Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tedavi

Kapsül Haber Ajansı - Tedavi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tedavi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türkiye’de İlk Olacak AMATEM’le Bahar Projesi İçin İmzalar Atıldı Haber

Türkiye’de İlk Olacak AMATEM’le Bahar Projesi İçin İmzalar Atıldı

Protokol imza töreninde konuşan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, emniyet birimlerinin yaptığı operasyonlar hakkında bilgiler vererek, “4 Haziran 2023’ten bu yana ilk defa burada söylüyorum. 90 bin tutuklama sayısını geçtik. 328 uyuşturucuyla ilgili üretici ve büyük satıcı dediğimiz yani baron tabiriyle ifade edilenlerle ilgili organize suç örgütü çökertildi. Devamlı surette sahadayız ve kendimizi hep update ediyoruz” ifadelerini kullandı. DÜNYA’YA ÖRNEK MÜCADELE! Türkiye'nin uyuşturucu ile mücadeledeki başarısına değinen Bakan Ali Yerlikaya, "Dünyada, mütevazi değiliz Türkiye olarak. Dünyada, Avrupa'da uyuşturucunun arz cephesinde mücadelede Türkiye gibi güçlü mevzuatı, Türkiye gibi kararlı, Türkiye gibi sahaya basan başka bir ülke yok” diye konuştu. PROJEYLE 21 GÜNLÜK TEDAVİ SONRASI İLK DEFA SOSYAL REHABİLİTASYON UYGULANACAK Çağın en büyük sorunlarından biri olarak görülen başta madde olmak üzere bağımlılıklara karşı Türkiye’de ilk olacak proje hayata geçiriliyor. İmzalanan AMATEM’le Bahar Projesi Protokolü ile 61 dönümlük arazide kurulacak yeni tesiste, 21 günlük tıbbi tedavi sonrası en önemli olarak görülen 6 ay ve 1 yıllık sürede kişileri korumak adına sosyal rehabilitasyon süreci başlayacak. Bireyin psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak yeniden yapılandırılmasının hedeflendiği doğa ile iç içe olacak projede, sosyal rehabilitasyon sürecinde detoks uygulamaları, bireysel ve grup psikoterapi seansları, 12 aşamalı grup tedavi modeli, bilgisel davranış terapi modelleri uygulanacak ve burada tedaviye aileler de dahil edilecek. Oluşturulan modüllerle sadece bireysel psikoterapiler değil, aileler de sürecinin içerisinde olacak. Tedavi sürecinin ardından bireylerin topluma yeniden kazandırılması için sosyal entegrasyon programları, geçim kaynakları oluşturma çalışmaları ve mesleki kapasite geliştirme eğitimleri sunulacak. Agro-tarım uygulamaları, tekstil atölyeleri, e-ticaret eğitimleri, girişimcilik destekleri gibi faaliyetlerle bireylerin üretkenliği arttırılarak ekonomik bağımsızlıkları güçlendirilecek. ALINAN SONUÇLAR PAYLAŞILARAK MODELİN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİR OLMASI SAĞLANACAK Başarılı yöntemler uygulayan 5 Avrupa ülkesinde inceleme yapılarak oluşturulan rehabilitasyon sürecinde hem sanat terapileri hem müzik terapisi gibi birçok yöntem uygulanacak ve bunların akademik açıdan da başarısı denenecek. Alınan sonuçlar paylaşılarak modelin Türkiye'de de uygulanabilir ve erişilebilir olunması sağlanacak. YERLİKAYA’DAN GAZİ ŞEHRE ÖVGÜ! Projenin Gaziantep’te yapılacağına dikkat çeken Bakan Ali Yerlikaya, “Hep Gaziantep öncü bir şehirdir. Dört seneye yakın burada hizmet ettim. Gaziantep hayırda bir numaradır. Üretimde bir numaradır. Gaziantep ticarette bir numaradır. Dünyanın neresinde bir müşteri varsa bilin ki oraya Gaziantepli gider. Ama Gaziantep sadece para kazanmak, karda olmak değil şu gönlü yarda yani hayırda iyilik kapısını açmakta da Gaziantep bir modeldir” dedi. YERLİKAYA: UYUŞTURUCUYLA MÜCADELENİN ARZ VE TALEP CEPHESİNDE BİZ HÜKÜMET OLARAK TAM SAHA PRES YAPIYORUZ Konuşmasının devamında projenin protokolüne şahitlik etmenin mutluluğunu yaşadığını ifade eden Bakan Yerlikaya sözlerine şu ifadelerle devam etti: “İçişleri Bakanı olarak 4 Haziran 2023 tarihinde göreve başladığımız günden beri biz İçişleri Ailesi olarak 675 bin arkadaşımla beraber Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı, onun hükümetler döneminde de hassaten daha ilk günden itibaren devam eden bir süreç. Uyuşturucuyla mücadelenin arz ve talep cephesinde biz hükümet olarak tam saha pres yapıyoruz. Devamlı surette sahadayız ve kendimizi hep update ediyoruz. Bilinen yöntemlerin dışında sokak satıcılarıyla mücadele ediyoruz ve aynı şekilde bilinen yöntemlerin çok daha fevkinde biz Interpol, Europol ile birlikte ortak operasyonlar yapıyoruz. Pek çok operasyonlar daha yakın zamanda kamuoyuna ilan edilecek. Yani biz kendi ülkemiz içerisinde ve ülkemiz dışındaki suç ve suçlarla mücadelede hem tek başımıza yapmamız gerekenlerde hem de birden fazla ülkeyle beraber müşterek ve cesaretle ve kararlılıkla bunu yapıyoruz.” AMATEM İLE BAHAR PROJESİ DE TAM DA BİZİM İSTEDİĞİMİZ GİBİ BİR PROJE Bakan Yerlikaya konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü: “Arz cephesinde durmadan, duraksamadan, kararlı devam edeceğiz ama bu işin bir de talep cephesi var. Yani orada bilinçlenme, şuurlanma, aileyi güçlü hale getirme, sokağı, mahalleyi, caddeyi, birlik, beraberlikle medyayı, üniversiteleri, sağlık bilimleri, tüm kurum kuruluşlar, Bağımlılıkla Mücadele Yüksek Kurulu var. Kusur işlemiş, bağımlı olmuş. Ne yapacağız? Hep beraber ona sahip çıkarak onu tekrar normal, arınmış, geçmişteki o sıkıntılı günlerine dönmeyen ve bu tecrübesini de yeni arkadaşlarına ‘Bakın ben kurtuldum, zinhar böyle bir yola gitmeyin’ duruşuyla örnek bir başarı hikayesi ortaya çıkarmamız lazım. Bu proje Amatem ile Bahar Projesi de tam da bizim istediğimiz gibi proje.” GELİN ELİNİZİ UZATIN, BİZ SİZİ KUCAKLAYALIM VE SİZİ TEKRAR YAŞAMINIZA SAĞLIKLI, SIHHATLİ, AFİYETLİ BİR ŞEKİLDE DÖNDÜRELİM Çalışmanın oluşturulmasında emeği geçenleri tebrik eden Bakan Yerlikaya sözlerini şu ifadelerle tamamladı: “Bu projenin sayısının artarak devam etmesi için de hükümet olarak da uğraşacağız. Şurada ikinci bir baharı yaşamak için çok güzel bir isim vermişler. Sadece bir bina, o binanın içerisinde sağlıkla teknik bir arınma değil. Asıl zor kısım sağlıkla ilgili teknik arınmadan sonraki en zor aşama başlıyor. Dengeleme, istikrarlı bir şekilde tekrar başa dönmemek. Bu çok zor. Allah kimseyi imtihan etmesin. Ama imtihan edilenlere Gazişehir'den bütün ülkemize söylüyorum. Yalnız olmadıklarını bak şehir el ele veriyor, diyor ki ‘Biz sizin yanınızdayız’. Dolayısıyla hem Amatem, Amatem’den çıktıktan sonra buradaki mükemmel, müthiş evleriyle beraber, annesi de gelebilir, kardeş de gelebilir. Orada onların artık onun şahitliğinde, müşahitliğinde ve sevgiyle ilgili, ilgiyle ilgili ne kadar ihtiyaç varsa, bizim de aynı şekilde katkımız. Aile buradan el ele tutuşup ‘Yarabbi bir daha bizi bu şekilde imtihan etme’ duası ve müteşekkir duygularla beraber çıkacak. Şehir olarak bunları yapmak zorundayız. Bu sistem bunu yaptığı zaman Gazişehir'deki bütün hemşerilerimizin vebali sorumluluğu da Allah'ın izniyle bu protokolle beraber gidecek. Buradan arınmayla ilgili olan kardeşlerimize diyorum ki ‘Gelin elinizi uzatın, biz sizi kucaklayalım ve sizi tekrar yaşamınıza sağlıklı, sıhhatli, afiyetli bir şekilde döndürelim.’” ŞAHİN: BU MASA GAZİANTEP MODELİ Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ise protokol imza törenindeki konuşmasında bağımlılığın Türkiye ve dünya için önemli bir sorun olduğuna dikkat çekerek şunları ifade etti: “Bu madde bağımlığı, teknolojik bağımlılık, sanal kumar olarak karşımızda çıkıyor. Sayın Bakanımız işin güvenlik boyutunda jandarmamız, emniyetimiz elinden gelen, valimiz elinden gelen her şeyi yapıyor ama bunun bir tıbbi tedavi bir de sosyal rehabilitasyon bölümü var. Kurucu Aile Bakanlığı yaptığımdan dolayı bu işlerin o boyutunu da çok iyi bilen bir kardeşiniz olarak sağ olsun Asım Başkan'ın zamanında Oya Bahadır bizim on sekiz yaş altı için başladı. Başlarken de dünya modelleri incelendi. Yale Üniversitesi'nin yazılımıyla yerelleştirilerek çok önemli bir model gelişti ama artık on sekiz yaş üstü için de bunun yenilenmesi gerekiyordu. Biz bunun bütün çalışmalarını yaptığımız için yaklaşık on beş yıllık bir tecrübe var. O tecrübeyi kullandık. Dünyanın bu konudaki en iyi merkezleri incelendi, bir model oluştu. Bu modelde kapalı alanımız, açık alanımız çok ciddi tıbbi altyapımız, sosyal rehabilitasyon bölümümüz var. Bu masa Gaziantep Modeli.” ÇEBER: BU BURADA BAŞLAYACAK AMA TÜRKİYE’DE GÜZEL BİR ÖRNEK OLACAĞINI DEĞERLENDİRİYORUZ Gaziantep Valisi Kemal Çeber’de yaptığı konuşmada her türlü bağımlılıkla mücadele ettiklerini anlatarak, “Uyuşturucu bağımlılığının üzerinde de hem arz hem talep yönüyle bu mücadelenin olması gerektiğini biz de değerlendirdik ve bir taraftan arz bölümüyle güvenlik birimlerimiz mücadele ediyor. Düzenli olarak rakamlarımız geliyor. Hem operasyon sayısında hem şüpheli hem tutuklu sayısında ciddi artmalar var. Son zamanlarda yapılan analizlerde şehir atık sularında uyuşturucu oranlarının yüzde yirmi beş civarında azaldığını memnuniyetle ifade edebilirim. Bağımlılarla biz bire bir sohbetler yapıyoruz. Onlar uyuşturucuya ulaşmada zorluklar yaşandığını, satıcılar güzergah değişikliklerinden bahsediyor. Arz boyutuyla ilgili elimizden geleni yapıyoruz. Protokolün içeriği olan talep boyutunu da boş bırakamayız. Bu burada başlayacak ama Türkiye’de güzel bir örnek olacağını değerlendiriyoruz. 61 dönümlük çok güzel bir doğa içerisinde sağlık boyutları başta olmak üzere her boyutunu kapsayacak bir çalışmayla hem bağımlılık hem de onunla ilgili tüm sosyal kesimleri tedavinin içine alarak devam ettireceğiz. Bu protokolü görmeyenler de bilmelidir ki bizi bu konuda cesaretlendiren, hırslandıran Sayın Bakanımızın talimatları ve biz de onlar doğrultusunda elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz. Konuşmaların ardından protokol ile Şireci Ailesi’nden Esat ve Didem Şireci ve Gaziantep İl Sağlık Müdürü Dr. Beytullah Şahin proje için imzaları attı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Horlamaya Yol Açan Etkenlere Dikkat Haber

Horlamaya Yol Açan Etkenlere Dikkat

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları / Uyku Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, bu nedenle, özellikle solunum sisteminde hava akımının en az 10 saniye kesilmesi olarak tanımlanan Uyku Apne Sendromu’nun eşlik ettiği horlamaların mutlaka tedavi edilmesi gerektiği uyarısında bulunarak, “Horlama haftada üç geceden sık gelişiyorsa, nefes durmaları eşlik ediyorsa, gündüz aşırı uyku hali veya yorgun uyanma sorunu varsa, bir uyku merkezine başvurmak gerekmektedir” diyor. Horlamanın altta yatan sebebe göre tedavi edildiğini belirten Göğüs Hastalıkları / Uyku Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, “Cerrahi tedavi ve alerjik nezle eşlik ediyorsa, uygun hastada ilaç tedavisine başvurulmaktadır. Uyku Apne Sendromu mevcutsa basınçlı hava uygulayan cihazların kullanımı gereklidir. Bunların yanı sıra kilo vermek, alkol ile tütün ürünü kullanımını bırakmak önem taşımaktadır” bilgisini veriyor. Hava yolunun dar olması Boğazımızın arkasında bulunan yumuşak damağın sarkık olması, küçük dilin uzayıp büyümesi, alt çenenin küçük ve geride olması, dilin büyük olması, büyük bademcikler, burun kıkırdağında eğrilik ve burun etlerinin büyük olması hava yolunun daralmasına neden olabiliyor. Özellikle alerjik nezle burun etlerinin şişmesine yol açabiliyor. Uygun hastalar cerrahi tedavi açısından değerlendiriliyor. Bademcik, geniz eti, yumuşak damak veya burun operasyonları uygulanabiliyor. Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, “Alerjik nezlesi olan hastalarda ilaç tedavisi, burun etlerine yönelik küçültme işlemleri ve alerjenlere karşı önlemlerin alınması gerekmektedir” diyor. Obezite Fazla kilo nedeniyle boyun çevresinin kalınlaşması, kadınlarda 38 cm, erkeklerde 40 cm üzerinde olması, horlama ve Uyku Apne Sendromu için risk taşıyor. Bunun nedeni ise kalınlaşan boynun havayolunu daraltması. Fazla kilolarda hekim ve diyetisyen eşliğinde kilo kaybı öneriliyor. Ayrıca, eşlik eden insülin direnci veya tip 2 diyabet varsa tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri gerekiyor. Alkol ve tütün tüketimi Alkol ve tütün ürünleri havayolundaki kasların gevşemesine neden olarak horlamayı artırıyor. Hava yolunu genişleten ilaçlar Hava yolunu genişleten ilaçlar da kasları gevşeterek horlamaya sebep olabiliyor. Bu ilaçlar arasında uyku ilaçları, antidepresanlar, anestezi ilaçları ve ağrı kesiciler yer alıyor. Çeşitli hastalıklar Soğuk algınlığı, alerjik nezle, reflü ve hipotiroidi gibi bazı hastalıklar ödem oluşturdukları havayolunun daralmasına neden oluyor. Bazı nörolojik hastalıklar da kasları gevşeterek horlamaya yol açabiliyor. Uyku yoksunluğu Yorgun olduğumuzda ve uyku borcu biriktirdiğimizde horlama artabiliyor. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Meme Kanseri Hastalarının Yüzde 90’ına Koruyucu Cerrahi Uygulanıyor  Haber

Meme Kanseri Hastalarının Yüzde 90’ına Koruyucu Cerrahi Uygulanıyor 

“Ameliyatta meme mutlaka alınır” düşüncesinin hatalı olduğunu belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Genel Cerrah Op. Dr. Kemal Raşa, “Günümüzde meme kanseri tanısı koyduğumuz hastaların en az yüzde doksanında meme koruyucu cerrahiler uyguluyoruz. Yani memenin tamamını almak yerine, yalnızca tümörlü dokuyu çevresindeki sağlıklı meme dokusuna zarar vermeden çıkararak tedaviyi başarıyla gerçekleştirebiliyoruz” dedi. Hastanın memesinin küçük, tümörünün ise büyük olduğu durumlarda memenin tamamının alınmasının gündeme gelebileceğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Genel Cerrah Op. Dr. Kemal Raşa, “Ayrıca, kalıtsal açıdan riskli hastalarda yapılan genetik analizlerde BRCA1 veya BRCA2 gibi anlamlı mutasyonlar saptanırsa, bu durumda da memeyi korumak yerine o memeyi, hatta her iki memeyi birden önleyici olarak çıkarmak tercih edilebilir. Bu olasılıklar dışında ise önceliğimiz, sistemik ilaç tedavisiyle kitleyi küçültüp memeyi mümkün olduğunca yerinde tutmak. Yani 1970–80’lerdeki ‘meme kanseri = memenin alınması’ anlayışı artık tamamen değişti” dedi. Memenin estetik görünümü için hastanın kendi dokusundan faydalanılıyor Ameliyat sonrası memede şekil bozukluğu oluşumunun çok nadir görüldüğünü ifade eden Raşa, “Çünkü biz, memedeki kitleyi çıkardıktan sonra estetik görünümün bozulmaması için hastanın kendi dokusundan faydalanarak farklı kaydırma ve şekillendirme teknikleriyle bir anlamda memeye doğal formunu yeniden kazandırıyoruz. Sonuç olarak, meme kanseri cerrahilerini genellikle kabul edilebilir düzeyde deformite ile estetik açıdan tatmin edici bir görünümle tamamlamak mümkün. Meme koruyucu ameliyatı gerçekleştirdiğimiz hastaların büyük çoğunluğunda, eğer özel bir yandaş hastalık, kırılganlık veya ek risk faktörü yoksa, hastanede bir gece yatış yeterli oluyor. Memenin tamamının çıkarıldığı ve rekonstrüksiyon (yeniden yapılandırma) yapılan hastalarda ise yatış süresi 2–3 gün civarında seyrediyor” şeklinde konuştu. Tedavinin başarılı olabilmesi için multidisipliner yaklaşım şart Meme kanserinin çok katmanlı bir hastalık olduğu için çok disiplinli bir yaklaşım ve tedavi gerektirdiğini vurgulayan Raşa, “Meme kanserinde son 15–20 yılda tedavi oranlarının bu kadar iyileşmesindeki en büyük unsurlardan biri de multidisipliner yaklaşımdır. Cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi gibi sistemik tedaviler bir arada ve uyum içinde kullanıldığında sonuçlar çok daha başarılı olur. Ek olarak bu tedavileri; tümörün boyutu, yayılımı, biyolojik tipi, hastanın yaşı ve bireysel önceliklerine göre kişiselleştirdiğimizde yani tüm hastalara ‘kopyala-yapıştır’ şeklinde tek tip bir tedavi planı değil, bireyselleştirilmiş bir tedavi uyguladığımızda sonuçların anlamlı şekilde iyileştiğini söylemek de mümkün. Bu farkındalıkla artık tüm hastalarımızda yalnızca cerrahi tedaviyi değil, aynı zamanda faydası olabilecek ilaç ve ışın tedavilerini de birlikte değerlendiriyor, elimizdeki tüm tedavi yöntemlerini içeren kapsamlı bir yol haritası oluşturuyoruz” dedi. Ameliyat sonrası kalıcı hareket kısıtlılığı ile nadiren karşılaşılıyor Ameliyat sonrasında kalıcı hareket kısıtlılığının oldukça nadir görüldüğünü belirten Raşa, “Ancak koltuk altı lenf bezlerinin geniş kapsamlı olarak temizlendiği, yani ‘diseksiyon’ adı verilen ameliyatlar uygulandığında, o bölgedeki dokulara yakın çalışıldığı için sinirler etkilenebilir ve bu durum zaman zaman hastanın kolunu ya da omzunu rahatça hareket ettirmesini zorlaştırabilir. Özellikle hareketlerini kendi haline bırakan veya kırılgan yaş grubundaki hastalarda bu oranın biraz daha yüksek olabildiğini görüyoruz. Bunu önleyebilmek için, hastanın aktif katılımıyla ameliyattan hemen sonra kol hareketlerine başlanması kıymetli. Bu proaktif yaklaşım sayesinde, hastaların yalnızca çok küçük bir bölümünde omuz veya kol hareketlerinde kalıcı kısıtlılık görülüyor” dedi. Tedavi sürecinde psikolojik destek büyük fark yaratıyor Meme, kadının cinsel kimliğini tamamlayan önemli bir uzuv olduğu için, meme kanseri cerrahisi ister koruyucu ister mastektomi şeklinde olsun, psikolojik etkileri kaçınılmazdır diyen Raşa, “Bu nedenle tedavi süreci başlamadan önce tüm hastalarımıza psikolog görüşmesi öneriyoruz. Medikal onkoloji ekibimizle birlikte çalışan psikologlarımız, hastaların yaşayabilecekleri psikolojik zorluklarla baş etmelerine ve beden algısındaki değişimlere uyum sağlamalarına yardımcı oluyor. Ayrıca hasta destek grupları da sürece büyük katkı sağlıyor; hastalar deneyimlerini paylaşarak bu zorlu hastalığı birlikte daha güçlü atlatabiliyor” dedi. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Yüz Felci Hafife Alınmamalı! Haber

Yüz Felci Hafife Alınmamalı!

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Kulak, Burun, Boğaz Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi K. Ali Rahimi, yüz felci ve daha ağır bir tabloya yol açan Ramsay Hunt sendromu ile ilgili nedenler, belirtiler ve tedavi gerekliliği hakkında bilgi verdi. Yüz felci, basit tedavilerle iyileşebilir; Ramsay Hunt sendromu ise daha ağır bir tabloya neden olur! Yüz felcine, ‘facial paralysis’ denildiğini hatırlatan Dr. Öğr. Üyesi Ali Rahimi, “Yüzün bir tarafında olan yüz felcidir. Bu tabi ki nörolojik felçler gibi ağır bir sendrom değildir.” dedi. Bunun en büyük sebebinin bell paralizisi olduğunu ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Rahimi, “Beyinden çıkan ve yüz kaslarına giden sinirin bir kanal içerisinde sıkışmasıdır. Bu durum basit bir tedaviyle geçer. Yüz felcinin ağır olan durumuna Ramsay Hunt sendromu denir.” açıklamasını yaptı. Herpes zoster virüsü iç kulakta kalıcı olarak sinir kaybına neden oluyor! Ramsay Hunt sendromunda yüz felcinin yanında kulak çınlaması, kalıcı işitme kaybı, sinirlere bağlı olarak denge kaybı yaşanabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Ali Rahimi, “Bu belirtilerin hepsi mevcutsa hastanın Ramsay Hunt sendromu olmasından şüpheleniriz. Bu sendrom bir virüsün sebep olması sonucu oluşur.” dedi. Ramsay Hunt sendromuyla ilişkilendirilen herpes zoster virüsünün su çiçeğine benzeyen bir virüs çeşidi olduğunu aktaran Dr. Öğr. Üyesi Rahimi, “Bu virüs Ramsay Hunt sendromunu tetikler. Virüs iç kulakta kalıcı olarak sinir kaybına, denge bozukluğuna, kulakta çınlamaya neden olur.” şeklinde konuştu. Ramsay Hunt sendromunun en belirgin özelliği kulak çevresindeki döküntüler! Ramsay Hunt sendromundan şüphelenildiğinde önce hastanın kulak çevresine bakıldığına işaret eden Dr. Öğr. Üyesi Ali Rahimi, “Kulak çevresinde küçük kabarcıkların varlığını araştırırız. Bu kabartılar su çiçeğine benzer, daha sonra kurur ve dökülür. Döküntüler bu sendromun en belirgin özelliğidir.” dedi. Bu sendromun diğer yüz felçleri gibi kendi kendine geçmediğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Rahimi, “Virüsün tedavisi şarttır. Yüz felci olduğunda zaman çok önemlidir. Hızlı bir şekilde tedaviye başlanmalıdır.” diyerek sözlerini tamamladı. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Her 6 Çiftten 1’i Kısırlık Problemi Yaşıyor! Haber

Her 6 Çiftten 1’i Kısırlık Problemi Yaşıyor!

İnfertilite yani kısırlık sebebi her iki cinsiyette de eşit oranlarda görülüyor. Obezite, sigara, çevresel toksinler, sağlıksız beslenme ve düzensiz yaşam koşulları her iki cinsiyette de infertiliteye sebep olabiliyor. Bunların dışında erkeklerde üreme sağlığı ile ilgili bazı problemler infertilite riskini artırabiliyor. Kısırlığın nedenleri belirlendikten sonra kişiye özel uygulanan tedavi yöntemleriyle birçok erkeğin baba olma hayali gerçek olabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji ve Androloji Bölümü’nden Prof. Dr. Tümay İpekçi, erkeklerdeki kısırlığın nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. İnfertilite %50’si erkek ile ilgili olabiliyor Üreme, tüm canlılar için yaşamın temel yapı taşlarından biridir. Erkeklerde üreme yeteneğinin temelini oluşturan sperm üretimi ve olgunlaşması, oldukça hassas ve karmaşık fizyolojik süreçlerle gerçekleşir. Bu süreç; testislerde başlayarak hem lokal mekanizmaların hem de beyinle testisler arasında işleyen nöroendokrin sistemin kontrolü altında sürmektedir. Fertilite, bir çiftin doğal yollarla gebelik elde edebilme kapasitesini ifade etmektedir. Bu potansiyelin olumsuz etkilenmesine ise “infertilite” yani kısırlık denilmektedir. Dünya genelinde yaygın kabul gören tanıma göre, infertilite; bir çiftin düzenli ve korunmasız cinsel ilişkisine rağmen 12 ay veya daha uzun süre boyunca gebelik elde edememesi durumudur. Erkek kaynaklı infertilite, tüm infertilite vakalarının yarısını oluşturur. Obezite ve sigara kısırlık nedeni Çocuk sahibi olma hayaliyle yola çıkan evli çiftlerin korunmasız ilişkilerine rağmen uzun süre çocuk sahibi olamaması çiftler üzerinde toplumsal baskılara neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre infertilitenin sebebi bazen anne adayı bazen de baba adayı olmaktadır. Aşırı kilo, sigara-alkol, düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam çevresel kimyasal ve fiziksel nedenler her iki cinsiyetin de ürümesindeki olumsuzlukta etkili olabilmektedir. Ancak erkeklerdeki diğer sağlık problemleri de infertilite riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Erkeklerdeki infertilite riskini artıran sebeplerin başında şunlar gelir; 1. Testis dışı hormonal veya sistemik problemler (pre-testiküler nedenler) 2. Testislerin kendisinden kaynaklanan hastalıklar (primer testiküler bozukluklar) 3. Spermin taşınmasında meydana gelen sorunlar (post-testiküler bozukluklar) 4. Nedeni henüz belirlenememiş olgular (açıklanamayan infertilite) İnfertilite sebepleri kolayca belirlenebiliyor İnfertilite şüphesi olan erkeklerde tanıya ulaşmak için öncelikle üreme öyküsü alınmalı ve semen analizi yapılmalıdır. Bununla birlikte testis boyutları ve kıvamı gibi fiziksel bulguların değerlendirilmesi, tanı açısından kritik öneme sahiptir. Gerektiğinde daha ileri tetkiklere başvurulabilir. Sperm DNA hasarı analizi, genetik testler, antisperm antikor tayini, hormonal profiller, radyolojik görüntülemeler ve sperm fonksiyon testleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Hormonal bozukluklar da erkek infertilitesinin önemli nedenleri arasında yer alır. Hipofiz bezi hastalıkları, tiroid fonksiyon bozuklukları, prolaktin yüksekliği, testosteron eksikliği gibi birçok endokrin problem doğurganlığı olumsuz etkileyebilir. Hipogonadizm (testosteron eksikliği) , hem biyokimyasal hem de klinik belirtilerle seyreden bir diğer önemli durumdur. Bu hastalarda testosteron replasman tedavisi (TRT), hormon seviyelerini normal sınırlara çekmeyi ve semptomları hafifletmeyi hedefler. Ayrıca erkek genital sisteminde enfeksiyon varlığı kesin bir şekilde doğal yolla gebeliği engelliyor olmasa da, semptom veren enfeksiyonların tedavisi önerilir. Yaşam değişiklikleri bebek sahibi olma şansını artırıyor Bazı mesleki faktörler ve çevresel toksinler de testis fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. Diğer yandan, boşalma bozuklukları (örneğin anejakülasyon ya da retrograd ejakülasyon) da tedavi edilmesi gereken önemli durumlardır. Cerrahi tedavi gerektiren erkek infertilitesi vakaları da iki temel gruba ayrılır: 1. Altta yatan cerrahi sebebin tedavi edilebildiği patolojiler: Varikosel için subinguinal mikrocerrahi varikoselektomi, sperm kanal tıkanıklıkları için vazovazostomi, epididimovazostomi ya da ejakülatuvar kanal cerrahileri uygulanabilir. 2. Altta yatan sebebin cerrahisinin mümkün olmadığı durumlar: Özellikle non-obstrüktif azoospermi (menide hiç sperm bulunmaması) vakalarında mikro-TESE (mikrocerrahi testiküler sperm ekstraksiyonu) gibi ileri girişimler gerekebilir. Sperm elde etmek amacıyla uygulanan yöntemler arasında PESA, MESA, TESA, TESE ve mikro-TESE gibi teknikler, infertilite tedavisinde önemli yer tutar. Sonuç olarak, erkek infertilitesine neden olan çok sayıda faktör vardır ve tedavi şekli, sorunun kaynağına göre değişiklik gösterir. Ancak hangi tedavi yöntemi seçilirse seçilsin, yaşam tarzı değişiklikleri tedavi başarısını artırabilir. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz, tütün ve alkol kullanımının bırakılması, stresin azaltılması gibi unsurlar doğurganlık üzerinde olumlu etkiler sağlar. Özellikle sigara kullanımı sperm kalitesini ciddi şekilde düşürürken, ideal kiloda kalmak ve aktif bir yaşam tarzı benimsemek hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı destekler. Tedavi sürecine olumlu bir ruh haliyle yaklaşmak da başarı şansını artıran önemli faktörlerdendir.

Kişiye özel tedaviler  onkolojide yeni bir dönem başlatıyor Haber

Kişiye özel tedaviler onkolojide yeni bir dönem başlatıyor

İmmünoterapiler, kanser tedavisinde çığır açan yenilikler arasında yer alıyor. Hedefe yönelik ve kişiye özel olan bu tedaviler, hastaların yaşam süresini uzatırken yaşam kalitesini de yükseltiyor.  Günümüzde kanser tedavileri, tümörün genetik yapısını analiz ederek geliştirilen yenilikçi yöntemler ve yapay zeka uygulamalarıyla da giderek daha etkili hale geliyor. Peki, geleceğin kanser tedavileri hangi yönde ilerliyor? Yeni keşifler, kanserle mücadelede nasıl bir fark yaratıyor? Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Batu Erman ile Dr. Tolga Sütlü, bu alandaki yeni gelişmeleri özellikle de immünoterapilerin kanser tedavisindeki rolünü anlatıyor.  Bağışıklık sistemini harekete geçirerek kanserle savaşan immünoterapiler giderek daha fazla önem kazanıyor. Sağlıklı bir insanda bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini baskı altında tutarak yok ettiğini söyleyen Prof. Dr. Batu Erman, “Bağışıklık sistemi kanser hücreleriyle savaşamaz hale geldiğinde hastalık gelişiyor. İmmünoterapi ise bağışıklık sistemini yeniden harekete geçirerek bu hücreleri yok etmeye yönlendiriyor. 2018 yılında James P. Allison ve Tasuku Honjo'nun Nobel Ödülü kazandığı bu alan, kanser tedavisinde yeni umutlar anlamına geliyor” diyor. Prof. Dr. Batu Erman, kanser hastalarında başarıyla uygulanan dört temel immünoterapi yöntemini şu şekilde açıklıyor: Bağışıklık Sistemini Harekete Geçiren İmmünoterapiler Laboratuvar ortamında üretilmiş bir antikor proteini hastaya enjekte edilerek gerçekleştirilen bu yöntemde bağışıklık sistemi hücreleri aktive edilerek tümöre karşı daha güçlü bir savaş başlatılıyor. Sadece kanser hücrelerini yok eden, diğer dokulara zarar vermeyen bu  yöntem, özellikle metastatik melanom, akciğer ve böbrek kanseri gibi türlerde etkili ve farklı kanserlerde de klinik araştırmalar devam ediyor. Hücresel İmmünoterapiler (CAR-T Teknolojisi) Hastadan alınan bağışıklık sistemi hücreleri (T lenfositler), laboratuvar ortamında genetik olarak değiştirilerek kansere karşı daha güçlü hale getiriliyor ve tekrar hastaya enjekte ediliyor. Hücresel immünoterapiler özellikle lenfoma gibi kan kanserlerinde etkili. Ancak lenfoma dışında yakın bir gelecekte solid tümörlerde, yani akciğer kanseri, kolon kanseri ve malign melanoma gibi kanserlerde de uygulanabilecek, araştırmalar sürüyor. Hücresel immünoterapilerde tümörle iyi bir şekilde savaşabilmeleri için lenfositlere ayrıca CAR-T adlı bir reseptör de ekleniyor. Acıbadem Üniversitesi’nin İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü ile ortak yürüttüğü bir CAR-T projesi ve bununla ilgili bir patent başvurusu da var.  Kanser Hücresi ve T Lenfositleri Birleştiren Moleküller (BİTE Teknolojisi) Bu üçüncü sınıf immünoterapi, “BİTE” denilen “Bispesifik T hücre bağlayıcıları”, kanser tedavisi için tasarlanmış bir immünoterapötik molekül sınıfı. Bu moleküller, fiziksel olarak bir yandan kanser hücrelerine, diğer yandan da hastanın T lenfositlerine bağlanarak savunma sistemini doğrudan harekete geçirerek kanser hücresini kolayca öldürmesini sağlıyor. Bu proteinler de antikorlar gibi laboratuvarda üretilip hastaya enjekte ediliyor. Kanser Aşıları ve Onkolitik Virüsler Kanser aşıları ve onkolitik virüs terapileri sayesinde tümörler doğrudan hedef alınabiliyor. Bazı prostat kanserleri, melanoma ve mesane kanserlerinde bu terapilerin başarılı olduğu biliniyor. RNA aşılarının gelişmesiyle bu yöntemlerin yaygınlaşması bekleniyor. Hücresel İmmünoterapi ile onkolojide yeni bir sayfa açılıyor Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tolga Sütlü, daha spesifik, hastanın tümörüne özel geliştirilen hücresel immünoterapilerden söz ederek, “Tümörlerin üzerindeki belli molekülleri hedefleyen immünoterapiler, akıllı ilaçlar, biyolojik moleküller ve antikorlar da mevcut. Acıbadem Üniversitesi İmmünoloji Laboratuvarı'nda CAR-T, CAR-NK, TCR-NK ve BİTE tipi tedaviler geliştiriyoruz” diyor. Bu bilimsel çalışmaların sonucunda ortaya çıkan ürünlerin yalnızca özel GMP laboratuvarlarında üretilebildiğini ve bundan sonra FDA ve EMEA gibi denetleyici kurumlar tarafından onaylanmaları gerektiğini belirten Dr. Sütlü, “Antikorları hastaya enjekte ettiğimizde, bunlar en fazla bir ay içinde vücuttan yok oluyor. Ancak hücresel tedavilerde bağışıklık sistemi hücreleri, kansere karşı ömür boyu savaşacak şekilde programlanıyor ve uzun yıllar hastanın vücudunda dolaşmaya devam ederek koruyuculuk gösterebiliyor. Lösemi, lenfoma ve multiple miyelom gibi hematolojik kanserlerde hücresel immünoterapiler oldukça başarılı. Önümüzdeki yıllarda hücresel terapileri uygulamalarının meme kanseri, akciğer kanseri ve kolon kanseri gibi solid tümörlerde de onaylanmasını bekliyoruz” diyor.  Türkiye’de CAR-T hücrelerini klinik olarak kullanıma uygun kalitede üreten tek kurumun Acıbadem olduğunu ifade eden Dr. Tolga Sütlü, ekibiyle özellikle deri kanseri (malign melanom), lösemi ve lenfoma gibi kanser türlerinde hücresel immünoterapi çalışmaları yürüttüklerini söylüyor: “En çok T hücreleri ve NK hücrelerini kullanıyoruz. Bunlar bağışıklık sisteminin 'katil hücreleri' olarak bilinir. Normalde enfeksiyonları tanıyarak yok eden bu hücreleri kanseri yok etmek için genetik olarak programlayarak kullanıyoruz”... Yapay Zeka ile Kişiselleştirilmiş Tedaviler Daha Hızlı Gelişecek Kemoterapi gibi yöntemlerin giderek azalacağını ve immünoterapinin gelecekte daha fazla yer edineceğini belirten Dr. Tolga Sütlü, “Her hastaya aynı ilacı verme devri geçti. Artık hastaların genetik yapısı taranarak en uygun tedavi belirleniyor. Tümör analizi yapılıyor ve buna göre hangi terapilerin verileceği tartışılıyor. Yapay zekanın gelişmesiyle kişiye özel tedavi süreçleri, DNA analizleri ve veri işleme yöntemleri de hızlandı. Hangi hastanın hangi tedaviye nasıl yanıt vereceğini artık daha iyi tahmin edebiliyoruz” diyor. Dr. Sütlü, bilimsel çalışmaların gelişmesiyle birlikte, daha etkili, yan etkileri azaltılmış ve hastaların yaşam süresini uzatan yeni nesil tedavi yöntemlerinin ön plana çıkacağını vurgulayarak, kişiye özel tedavilerin onkolojide çığır açtığını ifade ediyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.