Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Sağlık

Kapsül Haber Ajansı - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türkiye’de İlk Olacak AMATEM’le Bahar Projesi İçin İmzalar Atıldı Haber

Türkiye’de İlk Olacak AMATEM’le Bahar Projesi İçin İmzalar Atıldı

Protokol imza töreninde konuşan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, emniyet birimlerinin yaptığı operasyonlar hakkında bilgiler vererek, “4 Haziran 2023’ten bu yana ilk defa burada söylüyorum. 90 bin tutuklama sayısını geçtik. 328 uyuşturucuyla ilgili üretici ve büyük satıcı dediğimiz yani baron tabiriyle ifade edilenlerle ilgili organize suç örgütü çökertildi. Devamlı surette sahadayız ve kendimizi hep update ediyoruz” ifadelerini kullandı. DÜNYA’YA ÖRNEK MÜCADELE! Türkiye'nin uyuşturucu ile mücadeledeki başarısına değinen Bakan Ali Yerlikaya, "Dünyada, mütevazi değiliz Türkiye olarak. Dünyada, Avrupa'da uyuşturucunun arz cephesinde mücadelede Türkiye gibi güçlü mevzuatı, Türkiye gibi kararlı, Türkiye gibi sahaya basan başka bir ülke yok” diye konuştu. PROJEYLE 21 GÜNLÜK TEDAVİ SONRASI İLK DEFA SOSYAL REHABİLİTASYON UYGULANACAK Çağın en büyük sorunlarından biri olarak görülen başta madde olmak üzere bağımlılıklara karşı Türkiye’de ilk olacak proje hayata geçiriliyor. İmzalanan AMATEM’le Bahar Projesi Protokolü ile 61 dönümlük arazide kurulacak yeni tesiste, 21 günlük tıbbi tedavi sonrası en önemli olarak görülen 6 ay ve 1 yıllık sürede kişileri korumak adına sosyal rehabilitasyon süreci başlayacak. Bireyin psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak yeniden yapılandırılmasının hedeflendiği doğa ile iç içe olacak projede, sosyal rehabilitasyon sürecinde detoks uygulamaları, bireysel ve grup psikoterapi seansları, 12 aşamalı grup tedavi modeli, bilgisel davranış terapi modelleri uygulanacak ve burada tedaviye aileler de dahil edilecek. Oluşturulan modüllerle sadece bireysel psikoterapiler değil, aileler de sürecinin içerisinde olacak. Tedavi sürecinin ardından bireylerin topluma yeniden kazandırılması için sosyal entegrasyon programları, geçim kaynakları oluşturma çalışmaları ve mesleki kapasite geliştirme eğitimleri sunulacak. Agro-tarım uygulamaları, tekstil atölyeleri, e-ticaret eğitimleri, girişimcilik destekleri gibi faaliyetlerle bireylerin üretkenliği arttırılarak ekonomik bağımsızlıkları güçlendirilecek. ALINAN SONUÇLAR PAYLAŞILARAK MODELİN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİR OLMASI SAĞLANACAK Başarılı yöntemler uygulayan 5 Avrupa ülkesinde inceleme yapılarak oluşturulan rehabilitasyon sürecinde hem sanat terapileri hem müzik terapisi gibi birçok yöntem uygulanacak ve bunların akademik açıdan da başarısı denenecek. Alınan sonuçlar paylaşılarak modelin Türkiye'de de uygulanabilir ve erişilebilir olunması sağlanacak. YERLİKAYA’DAN GAZİ ŞEHRE ÖVGÜ! Projenin Gaziantep’te yapılacağına dikkat çeken Bakan Ali Yerlikaya, “Hep Gaziantep öncü bir şehirdir. Dört seneye yakın burada hizmet ettim. Gaziantep hayırda bir numaradır. Üretimde bir numaradır. Gaziantep ticarette bir numaradır. Dünyanın neresinde bir müşteri varsa bilin ki oraya Gaziantepli gider. Ama Gaziantep sadece para kazanmak, karda olmak değil şu gönlü yarda yani hayırda iyilik kapısını açmakta da Gaziantep bir modeldir” dedi. YERLİKAYA: UYUŞTURUCUYLA MÜCADELENİN ARZ VE TALEP CEPHESİNDE BİZ HÜKÜMET OLARAK TAM SAHA PRES YAPIYORUZ Konuşmasının devamında projenin protokolüne şahitlik etmenin mutluluğunu yaşadığını ifade eden Bakan Yerlikaya sözlerine şu ifadelerle devam etti: “İçişleri Bakanı olarak 4 Haziran 2023 tarihinde göreve başladığımız günden beri biz İçişleri Ailesi olarak 675 bin arkadaşımla beraber Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı, onun hükümetler döneminde de hassaten daha ilk günden itibaren devam eden bir süreç. Uyuşturucuyla mücadelenin arz ve talep cephesinde biz hükümet olarak tam saha pres yapıyoruz. Devamlı surette sahadayız ve kendimizi hep update ediyoruz. Bilinen yöntemlerin dışında sokak satıcılarıyla mücadele ediyoruz ve aynı şekilde bilinen yöntemlerin çok daha fevkinde biz Interpol, Europol ile birlikte ortak operasyonlar yapıyoruz. Pek çok operasyonlar daha yakın zamanda kamuoyuna ilan edilecek. Yani biz kendi ülkemiz içerisinde ve ülkemiz dışındaki suç ve suçlarla mücadelede hem tek başımıza yapmamız gerekenlerde hem de birden fazla ülkeyle beraber müşterek ve cesaretle ve kararlılıkla bunu yapıyoruz.” AMATEM İLE BAHAR PROJESİ DE TAM DA BİZİM İSTEDİĞİMİZ GİBİ BİR PROJE Bakan Yerlikaya konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü: “Arz cephesinde durmadan, duraksamadan, kararlı devam edeceğiz ama bu işin bir de talep cephesi var. Yani orada bilinçlenme, şuurlanma, aileyi güçlü hale getirme, sokağı, mahalleyi, caddeyi, birlik, beraberlikle medyayı, üniversiteleri, sağlık bilimleri, tüm kurum kuruluşlar, Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu var. Kusur işlemiş, bağımlı olmuş. Ne yapacağız? Hep beraber ona sahip çıkarak onu tekrar normal, arınmış, geçmişteki o sıkıntılı günlerine dönmeyen ve bu tecrübesini de yeni arkadaşlarına ‘Bakın ben kurtuldum, zinhar böyle bir yola gitmeyin’ duruşuyla örnek bir başarı hikayesi ortaya çıkarmamız lazım. Bu proje Amatem ile Bahar Projesi de tam da bizim istediğimiz gibi proje.” GELİN ELİNİZİ UZATIN, BİZ SİZİ KUCAKLAYALIM VE SİZİ TEKRAR YAŞAMINIZA SAĞLIKLI, SIHHATLİ, AFİYETLİ BİR ŞEKİLDE DÖNDÜRELİM Çalışmanın oluşturulmasında emeği geçenleri tebrik eden Bakan Yerlikaya sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Bu projenin sayısının artarak devam etmesi için de hükümet olarak da uğraşacağız. Şurada ikinci bir baharı yaşamak için çok güzel bir isim vermişler. Sadece bir bina, o binanın içerisinde sağlıkla teknik bir arınma değil. Asıl zor kısım sağlıkla ilgili teknik arınmadan sonraki en zor aşama başlıyor. Dengeleme, istikrarlı bir şekilde tekrar başa dönmemek. Bu çok zor. Allah kimseyi imtihan etmesin. Ama imtihan edilenlere Gazişehir'den bütün ülkemize söylüyorum. Yalnız olmadıklarını bak şehir el ele veriyor, diyor ki ‘Biz sizin yanınızdayız’. Dolayısıyla hem Amatem, Amatem’den çıktıktan sonra buradaki mükemmel, müthiş evleriyle beraber, annesi de gelebilir, kardeş de gelebilir. Orada onların artık onun şahitliğinde, müşahitliğinde ve sevgiyle ilgili, ilgiyle ilgili ne kadar ihtiyaç varsa, bizim de aynı şekilde katkımız. Aile buradan el ele tutuşup ‘Yarabbi bir daha bizi bu şekilde imtihan etme’ duası ve müteşekkir duygularla beraber çıkacak. Şehir olarak bunları yapmak zorundayız. Bu sistem bunu yaptığı zaman Gazişehir'deki bütün hemşerilerimizin vebali sorumluluğu da Allah'ın izniyle bu protokolle beraber gidecek. Buradan arınmayla ilgili olan kardeşlerimize diyorum ki ‘Gelin elinizi uzatın, biz sizi kucaklayalım ve sizi tekrar yaşamınıza sağlıklı, sıhhatli, afiyetli bir şekilde döndürelim.’” ŞAHİN: BU MASA GAZİANTEP MODELİ Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ise protokol imza törenindeki konuşmasında bağımlılığın Türkiye ve dünya için önemli bir sorun olduğuna dikkat çekerek şunları ifade etti: “Bu madde bağımlığı, teknolojik bağımlılık, sanal kumar olarak karşımızda çıkıyor. Sayın Bakanımız işin güvenlik boyutunda jandarmamız, emniyetimiz elinden gelen, valimiz elinden gelen her şeyi yapıyor ama bunun bir tıbbi tedavi bir de sosyal rehabilitasyon bölümü var. Kurucu Aile Bakanlığı yaptığımdan dolayı bu işlerin o boyutunu da çok iyi bilen bir kardeşiniz olarak sağ olsun Asım Başkan'ın zamanında Oya Bahadır bizim on sekiz yaş altı için başladı. Başlarken de dünya modelleri incelendi. Yale Üniversitesi'nin yazılımıyla yerelleştirilerek çok önemli bir model gelişti ama artık on sekiz yaş üstü için de bunun yenilenmesi gerekiyordu. Biz bunun bütün çalışmalarını yaptığımız için yaklaşık on beş yıllık bir tecrübe var. O tecrübeyi kullandık. Dünyanın bu konudaki en iyi merkezleri incelendi, bir model oluştu. Bu modelde kapalı alanımız, açık alanımız çok ciddi tıbbi altyapımız, sosyal rehabilitasyon bölümümüz var. Bu masa Gaziantep Modeli.” ÇEBER: BU BURADA BAŞLAYACAK AMA TÜRKİYE’DE GÜZEL BİR ÖRNEK OLACAĞINI DEĞERLENDİRİYORUZ Gaziantep Valisi Kemal Çeber’de yaptığı konuşmada her türlü bağımlılıkla mücadele ettiklerini anlatarak, “Uyuşturucu bağımlılığının üzerinde de hem arz hem talep yönüyle bu mücadelenin olması gerektiğini biz de değerlendirdik ve bir taraftan arz bölümüyle güvenlik birimlerimiz mücadele ediyor. Düzenli olarak rakamlarımız geliyor. Hem operasyon sayısında hem şüpheli hem tutuklu sayısında ciddi artmalar var. Son zamanlarda yapılan analizlerde şehir atık sularında uyuşturucu oranlarının yüzde yirmi beş civarında azaldığını memnuniyetle ifade edebilirim. Bağımlılarla biz bire bir sohbetler yapıyoruz. Onlar uyuşturucuya ulaşmada zorluklar yaşandığını, satıcılar güzergah değişikliklerinden bahsediyor. Arz boyutuyla ilgili elimizden geleni yapıyoruz. Protokolün içeriği olan talep boyutunu da boş bırakamayız. Bu burada başlayacak ama Türkiye’de güzel bir örnek olacağını değerlendiriyoruz. 61 dönümlük çok güzel bir doğa içerisinde sağlık boyutları başta olmak üzere her boyutunu kapsayacak bir çalışmayla hem bağımlılık hem de onunla ilgili tüm sosyal kesimleri tedavinin içine alarak devam ettireceğiz. Bu protokolü görmeyenler de bilmelidir ki bizi bu konuda cesaretlendiren, hırslandıran Sayın Bakanımızın talimatları ve biz de onlar doğrultusunda elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz. Konuşmaların ardından protokol ile Şireci Ailesi’nden Esat ve Didem Şireci ve Gaziantep İl Sağlık Müdürü Dr. Beytullah Şahin proje için imzaları attı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Vegan Beslenme Hem Sağlığa Hem de Çevreye Faydalı Haber

Vegan Beslenme Hem Sağlığa Hem de Çevreye Faydalı

Dünya Vegan Günü dolayısıyla bu beslenme şekline dair açıklamalarda bulunan İstinye Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Melike Şeyma Deniz, bitki temelli beslenmenin hem bireysel sağlık hem de gezegenin sürdürülebilirliği açısından önemini vurguladı. 1 Kasım Dünya Vegan Günü olarak anılıyor ve vegan beslenmeye dair farkındalık geliştirilmesi hedefleniyor. Hayvanlardan elde edilen hiçbir gıdayı yememeyi içeren bir beslenme modeli olan vegan beslenmeye ilgi ise son yıllarda giderek artıyor. Vegan ve vejetaryen beslenme modelleri, yalnızca bir yaşam tarzı tercihi değil; etik, ekolojik ve sağlık temelli bir farkındalığın da göstergesi haline geldi. Vegan beslenmeye dair açıklamalarda bulunan İstinye Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Melike Şeyma Deniz, bu beslenme modellerinin sağlığa ve çevreye katkılarını değerlendirerek önemli uyarılarda bulundu. GEZEGENİN GELECEĞİ İÇİN DE KRİTİK ÖNEME SAHİP Dr. Deniz, son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların bitki ağırlıklı beslenmenin çok yönlü faydalarına dikkat çektiğini belirterek şöyle konuştu: “Bitki temelli beslenme yalnızca bireysel sağlık açısından değil, gezegenin sürdürülebilirliği açısından da çok değerli. Çünkü bu beslenme modeli hem hastalık risklerini azaltıyor hem de çevresel etkileri minimize ediyor.” YETERSİZ BESİN ÖĞESİ ALIMI İÇİN TAKVİYE KULLANMAK ÖNEMLİ Hayvansal kaynaklı besinleri sınırlayan ancak farklı düzeylerde tüketim tercihleri bulunan bireylere vejetaryen deniliyor. Süt ürünleri tüketenler lakto-vejetaryen, yumurta tüketenler ovo-vejetaryen, her ikisini de tüketenler lakto-ovo-vejetaryen, balık tüketenler ise pesko-vejetaryen olarak adlandırılıyor. Hiçbir hayvansal ürünü kullanmayan bireyler ise vegan beslenme modelini benimsiyor. Dr. Deniz, özellikle vegan beslenme biçiminin dikkatli planlanması gerektiğini vurgulayarak şunları ekledi: “Vegan diyetler doğru planlandığında yeterli ve dengeli olabilir. Ancak B12 ve D vitamini, kalsiyum, iyot, çinko, selenyum ve protein gibi bazı besin öğelerinin yetersiz alımı riski vardır. Bu nedenle profesyonel destek almak, gerekirse takviye kullanmak önem taşır.” VEGAN BESLENME KALP SAĞLIĞINA FAYDALI Araştırmalar, vegan beslenme modelinin koroner kalp hastalığı, tip 2 diyabet, hipertansiyon, bazı kanser türleri ve obezite riskini azalttığını ortaya koyuyor. Dr. Deniz, bu durumun beslenmenin içeriğiyle doğrudan ilişkili olduğunu belirterek şu değerlendirmede bulundu: “Bitki temelli beslenme; lif, antioksidan ve fitokimyasal bileşenler açısından zengin, doymuş yağ açısından ise düşüktür. Bu da hastalık riskini azaltan önemli bir faktördür. Ayrıca, bağırsak mikrobiyotasını güçlendirir ve inflamasyonu azaltarak cilt sağlığına da katkı sağlar.” SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK AÇISINDAN DA KATKI SUNUYOR Bilimsel veriler, vegan, vejetaryen ve Akdeniz tipi beslenme modellerinin çevresel sürdürülebilirlik açısından en avantajlı diyetler olduğunu gösteriyor. Bu beslenme biçimleri; daha az sera gazı emisyonu, daha az su tüketimi ve daha az toprak kullanımı gerektiriyor. Dr. Deniz, bu konuda verdiği örnekte şunları söyledi: “Bir kilogram sebze üretimi için yaklaşık 332 litre su gerekirken, 1 kilogram dana eti üretimi için 15.415 litre su gerekiyor. Bu fark, bitkisel temelli beslenmenin gezegen üzerindeki etkisini açıkça ortaya koyuyor.” ‘ETSİZ PAZARTESİ’ İLE BÜYÜK BİR FARK YARATILABİLİR Dr. Deniz, “Etsiz Pazartesi (Meatless Monday)” hareketinin herkes için ulaşılabilir bir başlangıç olduğunu vurgulayarak şöyle devam etti: “Vegan veya vejetaryen olmasanız bile haftanın bir günü et yememek hem bedeniniz hem de gezegen için anlamlı bir katkı sağlar. Pazartesi günü öğünlerde sebze ve baklagil tercih ederek sağlığınızı desteklerken çevreye de olumlu bir etki yaratabilirsiniz.” BİTKİSEL AĞIRLIKLI BİR GELECEK MÜMKÜN Tüm bu veriler ışığında, bitki temelli beslenmenin yalnızca bir trend değil hem bireysel hem de toplumsal düzeyde daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir geleceğin anahtarı olduğu görülüyor. Dr. Deniz, “Et tüketimini azaltmak, sebze, meyve, tam tahıl ve baklagil ağırlıklı bir beslenme düzenine geçmek; sağlığımızı korumanın ve gezegenimize saygı göstermenin en etkili yollarından biridir” diyerek sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Huawei Avrupa’nın Dijital Dönüşümüne Yapay Zekâ ve 5G ile Yön Veriyor Haber

Huawei Avrupa’nın Dijital Dönüşümüne Yapay Zekâ ve 5G ile Yön Veriyor

Avrupa’nın dijital ve yeşil dönüşüm süreci, Madrid’de gerçekleştirilen Huawei Connect Europe 2025 etkinliğinde ele alındı. ‘All Intelligence, Greener Europe (Tüm Alanlarda Zekâ, Daha Yeşil Bir Avrupa)’ temasıyla düzenlenen etkinlikte; dünyanın farklı ülkelerinden teknik uzmanlar, sektör liderleri ve Huawei iş ortakları bir araya geldi. Etkinlikte; yapay zekâ, 5G ve yeşil enerji teknolojilerinin sanayiden sağlığa, eğitimden finansa kadar tüm sektörlerde yarattığı dönüşüm öne çıkan konular arasındaydı. Huawei yöneticileri katılımcılaraseslenirken, önümüzdeki dönemde Avrupa’da yerelleşme, yenilikçilik ve sürdürülebilir kalkınmaya yönelik yatırımlarını artıracaklarını vurguladı. “Yapay zekâ beş yılda küresel ekonomiye 22,3 trilyon dolar katkı sağlayacak” Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Huawei Yönetim Kurulu İcra Direktörü David Wang, akıllı dünyanın beklenenden daha hızlı geldiğini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Zekâ çağı, düşündüğümüzden çok daha hızlı yaklaşıyor. Yapay zekâ, 5G ve yeşil enerji; eğitim, sağlık, finans, üretim gibi tüm sektörleri kökten değiştirecek. Bu teknolojiler, iş modellerinden değer zincirlerine kadar yeni fırsatlar yaratacak. Sadece yapay zekânın önümüzdeki beş yıl içinde küresel ekonomiye 22,3 trilyon ABD doları katkı sağlaması bekleniyor.” Wang, önümüzdeki on yılın Avrupa için dijital ve yeşil dönüşüm açısından kritik bir dönem olacağını belirterek, Huawei’nin ‘Avrupa’da, Avrupa için’ ilkesine bağlı kalmaya devam edeceğini söyledi. Şirketin Avrupa genelindeki Ar-Ge merkezleri, inovasyon laboratuvarları, üretim tesisleri ve tedarik zinciri merkezleriyle yenilikçilik ve yerelleşmeyi desteklediğini vurgulayan Wang, “Avrupalı iş ortaklarımızla birlikte bu ortak vizyonu fırsata dönüştürmek ve Avrupa’yı daha akıllı, daha yeşil bir geleceğe taşımak için çalışıyoruz” dedi. “Avrupa’nın dijital ve akıllı dönüşümüne yatırım yapıyoruz” Huawei Kıdemli Başkan Yardımcısı ve Kurumsal Satış Birimi Başkanı Leo Chen ise şirketin Avrupa’daki teknoloji yatırımlarına ilişkin detayları paylaşırken, “Avrupa’nın dijital ve akıllı dönüşümünü desteklemek için teknoloji inovasyonuna, iş ortaklığı ekosistemlerine ve yetenek geliştirme programlarına yatırım yapıyoruz. Birlikte daha akıllı ve sürdürülebilir bir Avrupa inşa edebiliriz” dedi. Chen, Huawei’nin Avrupa’daki işletmelerin dijital dönüşümünü kolaylaştırmak amacıyla yeni nesil ürün ve çözümler sunduğunun altını çizdi. Bunlar arasında; HUAWEI eKit 4+10+N KOBİ Zekâ Çözümleri de yer alıyor. Bu çözüm seti; akıllı ofis, akıllı iş, akıllı eğitim ve akıllı sağlık olmak üzere dört temel senaryoya odaklanıyor. Böylece KOBİ’ler yeni teknolojileri daha kolay benimseyebiliyor. Yeni iş ortaklığı modeli: SHAPE 2.0 Huawei ayrıca, yerel iş ortaklarıyla daha güçlü bir iş birliği modeli oluşturmak amacıyla SHAPE 2.0 programını tanıttı. Geçtiğimiz yıl duyurulan SHAPE çerçevesinin geliştirilmiş versiyonu olan SHAPE 2.0, Avrupa’daki iş ortaklarının senaryo bazlı çözümler ve hizmetler geliştirmesine olanak tanıyor. Şirket, aynı zamanda dağıtım ortakları için yeni bir gelişim planı açıkladı. Bu planla birlikte Huawei’nin Avrupa’daki iş ortakları, müşterilerine daha kapsamlı ve yerelleştirilmiş hizmetler sunabilecek. Üniversitelerle iş birliği, yerel yeteneklere yatırım Huawei, Avrupa genelinde üniversiteler ve iş ortaklarıyla birlikte yürüttüğü Huawei Bilişim Akademileri, ortak laboratuvarlar ve sertifikasyon programları aracılığıyla yeni yetenekler yetiştiriyor. Bu programlar sayesinde hem üniversite öğrencileri hem de teknoloji profesyonelleri, dijital ekonomiye yön verecek beceriler kazanıyor. Huawei bu girişimlerle hem yerel topluluklara katkı sağlıyor hem de Avrupa’nın teknoloji ekosisteminde uzun vadeli değer yaratıyor. Etkinliğe; ‘İspanya Dijital Dönüşüm ve Kamu Hizmetleri Bakanlığı Telekomünikasyon ve Görsel-İşitsel İletişim Hizmetleri Düzenleme Genel Sekreteri Matías González Martín’, ‘ETSI CSO’su Ultan Mulligan’, ‘Essen Üniversite Hastanesi CIO’su Armin de Greiff’, ‘Azerion Strateji Direktörü Sebastiaan Moesman’, ‘Iberdrola | bp pulse Genel Müdürü Pablo Pirles’, ‘Wattkraft Solar GmbH CTO’su ve Kurucu Ortağı Francisco Pérez Spiess’ ve ‘UNESCO Avrupa Bilim ve Kültür Bölgesel Bürosu Baş Uzmanı Jing Fang’ gibi farklı sektörlerden önemli isimler katıldı. Katılımcılar, Avrupa’nın yapay zekâ, yenilenebilir enerji, 5G ve veri ekonomisi alanlarında nasıl ilerleme kaydedebileceğini tartıştı. Etkinlik, dijitalleşme ile sürdürülebilirliğin kesiştiği noktada uluslararası iş birliğinin önemini bir kez daha vurguladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Biyoteknoloji ile 122 Yaşına Kadar Yaşamak Mümkün Haber

Biyoteknoloji ile 122 Yaşına Kadar Yaşamak Mümkün

Yaklaşık 2,7 milyon metrekare alanda ve 4,5 milyar dolar yatırımla kurulan Biyoteknoloji Vadisi, Türkiye’nin bilim ve teknoloji odaklı kalkınma hedeflerinde stratejik bir rol üstleniyor. Araştırma, üretim, girişimcilik ve sanayi iş birliğini aynı yapıda bir araya getiren vadi; ulusal biyoteknoloji kapasitesini güçlendirmeyi amaçlıyor. Biyoteknoloji Sanayicileri Derneği (BİYOSAD) ve Biyoteknoloji İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (BİOSB) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ercan Varlıbaş, Türkiye’nin ekonomik büyüklükte 22., biyoteknolojide ise 48. sırada olduğuna dikkat çekerek, “Bu tabloyu değiştirmek için Türkiye’yi 10 yıl içinde biyoteknolojide ilk 10 ülke arasına taşımayı hedefliyoruz” dedi. Varlıbaş, vadinin yalnızca üretim ve Ar-Ge alanı değil, ulusal inovasyon politikalarının hayata geçirileceği bütünleşik bir ekosistem olduğunu vurguladı. “Biyoteknoloji Vadisi, Türkiye’nin bilim temelli büyüme sürecine yön verecek. Yerli ve yabancı yatırımcılarla ekosistemi güçlendirerek bilimi toplumsal yaşamın ana damarına taşımayı amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı. Projenin hedefleri arasında 20 bin istihdam, 15 milyar dolarlık ihracat ve 300 start-up’ın desteklenmesi bulunuyor. “BİYOTEKNOLOJİ ZENGİNLİK, SAĞLIK VE UZUN ÖMÜR DEMEK” Türkiye ve dünyadan bilim insanlarının katıldığı 2. Uluslararası Sürdürülebilirlik için Biyoteknoloji Çözümleri Kongresi (Biotech4SUS), Gebze Teknik Üniversitesi ev sahipliğinde gerçekleştirildi. Kongrede konuşan Dr. Ercan Varlıbaş, biyoteknolojiyi “zenginlik, sağlık ve uzun ömür” kavramlarıyla tanımladı. Varlıbaş, biyoteknolojinin yalnızca bir bilim alanı değil, aynı zamanda ekonomik kalkınmanın lokomotifi olduğunu belirterek, “Dünyada resmi kayıtlara göre 122 yaşına kadar yaşayan insanlar var. Biyoteknoloji, sağlıklı ve stressiz yaşam süresini uzatmayı mümkün kılıyor” dedi. Biyoteknolojinin tarım, sağlık, gıda ve hayvancılık gibi stratejik sektörlerde dönüştürücü etki yaratacağını vurgulayan Varlıbaş, “Bu alan, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme stratejisinde kilit rol üstlenecek” ifadelerini kullandı. “BİYOTEKNOLOJİ, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN KALBİDİR” Dr. Ercan Varlıbaş, Türkiye’nin biyoteknoloji alanındaki atılımının artık yalnızca sanayi ölçeğinde değil, bir bilim politikası ekseninde ilerlediğini vurgulayarak, “Biyoteknoloji doğayı kopyalayan değil, doğayla iş birliği yapan bir bilimdir. Bugün iklim değişikliği, gıda güvenliği, sağlık ve enerji verimliliği gibi konuların tümünde çözümün adresi biyoteknolojidir. BİYOSAD olarak kamu, sanayi ve üniversiteleri aynı masada buluşturuyoruz. Amacımız yalnızca üretmek değil; bilimin etik, çevreci ve sürdürülebilir bir zeminde büyümesini sağlamak. Türkiye’yi yalnızca biyoteknolojik ürünlerde değil, bilimsel kalite ve sürdürülebilirlikte de bir referans ülke haline getirmeye kararlıyız.” İfadelerini kullandı. Dr. Ercan Varlıbaş konuşmasında ayrıca Biyoteknoloji Vadisi’nin yalnızca ulusal değil, uluslararası ölçekte de etki yaratmayı hedeflediğine dikkat çekti. Dr. Varlıbaş, “Türkiye artık bu alanda aktif rol alıyor. Kore ve Tayvan’da temaslarımız oldu, Boston’da iki kongreye katıldık. Gelecek yıl San Diego’da Türkiye Pavilyonu’nu kuruyoruz. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, Sağlık ve Ticaret Bakanlıkları da bizimle olacak” dedi. “YERLİ İLAÇ TÜRKİYE’NİN BİLİMSEL BAĞIMSIZLIĞI AÇISINDAN KRİTİK BİR DÖNÜM NOKTASI” Yerli biyoteknolojik ilaç üretiminde Türkiye’nin geldiği noktanın önemine dikkat çeken Dr. Ercan Varlıbaş,” 5 yıl önce İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi ile başlatılan, VSY Biotechnology tarafından fonlanan yeni biyoteknolojik ilaç molekülü projesinin laboratuvar aşamalarında başarılı sonuçlara ulaştı. Molekülümüz izole edildi, tanımlandı ve ön klinik testlerde güvenilirlik ve etkinlik açısından son derece umut verici sonuçlar verdi. İnsan fazı klinik çalışmalar da olumlu sonuçlanırsa, üretimi Biyoteknoloji Vadisi’nde gerçekleştireceğiz. Kendi molekülünü geliştiren bir ülke yalnızca sağlıkta değil, bilimde de bağımsız olur. Bizim hedefimiz, Türkiye’yi ilacını geliştiren, teknolojisini üreten ve bilgisini ihraç eden bir ülke haline getirmek. Bu süreç Türkiye’nin bilimsel bağımsızlığı açısından kritik bir dönüm noktası olacaktır” ifadelerini kullandı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Veteriner Hekimler Nilüfer’de Buluştu Haber

Veteriner Hekimler Nilüfer’de Buluştu

Nilüfer Belediyesi Dr. Ceyhun İrgil Sağlık Müzesi’nde gerçekleştirilen programda, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. R. Tamay Başağaç Gül, “Baytar Miralayı Mehmet Ali Bey ve Sivil Veteriner Hekimliği Öğretimi” başlıklı sunumunu yaptı. BVHO üyeleri ile konuya ilgi duyanların katıldığı etkinlikte, mesleğin tarihi ve kurucu isimleri ele alındı. Açılış konuşmasında BVHO Başkanı Melike Baysal, Cumhuriyet’in 102. yılında bir kadın veteriner hekim ve meslek örgütü yöneticisi olmanın kendisi için büyük bir onur ve topluma karşı bir sorumluluk olduğunu vurguladı. Baysal, halk sağlığına önemli katkılar sunan ve o dönemde “Baytar” unvanını taşıyan tüm meslek büyüklerine saygı ve minnet duyduklarını ifade etti. Prof. Dr. Tamay Başağaç Gül, sunumunda Mehmet Ali Bey’i Türkiye’de veteriner hekimliğinin kuruluşu ve kurumsallaşmasında öncü bir isim olarak değerlendirdi. Mehmet Ali Bey’in çalışkanlığı, idealizmi ve mesleğe adanmışlığıyla kendisini derinden etkilediğini dile getiren Gül, onun yalnızca okulun kuruluşunda değil, aynı zamanda tarım ve hayvancılık alanındaki ilk süreli derginin yayımlanmasında ve ilk meslek derneğinin kuruluşunda da aktif rol üstlendiğini belirtti. Gül ayrıca, mesleklerinin 1937 yılına kadar gururla “Baytar” adını taşıdığını, bu kelimenin küçümsenecek hiçbir yönü olmadığını söyledi. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Cumhuriyet Koşusu’nda Mesaj: “Sporla Yaşamı Birleştirelim” Haber

Cumhuriyet Koşusu’nda Mesaj: “Sporla Yaşamı Birleştirelim”

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında düzenlenen 16. Zeytinburnu Cumhuriyet Koşusu gerçekleştirildi. Kazlıçeşme'deki etkinliğe, Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın Bak'ın yanı sıra Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy katıldı. Abay Caddesi'nde yer alan Kazlıçeşme Sanat'ta, Bakan Bak tarafından startı verilen 10 kilometrelik koşu, yine aynı noktada sona erdi. Toplamda 1214 erkek ve 453 kadın olmak üzere 1667 kayıtlı koşucunun katıldığı yarış, farklı kategorilerde düzenlendi. Burada açıklamada bulunan Bakan Bak, vatandaşların sporla yaşamlarını birleştirmelerini arzu ettiklerini söyledi. Çağın beslenme alışkanlıklarının sağlık sorunlarına yol açtığını ve bunun çözümünün sporda olduğunu anlatan Bakan Bak, “Vatandaşlarımızdan arzumuz kendilerini ve çocuklarını spora yöneltmeleri. Sporu bir yaşam tarzı olarak hayatlarında ön plana almaları. Bu koşuya benim üç ya da dördüncü katılışım. Daha önceki bakanlığım döneminde de katılmıştım. Hava güzel, ortam güzel, Zeytinburnu sahili güzel. Dolayısıyla insanların katılımı da çok güzel. Kayıtlı 1700'e yakın sporcu var. Kadın erkek yaş kategorileri var. İnsanlar bu tip faaliyetleri özlüyorlar. Belediyelerimize tavsiyemiz bu tip organizasyonları yapmaları.” ifadelerini kullandı. “Türkiye spor tesisi noktasında bir devrim yaşıyor” Benzer organizasyonların vatandaşların spor alışkanlıklarını geliştirmelerine yardımcı olacağını vurgulayan Bakan Dr. Osman Aşkın Bak, şöyle devam etti: “Parkur bildiğimiz bir parkur. Daha önce de hem milletvekilliğim zamanında hem gençliğimde bu sokakları iyi biliyoruz. Burada önceden deri fabrikaları vardı. Ben burada çıraklık yaptım. Kazlıçeşme'de tren istasyonundan indiğinizde börekçi vardı, onun yanından 100 metre gittiğinizde oto tamirhanesi vardı ve orada çıraklık yapmıştım. Dolayısıyla Zeytinburnu'nun bende ayrı bir yeri var. Başkana da teşekkür ediyoruz. Çok güzel bir ortam sağladı, bana göre lojistik de güzel. Gelen insanların eşyalarını bırakacakları yerler güzel, yarış sonrası verilen yemekler güzel. Güzel bir İstanbul sabahı, herkesi spor yapmaya davet ediyoruz. Türkiye'nin dört bir yanında spor tesisleri, atletizm pistleri pek çok tesis yapıldı. Türkiye spor tesisi noktasında bir devrim yaşıyor. Bana göre ilerde çok daha iyi yetenekli sporcular yetişecek. Atletizmde de bunu yapmamız gerekiyor. Bizim zamanımızda yapılan okullar arası yarışların artması gerekiyor.” “Mutlaka sporu yaşam tarzı yapmalıyız” Türkiye'nin spora daha fazla yönelmesi gerektiğini aktaran Bakan Bak, sözlerini şöyle tamamladı: “Gençlerimizi spora daha fazla yöneltmemiz lazım. Artık günümüzün beslenme şekli nedeniyle insanlarımızın aldıkları kalorileri yakması için de mutlaka sporu yaşam tarzı yapmalıyız. Sabah erken kalkıp sahil yürüyüşleri yapmalıyız. Bunu yaşam tarzı yaparsak insanlar kendini daha mutlu hisseder. Burada görüyorsunuz insanlar sabah sabah güler yüzleriyle koşa koşa gelmişler. Bu çok güzel bir yaşam tarzı. 16 yıldır yapılan bir yarış. Güzel bir İstanbul sabahından herkesi spor yapmaya davet ediyoruz. İnsanlar bunu aramalı hayatlarının bir parçası yapmalı. Gelin spor yapalım, kendimiz mutlu hissedelim ve sağlıklı olalım. Buranın bir özelliği de madalyalarda gerçek altın var ve insanlar bunu koleksiyonunda tutuyor. Bu da çok güzel bir şey. Hatta atletlerden birkaç kişiyle karşılaştık, başkana 'en iyi madalya sizin madalyanız' dediler. Güzel bir şey bu.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Kilimanjaro’dan Malatya’ya Uzanan Sosyal Sorumluluk Yolculuğu Tamamlandı Haber

Kilimanjaro’dan Malatya’ya Uzanan Sosyal Sorumluluk Yolculuğu Tamamlandı

Türkiye’nin lider gıda takviyesi markası Orzax, Kilimanjaro Ultra Trail Maratonu’nda verdiği desteğin ardından deprem bölgesinde anlamlı bir buluşmaya imza attı. Ultra maraton sporcuları Bakiye Duran ve Bilal Gül, deprem bölgesindeki çocukların eğitimine destek olmak ve farkındalık yaratmak amacıyla koşuya katılmıştı. Sporcular, zorlu parkuru tamamladıktan sonra, Malatya Kurucuova’da depremden etkilenen çocuklarla bir araya geldi. Şirketin sosyal sorumluluk vizyonuyla başlayan yolculuk, Tanzanya’da koşulan zorlu Kilimanjaro Ultra Trail Maratonunda atılan adımlarla başladı. Beş gün süren bu mücadelede, yolculuğun ikinci durağında Malatya’da depremden etkilenen çocuklarla buluştu. Malatya Kurucuova İlkokulu’nda gerçekleştirilen etkinlikte 150’den fazla öğrenciye kırtasiye, hijyen ve spor malzemeleri dağıtıldı. Sporcular, öğrencilerle sohbet ederek, dayanıklılık ve azim hikayeleriyle çocuklara ilham oldu. “Çocukların umut dolu yarınlarımız olduğuna yürekten inanıyoruz” Orzax Kurumsal İletişim Müdürü Mine Demirbağ projeye ilişkin şunları söyledi: “Orzax olarak hem sağlık alanında hem de toplumun her kesimine dokunan projelerimizle sorumluluk almayı önemsiyoruz. Kilimanjaro’da bir maratonun adımlarıyla başlayan bu anlamlı yolculuk, Malatya’daki çocukların gülümsemesiyle tamamlandı. Sporun dönüştürücü gücüne ve çocukların umut dolu yarınlarımız olduğuna yürekten inanıyoruz. Bu projeyle hem onların ihtiyaçlarına katkı sağladık hem de motivasyonlarını artıracak hikayelerle yanlarında olduk. Toplum sağlığını bütünsel olarak ele alarak sosyal sorumluluk çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz.” Orzax, toplum sağlığına değer katmayı da kurum vizyonunun ayrılmaz bir parçası olarak görüyor. 20 yıllık deneyimiyle, sağlık ve iyilik için sürdürülebilir katkı vizyonuyla hareket eden Şirket, spor ve eğitim alanındaki sosyal sorumluluk projelerine uzun vadeli destek vererek toplumda kalıcı bir farkındalık yaratmayı hedefliyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Sustainable Brands Türkiye 2025, Sürdürülebilirliğin Geleceği İçin Markalara İlham Verdi Haber

Sustainable Brands Türkiye 2025, Sürdürülebilirliğin Geleceği İçin Markalara İlham Verdi

Markaların “iyi büyüme” yolculuğuna rehberlik eden etkinlik, sürdürülebilir iş modelleri, inovasyon, dijital dönüşüm ve ESG stratejilerinin rekabet avantajına nasıl dönüştürülebileceğini ortaya koydu. Markaların sürdürülebilirlik gündemini bu yıl “Uyum Sağla ve Hızlan” temasıyla şekillendiren Sustainable Brands Türkiye Konferansı, yenilikçi stratejileri ve ilham verici dönüşüm hikayelerini buluşturdu. Dünyanın en etkili sürdürülebilirlik platformlarından biri olan Sustainable Brands’in Türkiye ayağı, ‘İyi Büyüme’ vizyonu çerçevesinde 8-9 Ekim 2025 tarihlerinde Swissotel The Bosphorus’ta gerçekleştirildi. Konferans, beş farklı sahnede düzenlenen 50’den fazla oturumda, 130’un üzerinde konuşmacıyı ağırladı. İki gün boyunca “iyi büyüme, yeni metrikler”, “inovasyon ve rejeneratif tasarım”, “sürdürülebilirliği markalamak”, “teknoloji ve yapay zekâ etkisi”, “ürün, malzeme ve tedarik zinciri”, “tüketici iç görüleri ve ölçekli davranış değişimi”, “dayanıklılığı inşa etme”, “sürdürülebilir yaşam: refah ve sağlık” kulvarlarında paneller düzenlenerek, güncel içgörüler paylaşıldı. Konferansta İlham Veren Anlar ve Kolektif Dönüşüm Sustainable Brands Türkiye 2025, markalara global sürdürülebilirlik trendlerini aktarmanın yanı sıra kolektif dönüşümü hızlandıran konuşmalara ve yeni iş birliklerine zemin hazırladı. Katılımcılar, paneller, keynote konuşmalar ve interaktif workshoplarda sürdürülebilir iş modelleri, etik marka stratejileri, dijital dönüşüm ve toplumsal fayda yaratma konularında ilham verici bakış açıları kazandı. Goodvertising’in kurucusu Thomas Kolster, Thinkers50 listesinde yer alan danışman ve Frugal Economy yazarı Navi Radjou, VeraWorks’un kurucusu Bea Boccalandro, BBMG’nin kurucu ortağı Raphael Bemporad, sürdürülebilirlik odaklı markalar için GRAMMA stratejisinin yaratıcısı Adomas Püras, People Flow CEO’su Abigail Wilmore, Tony’s Chocolonely eski sözcüsü ve etki odaklı girişimci Ynzo van Zanten, Parallel Labs sürdürülebilir iş stratejistleri Dr. Joel Hartter ve John Burgess gibi uluslararası isimler de zirveye katkıda bulundu. “Obsolete” kitabının yazarı, Serious Tissues ve Change Brands kurucusu, Change Please ortak kurucusu Chris Baker, sosyal etkiyi iş modellerinin merkezine koyan bir girişimci olarak, konferanstaki konuşmasında şirketlere daha cesur, daha sorumlu ve daha dönüştürücü olmaya çağrısı yaptı. 50’den fazla gönüllülük konseriyle, milyonlarca insanın kaderini değiştirebileceğini dünyaya gösteren Stephen Greene, konferansın merakla takip edilen konukları arasında yer aldı. “Geleceğimiz İçin Hep Birlikte Çalışmalıyız” Sustainable Brands Türkiye Ülke Direktörü Semra Sevinç, “Her yıl etki alanı büyüyen, iş ve marka dünyasının, akademinin ve farklı sektörlerin liderlerini bir araya getiren Sustainable Brands Türkiye 2025’i yoğun bir ilgi ve katılımla tamamladık. Bu platform, marka, pazarlama, sürdürülebilirlik ve inovasyon liderlerinin; iş değerini ve ‘iyi büyümeyi’ hedefleyen, geleceğe hazır markalar oluşturmak için ihtiyaç duydukları içgörüleri, stratejileri ve bağlantıları edindikleri güçlü bir buluşma noktası. Bugünün dünyasında rekabet avantajı, artık yalnızca ürün kalitesi ya da fiyatla değil; sürdürülebilirliği temel iş ve marka stratejilerine ne kadar entegre edebildiğimizle ölçülüyor. Yenileyici iş modelleri, döngüsel sistemler ve yeni nesil yönetişim yaklaşımlarıyla şirketler, hem kârlılıklarını hem de dayanıklılıklarını artırabilecekleri yeni fırsatların kilidini açıyor. Artık hepimiz biliyoruz ki sürdürülebilirlik sadece konuşulacak bir kavram değil; somut aksiyonlarla büyüme stratejilerimizin merkezinde olmalı. Geleceğimiz için birlikte çalışmalı, cesur adımlar atmaya gönüllü olmalıyız. Ve ne mutlu bize, bu adımları atmaktan çekinmeyen, dönüşüm için yola çıkan çok sayıda marka var. Bu vizyona ev sahipliği yapan ve her yıl farklı sektörleri bir araya getiren bu platformun parçası olmaktan büyük bir mutluluk ve gurur duyuyorum” dedi. İş Dünyası Temsilcileri de Konferansa Katkıda Bulundu Sustainable Brands Türkiye, 16 ülkede faaliyet gösteren küresel topluluğunun bir parçası olarak, iş dünyasının dönüşümünü hızlandıran bir bilgi ve iş birliği platformu sunmaya devam ediyor. Etkinlik, her yıl olduğu gibi bu yıl da birbirinden değerli sektör temsilcilerini, akademisyenleri ve sürdürülebilirlik öncülerini ağırladı. Ana sponsor olan Borusan Otomotiv- BMW’nun da katıldığı “Dayanıklılık Çağında Kültürel Dönüşüme Liderlik Etmek” başlıklı panelde, kültürel dönüşümü geleceğe taşıma stratejileri masaya yatırıldı. Akbank, Ferrero Fındık ve Nestle gibi değerli markalar da konferansta gerçekleştirdikleri oturumlarla sürdürülebilirlik yolculuklarını ve vizyonlarını paylaştı. Bu oturumlarda kurumlar, iyi büyüme vizyonu ve toplumsal etki odaklı stratejilerle sürdürülebilirliği iş modellerinin merkezine almanın yollarını anlattı. İki Gün Süren ve Geleceği Şekillendiren Hareket Sustainable Brands Türkiye 2025, markaların sürdürülebilirlik vizyonunu bir adım öteye taşıyacak içgörüleri, stratejileri ve iş birliklerini bir araya getirdi. Etkinlik boyunca elde edilen bilgiler ve paylaşılan deneyimler, Türkiye’de sürdürülebilirliğe dair kolektif farkındalığı güçlendirdi ve markalara iyi büyüme yolunda yön verecek somut aksiyonların kapısını araladı. Sustainable Brands Türkiye, önümüzdeki yıl da geleceğe yön verecek vizyonerleri buluşturmaya devam edecek. 2025’in Öncü Sponsorları Sustainable Brands Türkiye 2025’e destek veren markalar arasında Borusan Otomotiv- BMW, Akbank, Ferrero Fındık, Nestle, Allianz, L’oreal Türkiye, Yapı Kredi Step, Akademi Çevre, Arçelik, Ariel, Bosch, Cargill, Cotton Connect, Erikli, Derimod, Zorlu Teks, Akcoat, Superfresh, TAB Gıda, TO-KA ve Turkish Airlines yer aldı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Gelişen İmplant Teknolojisi Yeniden Güldürüyor! Haber

Gelişen İmplant Teknolojisi Yeniden Güldürüyor!

Artık diş olmayan bölgelerde bile sabit köprü yapılabildiğini vurgulayan Protetik Diş Tedavisi Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, “Kemik kaybedilmişse, hasta çok uzun yıllar damak protez kullanmışsa veya diş eti problemi yaşamışsa, arka bölgelere implant koymak bazen mümkün olmayabiliyor. Bu gibi durumlarda dört adet implantı özel pozisyonlarda yerleştirip hastaya bir sabit köprü yapılabiliyor.” dedi. Metal olmayan malzemeler sayesinde protezlerin daha doğal ve estetik göründüğünü ifade eden Prof. Dr. Bellaz, uzun süreli protez kullanımında bile hastaların günlük hayatlarını konforlu şekilde sürdürebildiklerini aktardı. Üsküdar Üniversitesi Diş Hastanesi Protetik Diş Tedavisi Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, diş kaybı yaşayan kişiler için implant ve protez teknolojilerinin gelişimi, estetik ve fonksiyonel avantajları ile doğru protez planlamasının öneminden bahsetti. Diş protezinin amacı estetik, fonksiyon, konuşma ve dokuların sağlığının korunması! Kaplamalar, çıkarılabilen protezler ve yapılan bütün suni yapıların protez olarak adlandırıldığını aktaran Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, “Diş protezi kullanımında amaç estetik, fonksiyon, konuşma ve dokuların sağlığının korunmasıdır.” dedi. Teşhis doğru yapıldığı takdirde sorunun düzeltilebileceğini aktaran Prof. Dr. Bellaz, “Fakat teşhis yanlış yapıldıysa hatayı düzeltmek mümkün olamayabilir. O nedenle doğru bilgi ve imkânlarla teşhisin doğru konulması çok önemlidir.” uyarısında bulundu. Protez yapılacak her dişin, yüz ile uyumlu olması gerekir! Hareketli protezler de dahil, yapılacak protezlerde gülüş tasarımının çok önemli olduğunun altını çizen Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, “Doğduğumuzda 7-12 yaş arasında dişlerimiz çıkar, bu dişler 20 yaşından sonra yavaş yavaş aşınmaya başlar ve gitgide boyları kısalır, formu değişir, kasların ve dudakların yapıları değişir, vücut formu değişir.” dedi. Dolayısıyla protez yapılacak her dişin, özellikle ağızın bütünü ele alınıyorsa, yüz ile uyumlu olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Bellaz, “Bu da sadece göz kararı ile yapılmaz. Hastanın fotoğrafları alınır, profesyonel programlar üzerinde değerlendirilir ve protezin hastanın yüzü ile uyumlu olması için yapılacaklar gözden geçirilir. Bu sürece ‘gülüş tasarımı’ denir. Hastaya herhangi bir müdahale edilmeden öncesinde gülüş tasarımı yapılır ve hastanın onayı alınır. Böylelikle hasta, işlemler daha başlamadan sonucun ne olacağı hakkında bilgi sahibi olmuş olur.” şeklinde konuştu. Metal destek yerine metal olmayan malzemelerle doğal görünüm yakalanabiliyor! Porselenin çok eski tarihlerden bu yana kullanılmasına rağmen çok kırılgan olduğunu ve destek yapı gerektirdiğini hatırlatan Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, “Bu yapı siyah renkte bir metal olduğundan dişteki şeffaflığı sağlamak zorlaşır, doğallık elde edilemez. Fakat gelişen teknoloji çeşitli altyapıların gelişimine de katkı sağladı. Artık metal destek yerine metal olmayan malzemeler kullanılmaya başlandı. Bu malzemeler ışık geçirgenliği sağlıyor. Yaprak krom denilen uygulamalar da bunun bir parçası.” açıklamasında bulundu. Kemik kaybı arka bölgelere implant koymayı zorlaştırıyor! Uzun süreli diş kaybının, çene kemiğinde sorunlara neden olabileceğine dikkat çeken Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, sözlerine şöyle devam etti: “İmplantı yerleştirebilmek için bir temele ihtiyaç var. Kemik kaybedilmişse, hasta çok uzun yıllar damak protez kullanmışsa veya diş eti problemi yaşamışsa, arka bölgelere implant koymak bazen mümkün olmayabiliyor. Bu gibi durumlarda dört adet implantı özel pozisyonlarda yerleştirip hastaya bir sabit köprü yapılabiliyor. Hatta bu işlem o kadar hızlı yapılıyor ki, sabahtan tedavisine başlanan hasta öğleden sonra geçici dişini takmış olarak evine dönüp, akşam da yemek yiyebilir hale geliyor. Bu geçici dişler üç ay sonra porselen dişlerle değiştiriliyor. Hasta hiçbir sıkıntı yaşamadan takıldığı andan itibaren sabit protezini kullanabiliyor.” İmplantlar kemiğin olduğu yere yapılır! Hekimler için en önemli olan şeyin ağızdaki dokuların korunması olduğunu kaydeden Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, “Hastanın geçmişte yaşadığı diş problemleri ve travmatik çekimler gibi nedenlerle dokularda kayıplar olabiliyor.” dedi. Damaklar erirken üst çenenin içeri, alt çenenin ise dışarı doğru eridiğini aktaran Prof. Dr. Bellaz, “İmplantlar da yapılırken kemiğin olduğu yere yapılır yani implant doğal dişin olduğu yerden daha içeride olmuş olur. Bu gibi durumlarda sabit köprü yapıldığında estetik olarak başarı ihtimali azalır. Bunun yerine hareketli protez daha uygundur. Fakat hasta, haklı olarak hareketli protez istemeyebilir. Bu durumda hibrit protezler kullanılır. İmplantlar arka taraflara sabit köprü şeklinde yerleştirilir, ön tarafta bir çubuk olur ve çubuğun üzerine takılıp çıkarılabilen bir protez kısmı yapılır. Böylece hasta yemek yerken ve günlük hayatında, sabit implant nasılsa öyle fonksiyon gösterir. Ön taraf ise takılıp çıkarılabilen protez olduğundan dudağı destekleyebilecek şekilde yapılabilir. Tek dezavantajı gece yatarken ön tarafların çıkarılma ihtiyacıdır.” ifadelerini kullandı. Diş olmayan yere implantlarla her durumda sabit köprü yapılabiliyor! “İmplant teknolojisinin gelişmesinden önce, imkânlar, sağlık durumu ve maddi durum ne olursa olsun insanlar takılıp çıkarılan protezleri kullanmaya mecburdu.” diyen Prof. Dr. İbrahim Berk Bellaz, sözlerini şöyle tamamladı: “İmplanttan sonra sabit köprü imkânı herkes için mümkün hale geldi. Köprü yapabilmek için iki tane destek gerekir. Eğer bu mümkün değilse hareketli protez uygulanır. Fakat günümüzde diş olmayan yere implantlar yerleştirilerek her durumda sabit köprü yapılabiliyor. Sabit köprü, implant ile yapıldığı takdirde doğal diş gibi çiğneyebilir. Ancak hareketli protez doğal dişin dörtte biri kadar çiğneyebilir. İmplant üstü protezlerle kişi, vefat edinceye kadar gençlikteki diş kalitesi konforunu yaşama imkânına sahip oluyor.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.