Hava Durumu

#Nev Sağlık Grubu

Kapsül Haber Ajansı - Nev Sağlık Grubu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Nev Sağlık Grubu haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Depremin çocuklarda psikolojik etkileri nelerdir? Haber

Depremin çocuklarda psikolojik etkileri nelerdir?

Depremler, yalnızca binaları değil, çocukların ruh dünyalarını da derinden sarsıyor. Ani gelişen bu doğal afetler, çocuklarda korku, kaygı, güvensizlik ve travma gibi kalıcı psikolojik etkiler bırakabiliyor.  Uzmanlar, özellikle afet sonrası dönemde çocukların duygusal ihtiyaçlarının doğru şekilde karşılanmasının, ilerleyen yaşantılarında ruh sağlıkları açısından kritik önem taşıdığına dikkat çekiyor. “Deprem gibi doğal afetler, yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da atlatmakta güçlük çekilen durumlardır ve depremden sonra çocuklarda kaygı belirtileri görülebilmektedir. Bazen yaşanılan bir depremde çok yoğun korku duymaları daha sonra yaşanan depremlerde aşırı stres belirtileri vermelerine neden olmaktadır. Bu belirtilerin uzaması halinde anksiyete bozukluğundan bahsedebiliriz” diyen Nev Sağlık Grubu Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi bölümünden Uzm. Dr. Çiğdem Tanrıverdi, depremin çocuklar üzerinde psikolojik etkileri hakkında açıklamalarda bulundu. “Depremin jeolojik bir doğa olayı olduğunu anlatmak gerekiyor” Tanrıverdi, “Yaşanılan doğal afetler çocukları duygusal olarak etkilediği için çocukların deprem sonrasında duygularını ifade etmelerine yardımcı olmak, onları anlamak ve destek olmak önemlidir. Ayrıca depremden sonra çocuklara depremle ilgili somut ve doğru bilgiler vermek önemli hale gelmektedir.  Çocukların duygularının önemsenmesi, bu konu ile ilgili sorularına da uygun yanıtlar verilmesi gerekmektedir. Çünkü bilmediği, belirsiz olan durumlarda da çocukların kaygıları artabilmektedir. Çocuğa bilgi verirken yaş grubuna uygun şekilde anlatmak gerekmektedir. Örneğin okul öncesi dönemdeki bir çocuğa oyunda depremin oluş şekli somutlaştırarak anlatılabilir. Depremin jeolojik bir doğa olayı olduğunu anlatmak gerekiyor. Ayrıca bunları anlatırken deprem anında ve sonrasında neler yapılabileceği ile ilgili çocuk bilgilendirilmelidir. Bu bilgilendirmeler yapılırken ‘’deprem olmayacak’’ şeklinde doğru olmayan bilgiler vermemek gerekiyor” dedi. “Kontrol edebileceği şeylerin olduğunu göstermek kaygıyı azaltmak için önemlidir” “Çocuklara deprem öncesinde, esnasında ve sonrasında ne yapabilecekleri bilgisinin verilmesi gerekmektedir” diyen Tanrıverdi, “Örneğin depremin kontrol edemeyeceğimiz bir doğa olayı olduğunu anlatırken deprem çantası hazırlayabileceğimiz, deprem anında nasıl davranmamız gerektiği ve sonrasında nerede toplanılacağı, dışarda kalınması gerekiyorsa nasıl birlikte kalınacağı konusunda çocuğu bilgilendirmek onun belirsiz bir süreçte kontrol edebileceği şeylerin olduğunu göstermek kaygıyı azaltmak için önemlidir” ifadelerinde bulundu. “Ebeveyn belirtilerini kontrol edemiyorsa çocuk daha çok etkilenebilmektedir” Tanrıverdi, “Ayrıca çocuklar bu süreçte ebeveynlerinin verdikleri tepkilere dikkat etmektedir. Deprem anında ebeveynlerin de çok kontrolünü yitirebilirler. Ancak akut durumdan sonra kaygılarını daha iyi kontrol edip çocuk için daha yapıcı olmaları gerekmektedir. Ebeveyn çok kaygılı ve kaygı belirtilerini kontrol edemiyorsa çocuk da bu olaydan daha çok etkilenebilmektedir. Ebeveyn kaygı yönetimine elinden geldiğince dikkat etmeli ancak bu duygularını bastırmak ve yadsımak anlamına gelmemelidir. Çocuğunun kaygılarını anlatabileceği, bu kaygı ve korkuları yargılamadan dinleyip anlayacak, onların kaygılarını kontrol etme konusunda yardımcı olacak ebeveyne ihtiyacı var. Ancak tüm bunlara rağmen çocuğun kaygı ve korkularının olması, uykuya dalmakta ve sürdürmekte güçlük, kabuslar görmesi, huzursuzluk, gerginlik sinirlilik halinin olması, davranım sorunları yaşaması, yoğun ağlamalar, oyunlarda sürekli deprem temalı oyunlar oynaması ve bu belirtilerin çocuğun günlük işlevselliğini bozması halinde ve bu sürecin uzaması durumunda bir uzmandan destek almasını öneriyoruz” açıklamalarında bulundu.

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu nedir? Haber

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu nedir?

"Dikkat eksikliği, günümüzde birçok bireyi etkileyen yaygın bir durum olarak, özellikle çocuklar ve gençler arasında okul başarısını ve günlük yaşamı olumsuz yönde etkileyebiliyor" diyen Nev Sağlık Grubu Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi bölümünden Uzm. Dr. Çiğdem Tanrıverdi, konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Tanrıverdi, “DEHB’da klinik belirtiler dikkat, konsantrasyon, hareketlilik ve dürtü kontrolü alanlarındaki sorunlarla karakterizedir. Dikkat eksikliği, kişinin yaşına, sosyal ve kültürel özelliklerine oranla odaklanmakta güçlük çekmesi, unutkan olması, dağınık olması, işlerini organize etmekte zorluk yaşaması, bir işe konsantre olduktan sonra basit bir uyaranla (ses, tıkırtı vs.) çok kolay dikkatinin dağılması, dikkat sabır gerektiren işlerden kaçınılması ve sık sık dikkat hataları yapmasıdır. Hiperaktivite, kişinin yaşına göre çok daha hareketli, aceleci veya aşırı konuşkan olmasıdır. Çocuklarda sürekli bir yerlere tırmanma, motor takılmış gibi koşuşturma hiperaktiviteyi akla getirir. Kişinin sırasını beklemede zorlanma, isteklerini erteleyememe, daha soru bitmeden yanıt verme, acelecilik, başkalarının sözlerini kesme gibi davranışlar ve bu davranışlar sonucu çocuğun işlevselliğinin olumsuz yönde etkilenmesi durumu ise dürtüsellik sorunlarını düşündürmelidir” şeklinde ifadelerde bulundu. “Kimlerde görülür?” Dr. Tanrıverdi, “Okul çağı çocuklarının %3-7’sinde görülmektedir. Tüm dünyadaki görülme sıklığı %5.29, erkeklerde kızlara oranla 3-7 kat daha sık görülmektedir. Bu farklılığın, kızlarda davranışsal semptomlara erkeklerden daha az rastlanmasından ve tedavi başvuru sıklığının erkeklerde daha fazla olmasından kaynaklanabileceği düşünülmüştür. Erkeklerde 3 alt görünüm de daha sık görülürken, kızlarda dikkat eksikliği baskın görünüm daha sık görülmektedir” dedi. “Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun genetik bir yanı var mıdır?” “DEHB’nin etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. Birçok genetik ve çevresel biyolojik faktörün erken gelişim sırasındaki etkileşimiyle oluşan kompleks bir etiyoloji olduğu bilinmektedir” diyen Uzm. Dr. Çiğdem Tanrıverdi, “Etyolojide en temel rolü genetik etkenlerin oynadığı, DEHB oluşumunda genetik etkenlerin %79 oranında görüldüğü, genetik geçişin en yüksek olduğu psikiyatrik bozukluktur. Aile çalışmalarında DEHB’li çocukların hem ebeveynlerinde hem de kardeşlerinde DEHB riskinin 2-8 kat arttığı gösterilmiştir. Hiçbir aday genin tek başına DEHB oluşumundan sorumlu olamayacağı ancak genetik yatkınlık düzeyinin artışıyla çevresel ve biyolojik etkenlerin de etkisi ile hastalığın oluşumuna eden olduğu öne sürülmektedir. DEHB anne babanın yanlış tutumları sonucu oluşan bir bozukluk değil çok yüksek genetik geçişe sahip, beynin dopaminerjik ve noradrenerjik dizgesinde bozukluklara yol açan ve beyinde başta frontostriato-serebellar bölgeler olmak üzere yaygın yapısal ve fonksiyonel değişikliklerle seyreden nörogelişimsel bir bozukluktur” dedi. “Okul öncesi dönemde de DEHB belirtileri oluyor mu?” Dr. Tanrıverdi, “Okul öncesi dönemde DEHB çocuklarda sıklıkla aşırı hareketlilik, dürtüsellik ve dikkat sorunları ile ilişkili olan agresif davranışlar, öfke nöbetleri, karşı gelme davranışları, zayıf akran ilişkileri nedeniyle başvurmakta. Bu çocuklar kreş ve anasınıfı ortamında diğer çocukların oyunlarını bozacak şekilde sürekli hareket halindedir. Uyku saatinde uyumaya direnç gösterebilir, uyumsuz davranışlar sergileyebilirler. Hikâye, dinleme gibi grup aktivitelerinde sessizce oturamazlar. Sürekli gürültülü oyunlar oynarlar. Oyuncak ve eşyalara zarar verebilen tehlikeli oyunları tercih ederler. Dürtüsellik nedeniyle kaza geçirme, düşme ve yaralanmalar olabilir” dedi. Tanrıverdi, “Kognitif-davranışçı psikoterapide istenilen davranışın pekiştirilerek sıklığının arttırılması ve istenmeyen davranışların söndürülmesi amaçlanır. Bu yaklaşımla tedavi sonucunda daha çok dürtü kontrolü, daha uzun düşünerek harekete geçme ve motor hareketliliğin uygun bir biçimde gerçekleşmesi sağlanır. Bireysel psikoterapi karamsarlık, kaygı, düşük benlik saygısı, depresyon gibi durumların ortaya çıkmasını engelleme ve tedavi etmede faydalı olabilir. Ailelerin DEHB’nin özellikleri ve gidişatı hakkında bilgilendirilmesi ve ebeveynlerin uygun disiplin yöntemlerini uygulanmasının sağlanması önemlidir. Ebeveynler aşırı hoşgörülü ya da aşırı cezalandırıcı tarzdaki yaklaşımlardan kaçınmalıdır” şeklinde ailelere uyarıda bulundu.

Ramazan’da doğru spor için 10 altın kural! Haber

Ramazan’da doğru spor için 10 altın kural!

“Ramazan ayında spor yapmak pek çok kişi için zorlu bir deneyim olabilir. Ancak doğru bilgi ve planlama ile bu süreci sağlıklı ve formda geçirebilirsiniz” diyen Nev Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden Op. Dr. Yaşar Akdoğan, Ramazan’da sağlıklı spor yapmanın detaylarını açıkladı. Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Ramazan’da sağlıklı spor yapmanın 10 altın kuralı aşağıdaki gibidir” diyerek, şunları sıraladı: Oruç tutarken de egzersiz yapabilirsiniz ancak hangi saatlerde hareket etmeye karar verdiğinize dikkat edin. Sahur sonrası veya iftardan birkaç saat sonra en ideal zamanlar olacaktır. Sporu aşırıya kaçmadan, kontrollü bir biçimde uygulamalısınız. Aksi takdirde, vücut enerjisini tükenmiş olur ve oruç tutmayı daha zorlaştırır. Egzersizin türünü akıllıca seçmelisiniz. Düşük yoğunluklu aktiviteler örneğin yürüyüş veya yoga, en uygun olanlar olabilir. Bol miktarda su tüketmeyi unutmayın. İftardan sahura kadar olan sürede, vücudunuzun ihtiyaç duyduğu sıvıyı karşılamalısınız. Dengeli ve yeterli beslenme kritiktir. Protein ağırlıklı beslenerek kas kaybını önleyebilirsiniz. Orucunuzu açtıktan sonra hemen ağır bir egzersize girişmeyin. Enerji seviyenizi dengeleyin ve kendinize fazla yüklenmeyin. Antrenmanlarınızda dinlenme periyotlarını göz ardı etmeyin. Kısa aralar vücudunuzun toparlanmasına destek sağlar. Ramazan süresince düzenli uyku alışkanlığı kazanın. Yeteri kadar dinlenmek enerjinizin yüksek kalmasına yardımcı olur.”  “Ramazan’da egzersiz düzeni nasıl olmalıdır?” “Ramazan ayında egzersiz yapmak tahmin ettiğinizden daha kolay” diyen Akdoğan, “Ancak dikkate almanız gereken bazı kritik noktalar bulunmakta. Egzersiz programınızı oruç saatlerinize göre düzenlemelisiniz. Yani sahur ve iftar saatleri arasındaki sürede yoğun bir egzersiz rutini uygulamaktan kaçınmalısınız. Bu zaman diliminde vücudunuz yağ depolarını enerji kaynağı olarak kullanır ve bu esnada gerçekleşen yoğun fiziksel aktivite vücut enerjisinin hızla tükenmesine yol açar. Sahurda yapılan hafif egzersiz metabolizmanızın gün boyu hareketli kalmasına yardımcı olabilir. Ancak buradaki hedef büyük kas gruplarını çalıştırmaktan ziyade genel kan dolaşımını iyileştirmektir. Bu nedenle sahurdan sonra yürüyüş gibi hafif aerobik aktiviteler en uygun seçeneklerdir. İftar sonrasında ise kasları hedefleyen bir egzersiz rutinine geçebilirsiniz. Fakat unutmayın ki iftar sonrası ağırlık kaldırmadan önce dengeli bir öğün tüketmeli ve yeterli sıvı almış olmalısınız. İftardan yaklaşık 1-2 saat sonra başlayacak olan antrenmanlar en iyi tercih olacaktır” ifadelerinde bulundu. “Ramazan ayında hangi sporlar tercih edilmeli?” Op. Dr. Yaşar Akdoğan, “Ramazan’da enerji seviyeniz düşebilir. Bu sebeple ağır ve yüksek yoğunluklu egzersizlerden kaçınmalısınız. Yürüyüş, hafif tempolu koşu, yoga veya pilates gibi düşük yoğunluklu aktiviteler daha uygundur. Bu tarz egzersizler, kalp ritmini zorlamadan yükselterek genel dayanıklılığı iyileştirir. Bunun yanında, güne başlamadan önce sabah sahurda ya da iftardan bir süre geçtikten sonra spor yapmayı tercih edebilirsiniz. Sabah saatlerinde yapılan sporların avantajı ise bedeni daha enerjik ve canlı hissettirmesidir. Eğer iftardan sonra egzersiz yaparsanız, vücudunuz egzersizin ardından gereksinim duyduğu enerjiyi alabilir. Ayrıca Ramazan süresince hava sıcaklığı ve nem oranını da dikkate almanız önemlidir. Yaz aylarında oruç tutarken, özellikle sıcak günlerde açık havada yoğun bir şekilde spor yapmaktan kaçınmalısınız. Ramazan’da fitness yapmak istiyorsanız sıcak havalarda kapalı merkezde ya da evde egzersiz yapmayı tercih edebilirsiniz” dedi. “Ramazan ayında kimler spor yapmamalı?” “Kronik hastalığı olan ve durumunun kötüleşmesine yol açabilecek kişiler, oruçlu oldukları süre boyunca egzersiz yapmamalıdır” diyen Akdoğan, “Özellikle diyabet veya kalp sorunu olan kişilerin doktor gözetiminde hareket etmeleri önemlidir. Ayrıca yüksek tansiyonu olan bireyler Ramazan’da spor yapmadan önce bir uzmana başvurmalıdır. Bunlara ek olarak, hamile ve emziren annelerin Ramazan ayında spor yaparken özenli olmaları gereklidir. Bu dönemde vücut ekstra enerjiye ihtiyaç duyar ve aşırı egzersiz hem annenin hem de bebeğinin sağlığına zarar verebilir” açıklamalarında bulundu.

Bu belirtiler Migrenin habercisi! Haber

Bu belirtiler Migrenin habercisi!

“Migren, genellikle başın bir tarafında zonklayıcı vasıfta ağrılarla karakterize edilen, çoğu zaman bulantı, kusma gibi belirtilerle birlikte görülen nörolojik bir hastalıktır” diyen Nev Sağlık Grubu Nöroloji bölümünden Uzm. Dr. Damla Fındık, migrenin belirtileri ve tedavi yöntemleri ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Migren genellikle şiddeti, sıklığı, ağrı bölgesi ve devam süresi değişkenlik gösteren bir baş ağrısı türüdür diyen Dr. Fındık, “Ataklar sırasında bulantı, kusma gibi belirtiler de eşlik edebilir. Kaygı, depresyon veya irritabilite gibi ruh hali değişiklikleri de gözlemlenebilir. Bazı kişilerde baş ağrısından önce görsel veya duyusal belirtiler örneğin, parıldayan ışıklar veya geçici görme kaybı görülebilir” dedi. “Yaşam kalitesini düşürüyor” Uzm. Dr. Damla Fındık, “Yaşam kalitesini bozarak mağduriyet yaratan ilk 5 hastalık arasında yer alan migren; aynı zamanda kişiler arası ilişkileri, iş, aile hayatını bozan ve ciddi özürlülük yaratan bir hastalıktır. Günlük aktiviteleri aksatabilir, iş veya okul performansını olumsuz etkileyebilir ve sosyal hayata katılımı zorlaştırabilir” diye konuştu. Fındık, yaşam şeklinin düzenlenmesi, ataklar esnasında uygulanacak doğru ilaç ve müdahalelerin yanı sıra atakların sıklığını önleyecek düzenlemeler sayesinde, hastalığın kâbus olmaktan çıktığına da dikkat çekti. “Uyku düzeni migren ataklarını azaltıyor” Migren ataklarının sıklığını azaltmak için önerilerde de bulunan Fındık, “Amitriptilin gibi bazı antidepresanlar migrenin önlenmesine yardımcı olabilir. Botoks enjeksiyonları uygun hastalarda migren ataklarını önleyici tedavi olarak kullanılabilir. Nöralterapi gibi gebelerde bile uygulanabilen güvenilir tedavi yöntemleri de migren ataklarının kontrol altına alınmasında oldukça etkilidir. Yoga, meditasyon gibi teknikler, uyku düzenine dikkat etmek, düzenli fiziksel aktiviteler, tetikleyicilerden kaçınmak (örneğin, bazı gıdalar veya içecekler) bazı yaşam tarzı değişiklikleri migren ataklarının azaltmasında etkilidir” şeklinde açıklamalarda bulundu.

Karpal tünel sendromu ofis çalışanlarını tehdit ediyor! Haber

Karpal tünel sendromu ofis çalışanlarını tehdit ediyor!

“El ve bilekte uyuşukluk ve ağrı ile ortaya çıkan karpal tünel hastalığının tedavisinin ertelenmesi, ciddi sorunlara yol açabiliyor. Erkeklere nazaran kadınlarda daha sık görülen bu hastalık, erken tedavi edilmezse ilerleyen safhalarda el kaslarında erimelere bile yol açabiliyor” diyen Nev Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden Op. Dr. Bangin Bekir Candan, karpal tünel sendromu ile ilgili açıklamalarda bulundu. “Bu bulgular varsa karpal tünel sendromu sizde de olabilir!” “Elde uyuşukluk, uykuda şikayetlerin artması, elde güç kaybı, elinizin şeklinin değişmeye başlaması gibi bulgular varsa karpal tünel sendromu sizde de olabilir” diyen Candan, “Bu hastalığın ortaya çıkma sebebi, el bileğinden geçen sinirin sıkışmasıdır. Bu nedenle hamilelik, guatr ve şeker hastalığı gibi vücutta şişkinliğin arttığı durumlarda, hasta şikayetlerinde artış görülür. Aynı şekilde tenis, pinpon, hentbol, basketbol, güreş gibi el bileğinin tekrarlayıcı ve zorlayıcı hareketlerin yapıldığı sporlarda da karpal tünel sendromu görülebilir” ifadelerinde bulundu. “Hastalık genellikle 30-50 yaş arası kadınlarda daha sık görür” “Bu hastalık günümüzün meslek hastalıklarından biri haline gelmiştir” diyen Candan, “Günümüzde pek çok meslekte, çok sık bilgisayar klavyesi ve mouse kullanılıyor. Bu süreçte el bileğinden elin sırtına doğru açılma uzun süreli olduğu için buradan geçen el bileği sinirinde sıkışma oluşuyor. Karpal tünel sendromu, el bileğindeki median sinir denilen bir sinirin sıkışmasıyla ortaya çıkan bir hastalıktır. Karpal tünel sendromu bazen elin belli parmaklarında bazen de tamamında meydana gelen ağrı, uyuşma ve güçsüzlük şeklinde bulgular verir. En tipik bulgularından biri de geceleri uykudan uyandıran ağrı ve uyuşukluk hissidir. Geceleri hareketsiz duran el bileği, uykudayken kasların gevşemesi ve vücuttaki ödem artışı nedeniyle median sinirin daha fazla sıkışmasına neden oluyor. Bu nedenle zaman zaman hasta uykusundan uyanıp elini çırpma isteği duyabilmektedir. Söz konusu rahatsızlığın tanısı hastanın doktora söylediği belirtiler neticesinde yapılan fizik muayene ve sonrasında EMG testi konulur. EMG testi hafif, orta ve ağır karpal tünel sendromu olarak 3 derece verir” dedi. “Orta ve ileri derecede karpal tünel sendromu hastaları, genellikle ameliyat edilir” Op. Dr. Bangin Bekir Candan, “Tedavi yöntemini belirlemede EMG sonuçları çok fazla yardımcı olur. Hafif düzeyindeki sıkışmalar çoğunlukla ilaç ve fizik tedavi ile tedavi edilirken, Orta ve ileri derecede karpal tünel sendromu hastaları, genellikle ameliyat edilir. Ancak her zaman hastaya bağlı farklılıklar olabilir. Karpal tünel sendromu ameliyatı, yaklaşık 2,5 cm kesi ile tünelin gevşetilmesi şeklinde yapılan bir ameliyattır. Ameliyat sonrası ortalama 3-4 dikiş atılır. Ameliyatın en güzel yanı eldeki uyuşma, karıncalanma ve ağrının hemen genellikle o gece bile hafiflemeye başlamasıdır. Yani ameliyattan sonraki gün hastanın yüzü gülmeye başlar. Kolay, hastanede kalış süresi kısa, günlük aktivitelere dönüşün kısa sürede olduğu bir ameliyattır. Hasta ameliyattan sonra genellikle 1 gece hastanede takip edilir. Ameliyat sonrası hastanın elini kullanmasında bir kısıtlama yoktur. Kişi, kısa sürede iş hayatına geri döner. Dikişleri de genellikle 2. hafta alınır. Sınırlı bir hasta grubu ameliyat sonrası fizik tedavi görür” açıklamalarında bulundu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.