelen Coğrafi İşaret tescilli ürün olarak öne çıkıyor. Bunu %14 ile Malatya Kayısısı, %9 ile baklava, %8 ile Adana Kebap, %7 ile Antep Fıstığı, %6 ile fındık, Kayseri Pastırması ve Aydın İnciri ve %5 oranla Kars Kaşarı, Antakya-Hatay Künefesi ve Edirne Ciğeri takip ediyor. Yerel ürün denildiğinde ise akla ilk fındık, peynir, çay ve zeytin geliyor. Tüketici Coğrafi İşaretlerde güven arıyor Tüketiciler yerel ve Coğrafi İşaret tescilli ürünleri kültürel bir “miras” olarak algılarken, sektör profesyonelleri ise bu ürünleri "mükemmellik" unsuru olarak değerlendiriyor. Bunların karşılığında ise ortaya “güven” kavramı çıkıyor ancak güven, Coğrafi İşaret tescilli ve yerel ürünlerin en büyük gücü olsa da tüketiciler ve profesyoneller, pazardan markete her yerde Coğrafi İşaret etiketiyle karşısına çıkabilen ürünlerin kalitesine, denetimine karşı soru işaretleri de yaşayabiliyor. Tescil ve denetimler sonucunda elde edilmemiş ‘yanlış etiket’ marka değerine zarar verebiliyor. İşte bu noktada ürüne ulaşılan kanala güven ön plana çıkıyor. Metro Türkiye, sezonuna bağlı olarak kalite ve gıda güvenliği denetimlerinin ardından raflarına taşıdığı gıda ve gıda dışı 750’ye yakın Coğrafi İşaret tescilli ve aday ürünle hem yeme içme sektörü hem de son tüketiciler için ciddi bir sorumluluk üstleniyor. Küçük bütçelerle büyük fırsatlar kaçıyor Araştırmaya göre üreticilerin ürüne ayırabilecekleri bütçelerin kısıtlı oluşu, üretim faaliyetlerinin gelişimi ve genişlemesi için gerekli altyapı yatırımlarının yapılamamasına yol açıyor. Üretici gerekli lojistik koşullarını yerine getiremediği gibi, yetersiz altyapı bazı ürünlerin kalite standartlarını da riske atabiliyor. Bu da sektör profesyonelleri nezdinde bir güvensizlik yaratıyor. Metro Türkiye, sadece üretim aşamasında değil ürünlerin lojistiğinden market raflarında yer aldığı süre boyunca gerçekleştirdiği analizlerle hem üreticilere hem de tüketici ve sektör profesyonelleri için fayda yaratmaya odaklanıyor. Üreticinin sesini duyurmasında destek şart Araştırma üreticilerin, çoğu zaman ürünlerinin tanıtımını yeterli yapamadığını da gösteriyor. Sürecin diğer tarafında olan sektör profesyonelleri, üreticilerle ancak sektörden alınan referanslar ve sosyal medya ile buluşabiliyor. Bu durum, üretici ve ilgili paydaşları buluşturacak çözümlere gereksinimi ortaya koyuyor. Üstlendiği sorumlulukla Metro Türkiye, üreticiler ile en büyük iş ortaklarından biri olduğu profesyoneller arasında köprü kurarak ürünlerin tanıtılmasına ve mutfaklarda kullanılmasına önemli bir destek sağlıyor. Elde edilen sonuçlar “iş birliği”ne işaret ediyor Coğrafi İşaret tescilli ve yerel ürünlerin geleceğine ışık tutmak amacıyla gerçekleştirilen araştırma, bu ürünlerin üretimlerinin devamlılığının sağlanabilmesi için iş birliklerinin can suyu niteliği taşıdığını ortaya koyuyor. Tüketiciden yöneticilere her ferdin vereceği destek ve doğru paydaşların bir araya gelmesiyle, süreçte yaşanılan bilgi boşluklarının, iletişimsizlerin ve yetersizliklerin aşılabileceği belirtiliyor. Araştırma sonucu elde edilen veriler ışığında sorunlara çözümler üretmeyi hedefleyen Metro Türkiye, gerekli iyileştirmelerin yapılmasını, iş birliklerin kurulmasını sağlayarak bu ürünleri geleceğe taşımaya kararlı.

Turknet, Atatürk’e En Sevdiği Çiçek Kasımpatı ile Teşekkür Ediyor Haber

Turknet, Atatürk’e En Sevdiği Çiçek Kasımpatı ile Teşekkür Ediyor

Emre Kınay’ın seslendirdiği, Batu Şener’in düzenlemesiyle “Bülbülüm Altın Kafeste” türküsünün eşlik ettiği 30 saniyelik film; Atatürk’le kurduğumuz bağın hiç solmayan gücünü #AydınlığınlaAnıyoruz mesajıyla vurguluyor. Turknet, bu özel filmle birlikte Türkiye’nin farklı bölgelerindeki çalışanlarıyla Atatürk anıtlarına beyaz kasımpatılar bırakarak saygısını sunuyor. Marka ayrıca bu anlamlı günde herkesi, Atatürk’ü anma noktalarına kasımpatı bırakma ve sevdiklerine kasımpatı gönderme hareketine davet ediyor. Turknet, 10 Kasım’a özel hazırladığı filmle, Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşamlarımızda filizlenen etkisini ve gelecek nesillere uzanan mirasını O’nun en sevdiği çiçek olan kasımpatı metaforuyla anlatıyor. Filmde, Atatürk’ün en sevdiği türkülerden “Bülbülüm Altın Kafeste”nin Batu Şener’in yorumladığı piyano versiyonu kullanılıyor, anlatımı ise ünlü sanatçı Emre Kınay üstleniyor. Turknet Büyümeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Gül Sağır Aydın "Turknet için beyaz kasımpatı, yalnızca bir anma sembolü olmanın ötesinde, Atatürk’ün bize emanet ettiği aydınlık geleceğin de ta kendisi. Bu yaklaşımla 10 Kasım, sadece bir anma günü olarak değil; O’nun mirasını, öğretilerinin ışığında hep birlikte büyütme ve geleceği bu değerlerle şekillendirme sorumluluğumuzu da hatırladığımız bir gün. Filmimizde kullandığımız beyaz kasımpatı metaforu ile yeniden yeşertmek ve çoğaltmak istedik” dedi. Filmde beyaz kasımpatı, zarafeti, sadeliği ve kararlılığıyla Atatürk’ün değerlerini temsil ediyor. “Işığının değdiği her an, yarına bırakılan bir miras. #AydınlığınlaAnıyoruz” temasıyla hazırlanan film, geçmişe değil, geleceğe uzanan bir teşekkür hikayesi anlatıyor. Filmin prodüksiyonu HAM! Creative Works tarafından gerçekleştirildi Turknet bu özel filmle birlikte Türkiye’nin farklı bölgelerindeki çalışanları ve iş ortakları ile Atatürk anıtlarına beyaz kasımpatılar bırakarak saygısını sunuyor. Şirket, herkesi şehirlerindeki Atatürk anıtlarına beyaz kasımpatı bırakarak ona duyduğumuz sevgi, minnet ve özlemi paylaşmaya; bize bıraktığı aydınlık gelecek için kalpten teşekkür etmeye davet ediyor. Turknet, bu yaklaşımıyla “bağlanmak” kavramını yalnızca teknolojiyle değil; ışığa, bilime, sanata ve umuda uzanan bir anlamla yeniden tanımlıyor. HAM! Creative Works tarafından hazırlanan filmin bir diğer özelliği ise bir bölümünün yapay zeka teknolojisi ile hazırlanmış olması.

Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali Başlıyor Haber

Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali Başlıyor

Bursa’nın dünyada ve Türkiye’de ses getirebilecek bir kültürel birikime sahip olduğunu söyleyen Başkan Mustafa Bozbey, tüm Bursalıları festivale katılmaya ve Karagöz’ün gölgesinde buluşmaya davet etti. Gölgelerin ışıkla dans ettiği, kökleri asırlar öncesine dayanan, Bursa’nın kültürel mirası Karagöz oyunu, Uluslararası Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali ile 21. kez kapılarını açıyor. Festivalde, 38 temsil gerçekleştirilecek Büyükşehir Belediyesi adına BKSTV tarafından UNIMA Türkiye Millî Merkezi'nin desteğiyle 14-23 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan festivalde, 11’i ulusal, 10’u yabancı toplam 21 ekip yer alacak. Arjantin, Bosna-Hersek, Meksika, İran, Yunanistan, Fransa, Endonezya ve Guatemala gibi ülkelerden sanatçılar, festival kapsamında kente konuk olacak. Festivale katılan sanatçılar, kendi kültürlerinden örnekleri paylaşırken; 9’u biletli olmak üzere toplam 38 temsil gerçekleştirilecek. Festivalin merkezi Atatürk Kültür Merkezi Merinos Yerleşkesi olurken, Tayyare Kültür Merkezi, Podyum Sanat Mahal ve Karagöz Müzesi de de farklı etkinliklere ev sahipliği yapacak. Yaklaşık 100 sanatçı, eğitmen ve uzmanın katılacağı festivalde, her yaştan bireye uygun 5 atölye çalışması, 1 söyleşi, 1 yuvarlak masa toplantısı ve 1 çalıştay düzenlenecek. Gelecek nesillere Karagöz’ü taşımak için özellikle çocuklar için özel etkinlikler olacak. “Değerlerimizi gelecek kuşaklara aktarmalıyız” Festivalin tanıtım toplantısında konuşan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Karagöz’ün Bursalıların sahip çıkması gereken değerlerden birisi olduğunu söyledi. Hedeflerinin, kültür ve sanat kenti Bursa’yı oluşturmak olduğunu belirten Başkan Mustafa Bozbey, “Bursa sadece sanayi, tarım kenti değildir. Kültürel birikimi olan, 8500 yıllık tarihi içerisinde barındıran, dünyada ve Türkiye’de ses getirebilecek potansiyele sahip olan bir kenttir. Bu değerlerimizi gelecek kuşaklara aktarmalıyız. Bu kentte yaşayan herkesin değerlerimize sahip çıkma sorumluluğu var. Bir yere yol yaparsınız ama yolu kullanmaya başladıktan sonra insanlar yapıldığı tarihi bile unuturlar. Ancak bir yere kültür ve sanatı götürürseniz, insanların o sanatın değerini hiç unutmadığını göreceksiniz" ifadeleri ile sanatı kente yayarak değişim sürecini başlattıklarını vurguladı. “Bursamızı keşfetmeye davet ediyoruz” Türk gölge tiyatrosunun simgesi Karagöz’ün 2009 yılında UNESCO Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne dahil edildiğini hatırlatan Başkan Bozbey, Karagöz’ün doğduğu kent olan Bursa’da düzenlenen festivalin önemine değindi. Festivalin kültür köprüsü kuracağını anlatan Başkan Bozbey, diğer kültürlere ait kukla ve gölge oyunlarının keşfedilmesine de pencere açılacağını belirtti. Karagöz’ün, asırlar öncesinde olduğu gibi bugün de halkın sesi olduğunu söyleyen Başkan Bozbey, “Karagöz gölge oyunu; yalnızca figürlerin perdeye yansıtılması değildir. Günceli yakalayan, halkın duygularını ve düşüncelerini ifade eden bir sanattır. Bu anlayışla dopdolu bir festival hazırladık. Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak kültür ve sanatı; kentimizin dünyaya açılan güçlü bir vitrini olarak görüyoruz. Bursamızın dünya miraslarını, kadim kültürünü ve eşsiz güzelliklerini sergiliyoruz. Uluslararası etkinlikler sayesinde dünya insanlarını Bursamızı keşfetmeye davet ediyoruz. Festivalde emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Gelin, hep birlikte Karagöz’ün köklü ve evrensel perdesinde buluşalım. Farklı ulusların gölge ve kukla oyunlarıyla tanışalım. Tüm Bursalıları festivalimize katılmaya ve Karagöz’ün gölgesinde buluşmaya davet ediyorum” diye konuştu. “Festivali 9 günlük bir süreye çıkarttık” UNIMA Türkiye Başkanı Enis Ergün, Uluslararası Karagöz Kukla ve Gölge Oyunları Festivali’nin çok köklü bir organizasyon olduğunu belirtti. Bursa’nın bir festivaller şehri olduğunu ifade eden Ergün, “Karagöz, bizim gözbebeğimiz ve bayraktarımızdır. Festival, bugüne kadar ulusal ve uluslararası anlamda bir çekim merkezi oldu. Bu sene festivali, İpek Yolu vizyonu ve farklı ülkelerden daha fazla katılım sağlanması noktasında yeniden tasarladık. Tarihimizde ilk defa festival, çok ciddi bir başvuru aldı. 37 farklı ülkeden 150 başvuru aldık. Festivali 9 günlük bir süreye çıkarttık. İnsanlar, birçok farklı ülkeden kukla oyunlarını izleyebilecek. UNESCO Listesi’nde tanımlandığı gibi Karagöz oyunlarının doğru örneklerini seyirciyle buluşturacağız. 2026 yılında dünyaya örnek olacak daha iyi bir festivali tasarlamak için çalışacağız. Aynı zamanda BKSTV ve Bursa Miras ile birlikte ‘Bursa Karagöz ve Kukla Çalıştayı’nı gerçekleştireceğiz. Herkesi festivalimize bekliyoruz” dedi. BKSTV Genel Sekreteri Emre Feza Soysal, dünyada her kentin bir şeyle anıldığını, Karagöz’ün de Bursa’nın en önemli markalarından birisi olduğunu söyledi. 21. kez yapılacak olan festivali çok önemsediklerini söyleyen Soysal, festival kapsamındaki oyunların 17 ilçede vatandaşlarla buluşturulacağını söyledi. Soru cevap bölümüyle devam eden programa, Başkan Mustafa Bozbey’in yanı sıra Usta Hayali (Karagöz oynatıcısı) Recep Şinasi Çelikkol, Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ali Düşenkalkar ve Büyükşehir Belediyesi yöneticileri katıldı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Mudanya Turizm Çalıştayı Tamamlandı Haber

Mudanya Turizm Çalıştayı Tamamlandı

Mudanya Belediyesi’nin, “Geçmişin İzleri, Geleceğin Turizmi” temasıyla düzenlediği ve ilçenin turizm vizyonunu ortak akılla belirleyecek “Mudanya Turizm Çalıştayı” tamamlandı. Tirilye Taş Mektep’te üç gün süren çalıştayda akademisyenler, işletmeciler, turizm profesyonelleri ve sivil toplum temsilcileri Mudanya’nın turizm geleceğini bütüncül bir bakışla ele aldı. “Doğa ve Ekoturizm”, “Gastronomi ve Kültürel Miras”, “Yerel Ekonomi ve Girişimcilik” ile “Deniz Turizmi ve Kıyı Kimliği” başlıklarında düzenlenen tematik oturumlarda; halkın turizme katılımı, tarihi mirasın korunması, teknolojinin sektöre etkisi, kooperatiflerin ve esnafın kalkınmadaki rolü gibi başlıklar tartışıldı. Çalıştayda, Mudanya’nın somut ve somut olmayan kültürel mirasının turizme kazandırılmasının yolları da masaya yatırıldı. DALGIÇ: MUDANYA KENDİ HİKAYESİNİ YAZIYOR Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, çalıştayın ardından yaptığı değerlendirmede, Mudanya’nın artık kendi turizm hikayesini yazdığını söyledi. Dalgıç, “Akademisyenlerden turizm profesyonellerine, üreticilerden genç girişimcilere kadar çok geniş bir katılım vardı. Ortaya çıkan fikirler, Mudanya’nın doğasına, tarihine ve üretken insanına yakışan bir vizyon çizdi.” dedi. Dalgıç, şöyle konuştu: “Mudanya’nın geleceğini, kimliğini, değerlerini konuştuk. Bu süreç, sürdürülebilir ve katılımcı bir turizm anlayışını kalıcı hale getirmenin başlangıcıdır. Her oturumda, yerel zenginliklerimizi koruyarak büyümenin mümkün olduğunu gördük. Şimdi bu fikirleri, Mudanya Turizm Vizyon Planı ile kalıcı bir stratejiye dönüştürme zamanı.” “MUDANYA’NIN GELECEĞİNİ BİRLİKTE PLANLIYORUZ” Yıl boyuna yayılacak tematik buluşmalarla Mudanya Turizm Stratejisi ve Master Planının oluşturulacağını belirten Dalgıç, çalıştayın bu sürecin önemli bir dönüm noktası olduğunu söyledi. Başkan Dalgıç, sürecin bir başlangıç olduğuna vurgu yaparak, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu plan, ‘Mudanya nasıl bir turizm kenti olmalı?’ sorusuna ortak akılla yanıt verecek uzun soluklu bir sürecin ürünü olacak. Doğa ve deniz turizmi, gastronomi, yerel üretim ve kültürel miras başlıklarında somut bir yol haritası oluşturuyoruz. Böylece Mudanya hem kimliğini koruyan hem de sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir turizm modeliyle geleceğe hazırlanacak. Bu bir başlangıç. Mudanya’nın turizm vizyonunu herkesin katkısıyla yazıyoruz. Her fikir, her öneri bu yolculuğun parçası olacak. Mudanya’nın geleceğini birlikte planlıyoruz.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Rolls-Royce’dan 100 Yıllık Efsanesine Özel Koleksiyon  Haber

Rolls-Royce’dan 100 Yıllık Efsanesine Özel Koleksiyon 

100 yıldır Phantom, dünyanın en etkili isimleri tarafından tercih edilen, başarı ve seçiciliğin nihai sembolü olarak tanınıyor. Efsanevi Phantom’un 100. yılı kutlanırken, Rolls-Royce Motor Cars Phantom Centenary Private Collection ile saygı duruşunda duruyor ve sadece 25 adet ile sınırlı bu özel koleksiyonu kutluyor. Rolls-Royce Bespoke (kişiselleştirme) Collective’in tasarımcı, mühendis ve ustaları, tüm uzmanlıklarını ve yaratıcılıklarını bir araya getirerek, markanın başyapıtı olarak nitelendirilebilecek bu eşsiz koleksiyonu hayata geçirdi. Rolls-Royce Bespoke ekibi, 1920’lerden günümüze Phantom’un her neslinin ruhunu ve kimliğini detaylı bir şekilde inceleyerek, modelin dünyasına tam anlamıyla nüfuz etti. Bespoke ekibi, Phantom’un önemli sahiplerini, Rolls-Royce’un kilit isimlerini, modelin tasarlanıp üretildiği mekanları ve dönemin ruhunu yansıtan önemli olayları detaylı bir şekilde araştırdı. Bu ilham kaynakları, önce 77 el çizimi motif olarak tasarlandı ve ardından Phantom Centenary Private Collection’a özenle işlenmiş arşiv referanslarıyla yansıtıldı. Ortaya çıkan bu özel koleksiyon, Phantom’un geçmişine saygı duruşunda bulunurken, bugününü tanımlıyor ve önümüzdeki 100 yıl boyunca modelin mirasını şekillendirecek prensipleri ortaya koyuyor. Her tarihi an, bu nadir ve koleksiyon değeri taşıyan saygı duruşu için özel olarak geliştirilen ileri düzey zanaatkarlık teknikleri ile hayata geçiriliyor. İç mekânda, couturier tasarımı tekstiller, çizim stilinde nakışlar, lazerle işlenmiş deri ve öncü ahşap işçiliği – üç boyutlu marküteri, altın varak ve üç boyutlu mürekkep katmanlama dahil – Phantom’un hikayesini çarpıcı ve detaylı bir şekilde anlatıyor. Dış tasarımda, kaput benzersiz bir Spirit of Ecstasy figürü ile taçlandırılıyor. Bu figür, Phantom’un ilk modelinde ilham alınarak yeniden yorumlandı ve bu özel yıldönümünü anmak için saf altından üretildi. Dış tasarım: Zarif ve özel Bespoke ifadesi Siyah – beyaz bir film yıldızının zamansız zarafetini yansıtan Phantom Centenary Private Collection’ın dış tasarımı, Phantom’un galalarda boy gösterdiği, sinema ikonlarını taşıdığı ve dönemin ışıltısının simgesi haline geldiği Hollywood’un altın çağını anımsatıyor. Araç, Bespoke iki tonlu boya ile tamamlanıyor ve uzun yüzeylerdeki bu uygulama, 1930’lu yılların Phantom modellerinin akıcı silüetine saygı duruşu niteliğinde. Yan gövde, Arctic White üzerine Super Champagne Crystal kaplamasıyla sunulurken, üst gövde siyah üzerine Super Champagne Crystal ile tamamlanıyor. Özel olarak geliştirilen bu kaplama, dış yüzeye olağanüstü bir metalik parlaklık kazandırıyor. Bu etki, şeffaf verniğe ince öğütülmüş cam parçacıklarının eklenmesiyle sağlanıyor. Bu özel kutlama Private Collection için, Rolls-Royce boya uzmanları, şeffaf parçacıkları şampanya rengi partiküllerle değiştirerek miktarını iki katına çıkardı ve böylece büyüleyici bir derinlik elde etti. Bu zamansız kaplama, Spirit of Ecstasy’nin benzersiz bir yeniden yorumlanmasıyla taçlandırılıyor. Phantom’a takılan ilk Spirit of Ecstasy figürünü referans alan tasarımcılar, bu ikonik figüre bir saygı duruşu niteliğinde tasarım ortaya çıkardı; önce 18 ayar saf altın ile dökülen figür, ardından 24 ayar altın kaplama ile tamamlanarak kusursuz ve kararmaya dayanıklı bir yüzey sunuyor. Parça, Londra’daki Hallmarking & Assay Office’e sunularak, özel olarak geliştirilen “Phantom Centenary” damgasını aldı. Rolls-Royce tarihinde bir ilk; altın ve beyaz mineli “RR” Figürün tabanı, el dökümü beyaz cam mine ile tamamlanıyor ve koleksiyonun adı özenle işlenerek kazınıyor. Rolls-Royce tarihinde bir ilk olarak, aracın ön, arka ve yan taraflarında yer alan “RR” Onur Rozeti, koleksiyona özel 24 ayar altın ve beyaz mine ile sunuluyor. Dış tasarımın tamamlayıcısı olarak, her biri 25 çizgiyle işlenmiş Phantom jantları yer alıyor. Bu detay, koleksiyondaki 25 araca saygı duruşu niteliğinde olup, toplamda 100 çizgi ile Phantom’un 100. Yılı kutlanıyor. İç tasarım: Phantom efsanesine yolculuk Phantom’un bir asırlık hikayeleri, Private Collection’ın iç mekandaki birçok yüzeyde zarif bir şekilde hayat buluyor; bazıları hemen fark edilen, bazıları ise zamanla keşfedilen görkemli arşiv referanslarıyla anlatılıyor. Geçmiş Phantom modellerine bir saygı duruşu olarak, Phantom Centenary’in iç mekânı tekstil ve deriyi bir araya getiriyor; bu tasarım, markanın ilk yıllarını anımsatıyor; şoför koltuğu dayanıklı deri ile arka kabin ise lüks kumaşlarla kaplanıyordu. Bu zarif kontrast, Phantom’un her zaman sürüşteki otorite ile yolcu kabinindeki mutlak huzuru mükemmel bir dengeyle bir araya getirdiğini gözler önüne seriyor. Arka koltuklar: Ustalığın zirvesi Phantom Centenary’in arka koltukları, 1926 yapımı ünlü “Phantom of Love” modelinden ilham alıyor. O dönemlerde, koltuklar el dokuması Aubusson halılarıyla özel olarak tasarlanmıştı. Koltuklardaki sanat eserleri, üç farklı hikâye katmanı üzerinden anlatılıyor. İlk katman, yüksek çözünürlüklü baskı ile tasarlanan arka plan, Phantom’un tarihine ait önemli mekanları ve objeleri gözler önüne seriyor. Bu detaylar, Londra’daki markanın ilk adresi Conduit Street’ten, Henry Royce’un Güney Fransa’yı konu alan yağlı boya tablolarına kadar uzanıyor. İkinci katman, yüksek çözünürlüklü baskı ile tasarlanmış olup, geçmişin ikonik Phantom modellerini ince detaylarla gözler önüne seriyor. Üçüncü ve en üst katman, Phantom’un her neslinden yedi önemli sahibi soyut bir şekilde temsil eden özenle işlenmiş nakışlarla oluşturuluyor. Bu özel kumaş, bir moda atölyesi ile iş birliği içinde 12 ay süren titiz bir çalışma sonucunda geliştirildi ve haute couture dünyasının ötesinde ilk kez Phantom Centenary için kullanıldı. Rolls-Royce’un yüksek standartlardaki dayanıklılık, dokunsal kalite ve estetik beklentilerini karşılamak üzere, yüksek çözünürlüklü baskı süreci Phantom Centenary Private Collection için özel olarak geliştirilmiş mürekkepler ve tekniklerle mükemmelleştirildi. Rolls-Royce tarihinin en detaylı koltuk kompozisyonu Yüksek çözünürlüklü baskılı kumaş, benzersiz bir el çizimi görünümü sunan özenle tasarlanmış nakışlarla tamamlanıyor. Bespoke Collective tarafından “iplikle eskiz yapmak” olarak tanımlanan bu özel nakış tekniği, bir kalem çizgisinin ifadesini tekstil üzerinde kusursuz bir şekilde yansıtıyor. Her bir görseli öne çıkarmak ve tanımlamak üzere ustalar, Golden Sands ipliği ile eskiz tarzında düzensiz dikişler uyguladı. Bu teknik, çizgilerin yüzeyin üzerinde hafifçe süzülüyormuş gibi görünmesini sağlıyor. Doku ve derinlik, Seashell ipliği ile yüksek yoğunluklu dikişler uygulanarak sağlandı. Tüm kompozisyon boyunca bu özenli işçilik, toplamda 160.000’den fazla dikişten oluşuyor. Tamamlanan eser, her biri tam hassasiyetle hizalanmış ve koltukların kıvrımlarına uyacak şekilde yerleştirilmiş 45 ayrı panelden oluşuyor. Bu süreç, Savile Row terzilik tekniklerinden ilham alınarak gerçekleştirildi ve sonuç olarak Rolls-Royce tarihinin en detaylı koltuk kompozisyonu ortaya çıktı. Arka koltukların, el dokuması bir halının çağdaş yorumu olarak tasarlandığını belirten Celina Mettang (Bespoke Colour and Material Designer, Rolls-Royce Motor Cars) sözlerine şöyle devam etti: “Phantom’un hikayesi, özenle seçilmiş detaylar aracılığıyla tekstil ve nakışlarla gözler önüne seriliyor. Her bir nakış detayı, ustalar tarafından dijital olarak yeniden tasarlanarak işlendi ve her çizgi için özel dikiş teknikleri titizlikle seçildi. Örneğin, at motifinde saç dokusunu canlandırmak için aralıklı dikişler, kasları ve hatları belirginleştirmek için ise yoğun dikişler uygulandı. Bu ince detayların kusursuz bir şekilde uygulanabilmesi için olağanüstü bir hassasiyet gerekiyordu; bir motif, istenilen mükemmelliğe ulaşana kadar 24 kez revize edildi. Bu süreç, Phantom’un adını onurlandıran özel bir saygı duruşu yaratırken hissettiğimiz derin kişisel gururu ve bu ikonik mirası gelecek nesillere taşıma sorumluluğunu gözler önüne seriyor.” Ön koltuklar: Sürüş kabininde tasarımın zirvesi Ön koltuklardaki deri, Bespoke tasarımcı tarafından el çizimi olarak hazırlanan çalışmalar temel alınarak lazerle işlenmiş olup, çizerin ustalığını ve detaycılığını yansıtıyor. Motifler arasında, Phantom’un 100 yıllık mirasının olağanüstü ağırlığını zarif bir şekilde taşıyan sembolik detaylar yer alıyor. Bunlar arasında, 2003’teki Rolls-Royce yeniden lansmanının kod adı olan “Roger Rabbit”e gönderme yapan bir tavşan ve 1923 Phantom I prototipinin kod adı olan martı yer alıyor. Anthology Gallery: 100 yıldır anlatılan seçilen bir hikâye Phantom Centenary Private Collection’ın merkezinde, Anthology Gallery yer alıyor. Bu etkileyici kompozisyon, dikey olarak fırçalanmış 50 adet 3D baskılı alüminyum “kanatçıktan” oluşuyor ve bir kitabın sayfaları gibi zarif bir şekilde iç içe geçiyor. Her bir kanatçık, her iki tarafından da okunabilen oyma harflerle tasarlanmış olup, Phantom’un bir yüzyıl boyunca basında yer alan övgü dolu alıntılardan oluşuyor. Heykel, düşen havai fişeklerin ışıltısını çağrıştıran değişken ışıklandırmalarla zarif bir şekilde aydınlatılıyor. Her bir kanatçığın fırçalanmış kenarları, izleyicinin bakış açısına göre değişen yansıma ve ışık oyunları oluşturuyor. Ahşap işçiliği: Heykelsi bir ifade Phantom Centenary Private Collection, Rolls-Royce tarihinde yaratılmış en karmaşık ve detaylı ahşap işçiliğini içeriyor. Bir yıl süren bir çalışma sonucunda geliştirilen ve Blackwood ile renklendirilmiş kapı panelleri, Phantom’un en önemli ve dönüm noktası niteliğindeki yolculuklarını gözler önüne seriyor. Her bir kompozisyonda, coğrafi haritalar, kıvrımlı yollar, geniş manzaralar, bitkisel detaylar ve deneysel araba tasvirleri, Phantom’un mirasını yansıtan yaşayan bir sanat eseri yaratacak şekilde bir araya getiriliyor. Arka kapılar, Sir Henry Royce’un kış aylarını geçirdiği St. Tropez yakınlarındaki Le Rayol-Canadel-sur-Mer kıyı şeridini betimliyor. Ön yolcu kapısında, Sir Henry Royce’un yazlık konutunun bulunduğu West Wittering’in manzarası yer alıyor. Burası, günümüzde Rolls-Royce’un merkezi olan tesise yalnızca sekiz mil uzaklıkta bulunuyor. Sürücü kapısında, Goodwood döneminin ilk Phantom’ının Perth’ten başlayarak Avustralya kıtasını kat ettiği destansı 4.500 millik yolculuk anlatılıyor. Her bir kompozisyonda, derinlik ve doku yaratmak amacıyla 3 boyutlu çok yönlü marküteri, lazer kazıma, 3 boyutlu mürekkep katmanlama ve altın varak teknikleri bir araya getiriliyor. Haritalar, manzaralar, çiçekler ve ağaçlar gibi motifler, lazer kullanılarak ahşaba üç farklı derinlikte işleniyor. Bu yolculukları temsil eden yollar, 0.1 mikrometre kalınlığındaki altın varak karelerinden işlenmiş 24 ayar altınla parlatılıyor. Her bir yol özenle hazırlanıyor, kesiliyor ve yerleştiriliyor. Arka kapılarda, Güney Fransa’ya özgü çam, servi, eğrelti otu ve palmiye gibi bitki örtüleri de yer alıyor. Arka yolcu kapısının bir bölümü ise Sir Henry Royce’un bölgeye ait orijinal yağlı boya tablolarından birini, tuvalden ahşaba aktararak yeniden canlandırıyor. Royce’un evlerinin tam konumları – Güney Fransa’daki Villa Mimosa ve West Wittering’deki Elmstead – 2.76 mm çapında tek bir altın varak noktasıyla özenle işaretleniyor. Phantom’un hikayesinin farklı yönlerini bir araya getiren kompozisyonu oluşturmak için orijinal metinler, günlükler, fotoğraflar ve tablolar gibi eşsiz bir kaynak yelpazesinden yararlandıklarını belirten Katrin Lehmann (Bespoke Colour and Material Designer, Rolls-Royce Motor Cars) sözlerine şöyle devam etti: “Bu proje için geliştirilen yeni teknolojiler, özellikle 3 boyutlu mürekkep katmanlama, daha önce mümkün olmayan ölçekte detayların eklenmesine olanak sağladı – bazıları yalnızca 0.13 mm yüksekliğinde; denizde yelken açan bir tekneden haritadaki konum isimlerine kadar her detay titizlikle işlendi. Phantom’un tarihindeki anları, bu ismi taşıyan modelin hak ettiği detay ve titizlikle hayata geçirebilmek büyük bir ayrıcalık.” Kapılardaki ahşap yüzeyler, özenle işlenmiş deri panellere dönüştürülüyor. 24 ayar altın “yollar”, altın iplik işlemeler olarak devam ediyor; haritalar ve manzaraların detayları siyah iplikle işlenerek kapıların kaplamalı bölümündeki kazınmış detayları yansıtıyor. Ahşap işçiliği, 1925 model orijinal Phantom I ve günümüz Phantom VIII’in tasvirleriyle tamamlanıyor; her biri arka piknik masalarına özenle kazınmış olarak sunuluyor. Modeller, piknik masalarının deri kaplı arka yüzeylerindeki işlemelerde de yansıtılıyor; bu, geçmiş ile günümüzü bir araya getiren bir diğer ince detay olarak öne çıkıyor. Piano Black kaplama, merkezi döner düğmeyi yansıtan altın tozu ile zenginleştirilmiş; söz konusu düğme de 24 ayar altın kaplamaya sahip olarak sunuluyor. Altın bir miras 6,75 litrelik V12 motor gibi muazzam bir mühendislik harikası, Arctic White ile tamamlanmış özel tasarım bir kapakla öne çıkarılıyor. Kapak, Phantom’un modern efsanesini ve başarısını şekillendiren kusursuz gücü onurlandırmak için 24 ayar altın detaylarla süsleniyor. Starlight (Yıldız tavan) altında Phantom’un hikayesi Hafif animasyonlu ve işlemeli Starlight tavan döşemesi, Phantom’un tarihindeki önemli anları 440.000 dikişle yansıtıyor. Tasarım, Henry Royce’un Wittering’deki bahçesinde, iki yakın meslektaşı – markanın Baş Motor Tasarımcısı Charles L. Jenner ve Rolls-Royce’un deneysel departmanının baş test sürücüsü Ernest Hives – ile birlikte dut ağacının altında fotoğraflandığı anı yansıtacak şekilde tasarlandı. Bespoke Collective, bu andan ilham alarak, Starlight tavan döşemesinin altında oturan müşterilerin Royce’un bir zamanlar yaşadığı gibi kendi hayal gücü ve olasılık kıvılcımlarını deneyimleyebileceği bir ilham atmosferi yaratmayı amaçlıyor. Sahne, markanın Goodwood’daki merkezinin avlusundaki karakteristik kare taçlı ağaçları da içerecek şekilde tasarlanıyor. Bal arıları – Rolls-Royce Arıcılığı’ndaki 250.000 sakinine atıfta bulunan bir detay – uçuş halinde tasvir ediliyor; muhtemelen yalnızca Rolls-Royce’un merkezinde yetiştirilen Phantom Rose’a doğru ilerliyorlar. Takımyıldızlarının arasında, geçmişin önemli Phantom modellerine sessiz övgüler yer alıyor; bunlar arasında, Sir Malcolm Campbell’in “Bluebird” olarak bilinen Phantom II’sini temsil eden bir kuş motifi de bulunuyor. Dut yapraklarının arasında, Goodwood döneminin ilk Phantom’unun tasarlandığı gizli 1990’lar tasarım stüdyosu “The Bank’teki” kasa kapısı kilit mekanizmasına ince bir gönderme yer alıyor. Hareket halinde unutulmaz bir miras Phantom Centenary Private Collection’ı hayata geçiren tasarımcılar, mühendisler ve zanaatkarlar için bu araç, nesilde bir kez üstlenebilecek türden özel bir sorumluluk anlamına geliyor. Ortaya konan bu eser, Phantom’un doğuşuna ilham veren aynı ruhu yansıtıyor: markanın mükemmelliğe olan sarsılmaz bağlılığını ve dünyanın en iyi aracını yaratma tutkusunu simgeliyor. Rolls-Royce Phantom Centenary Private Collection, dünyanın en saygın lüks ürününün 100 yıllık mirasına adanmış bir saygı duruşu olarak sunulduğunu belirten Chris Brownridge (Chief Executive, Rolls-Royce Motor Cars) sözlerine şöyle devam etti: “Bu ödünsüz sanat eseri, özenle tasarlanmış Phantom VIII’i bir tuval olarak kullanarak Phantom’un olağanüstü yaşam öyküsünü ve onu şekillendiren insanları anlatıyor; Rolls-Royce’daki vizyonerlerden, efsanesinin oluşmasına katkıda bulunan sahiplerine kadar tüm hikayeyi kapsıyor. Bir yüzyıldır, Phantom isim plakası, Rolls-Royce’un yeteneklerinin zirvesini simgeliyor. Bu mirası onurlandırmak amacıyla hazırlanan son derece iddialı Private Collection, yeni teknikler sunuyor ve 40.000 saatten fazla emeğin ürünü olarak ortaya çıktı. Bu araç, Phantom’un hırs, sanatsal yaratıcılık ve tarihi ağırlık simgesi olarak statüsünü yeniden teyit ediyor.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Dedeman Hospitality’den Rekor Büyüme Haber

Dedeman Hospitality’den Rekor Büyüme

Marka, yalnızca 2 ay içinde gerçekleştireceği 10 yeni otel açılışıyla, Türkiye’nin dört bir yanında büyüyen güçlü varlığını yeni noktaları ile pekiştirecek. Van’dan Çanakkale’ye, Konya’dan İzmir’e, Bursa’dan Sapanca’ya uzanan bu büyüme rotasında; Park Dedeman Van, Park Dedeman Şişli, Park Dedeman Midyat, Remida Managed by Dedeman Çanakkale, Park Dedeman Konya, Park Dedeman İzmir, Rest & More by Dedeman Sky Tower Bursa, Park Dedeman Bursa, Şeref Han Konağı Managed by Dedeman Kütahya ve Rest by Dedeman Sapanca yer alıyor. Her biri kendi konseptine sahip bu yeni oteller misafirlerin farklı ihtiyaç ve beklentilerine yanıt verirken, bulundukları şehirlerin ruhunu Dedeman misafirperverliği ile buluşturmaya hazırlanıyor. Köklü Bir Miras, Geleceğe Yön Veren Bir Vizyonla Büyüyor Dedeman Hospitality Yönetim Kurulu Başkanı Ergün Demiray, markanın büyüme stratejisini şu sözlerle değerlendiriyor:“Dedeman olarak her zaman ülkemizin turizm potansiyeline ve bu toprakların misafirperverlik geleneğine güveniyoruz. Bugün attığımız her adımda, köklü mirasımızdan aldığımız gücü çağın gereksinimleriyle birleştiriyoruz. Büyüme bizim için bir hız yarışı değil; doğru zamanda, doğru adımlarla ilerlemeyi gerektiren bir yolculuk.Amacımız, her yaşa ve her beklentiye hitap eden farklı deneyimler sunarken, kaliteden ödün vermeden sürdürülebilir bir büyüme modeli ortaya koymak. Bunu da iş ortaklarımızla, ekip arkadaşlarımızla ve misafirlerimizle büyük bir aile olmanın bilinciyle yapıyoruz. Dedeman Hospitality çatısı altında hedefimiz; Türk misafirperverliğini modern bir anlayışla geleceğe taşımak ve hem ülkemizde hem dünyada bu değeri gururla temsil etmek.” Dedeman Hospitality, altmış yıla yaklaşan geçmişiyle Türk turizminin hafızasında yalnızca bir marka olarak değil, bir kültürün taşıyıcısı olarak yer alıyor. Bugün attığı her adımda, köklü mirasını geleceğin dinamikleriyle buluşturarak, değişen beklentilere uyum sağlayan ama özünden ödün vermeyen bir anlayışı temsil ediyor. “Herkesin Dedeman’ı” mottosunun ardında, misafir deneyimini kişiselleştiren, sürdürülebilirlik ilkelerini iş modelinin merkezine yerleştiren ve dijital dönüşümü hizmet kalitesine entegre eden bir vizyon bulunuyor. Dedeman Hospitality, her markasıyla yalnızca konaklama değil; buluşma, paylaşma ve ilham alma noktaları yaratıyor. Geleceğe dönük tüm yatırımlarında temel amaç, Türk misafirperverliğini uluslararası standartlarda yeniden tanımlamak ve bu değeri yeni nesillere aynı samimiyetle aktarmak. Türkiye’nin dört bir yanında yükselen Dedeman imzası, aslında bir büyüme hikâyesinden fazlasını; köklü bir mirasın tutkulu bir vizyonla geleceğe yürüyüşünü simgeliyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.