Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Su Tüketimi

Kapsül Haber Ajansı - Su Tüketimi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Su Tüketimi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Yanlış Atık Yönetimi, Gezegenin En Büyük Tehdidi Haline Geldi! Haber

Yanlış Atık Yönetimi, Gezegenin En Büyük Tehdidi Haline Geldi!

Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, dünyayı bekleyen çevresel riskleri anlattı. Çevre sağlığı önemli ve hassas bir konu! Çevre sağlığının uzun yıllardır gündemde olması, pek çok bilimsel ve teknolojik gelişme sayesinde bu alandaki bilgimizin artmasına rağmen hala önemli ve hassas bir konu olma özelliğini koruduğunu kaydeden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Günümüzde atık suların arıtılmasından, suyun dezenfeksiyonuna, atık yönetiminden kirlilik izleme teknolojilerine kadar pek çok gelişim gösteren alan maalesef nüfus artışı ve üretim süreçlerinden çıkan pek çok atıkla başa çıkmakta zorlanmaktadır.” dedi. Güncel sorunlar, hava, su ve toprak kirliliği… Günümüzde farklı bölgelerde farklı çevresel sorunların kendini gösterdiğine işaret eden Dr. Adiller, “Sanayi bölgeleri ve yoğun nüfusa sahip şehirlerde hava kirliliği, su kirliliği, yanlış atık yönetiminden kaynaklı toprak kirliliği yoğun bir şekilde görülürken, bir yandan da iklim değişikliği su ve toprak gibi doğal kaynakları baskı altına almaktadır.” diye konuştu. Çevre kirliliği ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor! Çevre kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini de değerlendiren Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, şöyle devam etti: “Aslında çevresel anlamda her türlü kirliliğin kısa ve uzun vadeli etkileri bulunduğu gibi doğrudan ve dolaylı etkileri bulunmaktadır. Hava, su ya da toprakta bulunan kirleticilerin bazıları kısa süreli anlık sağlık sorunları yaratırken bazıları uzun sürede kendini göstermekte ve ciddi sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Ayrıca bir çevre bileşeninde kendini gösteren kirlilik bir diğerinde bozulmaya yol açmakta ve beklenmedik sonuçlar doğurabilmektedir. Örneğin içerisinde zararlı maddeler bulunan bir su ile sulanan bitkiler gıda güvenliği riski oluşturabilmektedir.” Bir kot pantolon üretiminde 3 bin 781 litre su tüketiliyor Bireylerin günlük yaşamda alabileceği önlemlere de işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Bireyler günlük hayatlarında öncelikle çevre sağlığını koruma amaçlı önlemler almalıdırlar. Çünkü her ne kadar tüketiciler doğrudan çevreyi kirletmese de çevreyi kirleten üreticilerden aldıkları ürünlerle ya da fazla tüketimleri sonuçlarında ortaya çıkan atıklarla çevre kirliliğine ortak olmaktadırlar. Bu yüzdende her tüketici aldığı herhangi bir ürününün -ne kadar masum olursa olsun- üretim sürecinin çevreye zararı olduğunun bilincinde olmalıdır. Çünkü üretim sürecinde ortaya çıkan atıklar ne kadar doğru biçimde yönetilirse yönetilsin, her üretim sürecinde ortaya çıkan atık ya da kullanılan doğal kaynak çevrede bir iz bırakmaktadır. Bunun en önemli örneklerinden biri de su tüketimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP verilerine göre bir kot pantolon üretiminde 3 bin 781 litre su tüketilmektedir. Su sıkıntısı yaşadığımız bu günlerde bunun aslında hayatımız için ne kadar önemli olduğunu tahmin edebiliriz.” şeklinde konuştu. Türkiye hızla “su fakiri” ülke olmaya doğru gidiyor Su kıtlığına dikkat çeken Dr. Adiller, şöyle devam etti: “Su canlı hayatı için en temel ihtiyaçlardan biridir. Ve bu kadar önemli olan bir ihtiyaç maalesef ülkemizde ve içinde bulunduğumuz coğrafyada iklim değişikliği etkisiyle giderek azalmaktadır. Ortadoğu ve Akdeniz ülkeleri iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkeler arasında yer almaktadır. Ülkemiz su kaynakları açısından değerlendirildiğinde su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde yer almakta ve hızla su fakiri ülke olma yolundadır. Bu noktada bizlere düşen doğrudan ve dolaylı olarak kullandığımız su miktarını azaltmaya çalışmaktır. Genellikle su tasarrufu denince akla diş fırçalarken musluğu kapatma önerisi gelmektedir. Ancak bu öneri çok kısıtlı bir tasarruf sağlamaktadır. Bireysel olarak kullandığımız su doğrudan ve dolaylı kullanım olarak 2 sınıfa ayrılır. Doğrudan kullandığımız su günlük ihtiyaçlarımız için musluğumuzdan tükettiğimiz suyu tarif etmektedir. Dolaylı kullandığımız su ise, tüm ihtiyaçlarımızın üretim süreçleri için harcanan su miktarını ifade etmektedir. Günümüzde büyük şehirde yaşayan bir kişinin doğrudan su tüketimi kabaca günlük 200 litre seviyesindedir. Ancak aynı kişinin ortalama günlük dolaylı su tüketimi 4 bin litrenin üzerinde olabilir. Örneğin satın aldığınız bir akıllı telefonun üretim süreçlerinde 12 bin litreden fazla su tüketilmektedir. Bu açıdan bakıldığında tüketim alışkanlığını değiştirmek yılda milyonlarca litre su tasarrufuna sebep olabilir.” Enerji tasarrufu da doğanın korunmasında önemli bir unsur Enerji tasarrufuna da değinen Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, şunları söyledi: “Enerji tasarrufu da benzer şekilde doğanın korunmasında ve sürdürülebilirlik konusunda bir diğer önemli unsurdur. Dünyanın pek çok ülkesinde yenilenebilir enerji yatırımları yapılsa da günümüzde hala enerji önemli bir oranda doğalgaz ya da kömür gibi fosil kaynaklar yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Fosil yakıtlar yardımıyla üretilen bu enerjinin bedeli ne kadar önlem alınıyor olsa da hava kirliliği, karbon emisyonları ve hatta asit yağmurları olmaktadır. Hava kirliliğine bağlı ortaya çıkan hastalıklar, karbon emisyonlarındaki artıştan etkisini arttıran iklim değişikliği ve asit yağmurlarından kaynaklanan tarımsal verim kaybının bedeli ekolojik açıdan ve halk sağlığı açısından büyük olmaktadır. Ayrıca bu durumun geri çevrilmesi için ekonomik bedeller de ödenmektedir.” Araştırmalar kanımızda bile mikro boyutta plastik kalıntıları olduğunu gösteriyor Atık yönetiminde bireylerin sorumluluğuna dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Dünyamızda hiçbir madde sınırsız değildir. Bunun yanı sıra bir madde bir anda yok olmaz. Üretim süreçlerinde kullanılan pek çok hammadde doğadan farklı şekillerde elde edilir ve doğadan elde edilen bu maddelerin bir rezerv miktarı vardır. Bu noktada ürünlerin kullanım ömürlerini doldurduktan sonra geri dönüştürülerek doğadan alınan hammadde miktarının azaltılması hem bu rezervleri korumakta hem de bu rezervlerin doğadan elde edilme süreçlerinde ortaya çıkabilecek kirlilik risklerini ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca bu ürünlerin geri dönüştürülmemesi ve atık haline dönüşmesi ciddi bir çevre sağlığı sorunu yaratmaktadır. Atıkların geri dönüştürülmediği her senaryoda bu atıklar ya yakılarak atmosfere karışarak ya da toprağın altında uzun yıllar boyunca bozulmadan kalacaklardır. Daha kötü şekilde yönetilmeleri bu atıkların sulara ve toprağa karışarak çevreye ve canlılara daha fazla zarar vermesine yol açacaktır. Örneklendirecek olursak günümüzde plastik tüketimi sonucunda ortaya çıkan atıkların doğru şekilde yönetilmemesi okyanuslarda ülkemiz yüzölçümünden daha büyük plastik atık adaları oluşmasına sebep olmuştur. Ayrıca yapılan araştırmalar kanımızda bile mikro boyutta plastik kalıntıları olduğunu göstermektedir.” diye konuştu. Devlet ve toplum el ele vermeli Çevre sağlığının korunmasında devletlerin ve yerel yönetimlerin öncelikli adımlarına da değinen Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Günümüzde eşiğinde bulunduğumuz çevresel felaket ancak devlet, yerel yönetim ve halkın tam katılımlı çevreci bir yaklaşım benimsemesiyle mümkündür. Öncelikle devlet ve yerel yönetimlere düşen ilk görev kamu ve özel kurumlarda tam çevreci bir yaklaşım sergilenmesini sağlamaktır. Bu çevreci yaklaşımı sağlarken alanın uzmanlarının gerektiği noktalarda istihdam edilmesi, özellikle kamu ve özel sektörde sürdürülebilirlik ve çevre koruma ile ilgili konumlarda çevre mühendisleri ve çevre sağlığı teknikerlerinin istihdamının arttırılması ülke genelinde bu konudaki bilinci ve işlevselliği arttıracaktır. Ayrıca vatandaşların çevre bilincini ve ekolojik okuryazarlık seviyelerinin yükseltilmesi konusunda da çalışmalar yapılmasını desteklemek gerekmektedir.” ifadesinde bulundu. Çözüm fırsatı için geleceği beklemeyelim! Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Adiller, “Hava, su ve toprak kirliliği temel çevresel sorunlar olarak görülse de bu sorunların hayatın her bölümüne yansıması pek çok ciddi çevresel, yaşamsal, ekonomik ve sosyolojik sorun yaratmaktadır. Su stresi yaşadığımız günlerde su kaynaklarımızı kirletmemiz bizi su fakiri haline getirir. Suyu ve toprağı kirletmemiz kısa vadede gıda güvenliğini riske atar, uzun vadede ise toprak kaynaklarımıza zarar vererek tarımsal verimliliği düşürür ve kıtlığa sebep olabilir. Dünyanın farklı ülkelerinde geçmişte yaşanan pek çok çevresel felaket ülkemiz ve içerisinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanabilir. Çözüm fırsatı için geleceği beklemeyelim, gelecek nesiller için temiz bir çevre bırakmayı bile düşünmeye gerek yok. Günümüz nesli bile çok uzak olmayan bir gelecekte çevresel risklerle ciddi boyutta karşı karşıya gelebilir. O yüzden sorunun çözümü için yarını bile beklemeden bugünden çalışmaya başlamalıyız.” şeklinde sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Sıvı İhtiyacını Gidermek İçin Önce Suyu Tercih Edin! Haber

Sıvı İhtiyacını Gidermek İçin Önce Suyu Tercih Edin!

Yoğun sıvı kaybının baş dönmesi, yorgunluk ve hatta solunum sıkıntılarına sebep olabileceğine dikkat çeken Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Günlük su ihtiyacınız bilimsel verilere göre ağırlığınız başına 30 mililitredir. Ancak bu ihtiyaç günlük yapılan aktivitelere, ısı durumuna ve metabolizma hızına bağlı olarak değişebilir.” dedi. Sıvı ihtiyacının öncelikle sudan karşılanması gerektiğinin altını çizen Yiğit, sade suyun tüketimini kolaylaştırmak için limon, nane yaprağı veya tarçın gibi doğal aromalar önerdi. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, havaların ısınmaya başlamasıyla daha da özen gösterilmesi gereken su tüketimi hakkında bilgi verdi. Sağlıklı bir vücut, sıvı dengesini sağlamakla yükümlü… Suyun yaşamsal faaliyetler için elzem olduğunu hatırlatan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “İnsan vücudunun yüzde 60’ı sudan oluşur. Vücutta bulunan suyun yüzde 60’ı hücre içinde yüzde 40’ı ise hücre dışında bulunur.” dedi. Sağlıklı bir vücudun, sıvı dengesini her zaman sağlamakla yükümlü olduğunu dile getiren Yiğit, “Vücuttan günlük olarak deri, akciğer ve boşaltım organları ile sıvı kaybı olur.” açıklamasını yaptı. Günlük su ihtiyacı yapılan aktivitelere, ısı durumuna ve metabolizma hızına bağlı olarak değişebilir! Susama mekanizmasının nasıl çalıştığı hakkında bilgi veren Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Kandaki iyon yoğunluğunun yüzde 1 artması ile hipotalamustaki susama merkezi uyarılır.” dedi. Susuzluğun neden olduğu belirtilere de değinen Yiğit, şunları söyledi: Vücutta yüzde 3 sıvı kaybı kan hacmi ve fiziksel performansı azaltırken, yüzde 5 ve üzeri sıvı kaybı baş dönmesi, yorgunluk ve hatta solunum sıkıntılarına sebep olabilir. Günlük su ihtiyacınız bilimsel verilere göre ağırlığınız başına 30 mililitredir. Yani 60 kg bir bireyseniz günlük 1,8 litre su ihtiyacınız vardır. Ancak bu ihtiyaç günlük yapılan aktivitelere, ısı durumuna ve metabolizma hızına bağlı olarak değişebilir.” Su ihtiyacı sadece suyla karşılanmalı Birçok araştırmanın, vücudun sıvı ihtiyacının öncelikli olarak sudan karşılanması gerektiğini, çay, kahve gibi diğer içeceklerin tüketiminin bu ihtiyacı karşılamadığını belirttiğinin altını çizen Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Çünkü bu içeceklerin diüretik yani vücuttan su atma etkileri de vardır.” dedi. Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberi (TÜBER) 2022 önerilerine göre vücudun sıvı ihtiyacı için günlük en az 600-1500 ml sade su tüketilmesi gerektiğini kaydeden Yiğit sözlerini şöyle tamamladı: “Günlük çay ve kahve en fazla 800 ml, yağsız veya az yağlı süt en fazla 500 ml, meyve sularının ise en fazla 125 ml olarak tüketilmesi öneriliyor. Sıcak havalarda vücudun sıvı ihtiyacı artmışken sıvı alımına daha da dikkat etmek gereklidir. Eğer sade su içmeyi sevmiyorsanız tadını meyve dilimleri ekleyerek biraz daha aromalı hale getirebilirsiniz. İçtiğiniz suya herhangi bir kronik rahatsızlığınız yok ise limon, nane yaprağı ve seylan tarçını ekleyerek, antioksidan değerini arttırabilirsiniz.”

Her 30 dakikada bir yudum suyla ses tellerinizi koruyun! Haber

Her 30 dakikada bir yudum suyla ses tellerinizi koruyun!

Ses sağlığını koruma ve sesi doğru biçimde kullanmanın önemine işaret eden Dil ve Konuşma Terapisti Göksu Yılmaz, ses sağlığını korumaya yönelik olarak da “Ses kıvrımlarının sistemik hidrasyonunu sağlamak için yeterli sıvı alımını sürdürmek gereklidir. Bunun için sık aralıklarla yaklaşık her 30 dakikada bir su içilmesi veya yudumlanması, günde 8-10 bardak su içilmesi” önerisinde bulundu. Yılmaz, “Sigara dumanı, kirli ve tozlu hava, temizlik malzemeleri başta olmak üzere çeşitli kimyasal maddeler gibi tahriş edici solunum maddelerine maruz kalınmaması” uyarısında da bulundu. Üsküdar Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dil ve Konuşma Terapisi Bölümünden Arş. Gör. Göksu Yılmaz, 16 Nisan Dünya Ses Günü dolayısıyla ses sağlığı konusunu değerlendirdi. Ses, bireylerin kendilerini ifade etmelerini sağlayan en önemli araçlardan biri… Sesin, bireylerin kendilerini ifade etmelerini sağlayan en önemli araçlardan biri olduğunu ifade eden Arş. Gör. Göksu Yılmaz, “Ses üretimi, insan vücudunda solunum, fonasyon (sesin meydana gelmesi) ve rezonans (konuşma sırasında ağız ve burundan geçen havanın şekillenmesi durumu) süreçlerinin birleşimiyle gerçekleşir. Bu süreçler, sesin oluşmasını ve konuşma sırasında anlamlı hale gelmesini sağlar. Ses sağlığının önemini iyi anlamak için, sesin üretim mekanizmasını iyi anlamak önemlidir. Bu nedenle ses sağlığına ilişkin danışan eğitimlerinin ilk basamağı, ses üretim mekanizmasının anatomik ve fizyolojik olarak iyi tanımlanmasını içerir.” dedi. Sağlık bir ses nasıl oluşuyor? Sesin üretim mekanizmasına genel olarak bakıldığında, ses üretiminin temel kaynağının akciğerlerden gelen hava akımı olduğunu kaydeden Göksu Yılmaz, “Soluk verme sırasındaki hava, trakea (soluk borusu) yoluyla yukarı doğru hareket eder ve gırtlak (larinks) bölgesine ulaşır. Bu hava akımı, ses kıvrımlarının titreşmesini sağlayan temel enerjiyi oluşturur. Gırtlak içinde bulunan ses kıvrımları (vokal foldlar) ise hava akımıyla titreşerek sesin temel frekansını oluşturur. Ses kıvrımlarından çıkan ham ses, boğaz, ağız ve burun boşluklarında rezonansa girerek şekillendirilir ve duyduğumuz son halini alır. Bu nedenle sağlıklı bir sesten bahsetmek için, sesi oluşturan tüm alt mekanizmaların da sağlıklı ve sağlam olması gerekir.” diye konuştu. Hizmet sektöründe çalışanların çoğu profesyonel ses kullanıcıları  Profesyonel ses kullanıcılarının (şarkıcılar, tiyatro sanatçıları, öğretmenler, avukatlar, eğitmenler, telefon/çağrı merkezi çalışanları, din görevlileri, sağlık çalışanları, dil ve konuşma terapistleri) genellikle seslerini uzun süre kullanmak ve/veya seslerini günlük yaşamlarındakinden daha farklı bir şekilde kullanmak gibi talepleri karşılamaları gerekebildiğini belirten Arş. Gör. Göksu Yılmaz, “Bu bağlamda hizmet sektöründe çalışanların çoğunun profesyonel ses kullanıcıları oldukları düşünüldüğünde vokal dayanıklık ülke ekonomisi için de önemli bir olgu olarak ele alınabilir. Çünkü vokal performanstaki bozulmalar/azalmalar, yalnızca sesin öznel algısının bozulmasına katkıda bulunmaz, aynı zamanda bireylerin profesyonel çalışma hayatlarını da sınırlayabilir.” ifadesinde bulundu. Ses kıvrımları kadınlarda erkeklerden daha fazla birbiriyle temas ediyor Ses kıvrımlarının, sesin meydana gelmesi sırasında bir saniyede kadınlarda ortalama 200-250 ve erkeklerde ortalama 100-150 defa birbiriyle temas ettiğini anlatan Göksu Yılmaz, “Bu temas, ses kıvrımlarının açılıp-kapanma döngüsünden meydana gelir. Daha somut bir örnekle açıklamak gerekirse, kadınlar için saniyede 200-250 defa el çırpmak ve erkekler için saniyede 100-150 defa el çırpmak, ses kıvrımlarının yükünü anlamamızı sağlayabilir. Ses üretimi sırasında hatalı bazı davranışlar veya alışkanlıklar, sesin yanlış kullanımına neden olarak vokal kıvrımlara ekstra yük binmesine neden olabilir. Bu durum, ses bozukluklarının meydana gelmesine zemin hazırlar.” şeklinde konuştu. Sık boğaz temizleme alışkanlığı sesi etkiliyor Sesin yanlış kullanımına da işaret eden Yılmaz, şöyle devam etti: “Sesin yanlış kullanımına ilişkin verilebilecek örneklerden bazıları da; gürültülü ortamlarda (sınıfta, gürültülü sokaklarda) uzun süre yüksek sesle konuşmak, aşırı yüksek veya düşük perde veya ses şiddetinde konuşmak, uzun süreler boyunca kesintisiz konuşmak veya şarkı söylemek, zorlamalı fısıltılar, sık boğaz temizleme alışkanlığı, çığlık atmak, tütün veya tütün ürünleri içmek, sesi tahriş edebilecek dış koşullara maruz kalmak (tütün dumanı, toz, kuru hava), reflüyü tetikleyecek yiyecek ve içecekler tüketmek (çok sıcak veya çok soğuk yiyecek veya içecekler, kızarmış ve/veya baharatlı yiyecekler) ve yatmadan önce yemek yemek, yeterli miktarda su tüketmemek, vücudumuzda ekstra dehidrasyona neden olabilecek sıvılar tüketmek (kafein, çay), duruş bozuklukları ve buna bağlı olarak meydana gelebilecek ekstra kas gerginlikleri, psikolojik veya olumsuz emosyonel faktörlere bağlı olarak meydana gelebilecek ekstra kas gerginlikleri.” Her 30 dakikada bir su içilmeli ve yudumlanmalı Halihazırda yoğun bir eforla çalışan ses kıvrımlarının ve ses üretim mekanizmasının sağlığını koruma ve sesi doğru biçimde kullanmanın oldukça önemli olduğunu da kaydeden Göksu Yılmaz, “Ses sağlığını korumaya yönelik olarak da şu önerilerde bulundu: “Ses kıvrımlarının sistemik hidrasyonunu sağlamak için yeterli sıvı alımını sürdürmek gereklidir. Bunun için sık aralıklarla yaklaşık her 30 dakikada bir su içilmesi veya yudumlanması ile günde 8-10 bardak su içilmesi, Reflü tetiklenmesini minimize ederek ses kıvrımlarını korumak için, yatmadan en az 2-3 saat öncesine kadar su hariç tüm yeme-içme faaliyetlerini kesilmesi ve aşırı yağlı-tuzlu-baharatlı-asitli gıdalardan kaçınılması Sigara dumanı, kirli ve tozlu havadan kaçınılmalı Ses kıvrımlarının dehidrasyonundan (su kaybından) kaçınmak için kuru hava koşullarından (Uzun süre klimaya maruz kalmak) kaçınılması ve tahriş edici solunum maddelerine maruz kalınmaması (Sigara dumanı, kirli ve tozlu hava, temizlik malzemeleri başta olmak üzere çeşitli kimyasal maddeler), Kas-iskelet sistemin uygun pozisyonlaması solunum ve ekstra kas gerginliği gibi durumları direkt olarak etkileyeceği için dikkat edilmesi gereken bir diğer konudur. Bu nedenle ayakta dururken (vücut ağırlığını her iki ayakta dengelemek, eğilmeden veya geriye doğru uzanmadan dik durmak, ayakları omuz genişliğinde tutmak gibi) ve otururken (uygun bel/sırt desteği, sandalyenin yüksekliğinin ayarlanması, sesli okuma yapılıyorsa okurken kitabı göz hizasında tutmak gibi) uygun duruşu korumaya ilişkin tavsiyeler verilebilir.” Sesi korumak için günlük alışkanlıklara dikkat! Göksu Yılmaz, sesi korumak için günlük alışkanlıklara dikkat etmesi gerektiğini ifade ederek, “Ses hijyenine özen göstermeli ve gerektiğinde ses terapisi gibi profesyonel desteklerden faydalanmalıyız. Ses sağlığını korumak hem bireysel hem de toplumsal açıdan büyük fayda sağlar.” şeklinde de sözlerini tamamladı. 

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.