Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Tedavi

Kapsül Haber Ajansı - Tedavi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Tedavi haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Her 6 Çiftten 1’i Kısırlık Problemi Yaşıyor! Haber

Her 6 Çiftten 1’i Kısırlık Problemi Yaşıyor!

İnfertilite yani kısırlık sebebi her iki cinsiyette de eşit oranlarda görülüyor. Obezite, sigara, çevresel toksinler, sağlıksız beslenme ve düzensiz yaşam koşulları her iki cinsiyette de infertiliteye sebep olabiliyor. Bunların dışında erkeklerde üreme sağlığı ile ilgili bazı problemler infertilite riskini artırabiliyor. Kısırlığın nedenleri belirlendikten sonra kişiye özel uygulanan tedavi yöntemleriyle birçok erkeğin baba olma hayali gerçek olabiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji ve Androloji Bölümü’nden Prof. Dr. Tümay İpekçi, erkeklerdeki kısırlığın nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. İnfertilite %50’si erkek ile ilgili olabiliyor Üreme, tüm canlılar için yaşamın temel yapı taşlarından biridir. Erkeklerde üreme yeteneğinin temelini oluşturan sperm üretimi ve olgunlaşması, oldukça hassas ve karmaşık fizyolojik süreçlerle gerçekleşir. Bu süreç; testislerde başlayarak hem lokal mekanizmaların hem de beyinle testisler arasında işleyen nöroendokrin sistemin kontrolü altında sürmektedir. Fertilite, bir çiftin doğal yollarla gebelik elde edebilme kapasitesini ifade etmektedir. Bu potansiyelin olumsuz etkilenmesine ise “infertilite” yani kısırlık denilmektedir. Dünya genelinde yaygın kabul gören tanıma göre, infertilite; bir çiftin düzenli ve korunmasız cinsel ilişkisine rağmen 12 ay veya daha uzun süre boyunca gebelik elde edememesi durumudur. Erkek kaynaklı infertilite, tüm infertilite vakalarının yarısını oluşturur. Obezite ve sigara kısırlık nedeni Çocuk sahibi olma hayaliyle yola çıkan evli çiftlerin korunmasız ilişkilerine rağmen uzun süre çocuk sahibi olamaması çiftler üzerinde toplumsal baskılara neden olmaktadır. Yapılan araştırmalara göre infertilitenin sebebi bazen anne adayı bazen de baba adayı olmaktadır. Aşırı kilo, sigara-alkol, düzensiz beslenme, hareketsiz yaşam çevresel kimyasal ve fiziksel nedenler her iki cinsiyetin de ürümesindeki olumsuzlukta etkili olabilmektedir. Ancak erkeklerdeki diğer sağlık problemleri de infertilite riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Erkeklerdeki infertilite riskini artıran sebeplerin başında şunlar gelir; 1. Testis dışı hormonal veya sistemik problemler (pre-testiküler nedenler) 2. Testislerin kendisinden kaynaklanan hastalıklar (primer testiküler bozukluklar) 3. Spermin taşınmasında meydana gelen sorunlar (post-testiküler bozukluklar) 4. Nedeni henüz belirlenememiş olgular (açıklanamayan infertilite) İnfertilite sebepleri kolayca belirlenebiliyor İnfertilite şüphesi olan erkeklerde tanıya ulaşmak için öncelikle üreme öyküsü alınmalı ve semen analizi yapılmalıdır. Bununla birlikte testis boyutları ve kıvamı gibi fiziksel bulguların değerlendirilmesi, tanı açısından kritik öneme sahiptir. Gerektiğinde daha ileri tetkiklere başvurulabilir. Sperm DNA hasarı analizi, genetik testler, antisperm antikor tayini, hormonal profiller, radyolojik görüntülemeler ve sperm fonksiyon testleri bu kapsamda değerlendirilebilir. Hormonal bozukluklar da erkek infertilitesinin önemli nedenleri arasında yer alır. Hipofiz bezi hastalıkları, tiroid fonksiyon bozuklukları, prolaktin yüksekliği, testosteron eksikliği gibi birçok endokrin problem doğurganlığı olumsuz etkileyebilir. Hipogonadizm (testosteron eksikliği) , hem biyokimyasal hem de klinik belirtilerle seyreden bir diğer önemli durumdur. Bu hastalarda testosteron replasman tedavisi (TRT), hormon seviyelerini normal sınırlara çekmeyi ve semptomları hafifletmeyi hedefler. Ayrıca erkek genital sisteminde enfeksiyon varlığı kesin bir şekilde doğal yolla gebeliği engelliyor olmasa da, semptom veren enfeksiyonların tedavisi önerilir. Yaşam değişiklikleri bebek sahibi olma şansını artırıyor Bazı mesleki faktörler ve çevresel toksinler de testis fonksiyonlarını olumsuz etkileyebilir. Diğer yandan, boşalma bozuklukları (örneğin anejakülasyon ya da retrograd ejakülasyon) da tedavi edilmesi gereken önemli durumlardır. Cerrahi tedavi gerektiren erkek infertilitesi vakaları da iki temel gruba ayrılır: 1. Altta yatan cerrahi sebebin tedavi edilebildiği patolojiler: Varikosel için subinguinal mikrocerrahi varikoselektomi, sperm kanal tıkanıklıkları için vazovazostomi, epididimovazostomi ya da ejakülatuvar kanal cerrahileri uygulanabilir. 2. Altta yatan sebebin cerrahisinin mümkün olmadığı durumlar: Özellikle non-obstrüktif azoospermi (menide hiç sperm bulunmaması) vakalarında mikro-TESE (mikrocerrahi testiküler sperm ekstraksiyonu) gibi ileri girişimler gerekebilir. Sperm elde etmek amacıyla uygulanan yöntemler arasında PESA, MESA, TESA, TESE ve mikro-TESE gibi teknikler, infertilite tedavisinde önemli yer tutar. Sonuç olarak, erkek infertilitesine neden olan çok sayıda faktör vardır ve tedavi şekli, sorunun kaynağına göre değişiklik gösterir. Ancak hangi tedavi yöntemi seçilirse seçilsin, yaşam tarzı değişiklikleri tedavi başarısını artırabilir. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz, tütün ve alkol kullanımının bırakılması, stresin azaltılması gibi unsurlar doğurganlık üzerinde olumlu etkiler sağlar. Özellikle sigara kullanımı sperm kalitesini ciddi şekilde düşürürken, ideal kiloda kalmak ve aktif bir yaşam tarzı benimsemek hem fiziksel hem de ruhsal sağlığı destekler. Tedavi sürecine olumlu bir ruh haliyle yaklaşmak da başarı şansını artıran önemli faktörlerdendir.

Kişiye özel tedaviler  onkolojide yeni bir dönem başlatıyor Haber

Kişiye özel tedaviler onkolojide yeni bir dönem başlatıyor

İmmünoterapiler, kanser tedavisinde çığır açan yenilikler arasında yer alıyor. Hedefe yönelik ve kişiye özel olan bu tedaviler, hastaların yaşam süresini uzatırken yaşam kalitesini de yükseltiyor.  Günümüzde kanser tedavileri, tümörün genetik yapısını analiz ederek geliştirilen yenilikçi yöntemler ve yapay zeka uygulamalarıyla da giderek daha etkili hale geliyor. Peki, geleceğin kanser tedavileri hangi yönde ilerliyor? Yeni keşifler, kanserle mücadelede nasıl bir fark yaratıyor? Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Batu Erman ile Dr. Tolga Sütlü, bu alandaki yeni gelişmeleri özellikle de immünoterapilerin kanser tedavisindeki rolünü anlatıyor.  Bağışıklık sistemini harekete geçirerek kanserle savaşan immünoterapiler giderek daha fazla önem kazanıyor. Sağlıklı bir insanda bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini baskı altında tutarak yok ettiğini söyleyen Prof. Dr. Batu Erman, “Bağışıklık sistemi kanser hücreleriyle savaşamaz hale geldiğinde hastalık gelişiyor. İmmünoterapi ise bağışıklık sistemini yeniden harekete geçirerek bu hücreleri yok etmeye yönlendiriyor. 2018 yılında James P. Allison ve Tasuku Honjo'nun Nobel Ödülü kazandığı bu alan, kanser tedavisinde yeni umutlar anlamına geliyor” diyor. Prof. Dr. Batu Erman, kanser hastalarında başarıyla uygulanan dört temel immünoterapi yöntemini şu şekilde açıklıyor: Bağışıklık Sistemini Harekete Geçiren İmmünoterapiler Laboratuvar ortamında üretilmiş bir antikor proteini hastaya enjekte edilerek gerçekleştirilen bu yöntemde bağışıklık sistemi hücreleri aktive edilerek tümöre karşı daha güçlü bir savaş başlatılıyor. Sadece kanser hücrelerini yok eden, diğer dokulara zarar vermeyen bu  yöntem, özellikle metastatik melanom, akciğer ve böbrek kanseri gibi türlerde etkili ve farklı kanserlerde de klinik araştırmalar devam ediyor. Hücresel İmmünoterapiler (CAR-T Teknolojisi) Hastadan alınan bağışıklık sistemi hücreleri (T lenfositler), laboratuvar ortamında genetik olarak değiştirilerek kansere karşı daha güçlü hale getiriliyor ve tekrar hastaya enjekte ediliyor. Hücresel immünoterapiler özellikle lenfoma gibi kan kanserlerinde etkili. Ancak lenfoma dışında yakın bir gelecekte solid tümörlerde, yani akciğer kanseri, kolon kanseri ve malign melanoma gibi kanserlerde de uygulanabilecek, araştırmalar sürüyor. Hücresel immünoterapilerde tümörle iyi bir şekilde savaşabilmeleri için lenfositlere ayrıca CAR-T adlı bir reseptör de ekleniyor. Acıbadem Üniversitesi’nin İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü ile ortak yürüttüğü bir CAR-T projesi ve bununla ilgili bir patent başvurusu da var.  Kanser Hücresi ve T Lenfositleri Birleştiren Moleküller (BİTE Teknolojisi) Bu üçüncü sınıf immünoterapi, “BİTE” denilen “Bispesifik T hücre bağlayıcıları”, kanser tedavisi için tasarlanmış bir immünoterapötik molekül sınıfı. Bu moleküller, fiziksel olarak bir yandan kanser hücrelerine, diğer yandan da hastanın T lenfositlerine bağlanarak savunma sistemini doğrudan harekete geçirerek kanser hücresini kolayca öldürmesini sağlıyor. Bu proteinler de antikorlar gibi laboratuvarda üretilip hastaya enjekte ediliyor. Kanser Aşıları ve Onkolitik Virüsler Kanser aşıları ve onkolitik virüs terapileri sayesinde tümörler doğrudan hedef alınabiliyor. Bazı prostat kanserleri, melanoma ve mesane kanserlerinde bu terapilerin başarılı olduğu biliniyor. RNA aşılarının gelişmesiyle bu yöntemlerin yaygınlaşması bekleniyor. Hücresel İmmünoterapi ile onkolojide yeni bir sayfa açılıyor Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Tolga Sütlü, daha spesifik, hastanın tümörüne özel geliştirilen hücresel immünoterapilerden söz ederek, “Tümörlerin üzerindeki belli molekülleri hedefleyen immünoterapiler, akıllı ilaçlar, biyolojik moleküller ve antikorlar da mevcut. Acıbadem Üniversitesi İmmünoloji Laboratuvarı'nda CAR-T, CAR-NK, TCR-NK ve BİTE tipi tedaviler geliştiriyoruz” diyor. Bu bilimsel çalışmaların sonucunda ortaya çıkan ürünlerin yalnızca özel GMP laboratuvarlarında üretilebildiğini ve bundan sonra FDA ve EMEA gibi denetleyici kurumlar tarafından onaylanmaları gerektiğini belirten Dr. Sütlü, “Antikorları hastaya enjekte ettiğimizde, bunlar en fazla bir ay içinde vücuttan yok oluyor. Ancak hücresel tedavilerde bağışıklık sistemi hücreleri, kansere karşı ömür boyu savaşacak şekilde programlanıyor ve uzun yıllar hastanın vücudunda dolaşmaya devam ederek koruyuculuk gösterebiliyor. Lösemi, lenfoma ve multiple miyelom gibi hematolojik kanserlerde hücresel immünoterapiler oldukça başarılı. Önümüzdeki yıllarda hücresel terapileri uygulamalarının meme kanseri, akciğer kanseri ve kolon kanseri gibi solid tümörlerde de onaylanmasını bekliyoruz” diyor.  Türkiye’de CAR-T hücrelerini klinik olarak kullanıma uygun kalitede üreten tek kurumun Acıbadem olduğunu ifade eden Dr. Tolga Sütlü, ekibiyle özellikle deri kanseri (malign melanom), lösemi ve lenfoma gibi kanser türlerinde hücresel immünoterapi çalışmaları yürüttüklerini söylüyor: “En çok T hücreleri ve NK hücrelerini kullanıyoruz. Bunlar bağışıklık sisteminin 'katil hücreleri' olarak bilinir. Normalde enfeksiyonları tanıyarak yok eden bu hücreleri kanseri yok etmek için genetik olarak programlayarak kullanıyoruz”... Yapay Zeka ile Kişiselleştirilmiş Tedaviler Daha Hızlı Gelişecek Kemoterapi gibi yöntemlerin giderek azalacağını ve immünoterapinin gelecekte daha fazla yer edineceğini belirten Dr. Tolga Sütlü, “Her hastaya aynı ilacı verme devri geçti. Artık hastaların genetik yapısı taranarak en uygun tedavi belirleniyor. Tümör analizi yapılıyor ve buna göre hangi terapilerin verileceği tartışılıyor. Yapay zekanın gelişmesiyle kişiye özel tedavi süreçleri, DNA analizleri ve veri işleme yöntemleri de hızlandı. Hangi hastanın hangi tedaviye nasıl yanıt vereceğini artık daha iyi tahmin edebiliyoruz” diyor. Dr. Sütlü, bilimsel çalışmaların gelişmesiyle birlikte, daha etkili, yan etkileri azaltılmış ve hastaların yaşam süresini uzatan yeni nesil tedavi yöntemlerinin ön plana çıkacağını vurgulayarak, kişiye özel tedavilerin onkolojide çığır açtığını ifade ediyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.