Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Sağlık Haberleri

Kapsül Haber Ajansı - Sağlık Haberleri haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık Haberleri haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

DEHB Tedavisinde Hekim-Aile-Öğretmen İş Birliği Şart Haber

DEHB Tedavisinde Hekim-Aile-Öğretmen İş Birliği Şart

Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Yusuf Hüseyin, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı konmuş öğrencilerin eğitim sürecinde yaşadığı zorluklar, etkili öğrenme yöntemleri ve tedavi süreçleri hakkında bilgi verdi. Dikkat eksikliği, dersi dinleme ve görev tamamlama güçlüğüyle ilişkili! DEHB belirtilerinin okul başarısı üzerinde olumsuz etki gösterdiğinin bilindiğini hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Murat Yusuf Hüseyin, “Dikkat eksikliği, dersi dinlemekte güçlük, ders sırasında dalıp gitme, verilen ödevlerde dağılma ve görevleri tamamlamakta güçlük ile ilişkilidir.” dedi. DEHB’li öğrencilerin öğrenim yönteminin nasıl olması gerektiğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin, “Sınavlarda soruların daha kısa olması ya da alt bölümlere ayrılmış olması, sınav süresinin kısa tutulması, uzun sınavlarda gözetmen eşliğinde sınıfa girip çıkmaya izin verilmesi gibi uygulamalar DEHB’li öğrencilerin dikkatlerini sürdürebilmelerine olanak sağlayabilir, daha az dikkat hatası yapmalarına vesile olabilir.” şeklinde konuştu. Ödevler ilgi çekici hale getirilmeli, karmaşık ödev veya görevler parçalara ayrılmalı! DEHB tanısı konmuş çocuklar için eğitimde özel ihtiyaçlar ve yaklaşımlar olduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Murat Yusuf Hüseyin, “DEHB 'li öğrencilerin öğretmene yakın yerlerde oturması gerekir. Bu şekilde dikkatlerini öğretmenin anlattıklarına daha kolay yönlendirebilirler.” dedi. Uymaları gereken kuralların DEHB’li öğrencilere net bir şekilde öğretilmesi gerektiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin, “İstenen biçimde davranmanın ve davranmamanın doğuracağı sonuçların neler olacağı belirlenip öğrenci tarafından bilinmesi sağlanmalı. Yapacakları ödevler olabildiğince ilgi çekici hale getirilmeli, karmaşık ödev veya görevler parçalara ayrılmalı ve adım adım ilerlemeleri sağlanmalı.” açıklamasını yaptı. DEHB tedavisinde hekim-aile-öğretmen ekip olmalı! DEHB’li öğrencilerin ders sırasında yerinde oturmakta zorlandığını kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Murat Yusuf Hüseyin, “Ders anlatılırken kalkıp dolaşabilir. Oturmayı sürdürse dahi kıpır kıpırdır, oturduğu yerde bacağını sallar veya bir başka arkadaşı ile uğraşabilir.” dedi. Bu davranışları yönetmenin öncelikle psikiyatrik takip ve tedavi ile mümkün olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin, şunları söyledi: “DEHB ile ilgili kişiye ve aileye psikoeğitim verilmeli, yaşanan zorlukların DEHB ile ilgili olduğu anlatılmalı. Psikiyatrist ile aile ve öğretmen arasındaki iş birliği tedavi için önem taşır. Etkin müdahale ve tedavi stratejileri için hekim-aile-öğretmen iletişim içerisinde olmalı. Özetle, DEHB tedavisi ekip çalışmasıdır. DEHB’li kişinin ne tür zorluklar yaşadığının ailesi ve öğretmeni tarafından fark edilmesi, kişinin anlaşılmış hissetmesini ve tedaviye motivasyonunun artmasını sağlar.” İlaç tedavisi sonuçları yüz güldürücü… İlaç tedavisinin, DEHB tanısı konmuş öğrencilerin sınıf içindeki performansını nasıl etkileyebileceği hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Murat Yusuf Hüseyin, “DEHB’de ilaç tedavisi sonuçları oldukça yüz güldürücüdür. DEHB’de ilaç tedavisi ile kişinin potansiyelini ortaya koyması mümkün olur. Kişinin akademik performansında, sınıf içi ve arkadaşlık ilişkilerindeki uyumunda düzelme gözlenir. Bu noktada öğretmen ve velilerin empatik ve kapsayıcı rolü süreci olumlu etkiler.” diyerek sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Gençlerde Kalp Krizi Riskine Dikkat! Haber

Gençlerde Kalp Krizi Riskine Dikkat!

Ailesinde kalp hastalığı öyküsü bulunanlar, sigara kullananlar, obezite ve diyabet sorunu yaşayan gençler daha fazla risk altında bulunuyor. Bu kişilerde çarpıntı, nefes darlığı, göğüs ağrısı gibi belirtiler daha erken yaşta ortaya çıkabiliyor. “Gençlerde kalp krizi bazen göğüs ağrısı olmadan, yalnızca halsizlik, mide bulantısı ve ani çarpıntı ile de başlayabilir. Bu yüzden gençlerin bu tür belirtileri göz ardı etmemesi önemlidir,” diyen Uzm. Dr. Yusuf Altınkaynak, erken tanının hayat kurtardığını vurguluyor. Yaşam Tarzı Faktörlerinin Etkisi Göz Ardı Edilmemeli Gençlerdeki kalp krizi artışının temelinde, kontrol altına alınamayan risk faktörleri yatmaktadır. Hareketsiz yaşam, uzun ekran süreleri, fast-food ağırlıklı beslenme ve uyku düzensizliği gençlerde kalp-damar sistemini olumsuz etkiliyor. Bu durum damar sertliğini hızlandırarak erken yaşta kalp krizi riskini artırabiliyor. Obezite, diyabet ve yüksek kolesterol gibi metabolik sorunların genç yaşta ortaya çıkması, damar tıkanıklığı sürecini hızlandırıyor. Kalp Sağlığını Korumak İçin Alınması Gereken Önlemler Kalp damar hastalıklarının genç yaşlarda da artış göstermesi, yaşam tarzı düzenlemelerinin ve düzenli sağlık kontrollerinin ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor. Günlük rutine düzenli egzersiz eklemek, sigara ve tütün ürünlerinden uzak durmak kalp damarlarının korunmasına yardımcı oluyor. Beslenmede sebze, meyve, tam tahıl ve sağlıklı yağların ağırlıkta olduğu dengeli bir program tercih edilmeli. Fast-food ve aşırı şekerli gıdaların sık tüketilmesi, damar sertliği sürecini hızlandırarak erken yaşta risk oluşturabiliyor. Aynı zamanda yeterli uyku ve stres yönetimi de kalp ritminin korunmasında önemli bir role sahip. Ailesinde kalp hastalığı öyküsü bulunan veya sigara, obezite, diyabet gibi risk faktörlerine sahip kişilerin 20’li yaşlardan itibaren kalp kontrollerine başlaması gerekiyor. Risk faktörü bulunmayan kişilerde ise 30 yaşından sonra düzenli kalp sağlığı taramaları yaptırmak önemli. Bu kontroller kapsamında tansiyon, kolesterol ve kan şekeri ölçümleri yapılırken, gerektiğinde EKG ve efor testi ile kalp fonksiyonları değerlendirilebilir. Erken dönemde saptanan küçük değişiklikler, ileride yaşanabilecek ciddi kalp krizlerinin önüne geçebiliyor. “Genç bireyler, düzenli sağlık kontrolleri ile tansiyon, kolesterol ve kan şekeri değerlerini takip etmeli. Bu değerlerde görülen küçük değişiklikler bile gelecekteki ciddi kalp sorunlarının habercisi olabilir. Kendini sağlıklı hissetmek kontrolleri ertelemek için gerekçe olmamalı. Erken önlem almak, ileride yaşanabilecek kalp krizlerini büyük ölçüde engeller,” diyen Uzm. Dr. Yusuf Altınkaynak, düzenli takip ve bilinçli davranışlarla birçok komplikasyonun önlenebileceğini vurguluyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Minik Fehmi Babasının Böbreği İle Hayata Tutundu Haber

Minik Fehmi Babasının Böbreği İle Hayata Tutundu

Sağlık Bakanlığı'nın öncülüğünde yürütülen organ nakil çalışmalarına bir yenisi Bursa'da eklendi. Böbrek yetmezliği ve ciddi gelişim geriliği bulunan Fehmi, yaklaşık 5 aydır diyalize bağlı yaşamını sürdürüyordu. Oğlunun yaşaması için nakilden başka çare olmadığını gören 43 yaşındaki Hüseyin Toğay, oğluna böbreğini bağışlamak için Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne başvurdu. Yapılan detaylı incelemeler sonrasında, böbrek naklinin uygun olduğuna karar verildi. Organ Nakli Sorumlu Cerrahı Prof. Dr. Murat Demirbaş başkanlığındaki ekip tarafından yapılan başarılı ameliyat sonucunda babadan alınan böbrek, oğluna nakledildi. Operasyonu gerçekleştiren Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Organ Nakli Sorumlu Cerrahı Prof. Dr. Murat Demirbaş yaptığı açıklamada; Fehmi'de ciddi gelişim geriliği olduğunu belirtti. Ayrıca idrar böbreklere geri kaçtığı için böbreklerin işlev göremez hale geldiğini ve bir süredir diyaliz tedavisi almak zorunda kaldığını vurgulayan Prof. Dr. Demirbaş, "Başarılı bir ameliyat ile babasının böbreği, minik Fehmi'ye nakledildi. Bundan sonraki süreçte büyümesi de hızlanacak. Yaşıtlarıyla birlikte normal şekilde hayatına devam edecek. Burada babadan aldığımız böbreği, verici için çok konforlu bir yöntem olan 'Retroperitoneoskopik' yani kapalı yöntem ile böbreği sırttan çıkartarak son derece modern bir teknikle aldık. Babası, taburcu oldu. Bu vesile ile organ bağışının önemini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Fehmi bundan sonra normal hayatını yaşayacak ama normal hayatını yaşayamayan kronik böbrek yetmezliği olan çok sayıda çocuk var, bu çocukların hayata tutunabilmesi için organ bağışına ihtiyaçları var. Lütfen bu konuda daha duyarlı olalım. Organ nakli hayat kurtarır." şeklinde konuştu. "Herkese Teşekkür Ediyorum" Fehmi'nin rahatsızlığının doğum öncesi dönemden başladığını belirten Baba Hüseyin Toğay ise, "Yaklaşık 4-5 ay öncesi doktorlar, böbreklerin artık bitme noktasına geldiğini dolayısıyla organ naklinin ya da diyalizin şart olduğunu söyledi. Diyalize aldılar. Biz de nakil için gerekli işlemleri yaptık. 22 Eylül günü operasyona alındık. Ben taburcu oldum. Oğlumun sağlığı gayet iyi, yakında o da taburcu olacak, hiçbir sıkıntımız yok. Emeği geçen tüm hocalarıma teşekkür ederim." dedi. "Mühendis Olmak İstiyorum" Babasının verdiği böbrekle sağlığına kavuşan minik Fehmi ise, hastanede kaldığı süre boyunca karton bardaklardan tasarladığı oyuncaklarıyla oynayarak, taburcu olacağı günü beklemeye başladı. Kendini çok iyi hissettiğini ifade eden Fehmi, "Artık ağrılarım yok. İnşallah bu süreci de atlatırız. Sağ salim inşallah hep birlikte mutlu mesut bir hayat yaşarız. Mühendis olmak istiyorum. Çünkü icat yapmayı seviyorum." diye konuştu.

Beşiktaş’ta Balonlar Atlas İçin Gökyüzüne Bırakıldı Haber

Beşiktaş’ta Balonlar Atlas İçin Gökyüzüne Bırakıldı

Beşiktaş Belediyesi, komşularını anlamlı bir günde yalnız bırakmayarak duygu dolu bir etkinliğe ev sahipliği yaptı. Dikilitaş Mahallesi sakinlerinden 8 yaşındaki Atlas Gürkan’ın lösemiyi ikinci kez yenmesi balonlarla kutlandı. Beşiktaş Belediyesi tarafından Dikilitaş Parkı’nda gerçekleşen balon uçurma şenliğine CHP Beşiktaş İlçe Başkanı Mehmet Arslan, Dikilitaş Muhtarı Nurcan Sızmaz, belediye meclis üyeleri ve çok sayıda vatandaş çocuklarıyla birlikte katıldı. Etkinlikte konuşma yapan Mehmet Arslan, birlik ve beraberliğin önemine değinerek, “Atlas için balonları hep beraber uçurarak ona umut olmak için buradayız.” dedi. Rengârenk balonlarla etkinliğe katılan vatandaşlar ve çocuklar aynı anda balonları gökyüzüne bırakarak Atlas’a destek oldu. Etkinlik alanında, rap müzikleriyle tanınan şarkıcı Uzay Güncü de konser verdi. Atlas’ın tuttuğu takım Beşiktaş temalı pasta kesilerek katılımcılara ikram edildi. “Hiçbir çocuk hasta olmasın” Balon uçurma etkinliği için çok mutlu olan Atlas Gürkan konuşmasında, “Herkes geldiği için teşekkür ederim. Hiçbir çocuk hasta olmasın. Balon uçurma etkinliği beni çok mutlu etti.” diye konuştu. “Bugün Atlas’ın balon uçurma hayalini gerçekleştirdik” Atlas’ın babası Evren Gürkan ise çocuğunun yaklaşık 4 yıldır hastalıkla mücadele ettiğini söyleyerek, “Gerçekten zor bir süreçti. Atlas’ın azmi sayesinde bu süreci güzel sonuçlandırdık. Bundan birkaç ay önce bir yavrumuz balon uçurma töreni yapmıştı. Hastanede bu etkinliği görünce, ‘Ben de iyileştiğimde balon uçurabilir miyiz?’ demişti Atlas. Bugün Atlas’ın balon uçurma hayalini gerçekleştirdik. Biz de bu kadar kalabalık olacağını beklemiyorduk.” diye konuştu. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Diz Protezi İle Ağrısız Yürümek Mümkün!  Haber

Diz Protezi İle Ağrısız Yürümek Mümkün! 

Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, diz protezi cerrahisinin eklem kıkırdak hasarının son evresinde, yani artık ileri düzey kireçlenme veya artroz olarak adlandırılan durumda uygulanan etkili bir tedavi seçeneği olarak öne çıktığını belirterek, “2024 yılı verilerine göre, dünyada her yıl yaklaşık 1,5 milyon, ülkemizde de yaklaşık 100 bin kişi diz protezi cerrahisi olmaktadır. Üstelik, yaşam süresinin uzamasına ve obezitenin görülme sıklığının yükselmesine paralel olarak diz protezi cerrahisi olan kişi sayısı giderek artmaktadır” diyor. Modern cerrahi teknikler ve gelişen teknoloji sayesinde ameliyatların başarı oranı günümüzde giderek artıyor ve bu sayede protezlerin ömrü uzarken, hastalar da günlük yaşamlarına daha kısa sürede dönebiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, diz protezi cerrahisinden başarılı sonuç alınmasında bazı kurallara dikkat edilmesinin kilit bir rol üstlendiğini vurgulayarak, “Diz protezi cerrahisi öncesinde hasta detaylıca değerlendirilmeli; genel durumu, hastalıkları, kullandığı ilaçlar ve beklentileri çok iyi bilinmelidir. Çünkü, titiz bir hazırlık süreci ameliyatın başarısı için büyük önem taşımaktadır” bilgisini veriyor. Ağrısız ve konforlu bir yürüyüş! Diz eklemi iç kısım ve dış kısım olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor. Sadece iç kısımda oluşan kıkırdak aşınmaları yarım diz proteziyle tedavi edilirken, her iki kısımda gelişen kireçlenmelerde ise tam diz protezi ameliyatına başvuruluyor. Protezler genellikle metal ve plastik bileşenlerden oluşuyor ve diz ekleminin doğal hareketlerini taklit edecek şekilde tasarlanıyor. Diz protezi cerrahisinin amacı; şiddetli ağrıya neden olan aşınmış kıkırdak yüzeylerinin temizlenmesi ve yerine protezin yerleştirilmesiyle ağrının azalmasını sağlamak, böylece hastaların konforlu bir şekilde yürüyebilmelerini mümkün kılmak. Yapılan çalışmalarda, eklem protezi ameliyatlarının hastanın ağrısını azaltmada son derece başarılı olduğu ortaya konmuş. Ameliyat ileri aşamada gündeme geliyor Diz ağrısı sorunu olan hastalarda ağrı kesici ilaçlar ve koltuk değneği gibi yürümeye yardımcı yöntemler ilk aşamada başvurulması gereken tedavileri oluşturuyor. Ayrıca, eklem içi enjeksiyonlar da eklem kireçlenmesinin erken dönemlerinde faydalı olabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, ancak ileri düzey eklem kireçlenmelerinde ve eklem aşınmalarında artık bu tedaviler şiddetli ağrıyı geçirmiyorsa, eklem hareketleri ciddi şekilde kısıtlanmışsa, o zaman diz protezi ameliyatının önerildiğini belirtiyor. Her yaş grubu protez ameliyatı olabiliyor Genellikle 60 yaş ve üzerindeki kişilere uygulanan diz protezi cerrahisi için kesin bir yaş sınırı bulunmuyor. Hastanın genel durumu, mevcut diğer hastalıkları ve beklentileri göz önüne alınarak her yaş grubuna diz protezi cerrahisi yapılabiliyor. Ancak 60 yaş öncesindeki genç hastalarda ameliyata detaylı bir değerlendirmeyle karar veriliyor. Diz protezlerinin ömrü 30-40 yıla kadar uzuyor Gelişen protez üretimi, tasarım teknolojileri, ameliyathane tekniklerinin gelişmesi ve ameliyathane sterilizasyon yöntemlerinin daha sıkı takip edilmesiyle birlikte vücuda yerleştirilen protezlerin ömürleri artık giderek uzuyor ve 30-40 yıl olarak hesaplanıyor. Diz protezlerinde yıllardır başarıyla uygulanan geleneksel cerrahi yöntemlerine son yıllarda eklenen robotik cerrahi yöntemi de protezin ömrünün uzamasında önemli bir rol üstleniyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, “Robotik cerrahi yöntemi hekimlere kemik kesimlerinde ve protezin dizlere yerleştirilmesinde milimetrik hassasiyetle destek sağlamaktadır. Bu kolaylık sayesinde ameliyat sonrasındaki komplikasyon riski oldukça azalırken, protezlerin ömürleri de uzamaktadır” diyor. Prof. Dr. Selami Çakmak, ancak son yıllarda robotik yöntem ön plana çıkmış olsa da halen yıllardır bilinen geleneksel yöntemlerin de başarıyla uygulanmaya devam ettiğini söylüyor. Hastalar ilk gün destek yardımıyla yürüyebiliyor Diz protezi cerrahisi sonrasında ilk gün hastaların ağrıları olabiliyor. Ancak, damar yoluyla verilen ilaçlar ve lokal veya bölgesel anestezi yöntemleri sayesinde ağrı minimal seviyeye indiriliyor. Hastalar ilk günden itibaren yürüteç veya koltuk değneği gibi yardımcı yöntemlerle, 15-20 gün sonrasında da desteksiz yürümeye başlayabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, ameliyat sonrasında fizyoterapi tedavisine başlamanın hızlıca iyileşmenin en önemli unsurlarından biri olduğuna işaret ederek, “Beslenmeye dikkat edilmesi ve verilen ilaçların düzenli kullanılması da hızlı iyileşmeyi desteklemektedir” diye konuşuyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Diz Protezi İle Ağrısız Yürümek Mümkün Haber

Diz Protezi İle Ağrısız Yürümek Mümkün

Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, diz protezi cerrahisinin eklem kıkırdak hasarının son evresinde, yani artık ileri düzey kireçlenme veya artroz olarak adlandırılan durumda uygulanan etkili bir tedavi seçeneği olarak öne çıktığını belirterek, “2024 yılı verilerine göre, dünyada her yıl yaklaşık 1,5 milyon, ülkemizde de yaklaşık 100 bin kişi diz protezi cerrahisi olmaktadır. Üstelik, yaşam süresinin uzamasına ve obezitenin görülme sıklığının yükselmesine paralel olarak diz protezi cerrahisi olan kişi sayısı giderek artmaktadır” diyor. Modern cerrahi teknikler ve gelişen teknoloji sayesinde ameliyatların başarı oranı günümüzde giderek artıyor ve bu sayede protezlerin ömrü uzarken, hastalar da günlük yaşamlarına daha kısa sürede dönebiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, diz protezi cerrahisinden başarılı sonuç alınmasında bazı kurallara dikkat edilmesinin kilit bir rol üstlendiğini vurgulayarak, “Diz protezi cerrahisi öncesinde hasta detaylıca değerlendirilmeli; genel durumu, hastalıkları, kullandığı ilaçlar ve beklentileri çok iyi bilinmelidir. Çünkü, titiz bir hazırlık süreci ameliyatın başarısı için büyük önem taşımaktadır” bilgisini veriyor. Ağrısız ve konforlu bir yürüyüş! Diz eklemi iç kısım ve dış kısım olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor. Sadece iç kısımda oluşan kıkırdak aşınmaları yarım diz proteziyle tedavi edilirken, her iki kısımda gelişen kireçlenmelerde ise tam diz protezi ameliyatına başvuruluyor. Protezler genellikle metal ve plastik bileşenlerden oluşuyor ve diz ekleminin doğal hareketlerini taklit edecek şekilde tasarlanıyor. Diz protezi cerrahisinin amacı; şiddetli ağrıya neden olan aşınmış kıkırdak yüzeylerinin temizlenmesi ve yerine protezin yerleştirilmesiyle ağrının azalmasını sağlamak, böylece hastaların konforlu bir şekilde yürüyebilmelerini mümkün kılmak. Yapılan çalışmalarda, eklem protezi ameliyatlarının hastanın ağrısını azaltmada son derece başarılı olduğu ortaya konmuş. Ameliyat ileri aşamada gündeme geliyor Diz ağrısı sorunu olan hastalarda ağrı kesici ilaçlar ve koltuk değneği gibi yürümeye yardımcı yöntemler ilk aşamada başvurulması gereken tedavileri oluşturuyor. Ayrıca, eklem içi enjeksiyonlar da eklem kireçlenmesinin erken dönemlerinde faydalı olabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, ancak ileri düzey eklem kireçlenmelerinde ve eklem aşınmalarında artık bu tedaviler şiddetli ağrıyı geçirmiyorsa, eklem hareketleri ciddi şekilde kısıtlanmışsa, o zaman diz protezi ameliyatının önerildiğini belirtiyor. Her yaş grubu protez ameliyatı olabiliyor Genellikle 60 yaş ve üzerindeki kişilere uygulanan diz protezi cerrahisi için kesin bir yaş sınırı bulunmuyor. Hastanın genel durumu, mevcut diğer hastalıkları ve beklentileri göz önüne alınarak her yaş grubuna diz protezi cerrahisi yapılabiliyor. Ancak 60 yaş öncesindeki genç hastalarda ameliyata detaylı bir değerlendirmeyle karar veriliyor. Diz protezlerinin ömrü 30-40 yıla kadar uzuyor Gelişen protez üretimi, tasarım teknolojileri, ameliyathane tekniklerinin gelişmesi ve ameliyathane sterilizasyon yöntemlerinin daha sıkı takip edilmesiyle birlikte vücuda yerleştirilen protezlerin ömürleri artık giderek uzuyor ve 30-40 yıl olarak hesaplanıyor. Diz protezlerinde yıllardır başarıyla uygulanan geleneksel cerrahi yöntemlerine son yıllarda eklenen robotik cerrahi yöntemi de protezin ömrünün uzamasında önemli bir rol üstleniyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, “Robotik cerrahi yöntemi hekimlere kemik kesimlerinde ve protezin dizlere yerleştirilmesinde milimetrik hassasiyetle destek sağlamaktadır. Bu kolaylık sayesinde ameliyat sonrasındaki komplikasyon riski oldukça azalırken, protezlerin ömürleri de uzamaktadır” diyor. Prof. Dr. Selami Çakmak, ancak son yıllarda robotik yöntem ön plana çıkmış olsa da halen yıllardır bilinen geleneksel yöntemlerin de başarıyla uygulanmaya devam ettiğini söylüyor. Hastalar ilk gün destek yardımıyla yürüyebiliyor Diz protezi cerrahisi sonrasında ilk gün hastaların ağrıları olabiliyor. Ancak, damar yoluyla verilen ilaçlar ve lokal veya bölgesel anestezi yöntemleri sayesinde ağrı minimal seviyeye indiriliyor. Hastalar ilk günden itibaren yürüteç veya koltuk değneği gibi yardımcı yöntemlerle, 15-20 gün sonrasında da desteksiz yürümeye başlayabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Selami Çakmak, ameliyat sonrasında fizyoterapi tedavisine başlamanın hızlıca iyileşmenin en önemli unsurlarından biri olduğuna işaret ederek, “Beslenmeye dikkat edilmesi ve verilen ilaçların düzenli kullanılması da hızlı iyileşmeyi desteklemektedir” diye konuşuyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Türkiye’de Hepatit C’nin Gerçek Yüzü Haber

Türkiye’de Hepatit C’nin Gerçek Yüzü

1 Ekim Dünya Hepatit Bilinçlendirme Günü kapsamında farkındalık çağrısı yapan uzmanlar, Türkiye’de yaklaşık yarım milyon kişinin Hepatit C taşıdığını bilmeden yaşadığını vurguluyor. Gastroenteroloji ve Hepatoloji Hekimi Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, özellikle hastalığın sessiz ilerlemesi nedeniyle tanı konulmasının geciktiğini ve bu nedenle erken taramanın hayati önem taşıdığını belirtiyor. Türkiye’de 750 Bin Kişiye Kadar Hepatit C Taşıyıcısı Olabilir T.C. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı “Türkiye Viral Hepatit Programı” verilerine göre, anti-HCV pozitiflik oranı yüzde 0,5–1 aralığında. Bu oran, ülkemizde yaklaşık 350.000 ila 750.000 kişinin Hepatit C virüsüyle enfekte olduğu anlamına geliyor. Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, bu yüksek sayıya rağmen çoğu hastanın enfekte olduğunun farkında bile olmadığını ifade ediyor. Yapılan araştırmalar, enfekte bireylerin yüzde 70-80’inin hastalıklarından habersiz olduğunu gösteriyor. Bu da demek oluyor ki yaklaşık 500 binden fazla kişi virüsü taşımasına rağmen tanı almamış durumda. Belirti Vermeden İlerliyor, Karaciğeri Sessizce Yok Ediyor Hepatit C genellikle yıllarca hiçbir belirti vermeden vücutta kalabiliyor. Ancak bu süreçte karaciğer hücrelerinde geri dönüşü olmayan tahribatlar meydana geliyor. Hastalık zamanla siroz, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanserine dönüşebiliyor. Uzm. Dr. Özarı, özellikle halsizlik, iştahsızlık, bulantı, ciltte sararma gibi belirtilerin ihmal edilmemesi gerektiğini vurguluyor. Hastaların bu belirtileri basit rahatsızlıklarla karıştırmasının tanıyı geciktiren en büyük nedenlerden biri olduğunu ifade ediyor. En Riskli Gruplar Kimler? Basit Bir Kan Testi Hayat Kurtarabilir Hepatit C kan yoluyla bulaşan bir virüs olduğu için bazı bireylerin riski çok daha yüksek. Özellikle: 1996 öncesi kan nakli yapılanlar,Enjektör paylaşımı olan kişiler,Steril olmayan ortamlarda dövme/piercing yaptıranlar,Hemodiyaliz hastaları ve organ nakli geçirenler risk altında. Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, bu kişilerin zaman kaybetmeden anti-HCV testi yaptırmalarının büyük önem taşıdığını belirtiyor. Günümüzde birçok sağlık kuruluşunda bu testin hızlı ve kolay şekilde yapılabildiğini hatırlatıyor. Tedavi Mümkün, Yeter ki Erken Tanı Konulsun Günümüzde Hepatit C tedavisinde yüksek başarı oranlarına sahip antiviral ilaçlar kullanılıyor. Dr. Özarı, “Yeni nesil ilaçlarla hastalığın tamamen tedavi edilmesi mümkün. Ancak bunun için önce tanı koymak şart” diyerek düzenli kontrollerin önemine dikkat çekiyor. Bilimsel verilere göre Türkiye’de yaklaşık 360.000 viremi (aktif virüs) pozitif birey olduğu tahmin ediliyor ve bu kişiler uygun tedaviyle sağlığına kavuşabilir. “Habersiz Taşıyıcılık” Halk Sağlığı İçin Büyük Risk Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, Hepatit C’nin en tehlikeli yönünün bireyin virüsü taşımasına rağmen hastalığının farkında olmaması olduğunu belirtiyor. “Virüs taşıyıcısı olduğunu bilmeyen bireyler hem kendi sağlıklarını riske atıyor hem de toplumsal bulaşın sürmesine neden oluyor” diyen Dr. Özarı, toplumsal tarama programlarının artırılması gerektiğini vurguluyor. 1 Ekim Dünya Hepatit Bilinçlendirme Günü: Fark Et, Tanı Al, Korun! Dünya Sağlık Örgütü’nün “Hepatiti Eliminasyonla Durdur” çağrısına destek olmak için Türkiye’de de her yıl 1 Ekim’de hepatit hastalıklarına karşı toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılıyor. Dr. Özarı, bu özel günün amacının yalnızca farkındalık yaratmak değil, insanların hastaneye başvurmasını, test yaptırmasını ve tanı almasını sağlamak olduğunu belirtiyor. Bu Sessiz Tehlikeye Karşı Bilinçlenme Şart Türkiye’de Hepatit C taşıyıcısı olan yarım milyona yakın kişinin hastalığından habersiz yaşaması, toplum sağlığı açısından büyük risk taşıyor. Ancak basit bir kan testiyle bu zinciri kırmak ve hastalığın önüne geçmek mümkün. Çakmak Erdem Hastanesi'nde görev yapan Gastroenteroloji ve Hepatoloji Hekimi Uzm. Dr. Halil Onur Özarı, bireyleri özellikle risk grubundalarsa gecikmeden test yaptırmaya davet ediyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Medikal Estetikte 2025 - 2026 Trendleri Ne Olacak? Haber

Medikal Estetikte 2025 - 2026 Trendleri Ne Olacak?

Medikal Estetik ve Tamamlayıcı Tıp Geliştirme Derneği (MESTAD) tarafından güvenli, etik, bilimsel ve yenilikçi medikal estetik anlayışını tüm dünyaya duyurmak amacıyla düzenlenen 1. Uluslararası Medikal Estetik ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’yle medikal estetiğin kalbi İstanbul’da attı. 26-28 Eylül tarihleri arasında İstanbul Ataşehir Selectum City Hotel’de gerçekleştirilen 1. Uluslararası Medikal Estetik ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi, ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda akademisyen, hekim ve sektör temsilcisini buluşturdu. Kongrede biyostimülan dolgular, erkek ve kadın yüz anatomisi arasındaki farklılıklar, komplikasyon yönetimi, tamamlayıcı tıbbın entegrasyonu ve hekimlerin hukuki sorumlulukları öne çıkan başlıklar arasında yer aldı. MESTAD Başkanı Av. Uzm. Dr. Mustafa Güneş, Uzm. Dr. Cihan Topal, Uzm. Dr. Dağıstan Ayan ve Uzm. Dr. Gökhan Taş’ın katılımıyla kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında medikal estetiğin yalnızca güzellik değil; bilim, etik ve hasta güvenliği temelinde gelişen bir disiplin olduğunun altı çizildi. Av. Uzm. Dr. Mustafa Güneş, bu kongrede en önemli mesajlarının güvenli, etik, bilimsel ve yenilikçi medikal estetik anlayışını Türkiye’den dünyaya duyurmak olduğunu söyledi. Türkiye’yi medikal estetikte sadece bölgesel değil, global bir merkez haline getirmeyi hedeflediklerinin altını çizen Güneş, “Son yıllarda medikal estetik ve tamamlayıcı tıp alanında çok önemli dönüşümler yaşanıyor. Artık odak noktamız, abartılı ve yapay görünümler değil. Doğallık anlayışının ön plana çıkması, kişinin kendi kimliğini ve ifadesini koruyarak gençleşmesini sağlamak bu alandaki en önemli kırılma noktasıdır. Bununla birlikte, teknolojik cihazların gelişimi, biyostimülan dolguların kullanımı ve kombine tedavi protokollerinin yaygınlaşması sayesinde hem hekimlerimize hem de hastalarımıza çok daha güvenli ve etkili seçenekler sunabiliyoruz. Multidisipliner yaklaşımların öne çıkması da medikal estetiği sadece bir uygulama alanı değil, bilimsel bir iş birliği zemini haline getiriyor” dedi. ‘Hedefimiz medikal estetikte Türkiye’yi global merkez haline getirmek’ En önemli hedeflerinin medikal estetikte Türkiye’yi global bir merkez haline getirmek olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Cihan Topal, “Bu vizyonun gerçekleşebilmesi için eğitim standartlarımızı yükseltmek, uluslararası kongrelerle bilgi alışverişini artırmak ve inovatif ürün geliştirme alanında yerli markaları güçlendirmek için güçlü adımlar atmamız gerekiyor. Bu yaklaşım, ülkemizi yalnızca bir uygulama merkezi değil, aynı zamanda bilimsel üretimin ve teknolojik inovasyonun merkezi haline getirecek” diye konuştu. Merdiven altı uygulamalar önlenmeli Toplantıda konuşan uzm. Dr. Dağıstan Ayan ise Türkiye’de medikal estetik uygulamalarında son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildiğine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Özellikle eğitimli hekim sayısının artışı, yeni nesil ürünlerin kullanımı ve komplikasyon yönetimine daha fazla önem verilmesi bu gelişmelerin başında geliyor. Bu olumlu tablo, hem hasta güvenliği hem de uygulamaların kalitesi açısından son derece umut verici. Ancak önümüzde hâlâ aşmamız gereken engeller var. Merdiven altı uygulamaların önlenmesi, hukuki düzenlemelerin güçlendirilmesi, hekimlerin mesleki haklarının korunması ve uluslararası standartların yakalanması konularında daha fazla çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu alanlarda atılacak adımlar, yalnızca mesleğimizin saygınlığını artırmakla kalmayacak, aynı zamanda toplum sağlığı açısından da büyük bir güvence sağlayacaktır.” Estetikte yeni yöntemler doğal ve uzun vadeli çözüm sunuyor 2025 yılı itibarıyla medikal estetik uygulamalarda çok önemli yeniliklerle karşı karşıya olduklarının altını çizen Uzm. Dr. Gökhan Taş, ise şunları söyledi: “Biyostimülan dolgular olarak öne çıkan kalsiyum hidroksiapatit ile PLLA, daha doğal ve uzun vadeli sonuçlar sağlıyor. Botulinum toksininde geliştirilen uzun süreli formlar, hasta memnuniyetini belirgin ölçüde artırıyor. Bunun yanında yapay zekâ destekli cilt analiz sistemleri, tedavi planlarını kişiselleştirmede yepyeni bir dönemi başlatıyor. Bugün artık her bireyin ihtiyacına özgü, kişiye özel tedavi protokollerini konuşuyoruz.” 2025 ve 2026 Trendleri Kongrede, medikal estetikte son yıllarda doğallık anlayışının öne çıktığı ve amaç olarak artık “daha genç görünmek” ten çok, “daha sağlıklı ve enerjik görünmenin” hedeflendiği vurgulandı. 2025 itibarıyla kalsiyum hidroksiapatit ile PLLA gibi biyostimülan dolgular, uzun süreli botulinum formları ve yapay zekâ destekli cilt analiz sistemlerinin öne çıktığı belirtilirken; 2026 yılında eksozomlar ve süksinik asit, NAD içeren yeni nesil dolguların trend olması beklendiği ifade edildi. Türkiye Medikal Estetikte Öncü Türkiye’nin medikal estetikte uluslararası arenada güçlü bir konuma sahip olduğu, kombine tedaviler, “skin longevity” yaklaşımı ve non-invaziv cihazlar gibi global trendlerin Türkiye’de yaygın biçimde uygulandığı paylaşıldı. Ayrıca, yerli üretim ve inovasyon kapasitesiyle Türkiye’nin birçok ülkeden daha ileride olduğu vurgulandı. Merdiven Altı Uygulamalara Karşı Mücadele Toplantıda merdiven altı uygulamaların hasta sağlığı için en büyük tehdit olduğuna dikkat çekildi. MESTAD, bu kapsamda: eğitimli hekimlere yönlendirme, hukuki düzenlemelerin güçlendirilmesi, kamuoyunu bilinçlendirme kampanyaları ve denetim mekanizmalarının artırılması adımlarını desteklediğini açıkladı. Genç Hekimlere Katkı Kongrenin genç hekimler için önemli bir öğrenim fırsatı sunduğunu belirten Dr. Cihan Topal, “Yeni nesil dolgu tekniklerinden komplikasyon yönetimine, erkek estetiğinden etik boyutlara kadar genç meslektaşlarımız hem teorik hem de pratik olarak donanım kazanacak.” dedi. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Bu 10 Öneriye Kulak Verin Demans'tan Uzak Durun Haber

Bu 10 Öneriye Kulak Verin Demans'tan Uzak Durun

Yaşam süresinin uzamasıyla birlikte demans dünya çapında giderek artan hızla yaygınlaşıyor. Dünyada her yıl yaklaşık 10 milyon kişiye demans tanısı konulduğu ve 2021 yılında bu sayının 57 milyona yükseldiği belirtiliyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, demans sorununda erken tanı ve tedavinin büyük bir önem taşıdığını belirterek, “Demansın kesin bir tedavisi olmasa da hem hastalara hem de bakımını üstlenen kişilere destek olmak için çok şey yapılabilmektedir. Sosyal hayata katılmak, fiziksel ve zihinsel olarak olarak aktif olmak demans hastalarının yaşam kalitelerini yükseltirken, bazı ilaçlar da hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaya ve semptomların yönetilmesine yardımcı olabilmektedir. Bu nedenle, demansın ilk belirtilerinden olan unutkanlık günlük hayatın yoğunluğu veya ileri yaşın bir sonucu olarak düşünülmemeli, mutlaka bir hekime başvurulmalıdır” diyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu demans riskini azaltan 10 önerisini sıraladı, önemli uyarılarda bulundu. Günlük yaşamı etkileyecek şiddete ulaşıyor! Demans, günlük yaşamı etkileyecek kadar şiddetli hafıza, dil, sorunları çözme ve diğer düşünme becerilerinin kaybını ifade eden genel bir terim. Zamanla sinir hücrelerini tahrip eden ve beyne zarar veren bir dizi hastalığın neden olabileceği bir sendrom. Genellikle bilişsel işlevlerde, yani düşünceyi işleme yeteneğinde biyolojik yaşlanmanın olağan sonuçlarından beklenenin ötesinde bir bozulmaya yol açıyor. Bilinç etkilenmese de bilişsel işlevlerdeki bozulmaya genellikle ruh hali, duygusal kontrol, davranış veya motivasyon değişiklikleri eşlik ediyor ve bazen de öncesinde görülüyor. İlk akla gelen Alzheimer olsa da… Demans denildiğinde ilk akla gelen Alzheimer olsa da aslında pek çok demans türü mevcut. Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, beyni etkileyen çeşitli hastalıklardan ve yaralanmalardan kaynaklanabilen demansın ek sık görülen tiplerini şöyle özetliyor: Alzheimer: Demansın yüzde 60-70 gibi yüksek bir oranı Alzheimer kaynaklı oluyor. Vasküler demans: Beyinde mikroskobik kanama ve kan damarı tıkanıklığı sonucu gelişiyor ve demansın en yaygın 2’inci sebebini oluşturuyor. Lewy cisimcikli demans: Sinir hücreleri içinde anormal protein birikmesi nedeniyle ortaya çıkıyor. Frontotemporal demans: Beyin ön lobunun dejenerasyonu sebebiyle görülüyor. Obeziteden hipertansiyona… İleri yaş demansın en önemli risk faktörü olarak karşımıza çıkıyor. İlerleyen yaşın yanı sıra genlerdeki mutasyonun da demans için 2’inci en büyük risk faktörünü oluşturduğuna işaret eden Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, “Örneğin, Alzheimer hastalığı olan her 3 hastadan neredeyse 2’sinde en az bir ApoE4 gen kopyası bulunmaktadır” diyor. Bunların yanı sıra kan basıncı yüksekliği (hipertansiyon), kan şekeri yüksekliği (diyabet), aşırı kilo veya obezite, sigara kullanımı, çok fazla alkol tüketimi, fiziksel olarak hareketsiz bir yaşam sürmek, sosyal olarak izole olmak, zihnen aktif olmamak ve depresyon da sık izlenen risk faktörleri arasında yer alıyor. Ayrıca beslenme yetersizlikleri ve hava kirliliği de riski artırıyor. İşitme kaybı demans riskini artırıyor İşitme kaybı bile demans için önemli bir risk faktörünü oluşturuyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, 40-50 yaş grubunda gelişen işitme kaybının demans riskini ortalama yüzde 90 oranında artırabildiği uyarısında bulunarak, “İşitme sorunları olan kişilerin sosyal ortamlardan uzaklaşma ve zamanla daha fazla izole olma, depresyona girme olasılığı daha yüksektir. Sosyal izolasyon ve depresyon da demans için risk faktörleridir. İşitme kaybı ayrıca sesleri ve konuşmayı anlamamıza yardımcı olan beyin bölgelerinin seslerin ne olduğunu anlamak için daha fazla çalışmaları gerektiği anlamına gelebilir. Bu ek çaba, hafızamızı ve düşünme yeteneklerimizi etkileyen beyinde değişikliklere yol açabilmektedir” diyor. İşitme kaybının düzeyinin ve ne kadar sürdüğünün demans riskini etkilediğini belirten Dr. Ayla Sifoğlu, “Ancak bu, işitme kaybı olan bir hastada mutlaka demans gelişeceği değil, sadece risklerinin daha yüksek olduğu anlamına gelir. Demans riskine karşı işitme sağlığını korumak için yüksek sesli ortamlardan kaçınılmalı, işitme testi yaptırmalı ve ihtiyaç halinde işitme cihazı kullanılmalıdır” bilgisini veriyor. Genç yaşta başlayan demansa dikkat! Demans için bilinen en güçlü risk faktörü ileri yaş olsa da biyolojik yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu olmuyor. Ayrıca demansın ilk belirtileri her 100 hastadan 9’unda 30 - 65 yaşları arasında ortaya çıkıyor. Yani, her 10 hastadan yaklaşık 1’inde erken yaşta görülüyor ve bu tablo “genç başlangıçlı demans” olarak adlandırılıyor. Bu demans türü genellikle stres, anksiyete, depresyon veya menopoz gibi sorunlara bağlandığı için tanısı gecikebiliyor. Demanslı genç hastalarda ileri yaştaki hastalara nazaran ilk belirtilerden biri olarak hafıza kaybı daha nadir görülüyor. Bu hastalarda ilk sinyaller genellikle dil, görme veya davranış sorunları oluyor. Ayrıca hareket, denge ve koordinasyon problemleri de gelişebiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, “Bir kişinin neden diğerinden daha erken yaşta demans geliştirdiğini söylemek genellikle zordur. Ancak, genetik yatkınlığın önemli bir rol oynayabildiğini biliyoruz. Öyle ki genç yaşta demans hastası olan yaklaşık her on kişiden 1’inde demansa neden olan gen tespit edilmektedir” diyor. Dr. Ayla Sifoğlu, demansın erken yaşta felç geçirmek, travmatik beyin hasarı, bazı enfeksiyonlar ve aşırı alkol kullanımı gibi genetik olmayan nedenlerle de genç insanlarda gelişebileceğini söylüyor. Bu belirtilerde zaman kaybetmeyin! Demansın, özellikle erken evrede en yaygın görülen belirtilerinden biri, yakın zamanda öğrenilen bilgilerin ve yaşanan olayların unutulması oluyor. Eşyaları kaybetme veya yanlış yere koyma, yürürken veya araba kullanırken kaybolma, tanıdık yerlerde bile kafa karışıklığı yaşama, zamanı karıştırma, konuşmaları takip etme veya kelime bulmada zorluk, sorun çözme veya karar vermede güçlük, aynı soruları tekrar tekrar sorma, diğer belirtileri arasında yer alıyor. Hafıza kaybı nedeniyle endişeli, üzgün veya öfkeli hissetme, kişilik değişiklikleri, uygunsuz davranışlarda bulunma, işten veya sosyal aktivitelerden çekilme gibi yaygın ruh hali ve davranış değişiklikleri de izleniyor. Demans ilerledikçe hastalar aile üyelerini veya arkadaşlarını tanımayabiliyor, kişisel bakım konusunda yardıma ihtiyaç duyuyor. Kesin tedavisi olmasa da ilerlemesi yavaşlatılıyor! Kesin bir tedavisi olmasa da bazı ilaçlar demansın ilerlemesini yavaşlatmaya ve semptomlarının yönetilmesine destek oluyor. Ayrıca kan basıncını ve kolesterolü kontrol altına alan ilaçlar da vasküler demansa bağlı beyinde ek hasar oluşmasını önleyebiliyor. Fiziksel ve zihinsel olarak aktif kalmak, sosyal hayata katılmak da demans hastalarının yaşam kalitelerini yükseltiyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, “Hekimler her hasta için uygun tedaviyi düzenlemekte ve hastayı yaşam boyu takip etmektedir. Tedavide ihtiyaç halinde değişiklikler yapmakta ve hastalık süresince ortaya çıkabilecek sorunlar için gerekli desteği sağlamaktadırlar” bilgisini veriyor. Demansı önlemek için 10 etkili öneri! Nöroloji Uzmanı Dr. Ayla Sifoğlu, demansı önlemek için dikkat etmeniz gereken 10 önemli kuralı şöyle özetliyor: Fiziksel olarak aktif olun. Yürüyün, koşun, dans edin, bisiklete binin, bahçede çalışın, ev işleriyle uğraşın. Zihninizi aktif tutun. Yeni hobiler edinin, yeni bir dil öğrenin, kelime veya sayı oyunları oynayın. Sosyal olarak aktif kalın. Aileniz, arkadaşlarınız ve çevrenizle sık sık görüşün, sohbet edin. Beynin kan dolaşımının hasar görmemesi için diyabet ve obeziteye karşı önlem alın. Bu hastalıklarınız varsa kontrol altında olmasını sağlayın. Kalbinizi koruyun ve tansiyonunuzu kontrol altında tutun. İşitme duyunuzu koruyun. Yüksek sese maruz kalmayın, işitme sorunu yaşıyorsanız, gerekirse işitme cihazı kullanın. Alkol tüketimini sınırlayın, asla sigara içmeyin ve içilen ortamlarda bulunmayın. Depresyon sorunu yaşıyorsanız mutlaka destek alın. Kaliteli ve düzenli uyumaya özen gösterin. Uyku apnesi veya başka uyku sorunları yaşıyorsanız, tedavi olun. Beyin sarsıntısına ve travmatik beyin hasarına karşı beyninizi riske atabilecek aktivitelerden uzak durum.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.