Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Türkiye

Kapsül Haber Ajansı - Türkiye haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Türkiye haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Türkiye'nin 10 Şehrinde Pestisit Kullanımı Dünya Ortalamasının Çok Üzerinde! Haber

Türkiye'nin 10 Şehrinde Pestisit Kullanımı Dünya Ortalamasının Çok Üzerinde!

Tarım ve Orman Bakanlığı, Türkiye’nin tamamındaki tarımsal üretimi dikkate alarak, ortalama hektar başına 2,22 kg pestisit kullanıldığını ve bunun 2,37 kg dünya ortalaması ile 3,24 kg AB ortalamasından daha az olduğunu açıkladı. Ancak yoğun pestisit kullanılan ve AB’den pestisit sebebiyle geri dönen sebze, meyve ve sera ürünlerinin üretiminde öncü iller açısından bakıldığında bu veri son derece yanıltıcı! Türkiye’nin en çok pestisit kullanılan 10 ilinin hektar başına pestisit kullanımı 6,70 kg-lt/ha ve bu oran dünya ortalamasının yaklaşık 3 katı. Tarımsal üretimde öncü konumdaki bu illerden arazi büyüklüğü en yüksek olan Konya’yı çıkardığımızda ise pestisit kullanımı, dünya genelinin 4 katı olan 9,50 kg-lt/ha’a ulaşıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de pestisit kullanımında ilk 10 sırada İzmir, Çanakkale, Bursa, Manisa, Mersin, Konya, Adana, Antalya, Malatya ve Aydın yer alıyor. Bu illerde toplam 31 milyon 29 bin 741 kg-lt pestisit kullanılıyor. Söz konusu 10 il, Türkiye’nin tarımsal üretiminde stratejik bir öneme sahip. Çayır-mera hariç toplam 5 milyon 112 bin hektarlık tarım alanına sahip olan bu illerde, pestisit kullanımı hektar başına 6,07 kg-lt düzeyinde. Nadasa bırakılan alanlar çıkarıldığında bu oran 6,7 kg-lt/ha’ya yükseliyor. Tahıl ambarı olarak bilinen Konya listeden çıkarıldığında ortaya çıkan tablo ise daha çarpıcı: Geriye kalan 9 ilde hektar başına pestisit kullanımı 8,9 kg-lt, nadas alanları çıkarıldığında ise 9,5 kg-lt’ye ulaşıyor. Bu illerin önemli bir ortak noktası, Türkiye’nin sebze ve meyve üretiminde ve seracılıkta ilk sıralarda yer almaları. Nitekim bu 10 ilin 7’si, Türkiye’de en çok sebze üreten 10 il arasında. Yine 7’si en çok meyve üreten 15 il arasında bulunuyor. Başka bir deyişle, sofralarımıza gelen domatesten bibere, elma ve üzümden turunçgillere kadar birçok ürün en yoğun pestisit kullanılan bölgelerden geliyor. Bu tablo, yurttaşların sağlığına doğrudan etki eden bir gerçeği ortaya koyuyor: Sera ürünlerinde, sebze ve meyvede pestisit kullanımı tehlikeli boyutlara ulaşmış durumda. Avrupa Birliği tarafından sık sık iade edilen pestisit kaynaklı tarım ürünlerinin de büyük kısmının bu ürün gruplarında yer alıyor olması tesadüf değil. Üstelik ne yazık ki bu verilere kaçak pestisit kullanımı dahil bile değil. Yüksek seviyelerde ve bilinçsiz pestisit kullanımı, yasaklı pestisit kullanımına dair haberler, AB’den sık sık iade edilen ürünler, bakanlığın yapılan pestisit analiz sonuçlarını açıklamaktan kaçınması, artan sağlık sorunları her gün soframıza gelen gıdaların güvenliği ile ilgili kaygılarımızı artırıyor. Buğday Derneği’nin de aralarında olduğu Zehirsiz Sofralar Platformu, iç pazardaki pestisit denetimlerinin tohumdan sofraya yani hasat öncesiyle beraber, hasat zamanı, depolar, pazarlar ve marketlerde de yapılmasını; bu denetimlerin sonuçlarının şeffaflıkla paylaşılmasını talep ediyor. Bakanlığın ısrarla yaptığı pestisit analiz sonuçlarını açıklamıyor olması durumun çok daha vahim olduğu konusunda vatandaşlarda endişe yaratıyor. Zehirsiz Sofralar mümkün… Tarım zehiri pestisitlerden kurtulmak, üretimden tüketime ve pazarlama kanallarına kadar ciddi bir dönüşüm gerektiriyor. Tarım politikalarının değişmesi, pestisitlerin kademeli olarak yasaklanarak doğa dostu agroekolojik üretime geçiş için hükümetlerin, yerel yönetimlerin, şirketlerin, tüccarların, esnafın, üretici / tüketici örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin iş birliği içinde çalışması gerekiyor. Zehirsiz Sofralar Platformu kurucu üyelerinden Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Ziraat Mühendisi Duygu Saatli pestisitlere dayalı konvansiyonel üretim yöntemleri yerine doğayla uyumlu, agroekolojik, onarıcı yöntemlere ivedilikle geçilmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Tarım ve Orman Bakanlığı, The European Food Safety Authority EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi), Dünya Sağlık Örgütü gibi kurumların öncelikli görevi insanları, doğayı ve canlıları zehirleyen pestisitleri ruhsatlandırıp yıllar sonra yasaklamaktan ziyade pestisitlerle ilgili uzun vadeli yeterli bilimsel araştırmalar ve analizler yapılmadan kullanımına izin vermeyerek, gerekli tedbirleri baştan alarak şirketler yerine insanların, tüm canlıların ve doğanın çıkarlarını gözetmek olmalı.” “Sofralarımızda Zehir İstemiyoruz” 2019’da tarım zehirlerinin yasaklanması ve alternatiflerinin desteklenmesi için Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı olarak bir araya gelen sivil toplum örgütleri ve sivil inisiyatifler bugün çalışmalarını Zehirsiz Sofralar Platformu çatısı altında yürütüyor. Tüm canlılara zarar veren pestisitlerin yasaklanması ve doğa dostu yöntemlerle bunları kullanan üreticilerin desteklenmesi için başlatılan Zehirsiz Kampanya’ya (Change.org/ZehirsizSofralar) bugüne kadar 200 bini aşkın kişi imza desteği verdi. Kampanya sayesinde pestisitlerin zararları konusunda kamuoyunun farkındalığı arttı. Tarım ve Orman Bakanlığı, AB geçiş sürecinde 200’ün üzerinde, kampanya döneminden bugüne kadar 37 pestisit aktif maddesinin kullanımını yasakladı. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün “son derece tehlikeli”, “yüksek seviyede tehlikeli” ve “muhtemel kanserojen” olarak belirlediği 13 aktif maddeden 9’u hâlâ yasaklanmış değil. Zehirsiz Sofralar Platformu koordinatörlerinden Fethiye Slow Food sözcüsü Görkem Göktaş zehirsiz sofraların mümkün olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: "Başka türlü tarım mümkündür. Sağlıklı bir gelecek için doğru politikalar ve stratejiler izlenerek önümüzdeki 10 yıllık süreçte pestisitlere dayanan konvansiyonel tarım sistemi yerini agroekolojik, organik ve onarıcı tarıma bırakmalıdır." Sağlığımız, çocuklarımızın geleceği, temiz toprak, su ve biyolojik çeşitliliğin devamlılığı için 2019’da Zehirsiz Sofralar Platformu tarafından başlatılan Zehirsiz Sofralar kampanyasını imzalayarak zehirsiz bir gelecek için destek olabilirsiniz.

MXGP Türkiye, TÜRKSAT ile 180 Ülkede Ekranlara Taşındı Haber

MXGP Türkiye, TÜRKSAT ile 180 Ülkede Ekranlara Taşındı

Spor turizmi açısından önemli kazanımlar elde edilen organizasyon, Afyonkarahisar’ı bir kez daha dünya ekranlarına taşıdı. Dünyaca Ünlü Kanallarda Canlı Yayınlandı İki gün boyunca süren şampiyona, CBS Sports Network, Bandsports, Eurosport, Fox Sports Latina, Fox Sports International, Fox Sports Asia, Play Sports3, Go3 Sport Open, MTV Max, La Chaine L’equipe, Auto Moto Tv, TNT Sports, Rai Sport, SKY Sport, Sport TV, TV Galicia, TV Catalunya, Motorsport TV, VRT gibi önde gelen uluslararası spor kanallarında canlı yayınlandı. Türkiye’de ise organizasyon, Tabii Spor, A Spor, D-Smart Go ve Kanal 3 ekranlarından milyonlarca izleyiciyle buluştu. Türkiye’nin Tanıtımına Milyarlarca Liralık Katkı MXGP Türkiye, daha önceki yıllarda da ülkemize önemli tanıtım değerleri kazandırdı. 2018 yılında 144 milyon 540 bin Euro, 2019’da 198 milyon 263 bin Euro ve 2021’de 300 milyon Euro uluslararası tanıtım değeri sağlayan organizasyon, 2025 yılında da Türkiye’nin spor turizmi ve marka değerine büyük katkı sundu. Yarışlarla birlikte Türkiye’nin tanıtım videoları da dünyanın en büyük yayın platformlarında canlı yayınlandı; gazete, dergi, internet medyası ve sosyal medyada binlerce içerik paylaşıldı. Dünyanın En İyileri Afyonkarahisar’da Yarıştı Uluslararası Motosiklet Federasyonu’nun FIM en prestijli organizasyonlarından biri olan MXGP Türkiye’de, Kawasaki, Honda, Yamaha, KTM, GASGAS, Fantic, TM, Husqvarna ve Beta gibi dünyaca ünlü markaların fabrika takımlarının en iyi sporcuları piste çıktı. Afyonkarahisar Motor Sporları Merkezi’nde düzenlenen yarışlar, motor sporları tutkunlarına heyecan dolu anlar yaşattı. TÜRKSAT ile Dünya Ekranlarında Türkiye’nin spor organizasyonlarının küresel ölçekte tanıtılmasına öncülük eden TÜRKSAT, bu yıl da MXGP Türkiye’nin dünyanın dört bir yanında milyonlarca haneye ulaşmasını sağladı. Organizasyon, hem ülkemizin motor sporlarındaki başarısını hem de spor turizmindeki yükselişini gözler önüne serdi.

Türkiye, Çekirdeksiz Kuru Üzümde  2024/25 Sezonunda Tarihe Geçti Haber

Türkiye, Çekirdeksiz Kuru Üzümde 2024/25 Sezonunda Tarihe Geçti

Türkiye, 2023/24 sezonunda 207 bin ton ihracatla 489 milyon dolar gelir elde etmişti. 2024/25 sezonunda miktarda yüzde 26’lık düşüş yaşanırken, ihracat fiyatlarının dolar bazında yüzde 51 artması sayesinde gelir yüzde 12 yükseldi. Türkiye’nin bundan önceki yıllarda miktar bazında ez az çekirdeksiz kuru üzüm ihraç ettiği sezon 184 bin 940 tonla 2013/14 sezonu olmuştu. Çekirdeksiz kuru üzüm ihracatından en çok döviz getirisi elde edilen sezon ise; 535 milyon dolarlık tutarla 2012/13 sezonuydu. Türkiye’nin bağcılığa yaptığı yatırımla Manisa-Denizli-İzmir üçgeninde 1 milyon 200 bin dönüm sultani çekirdeksiz üzüm üretim kapasitesine ulaştığını, verimde de büyük artışlara ulaşıldığını ve 330 bin ton çekirdeksiz kuru üzüm üretim, 250-260 bin ton ihracat yapar güce kavuştuğunu dile getiren Ege İhracatçı Birlikleri Sürdürülebilirlik ve Organik Ürünler Koordinatörü, Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, küresel iklim krizinin etkilerinin çekirdeksiz kuru üzümde son 3 sezondur çok sert hissedildiğinin altını çizdi. Rekoltedeki düşüş 2025/26 sezonunda da sürecek Çekirdeksiz kuru üzümde 2025/26 sezonunda rekoltenin uzun yıllar ortalamasının yüzde 40-50 aralığında altında kalacağının görüldüğünü dillendiren Işık, “Çekirdeksiz kuru üzümde üretimde dünya liderliğimizi kaybedebiliriz. Uluslararası Kuruyemiş ve Kuru Meyve Konseyi (INC) verileri bu tehlikeye işaret ediyor. İhraç fiyatlarındaki artış ihracatımızı da tehdit eder boyuta ulaştı. İran, Hindistan, Çin gibi ülkelere göre ton başına 1000 dolar daha pahalı konuma geldik. Türk ihracatçıları olarak uzun yıllar mücadele ederek dünya pazarlarında lider konuma yükseldik. İhracatta dünya liderliğimizi sürdürmek ve üretimde tekrar dünya liderliğine yükselmemiz için sektörün tüm bileşenleri yeni bir yol haritası ortaya koymalıyız. Küresel iklim krizinin etkilerini azaltacak sulama, ilaçlama, örtü altı üretim başta olmak üzere gerekli adımları atmalıyız” diye konuştu. Türkiye, 2024/25 sezonunda 84 ülkeye çekirdeksiz kuru üzüm ihraç ederken ilk sırada 169 milyon 304 bin dolarla İngiltere yerini korudu. İkinci sırada 64,3 milyon dolarla Hollanda yer alırken, İtalya 51 milyon dolarla üçüncü sıranın sahibi oldu. Almanya’ya 48 milyon dolarlık, Fransa’ya 33 milyon dolarlık çekirdeksiz kuru üzüm ihraç ettik. Çekirdeksiz kuru üzüm ihracatında ilk ondaki diğer ülkeler şöyle sıralandı; İspanya 22,5 milyon dolar Japonya’ya 17,3 milyon dolar, Avustralya 16 milyon dolar, Kanada 15 milyon dolar Belçika 14,9 milyon dolar İlk 10 ülkeye 451 milyon dolarlık kuru üzüm ihraç eden Türkiye, diğer ülkelere 95 milyon dolarlık kuru üzüm gönderdi.

Türkiye Genelinde KOBİ’lerin Yüzde 68’i Afet Riskine Karşı Güvencesiz Haber

Türkiye Genelinde KOBİ’lerin Yüzde 68’i Afet Riskine Karşı Güvencesiz

Türkiye’de toplam girişimlerin %99,7’sini oluşturan küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ) için sigorta, iş sürekliliğini sağlamada bir zorunluluk haline gelmeye başladı. Buna karşın ülkemizde KOBİ’lerde sigortalılık oranının hâlâ yüzde 32 seviyelerinde kaldığına işaret eden Allianz Türkiye Elementer Ticari Sigortalar Genel Müdür Yardımcısı Öktem Örkün, bu oranı artırmak için sadece poliçe sunmanın yeterli olmadığını belirterek eğitim, bilinçlendirme ve koruyucu çözümler gerektiğine dikkat çekti. TÜİK verilerine göre Türkiye’de sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren 3 milyon 713 bin girişim, küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ) sınıfına giriyor. Ülkemizdeki toplam girişim sayısının yüzde 99,7'sini oluşturan KOBİ’ler, istihdamın da yüzde 70,5'ini kapsıyor. Buna karşılık tahmini verilere göre, 2,5 milyon* KOBİ’nin sigorta güvencesi olmadığını söyleyen Allianz Türkiye Elementer Ticari Sigortalar Genel Müdür Yardımcısı Öktem Örkün, bu rakamın KOBİ’lerde sigorta bilinci açısından ciddi bir boşluğa işaret ettiğine dikkat çekti. Doğal afetlerin yanı sıra hırsızlık ve makine arızası da KOBİ’ler için öncelikli riskler Türkiye gibi doğal afet risklerinin yüksek olduğu bir coğrafyada özellikle deprem, sel, fırtına gibi olayların yanı sıra yangın, hırsızlık ve makine arızaları gibi tehditlerin de KOBİ’ler için öncelikli riskler arasında yer aldığını söyleyen Örkün, “KOBİ’lerin büyük çoğunluğu bina, makine ve stok gibi fiziksel varlıklara dayalı çalışıyor; bu varlıklarda oluşacak zararlar, işletmenin iş sürekliliğini ciddi şekilde sekteye uğratabiliyor. Aynı zamanda çalışanlara veya üçüncü şahıslara yönelik maddi ve bedeni zararlar da işletmeler için önemli mali yükler oluşturabiliyor. Allianz Commercial tarafından yayımlanan “Yükselen Risk Trendleri 2025” raporu, orman yangınlarını iklim krizi nedeniyle yükselen yeni küresel risk faktörü olarak tanımlıyor. Artık yangın mevsimi daha erken başlıyor ve daha uzun sürüyor; bu da yangınla mücadeleyi zorlaştırıyor. Yangın, işletmelerin de karşı karşıya kaldığı en yıkıcı risklerden biri. Yerleşim yerlerini de büyük ölçüde etkileyen orman yangınlarından sonra yaşanan maddi hasarların tazmin edilerek yangın öncesindeki işleyişe dönülebilmesi için sigorta kritik öneme sahip” dedi. Örkün: “Poliçe sunmanın ötesine geçip koruyucu çözümler geliştirmek gerekiyor” KOBİ’lerin artan afet frekansı, yükselen hasar maliyetleri ve uzun süreli iş kesintilerinin yaratabileceği sonuçlar konusunda yeterince hazırlıklı olmadığını söyleyen Örkün, “Yüzde 32’lerde seyreden sigortalılık oranlarını artırmak için yalnızca poliçe sunmak yetmiyor; aynı zamanda eğitim, farkındalığı artırmak ve koruyucu çözümler geliştirmek gerekiyor. Allianz Türkiye olarak KOBİ’lerin dirençli ve sürdürülebilir yapılar haline gelmesi için proaktif bir rol üstleniyor ve uzman risk mühendislerimiz aracılığıyla KOBİ’lerle deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Sanal Risk Analizi hizmetimizle artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanarak, olası bir hasar meydana gelmeden önce risklerin tespit edilmesini ve önlenmesini sağlıyoruz. Bu süreci, Türkiye’nin ilk ve tek akredite deprem yangın test ve eğitim merkezi Allianz Teknik’te profesyonel danışmanlık hizmetleriyle tamamlayarak, yalnızca bireysel değil, toplumsal ölçekte de risk ve sigorta bilincinin yaygınlaştırılmasına katkı sunmaya çalışıyoruz. Ayrıca sektörümüzde öncü bir adım atarak Allianz Teknik’te başlattığımız çevre ve iklim değişikliği hizmetleri departmanımız da hizmet vermeye devam ediyor” dedi. Allianz İşyerim Sigortası ile KOBİ’lerin yangın, deprem, hırsızlık, sorumluluk, elektronik cihaz bozulmaları ve makine arızaları gibi birçok riske karşı ihtiyaçlarına özel teminatları seçerek paket poliçelerini özelleştirebildiklerini söyleyen Örkün, sigortacılığı bir tazminat mekanizmasının ötesine taşıyarak, bütünsel bir risk yönetimi anlayışı sunduklarını belirtti. KOBİ’ler risklere karşı ihtiyaçlarına en uygun teminatları seçebiliyor Allianz Türkiye’nin KOBİ’lere özel olarak geliştirdiği İşyerim Sigortası ile yangın, deprem, sel, hırsızlık, sorumluluk, elektronik cihaz ve makine kırılması gibi pek çok risk tek bir poliçede teminat altına alınıyor, böylece işletmeler ayrı poliçeler yerine kapsayıcı bir teminat yapısına daha ekonomik koşullarda erişebiliyor. Teminat kapsamına ve işletme türüne göre farklılaştırılmış paket seçenekleri ile KOBİ’ler faaliyet alanlarına özel riskleri uygun primlerle teminat altına alabiliyor. Ayrıca eksik sigorta aramasına gerek kalmadan belirlenen limitler üzerinden koruma sağlayan Güvenli İşyerim sigorta paketleri ile küçük ölçekli işletmeler için hasar anında hızlı ve net çözümler sunuluyor. Bu doğrultuda, paket sigortalar KOBİ’ler için hem kapsamlı risk yönetimi hem de maliyet etkinliği açısından önemli avantajlar sağlıyor.

Türkiye'de 10 Yılda Suç Oranları Yüzde 108 Arttı! Haber

Türkiye'de 10 Yılda Suç Oranları Yüzde 108 Arttı!

2020 verilerine göre, Türkiye'de en çok işlenen suçların kasten yaralama (40 bin 445 hükümlü) ve hırsızlık (39 bin 279 hükümlü) olarak öne çıktığını dile getiren Dr. Berat Dağ, “2020 verileri, sadece 15–17 yaş grubunda hırsızlık, yaralama ve uyuşturucu suçlarından dolayı yaklaşık 8 bin 500 gencin cezaevine girdiğini ortaya koymaktadır.” dedi. Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümünden Dr. Berat Dağ, suç oranlarındaki artış konusunu değerlendirdi. Suç oranlarında dönüşüm yaşanıyor Resmî kurumlar tarafından yayınlanan son istatistiki veriler göz önünde bulundurulduğu zaman Türkiye'de hem niceliksel hem de niteliksel olarak suç oranlarında bir dönüşüm olduğuna işaret eden Dr. Berat Dağ, “Somut olarak Adalet Bakanlığı’nın verilerine bakılırsa 2011’de toplam 128 bin 253 kişi cezaevine girerken bu sayının 2020’ye gelindiğinde 266 bin 831’e ulaştığı görülmektedir. Bu da 10 yıl içinde suç oranlarında %108’lik bir artışın olduğunu göstermektedir. Burada erkek hükümlüler her yıl bu mevcut toplamın %95’inden fazlasını oluşturmaktadır. Diğer taraftan kadın hükümlü sayısında da iki katına yakın bir yükseliş ortaya çıkmaktadır. Bütün bu veriler, Türkiye’de son dönemde genel suç oranlarında belirli bir artışın olduğunu ortaya koymaktadır.” dedi. En çok işlenen suçlar kasten yaralama ve hırsızlık Türkiye’de cezaevine girenlerin suç türlerine göre dağılımının, toplumsal şiddet ve güvensizlik eğilimini yansıttığına işaret eden Dr. Berat Dağ, şöyle devam etti: “Bu eğilimin ortaya çıkmasında kutuplaşma, kriz ve parçalanma süreçlerinin bir etkisi olduğu düşünülebilir. Yani ekonomik, siyasî ve toplumsal beklentiler ile karşılaşılan yapısal sonuçların arasındaki çelişkiler, suç oranlarını arttırabilir. Bu minvalde 2020 verileri, en çok işlenen suçların 40 bin 445 kişinin hüküm giydiği kasten yaralama ve 39 bin 279 kişinin hüküm giydiği hırsızlık olduğunu ortaya koymaktadır. Bu suçları, uyuşturucu madde ticareti, uyuşturucu madde kullanımı ve dolandırıcılık suçları takip etmektedir. Diğer taraftan cinayet suçlarında uzun vadeli bir düşüş eğilimi de dikkat çekmektedir. Polis ve Jandarma verilerine göre, 2006’da 3 bin 020 olan cinayet vakası, 2020’de 2 bin 075’e gerilemiştir. Bu düşüşü görece etkili kolluk gücü koordinasyonu, erken müdahale sistemleri ve caydırıcı cezaların etkisi bağlamında açıklamak söz konusudur. O nedenle Türkiye’de suç oranlarının azalması için yetkin hukukî yaptırımlar ile ekonomik, siyasî ve toplumsal bütünlüğün eşzamanlı olarak sürdürülmesi son derece önemlidir.” Gençler arasında suça yönelim artıyor Türkiye’de çocuk ve gençlerin suça sürüklenme oranında ciddi bir artış görüldüğünü ifade eden Dr. Berat Dağ, “2020 verileri, sadece 15–17 yaş grubunda hırsızlık, yaralama ve uyuşturucu suçlarından dolayı yaklaşık 8 bin 500 gencin cezaevine girdiğini ortaya koymaktadır. Bu durum, gençlik döneminde suça yönelimin arttığını göstermektedir. Bu artışa karşı Türkiye’de acilen etkili hukuki tedbirler ile suçu önleyici sosyal politikaların birlikte hayata geçirilmesi gerektiği açıktır.” diye konuştu. Bölgesel farklılıklara göre, suç oranları değişiyor Türkiye’de bölgesel farklılıklara göre, suç oranlarının değiştiğinin görüldüğünü dile getiren Dr. Berat Dağ, “Bir örnek olarak İçişleri Bakanlığı tarafından Erzurum’da yürütülen bir proje oldukça ilginçtir. Zira burada ‘Huzurum Erzurum’ projesi dâhilinde kentte mal varlığına karşı işlenen suçlarda %34, kişiye karşı işlenen suçlarda ise %5 oranında azalma sağlanmıştır. Aynı kent, hırsızlık suçlarının aydınlatılması konusunda da yine Türkiye birincisi olmuştur. Bu örnekten hareketle suça karşı toplumsal katılımın sağlanması ile merkezî ve yerel güvenlik politikalarının koordineli şekilde yürütülmesi, suçla mücadele hususunda etkili olmaktadır denebilir.” şeklinde konuştu. Siyasi-iktisadi eşitsizlikler de suç oranlarını artırıyor Kentleşme, iç ve dış göç süreçlerinin çarpık bir şekilde sürdürülmesinin ve siyasi-iktisadi eşitsizliklerin suç oranlarını artırdığına dikkat çeken Dr. Berat Dağ, “Bu bağlamda devlet tarafından her bir bireyin sürekli bir biçimde özel ve kamusal alanda eşit ve özgürce var olabilme imkânının sağlanması çok önemlidir. Bunun getireceği toplumsal dayanışma gücünün suç oranlarının düşmesine kritik bir katkı sağlayacağı şüphesizdir.” ifadesinde bulundu. Cezaevleri kapasite aşımında Türkiye'deki cezaevlerinin mevcut doluluk oranlarına da değinen Dr. Berat Dağ, “2020 itibarıyla Türkiye’de ceza infaz kurumlarının kapasitesi yaklaşık 230 bin kişiyken bugün, 266 bini aşmış durumdadır. Türkiye’de bu kapasitenin çok üstünde hükümlü olduğu açıktır. Zaten kapasite aşımı sorununun çözümü için yeni cezaevleri inşa edilmesine rağmen hala etkili sonuçlar ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle suça karşı hukukî önlemler kadar toplumsal çözümler getirmek üzerine de düşünmek gerekmektedir.” dedi. Türkiye’de cezaevinde olan nüfus artıyor Dr. Berat Dağ, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’de cezaevinde olan nüfus artmaktadır. Belirtilen bu sonucun ortaya çıkmasında birey, toplum ve devletin suçun sosyolojik temellerine yeterince odaklanmaması etkili olabilir. Zira Türkiye’de belirli aralıklarla suç sorununa yönelik siyasî ve hukukî tedbirler alınmasına rağmen bu olumsuz sonuç değişmemektedir. Dolayısıyla toplumsal yaşamın her bir alanında güven, eşitlik ve özgürlük gibi değerler sürekli bir hale getirilmediğinde suç sorununun artarak devam edeceği her dem iddia edilebilir.”

Türkiye’nin Suriye’ye İhracatı 2025 Yılında 3 Milyar Dolara Koşuyor Haber

Türkiye’nin Suriye’ye İhracatı 2025 Yılında 3 Milyar Dolara Koşuyor

Ege İhracatçı Birlikleri’nden Suriye’ye yapılan ihracat ise yüzde 88’lik artışla 15,5 milyon dolardan 29 milyon dolara fırladı. Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat, Ticaret Bakan Yardımcıları Özgür Volkan Ağar, Sezai Uçarmak, İhracat Genel Müdürü Mehmet Ali Yalçınkaya, TİM Başkanı Mustafa Gültepe, iki ülke arasındaki dış ticareti artırmak için 27-28 Ağustos 2025 tarihlerinde Şam’da Suriyeli mevkidaşlarıyla verimli görüşmeler yaparken, ihracatçılar Türkiye – Suriye İkili İş Görüşmelerine katıldı. Ticaret Bakanlığı koordinasyonunda, Türkiye İhracatçılar Meclisi Organizasyonu’nda gerçekleştirilen Suriye Şam Genel Ticaret Heyeti programına Ege İhracatçı Birlikleri 7 kişilik bir kadroyla katıldı. Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Muhammet Öztürk, Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Alimoğlu, Ege Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Çağlar Bağcı, Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkan Yardımcısı Melih İşliel ve Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Vecih Fakıoğlu Suriye Şam Genel Ticaret Heyeti programında iki ülke arasındaki dış ticareti artırma çabası içinde oldular. Ertan: “Suriye’ye EİB’den ihracatımız yüzde 88 arttı” Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, 8 Aralık 2024’ten sonra başlayan yeni dönemde Suriye halkında sosyal anlamda bir rahatlama ve yeni bir heyecan gözlemlediklerini dile getirdi. Ertan, 2025 yılının ocak – temmuz döneminde Ege İhracatçı Birlikleri’nden Suriye’ye ihracatın yüzde 88’lik artışla 15,5 milyon dolardan 29 milyon dolara çıktığını, Ege Bölgesi’nden de Suriye’ye ihracatın artması için temaslarda bulunduklarını, verimli görüşmeler yaptıklarını dile getirdi. Suriye’nin yeniden inşa edilmeye ihtiyaç duyduğuna dikkati çeken Ertan, “Türk müteahhitlerimiz dünya genelinde çok büyük projeleri üstleniyorlar. Suriye’nin yeniden imarında Türk müteahhitlerimiz çok iş düşecek. Bu süreçte demir-çelik, maden, çimento, elektrik-elektronik, inşaat malzemeleri, mobilya, halı çok sayıda sektörümüzün ihracatını artırabileceği bir potansiyel var. Türkiye ile Suriye arasındaki siyasi ilişkiler Türk ihracatçılarını destekler seviyede. 2025 yılı sonunda Türkiye’nin Suriye’ye ihracatının 3 milyar dolara ulaşmasını bekliyoruz” dedi. Uçak; “2025 yılının ilk yarısında Türkiye genelinde Suriye’ye ihracat yüzde 51 arttı” Önümüzdeki dönemde Suriye’nin Halep şehrinin lojistik üs haline getirilmesi konusunda Türkiye ve Suriye hükümetlerinin mutabakatı olduğuna vurgu yapan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, Türkiye’nin Suriye’ye ihracatının 2025 ve sonrasında büyük artışlar göstereceğine inandıklarını kaydetti. 2025 yılının ilk yarısında Türkiye’nin Suriye’ye ihracatının yüzde 51’lik artışla 999 milyon dolardan 1 milyar 506 milyon dolara çıktığı bilgisini veren Uçak, “Her sektörümüz için Suriye büyüyecek bir pazar konumunda. Suriye’deki savaşın bitmesi sadece Suriye’ye ihracatımızı değil Suudi Arabistan’a ihracatımızın da artmasına katkı sağlayacak. Karayoluyla Suriye üzerinden Ürdün ve Suudi Arabistan’a da sevkiyatlarımız çok hızlanacak. Suudi Arabistan’a ihracatımızda daha rekabetçi hale geleceğiz ve Suudi Arabistan’a ihracat rakamlarımızda önemli artışlar yakalayacağız” şeklinde konuştu. Öztürk; “Suriye’ye ihracatta lider sektörüz” Suriye’nin 2024 yılında 1 milyar 150 milyon dolarlık hububat bakliyat yağlı tohumlar ithal ettiğini ifade eden Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Muhammet Öztürk, bu ithalatın 518 milyon dolarlık dilimine Türk ihracatçılarının imza attığını belirtti. Suriye’nin 21 milyonluk nüfusu, coğrafi yakınlığı ve yoğun siyasi ilişkiler nedeniyle hedef pazarları arasında olduğunu dillendiren Öztürk, “Hububat bakliyat yağlı tohumlar sektörü olarak Türkiye’nin Suriye’ye yaptığı 2 milyar 183 milyon dolarlık ihracatta yüzde 24 pay alıyoruz ve lider sektörüz. İlerleyen yıllarda bu liderliğimiz sürdürmek ve Suriye’ye sektör olarak 1 milyar dolar hububat bakliyat yağlı tohumlar ihraç etmek hedefliyoruz. Son ticaret heyeti organizasyonu hedefimize bizi bir adım daha yaklaştırdı” ifadelerini kullandı. Alimoğlu; “Suriye iğneden ipliğe her şeyi Türkiye’den alıyor” Türkiye’nin Suriye’nin en zor döneminde 15 yıldır milyonlarca Suriyeliye kucak açtığına dikkati çeken Ege Maden İhracatçıları Birliği Başkanı İbrahim Alimoğlu, Türkiye’nin, Suriye’nin dış ticaretinde de en büyük partner konumunda olduğunu, Suriye’nin 2024 yılındaki 4 milyar 282 milyon dolarlık dış ticaret hacminden yüzde 61 pay aldığını, Suriye’nin iğneden ipliğe her şeyi Türkiye’den temin ettiğini vurguladı. Madencilik sektörünün Suriye’nin yeniden inşasında Suriye’nin yanında olacağını aktaran Alimoğlu şöyle konuştu: “İç savaş öncesi Türk doğaltaşlarının önemli bir alıcısı olan Suriye, ülkenin yeniden inşası sürecinde de sektörümüz açısından potansiyel büyüme fırsatları sunuyor. Suriyeli müteahhit ve mimarların Türk taşlarına aşinalığı da yeni dönemde bizi rakip ülkeler nezdinde bir adım öne çıkaracaktır. Ayrıca, sınır komşumuz olması sebebiyle, nakliye maliyetleri ve teslim sürelerini göz önünde bulundurduğumuzda önemli bir rekabet avantajına sahibiz. Suriye’de hayata geçecek yeni projelerde Türk doğal taşlarının kullanılmasını istiyoruz. Suriyeli ithalatçılarla temaslarımızı sıklaştıracağız” dedi.

Türkiye-Suriye Ticaretinde Hedefler Büyüyor Haber

Türkiye-Suriye Ticaretinde Hedefler Büyüyor

Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe, iş insanlarının da katılımıyla Suriye'nin başkenti Şam'da bir dizi resmi temas gerçekleştirdi. Ziyaret programı kapsamında ilk olarak Suriye Kara ve Deniz Limanları Genel İdaresi Müdürü Kuteybe Ahmed Bedevi ve heyeti ile görüşen Türk heyeti, ulaşım ve lojistik alanlarında iş birliği imkânlarını değerlendirdi. Ardından Suriye Ekonomi ve Sanayi Bakanı Dr. Nedal Alchaar ile gerçekleştirilen görüşmede, Türkiye-Suriye ticari ilişkilerinin geleceğine dair kapsamlı değerlendirmeler yapıldı. “Zorlu günler geride kaldı” Ziyaretlerin ardından TİM tarafından düzenlenen “Türkiye-Suriye Ticaret Heyeti ve İkili İş Görüşmeleri” programında konuşan Gültepe, iki ülkenin ortak tarihi, kültürel ve insani bağlarına dikkat çekti. Suriye'nin son 15 yılda zor bir süreçten geçtiğini ifade eden Gültepe, “Neyse ki o zorlu günler büyük ölçüde geride kaldı. Suriye'nin yaralarını hızla saracağına ve yakın gelecekte tam bir huzur ortamının sağlanacağına yürekten inanıyorum.” dedi. Ticaret hacmi hızla artıyor Gültepe, Türkiye ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin son yıllardaki seyrine ilişkin de verileri paylaştı. 2008 yılında iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin 1,4 milyar dolar seviyesinde olduğunu hatırlatan Gültepe, “2015-2020 döneminde ihracatımız 1,6 ile 1,9 milyar dolar arasında gerçekleşti. 2021-2023 döneminde her yıl 2 milyar dolar sınırını aştık. 2024'te Suriye'ye 2,2 milyar dolarlık ihracat, 438 milyon dolarlık ithalat yaptık. Böylece ticaret hacmimiz 2,6 milyar dolara ulaştı. Bu yılın ilk yarısında ise ihracatımız yüzde 51 artışla 1,5 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde 129 milyon dolarlık da ithalatımız bulunuyor.” bilgisini verdi. “Suriye Masası” kuruldu Yeni dönemde ticari ilişkilerin çok daha hızlı ilerleyeceğine inandığını vurgulayan Gültepe, TİM bünyesinde kurulan “Suriye Masası” ile iş dünyasının bölgedeki gelişmeleri yakından takip edeceğini söyledi. Gültepe, “Bu masa, karşılıklı iş birliği temelinde yeni projelere, ticari fırsatlara ve ortak çalışmalara zemin hazırlayacak. Önümüzdeki dönemde somut adımlar atılmasını ve temasların artmasını çok önemsiyoruz. İki ülke arasındaki ilişkilerin güçlü ve karşılıklı faydaya dayalı şekilde gelişmesini canı gönülden istiyoruz. Ticaretin yeniden canlanması için ihracatçılar ve sanayiciler olarak elimizden gelen her türlü katkıyı sunmaya hazırız.” dedi. Program çerçevesinde, Bakan Bolat ve Gültepe, iş dünyası temsilcileriyle birlikte 62'nci uluslararası Şam Fuarı'nı da ziyaret etti. İhracatçı birliklerinin stantlarını gezen heyet, fuarda sergilenen ürünler hakkında bilgi aldı.

Suda Doğum Nedir? Suda Doğum Hakkında Merak Edilen Her Şey Haber

Suda Doğum Nedir? Suda Doğum Hakkında Merak Edilen Her Şey

Peki, suda doğum nasıl olur? İşte tüm detaylarıyla suda doğum rehberiniz... Suda doğum, doğumun farklı aşamalarında ılık suyun rahatlatıcı etkisinden yararlanmayı içeren alternatif bir doğum yöntemidir. Özellikle doğal doğum deneyimini daha konforlu hale getirmek isteyen anne adayları arasında popülerlik kazanmıştır. Bu yazımızda suda doğum hakkında merak ettiğiniz tüm soruları yanıtlıyoruz. Suda Doğum Nasıl Gerçekleşir? Suda doğum, özel olarak tasarlanmış ve sterilize edilmiş bir doğum havuzunda veya küvetinde gerçekleştirilir. Su sıcaklığı genellikle vücut sıcaklığına yakın (36-37°C) tutularak anne adayının rahatlaması sağlanır. Doğum eylemi sırasında anne adayı bu havuzda zaman geçirir ve isterse bebeğini suyun içinde dünyaya getirebilir. Doğumun birinci evresinde (açılma evresi) suya girmek, kasılmalarla baş etmeyi kolaylaştırarak ağrı kesici ihtiyacını azaltabilir. İkinci evrede (ıkınma ve doğum evresi) ise bazı anne adayları bebeği suyun içinde doğurmayı tercih eder. Bebek doğduktan hemen sonra sudan çıkarılarak annenin göğsüne yerleştirilir. Suda Doğumun Olası Faydaları Nelerdir? Daha Az Ağrı Hissi: Ilık su, kasılmalar sırasında oluşan ağrıyı hafifletebilir ve doğal ağrı kesici etki yaratabilir. Daha Az Stres: Suyun rahatlatıcı etkisi, stres hormonlarını azaltarak rahatlama sağlayabilir. Daha Kısa Doğum Süreci: Araştırmalar, suda doğumun özellikle birinci evreyi kısaltabildiğini göstermektedir. Daha Az Müdahale: Suda doğum yapan kadınlarda epidural veya diğer medikal müdahalelere daha az ihtiyaç duyulabilir. Perine Esnekliği: Su, perine bölgesinin daha esnek olmasını sağlayarak yırtık riskini azaltabilir. Suda Doğumun Riskleri ve Dikkat Edilmesi Gerekenler Suda doğum her hamilelik için uygun olmayabilir. Aşağıdaki durumlarda suda doğum önerilmez: Çoğul gebelikler Bebeğin makat gelişi Erken doğum Annede aktif enfeksiyon veya ateş Aşırı kanama Preeklampsi Annede herpes (uçuk) enfeksiyonu Olası riskler arasında bebeğin su yutma riski, göbek kordonunun kopması ve enfeksiyon riski sayılabilir. Bu nedenle suda doğum mutlaka deneyimli bir sağlık ekibi ve uygun tıbbi donanımın bulunduğu hastane ortamında yapılmalıdır. Suda doğum güvenli mi? Uygun adaylarda, deneyimli bir ekip ve steril koşullar sağlandığında suda doğum güvenli kabul edilir. Bebek suyun altında nefes alır mı? Hayalmaz. Bebek plasentadan oksijen almaya devam eder ve su yüzeyine çıkarılana kadar nefes refleksi başlamaz. Suda doğum sonrası iyileşme daha mı hızlı? Birçok kadın suda doğum sonrası daha hızlı iyileştiğini ve daha enerjik hissettiğini bildirmektedir. Türkiye'de suda doğum yapılabiliyor mu? Evet, Türkiye'de özel ve devlet hastanelerinin bir kısmında suda doğum imkanı bulunmaktadır. Kimler Suda Doğum Yapamaz? 37 haftadan küçük veya 42 haftadan büyük gebelikler Bebeğin iri olması Annede diyabet, kalp hastalığı veya yüksek tansiyon Mekonyum (bebeğin kakasını yapması) varlığı Annede hepatit B veya HIV pozitifliği Sonuç olarak, suda doğum pek çok kadın için olumlu bir doğum deneyimi sunabilir. Ancak bu yöntemin sizin ve bebeğiniz için uygun olup olmadığını öğrenmek için doktorunuzla mutlaka görüşmelisiniz. Doğum planınızı yaparken tüm seçenekleri değerlendirmek ve kendiniz için en doğru kararı vermek en önemlisidir. Not: Bu içerik bilgilendirme amaçlıdır. Tıbbi tanı ve tedavi yerine geçmez. Doğum yönteminize karar verirken mutlaka sağlık uzmanınıza danışınız.

Askerlikten Muaf Olma Şartları 2025 | Kimler Askere Gitmeyebilir? Haber

Askerlikten Muaf Olma Şartları 2025 | Kimler Askere Gitmeyebilir?

2025 yılında da güncellenen mevzuat ve sağlık raporu kriterleri ışığında, askerlikten muafiyet şartlarını mercek altına aldık. İşte en güncel detaylar… Türkiye'de askerlik yükümlülüğü, Anayasa'da düzenlenen temel bir vatandaşlık görevi. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve ilgili yönetmelikler, belirli şartları taşıyan kişilerin bu yükümlülükten muaf tutulabilmesine olanak tanıyor. 2025 yılına gelirken, yurt dışı ikamet süresinden sağlık kriterlerine kadar bazı düzenlemelerin öne çıktığı muafiyet şartlarını derledik. 1. Sağlık Sebepleri ile Muafiyet: "Askere Elverişsiz" Raporu Şart Askerlikten muaf olmanın en yaygın yollarından biri, askerliğe engel teşkil eden bir sağlık sorununa sahip olmaktan geçiyor. "Askeri Hastaneler İle Askerlik Şubeleri Tarafından Verilecek Sağlık Raporları Hakkında Yönetmelik"te belirtilen ve "askerliğe elverişsiz" durumlar olarak kabul edilen rahatsızlıkları taşıyanlar, askerlik şubesine başvurarak "askerliğe elverişsiz" raporu alır ve muaf sayılır. Bu kapsamdaki hastalıklar genellikle şunlardır: Psikiyatrik Rahatsızlıklar: Şizofreni, bipolar bozukluk, ağır depresyon, sosyal fobi gibi tedavisi uzun süren ve bireyin silahlı hizmete uyumunu engelleyen durumlar. Diyabet: İnsülin kullanımı gerektiren Tip 1 diyabet. Kalp ve Damar Hastalıkları: Ağır kalp yetmezliği, by-pass öyküsü, ciddi ritim bozuklukları. Nörolojik Hastalıklar: Epilepsi (sara), Multiple Skleroz (MS), inme (felç) geçmişi. Onkolojik Hastalıklar: Aktif kanser tedavisi görenler veya tedavisi bitmiş olsa da askerliğe uygun olmadığına karar verilenler. İşitme ve Görme Kaybı: Belli bir seviyenin altındaki (örneğin, her iki kulakta 70 desibel ve üzeri işitme kaybı) duyu kayıpları. 2025'te Öne Çıkan Değişiklik: Artık sağlık kurulu raporları ve askerlik muayeneleri büyük oranda MEHSER (Merkezi Hekim Randevu Sistemi) ve SB (Sağlık Bakanlığı) e-Nabız sistemleri ile entegre ilerliyor. Heyet raporunun "dijital ortamda" onaylanmış ve tam teşekküllü bir devlet hastanesinden alınmış olması büyük önem taşıyor. 2. Yaş Haddi: "Yaşım Geçti" Diyenler İçin Kritik Sınır Askerlikle ilişiğin kesilmesinde en net yollardan biri yaş haddini doldurmaktır. 1111 Sayılı Askerlik Kanunu'na göre: Temel askerlik (yoklama) yükümlülüğü 41 yaşında sona erer. 1 Ocak 1984 ve öncesi doğumlu olanlar, 2025 itibarıyla 41 yaşını doldurmuş olacaklarından askerlikle ilişikleri kesilir ve otomatik olarak muaf sayılırlar. Bedelli askerlik yapmış yedek subay ve erler için ise yedeklik yükümlülüğü 65 yaşında sona erer. 3. Yurt Dışında İkamet ve Çifte Vatandaşlık: Süre 3 Yıla Çıktı Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşları için getirilen yeni düzenlemeler 2024 ortalarında yürürlüğe girdi. Buna göre: Yeni Şart: Kesin ikametgahını yurt dışına aldığını belgeleyen ve en az 3 yıl süreyle (1095 gün) aralıksız yurt dışında yaşayan/çalışan/okuyan T.C. vatandaşları, "Yurt Dışında İkamet Ediyorum" beyanı ile başvuruda bulunarak askerlikten muaf olma hakkı kazanır. (Eski düzenlemede bu süre 3 yıl değildi) Çifte Vatandaşlar & Doğumdan Beri Yurt Dışında Olanlar: Yurt dışında doğup hayatının büyük kısmını orada geçiren ve çifte vatandaşlığa sahip olanlar, 38 yaşına gelene kadar askerliklerini tehir ettirebilir (erteletebilir). 38 yaşını geçtikten sonra ise askerlikle ilişiği kesilir ve muaf statüsüne geçer. Başvuru Mercii: Tüm bu işlemler için ilgili ülkedeki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçilik veya Başkonsoloslukları'na müracaat edilmesi gerekir. 4. Ailevi ve Sosyal Durumlar: Tek Erkek ve Aile Ferdinin Bakımı Kanun, ailesinin geçimini tek başına üstlenen veya belirli ağır koşulları sağlayan kişiler için de sınırlı muafiyet yolları sunar. Bu maddelerin uygulanması sıkı denetlenir ve somut delil ister. Tek Erkek Olma: Ailede (anne, baba, kardeşlerden oluşan çekirdek aile) askerlik çağına gelmiş birden fazla erkek kardeş varsa, bunlardan yalnızca biri askerlik yapar, diğerleri “tek erkek” statüsünde muaf olur. Tüm kardeşlerin askere gitmesi gerekmez. Bakmakla Yükümlü Olunan Kişi: Anne, baba veya kardeş gibi birinci derece yakınlarının sürekli bakıma muhtaç olduğunu (engelli raporu, ağır hasta raporu vb.) ve bu kişiye bakacak başka kimsesi olmadığını belgeleyen yükümlüler, muafiyet için başvurabilir. 5. Muafiyet Başvurusu Nasıl Yapılır? Dikkat Edilmesi Gerekenler Muafiyet için izlenecek yol, nedenine göre değişir: Sağlık Muafiyeti: Öncelikle tam teşekküllü bir devlet hastanesinden "Askerlik İşlemleri İçin" heyet raporu alınmalıdır. Bu rapor ve gerekli kimlik belgeleriyle birlikte, ikamet edilen ilçedeki Askerlik Şubesi Başkanlığı'na şahsen başvurulur. Yurt Dışı Muafiyeti: İlgili ülkedeki Türk Konsolosluğu'na "Yurtdışında İkamet Ediyorum" beyanı ile başvurulur. 3 yıllık ikametgah, çalışma veya öğrenim durumunu kanıtlayan resmi belgeler (oturma izni, çalışma izni, öğrenci belgesi, fiilen orada olduğunu gösteren pasaport giriş-çıkış kayıtları vb.) sunulması şarttır. Diğer Başvurular: Yaş haddi için herhangi bir başvuru gerekmez, sistem otomatik olarak ilişiği keser. Ailevi durumlar için ise tüm belgelerle birlikte doğrudan Askerlik Şubesi ile iletişime geçilmelidir. Önemli Uyarı: Sağlık raporu almak veya yurt dışı ikamet şartını sağlamış gibi göstermek amacıyla yapılan sahte beyanlar ve belgeler, Türk Ceza Kanunu'nun 204. ve 207. maddeleri kapsamında "resmi belgede sahtecilik" suçunu oluşturur. Bu suçun karşılığı ağır hapis cezasıdır. 2025 yılında kurumlar arası veri paylaşımının artması nedeniyle bu tür denetimler çok daha sıkı yapılmaktadır. Sonuç: Askerlikten muaf olmak, kanunların izin verdiği ölçüde ve ancak gerçek şartları taşıyanlar için mümkündür. Bireylerin, kendi durumlarını en iyi şekilde araştırması ve resmi kurumlardan doğru bilgi alarak ilerlemesi hayati önem taşımaktadır.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.