Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Risk Faktörleri

Kapsül Haber Ajansı - Risk Faktörleri haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Risk Faktörleri haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Kemik Erimesi Fark Edilmeden İlerleyebilir! Haber

Kemik Erimesi Fark Edilmeden İlerleyebilir!

“Sessiz seyreden bir hastalık” Op. Dr. Cüneyt Bozhan, osteoporozun kemik yoğunluğundaki aşırı düşüş sebebiyle kemiklerin kırılgan yapıya dönüşmesi olduğunu söyledi. Bozhan, “Süngerimsi kemik içerisindeki boşluklar artarak yoğunluğu azalmaktadır. Kemik yoğunluğunun azalmasına bağlı erken dönemde bir belirti olmaz. Osteoporoz arttıkça omurga içerisinde kırık oluşumuna bağlı çökme, boy kısalığı, kamburlaşma (kifoz) ve dengesiz duruş, kemiklerin küçük bir travmada ya da kendiliğinden kırılması oluşabilir. Osteoporozda kemik yapımı, kemik yıkımına yetişemediğinden kemik erime süreci başlar” dedi. “Risk faktörleri göz ardı edilmemeli” Osteoporoz risk faktörlerine dikkat çeken Bozhan, “Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alımı, ileri yaş, menopozda olmak, cinsiyet hormonlarındaki düşüklük, steroid ilaç kullanımı, sigara ve alkol kullanımı, hareketsiz yaşam tarzı sayılabilir” ifadelerini kullandı. Teşhisin konulmasında kemik yoğunluğunun ölçülmesi gerektiğini vurgulayan Bozhan, “En güvenilir yöntem DEXA’dır. Bu nedenle menopoz sonrası ve 50 yaş üstü erkekler hekime başvurarak kemik ölçümü yaptırmalıdır” diye konuştu. “Tedaviyle kemik kaybı kontrol altına alınabilir” Tedavi sürecine de değinen Bozhan, “Hastanın hekim tarafından etraflıca değerlendirilmesi, DEXA ölçümünde düşüklük tespit edildiğinde tedavi olarak vitamin ve mineral destekleri, sağlıklı beslenme planı oluşturulması gerekmektedir. En yaygın osteoporoz ilaçları bifosfonatlardır. Tedavi için diğer seçenek monoklonal antikor ilaçlardır. Hormon ilişkili terapiler de tedavide kullanılır. Özellikle menopoz sonrası östrojen destekleri kadın doğum uzmanına danışılarak kullanılabilir” dedi. “Erken tanı hayat kalitesini koruyor” Yaş ortalamasının erkeklerde 75, kadınlarda 80 olduğunu hatırlatan Bozhan, “Ülkemizde osteoporoz karşımıza daha çok çıkmaktadır. Bu nedenle hekime özellikle 40 yaş sonrası kadınlar ve 50 yaş üstü erkekler DEXA ölçümü için başvurmalıdır” diyerek sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Böbrek Üstü Bezi Kitlesi Tehlikeli Olabilir!  Haber

Böbrek Üstü Bezi Kitlesi Tehlikeli Olabilir! 

Öyle ki vücudumuzun enerji üretiminden kan basıncının düzenlenmesine, kalp-damar sağlığından stres yönetimine kadar pek çok kritik göreve sahip hormonları salgılıyorlar. Dolayısıyla, bu bezlerde oluşan kitlelerin bazı türleri, zamanında teşhis ve tedavi edilmediğinde vücutta ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, böbreküstü bezinde gelişen kitlelerin çoğunun belirti vermediğine ve genellikle başka bir sebeple başvurulan görüntüleme yöntemlerinde tesadüfen bulunduğuna dikkat çekerek, “Böbrek üstü bezlerinde oluşan kitleler genellikle tehlikeli değildir. Ancak, özellikle pheochromocytoma ve kortizol ile aldosteron hormonu salgılayan kitleler ciddi kardiyovasküler, metabolik ve elektrolit sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca, büyük olan veya sürekli büyüyen kitlelerde de kanser riski artmaktadır. Bunların yanı sıra bu kitleler özellikle akciğer, meme veya böbrek kanserlerinin yayılmaları sonucu da gelişebilmektedir. Dolayısıyla, bazı kitleler ciddi ve acil müdahale gerektirebilmektedir” diyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, bu nedenle böbrek üstü bezinde oluşan her kitlenin mutlaka uygun tanı yöntemleriyle değerlendirilmesinin ve ihtiyaç halinde tedavi edilmesinin yaşamsal önem taşıdığı uyarısında bulunuyor. Bazı risk faktörleri tetikleyebiliyor! Böbrek üstü bezinde oluşan kitleler büyük oranda sebepsiz olarak ortaya çıkıyor. Ancak, bazı risk faktörleri kitle gelişimini tetikleyebiliyor. Prof. Dr. Melih Kara, ileri yaşın risk faktörlerinden biri olduğunu belirtirken, “Ayrıca, önceden kötü huylu tümör varlığının, genetik sendromların (MEN2, von Hippel-Lindau, SDH mutasyonları gibi) ve sürekli kullanılan bazı ilaçların riski artırdığı bilinmektedir. Bu bulgular, böbrek üstü bezi kitlelerinde çok çeşitli faktörlerin rol oynadığını ve tanı ile tedavi süreçlerinde kişiye özel değerlendirmelerin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır” diye konuşuyor. Çoğunlukla iyi huylu oluyor, ancak… Vücudumuzun sağlıklı çalışmasında kritik bir rol üstlenen kortizol, aldosteron, androjen, adrenalin ile noradrenalin gibi hormonların üretimini ve salgılanmasını sağlayan böbrek üstü bezlerinde kitleler oluşabiliyor. Adrenal tümörler olarak adlandırılan bu kitleler, temelde hormon üreten ve üretmeyen olarak iki gruba ayrılıyor. En sık görülen tipi olan adrenokortikal adenom genellikle iyi huylu oluyor ve hormon üretmiyor. Ancak, çoğu sorun oluşturmasa da böbrek üstü bezinde oluşan kitlelerin bazı türleri ise vücutta önemli sağlık problemlerine neden olabiliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, böbrek üstü bezinde oluşan ve hormon salgılayan kitlelerin yol açabildikleri problemleri şöyle sıralıyor: “Aşırı kortizol üreten kitleler Cushing sendromuna neden olabilmektedir. Bunun sonucunda; obezite, hipertansiyon, diyabet, osteoporoz ve ciltte kolay morarma gibi sorunlar gelişebilir. Aşırı aldosteron üreten kitlelerde ise dirençli hipertansiyon veya hipokalemi nedeniyle kas krampları ile halsizlik gibi şikayetler oluşabilir. Pheochromocytoma hormonu üretiyorsa; dirençli hipertansiyon, taşikardi, tekrarlayan baş ağrısı, geçici yüksek tansiyon atakları görülebilir.” Sıklıkla belirti vermiyor, tesadüfen yakalanıyor Böbrek üstü bezlerinde oluşan kitleler genellikle herhangi bir belirti vermedikleri için hastalar tarafından fark edilmiyor. Günümüzde BT ve MR gibi ileri görüntüleme tekniklerinin yaygınlaşması sayesinde, farklı nedenlerle yapılan taramalarda böbrek üstü bezi kitleleri daha sık tespit ediliyor. Ancak, eğer hormon etkisi varsa hipertansiyon ve metabolik bozukluklar sık görülen ilk belirtilerini oluşturuyor. İlerleyen aşamalarda hormon fazlalığına bağlı olarak sistemik komplikasyonlar da gelişebiliyor. Ameliyat genellikle tedavinin temelini oluşturuyor Tedavi planı, böbrek üstü bezi kitlesinin türüne, büyüklüğüne, hormon salgılayıp salgılamadığına ve hastanın genel sağlık durumuna göre düzenleniyor. Küçük, iyi huylu ve hormon salgılamayan kitlelerde BT veya MR gibi görüntüleme yöntemleriyle yapılan düzenli takip yeterli gelebiliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, cerrahi müdahalenin genellikle tedavinin temelini oluşturduğunu belirterek, “Özellikle belirgin olarak fazla hormon salgılayan tümörlerde, kanser şüphesi taşıyan veya büyük boyutlu (>4 cm) tümörlerde cerrahi yönteme başvurmak gerekmektedir” bilgisini veriyor. Minimal yaklaşımlar tercih ediliyor Son yıllarda, cerrahi yöntemlerde, sağladıkları pek çok avantaj nedeniyle minimal invaziv (laparoskopi / retroperitoneal / robotik) yaklaşımlar tercih ediliyor. Daha küçük portlar, tek port uygulamaları, gelişmiş görüntüleme teknikleri ve yapay zeka destekli alet tanıma gibi teknolojik yeniliklerin uygulandığı minimal invaziv yöntemler hem cerrahların hem hastaların yüzünü güldürüyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, “Bu teknolojilerle gerçekleştirilen ameliyatlar hastaların daha kısa sürede taburcu olmalarını sağlamakta, iyileşme sürecini hızlandırmakta ve estetik açıdan daha iyi sonuçlar sunmaktadır. Bu etkileri sayesinde de hastaların yaşam kaliteleri artmaktadır” diye konuşuyor. Laparoskopik yöntem altın standart olarak görülüyor Laparoskopik adrenalektomi (Transperitoneal lateral yaklaşım) uzun süredir böbreküstü bezi tümörü ameliyatlarının altın standardı olarak kabul ediliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, “Tercih ettiğimiz ilk seçenek olan ve cerraha iyi görünür bir alan sağlayan bu yöntem geleneksel açık cerrahiye göre daha iyi sonuçlar, hastalarda daha az ağrı, hastanede daha kısa kalış süresi ve daha hızlı iyileşme sunmaktadır” diyor. Özellikle küçük tümörlerde ve obezite hastalarında başvurulan posterior retroperitoneal (PR) laparoskopik yöntemin de doğrudan sırt bölgesinden böbreküstü bezine ulaşılmasını sağladığını vurgulayan Prof. Dr. Melih Kara, “Bu sayede karın boşluğu açılmadığı için ameliyat süresi kısalmakta ve ağrı şikayeti azalırken, günlük yaşama dönüş daha hızlı olmaktadır. Robotik adrenalektomi yöntemi ise 3 boyutlu görüntüleme ve daha esnek aletler sayesinde zorlu anatomilerde ve büyük veya derin yerde yer alan tümörlerde kolaylık sunmaktadır. Bazı çalışmalarda, bu etkisiyle daha az kan kaybı ve kısa yatış süresiyle sonuçlandığı bildirilmektedir” diyerek sözlerini tamamlıyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

 Jinekolojik kanserlerde erken teşhis hayat kurtarıyor! Haber

 Jinekolojik kanserlerde erken teşhis hayat kurtarıyor!

Kadın sağlığını tehdit eden en büyük risklerden biri jinekolojik kanserlerdir. Rahim (endometrium), rahim ağzı (serviks) ve yumurtalık (over) kanserleri, her yıl binlerce kadının hayatını etkileyen ciddi hastalıklardır. Ancak, erken teşhis ile bu kanserler büyük oranda tedavi edilebilir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bu konuda kadınların farkındalık kazanmasının önemini vurguluyor: “Kadın hastalıklarında en büyük tehlike, belirti vermeyen sessiz hastalıklardır. Pek çok kadın, herhangi bir şikayeti olmadığında jinekolojik kontrolleri ihmal ediyor. Oysa birçok jinekolojik kanser, erken evrede tespit edildiğinde tamamen tedavi edilebilir. Bu yüzden rutin kontroller hayat kurtarır.” TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA JİNEKOLOJİK KANSERLERİN GÖRÜLME SIKLIĞI Türkiye’de rahim kanseri, en sık görülen jinekolojik kanser türüdür. 2020 GLOBOCAN verilerine göre, Türkiye’de en sık görülen 10 kadın kanseri arasında rahim kanseri 6., rahim ağzı (serviks) kanseri ise 10. sıradadır. Dünya genelinde en sık görülen jinekolojik kanserlerden biri olan rahim ağzı kanserinin, Türkiye’de tarama programları sayesinde daha düşük sıklıkta görüldüğünü belirten Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Rahim ağzı kanseri, HPV tarama programları sayesinde Türkiye’de birçok ülkeye kıyasla daha düşük oranlarda görülüyor. Ancak bu, taramaların aksatılabileceği anlamına gelmez. HPV taşıyıcılığı olan kadınlar düzenli takip edilmezse, hastalık ilerleyebilir ve ölümcül hale gelebilir.” Buna karşın, yumurtalık kanseri hâlâ geç teşhis edilmesi nedeniyle en riskli jinekolojik kanserlerden biri olmaya devam etmektedir. JİNEKOLOJİK KANSERLERDE RİSK FAKTÖRLERİ Her jinekolojik kanserin farklı risk faktörleri vardır. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, en sık görülen jinekolojik kanserlerin nedenlerini şöyle açıklıyor: •  Endometrium (rahim) kanseri: “Bu kanser türü, genellikle menopoz sonrası kadınlarda görülür. Obezite, diyabet, yüksek östrojen seviyesi, erken adet görme veya geç menopoza girme gibi faktörler riski artırır.” •  Serviks (rahim ağzı) kanseri: “HPV enfeksiyonu en büyük risk faktörüdür. Bunun yanı sıra, sigara kullanımı, erken yaşta cinsel ilişki ve bağışıklık sisteminin zayıf olması riski artıran faktörler arasında yer alır.” • Over (yumurtalık) kanseri: “Bu kanserin en büyük risk faktörlerinden biri genetik yatkınlıktır. BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonlarına sahip kadınlarda, yumurtalık kanseri riski %40-60 oranında artar. Ayrıca ileri yaş, uzun süre doğurganlık artırıcı tedaviler görmek ve ailesinde kanser öyküsü olması da riski artırır.” JİNEKOLOJİK KANSERLERDEN KORUNMA YOLLARI Jinekolojik kanserlerden korunmanın en etkili yolu, düzenli taramalar ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarıdır. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, kadınların bu konuda alabileceği önlemleri şöyle sıralıyor: •  Rutin Jinekolojik Muayeneler: “Cinsel hayata başladıktan sonra her kadının yılda en az bir kez jinekolojik muayene olması gerekiyor. 21 yaşından itibaren PAP smear, 30 yaşından sonra ise HPV testleri ile düzenli tarama yapılmalıdır.” •  HPV Aşısı: “HPV enfeksiyonu rahim ağzı kanserinin %99’undan sorumludur. HPV aşısı 9-26 yaş arasında yapılması önerilse de, 45 yaşına kadar koruyuculuğu devam etmektedir. Hatta 45 yaş üstünde bile pozitif etkileri olduğu görülmüştür.” •  Sağlıklı Beslenme ve Egzersiz: “Düzenli egzersiz yapmak, ideal kiloda kalmak ve sağlıklı beslenmek, özellikle östrojen bağımlı tümörleri önlemek için büyük önem taşır.” • Sigara ve Alkol Tüketimini Azaltmak: “Sigara, özellikle rahim ağzı kanseri için büyük bir risk faktörüdür. Kadınların sigarayı bırakması, kansere yakalanma riskini ciddi şekilde azaltacaktır.” TARAMA PROGRAMLARININ ÖNEMİ VE TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMALAR Türkiye’de, 30-65 yaş arasındaki kadınlara her 5 yılda bir HPV + smear testi ücretsiz olarak yapılmaktadır. Ancak katılım oranları halen istenen seviyelerde değildir. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bu konuda kadınların bilinçlendirilmesi gerektiğini vurguluyor: “Kadınların büyük bir kısmı, tarama programlarından haberdar değil ya da gerekli görmediği için test yaptırmıyor. Oysa, serviks kanseri erken evrede yakalandığında %90’ın üzerinde başarıyla tedavi edilebiliyor. Bilinçlendirme kampanyaları, mobil sağlık hizmetleri ve HPV aşısının yaygınlaştırılması ile daha fazla kadına ulaşabiliriz.” GERÇEK BİR HAYAT HİKAYESİ: “HİÇBİR BELİRTİ YOKTU, AMA RUTİN KONTROL HAYATINI KURTARDI” Jinekolojik kanserlerin en büyük tehlikesi, bazı türlerin uzun süre hiçbir belirti vermeden ilerleyebilmesidir. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, bir hastasının yaşadığı süreci şu sözlerle anlatıyor: “34 yaşında, tamamen sağlıklı görünen bir hastam, yalnızca adet düzensizliği şikayetiyle muayeneye geldi. Fiziksel muayenesinde hiçbir olağan dışı bulgu yoktu. Ancak içimdeki mesleki içgüdüyle, ‘Yine de bir smear testi yapalım’ dedim. Sonuçlar geldiğinde hepimiz büyük bir şok yaşadık: Rahim ağzı kanseri teşhisi konulmuştu. Şanslıydı. Çok erken evrede yakaladık ve hızlıca tedavi sürecine başladık. Eğer bu tarama yapılmasaydı, büyük olasılıkla yıllar sonra çok daha ileri bir evrede teşhis edilecekti. Bugün sağlıklı ve hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Bu olay, erken teşhisin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi.” KADINLAR İÇİN EN BÜYÜK GÜÇ ERKEN TEŞHİSTİR! Kadınların düzenli jinekolojik kontrolleri ihmal etmemesi, HPV aşısı yaptırması ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemesi, jinekolojik kanserlerin önlenmesinde en önemli adımdır. Op. Dr. Mehmet Bekir Şen, tüm kadınlara şu çağrıyı yapıyor: “Şikâyetiniz olmasa da yılda bir kez jinekolojik muayene yaptırın. Unutmayın, erken teşhis hayat kurtarır!”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.