Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Üretim

Kapsül Haber Ajansı - Üretim haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Üretim haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

En İyi İşverenler™ Listelerinde Bu Yıl Öne Çıkan Şirketler Hangileri? Haber

En İyi İşverenler™ Listelerinde Bu Yıl Öne Çıkan Şirketler Hangileri?

Araştırma sonuçlarına göre; teknoloji, sağlık hizmetleri ve farma, finansal hizmetler ve sigortacılık, üretim ve imalat sektörlerinde öne çıkan şirketler listede yer almaya hak kazandı. Great Place To Work® Sertifikası™sahibi organizasyonların dahil olduğu araştırmada, çalışanların iş yerlerindeki güven düzeyi, liderlik algısı, iş-özel hayat dengesi ve iş birliği deneyimleri ölçümlendi. Yapılan analizler sonucunda öne çıkan şirketler, sektörlerine örnek teşkil eden harika iş yerleri olarak belirlendi. Bu yıl Best Workplaces in Technology™ 2025 listesinde 28 şirket yer almaya hak kazandı. Bilişim ve teknoloji sektöründe faaliyet gösteren şirketlere odaklanan “Teknoloji’nin En İyi İşverenleri” listesine girmek için, teknoloji çalışanlarının deneyim algısının genel çalışan deneyimine yakın, eşit ya da daha yüksek olması kriteri esas alındı. Finans sektöründe geçen yıl 13 şirket listeye girmeye hak kazanırken bu yıl 17 şirket listeye girmeye hak kazandı. İş yerinde çalışanların yaptığı işe uygun ücret ödendiğine dair görüşleri 2024 yılında %34 iken bu yıl ise %55. Trust Index™ skorunda ise Millennials kuşağında yer alan çalışanlar diğer kuşaklarda yer alan çalışanlara göre en düşük seviyede görüldü. Verimliliğin anahtarı: güven Araştırmaya göre, liste şirketlerindeki çalışanların yüzde 90’ı, yöneticilerinin iş ile ilgili uygulamalarının dürüst ve etik değerlere uygun olduğunu belirtiyor. Bu güven, ekiplerin iş birliği içinde çalışmasını kolaylaştırıyor, karar alma süreçlerini hızlandırıyor ve organizasyon genelinde veri mliliği artırıyor. Standart şirketlerde ise bu oran yüzde 63’te kalıyor. Yani teknoloji sektöründe güven, en önemli ayırt edici faktörlerden biri haline geliyor. Sağlık Hizmetleri ve Farma sektöründe 13 organizasyon listeye dahil oldu. Geçen yıl ise bu sayı 14’tü. Trust Index™ skorları değerlendirildiğinde, 2024 yılında 86 olan skorun 2025’te de aynı seviyede kalarak istikrarını koruduğu görülüyor. Bu sonuçlarla birlikte, Best Workplaces in Healthcare & Pharma listesi tüm sektörler arasında en yüksek Trust Index™ skoruna sahip liste olarak öne çıktı. Çalışanların %86’sı iş yerlerinde pozitif bir deneyim yaşadığını bildirirken, bu oran standart şirketlerde %56’da kaldı. Liste şirketlerinde çalışanların %96’sı iş yerlerini fiziksel olarak güvenli buluyor. Ayrıca %95’i kurumlarının topluma değer kattığını düşünüyor. Bu bulgular, sektörün yalnızca güvenli çalışma koşulları değ il, aynı zamanda güçlü bir sosyal sorumluluk anlayışı da sunduğunu ortaya koyuyor. Topluma Katkı Gururu Araştırmaya göre, liste şirketlerindeki çalışanların %95’i kurumlarının topluma değer katma biçiminden memnun. Bu oran standart şirketlerde %67. Sosyal sorumluluk projeleri ve sürdürülebilirlik çalışmaları, çalışanların kurumlarına duyduğu gururu ve aidiyet duygusunu pekiştiriyor. Güvenilir Liderlik. Best Workplaces in Financial Services & Insurance™ 2025 listesinde bu yıl 17 şirket yer aldı. Finans ve sigortacılık sektöründe liderlere duyulan güven, çalışan deneyiminin belirleyici unsurlarından biri. Liste şirketlerinde çalışanların %88’i, üst düzey yöneticilerinin şirketin en iyi özelliklerini en iyi şekilde temsil ettiğini ifade ediyor. Standart şirketlerde ise bu oran %60’ta kalıyor. Araştırma, güvenilir liderlerin çalışanların stratejik hedeflere daha hızlı ulaşmasını, değişim dönemlerinde ise yüksek adaptasyon göstermesini sağladığını ortaya koyuyor. Güvenli Çalışma Ortamı Öncelik Üretim ve imalat sektöründe 17 organizasyon listeye dahil oldu. Geçen yıl da aynı sayıda şirket listede yer almıştı. Çalışanların güven seviyelerini ölçen Trust Index™ ortalamasına göre, çalışanların %75’i iş yerlerinde pozitif bir deneyime sahip olduklarını ifade ederken, standart şirketlerde bu oran %56’da kaldı. Cinsiyet bazında incelendiğinde, kadın çalışanlar 79 puan ile 74 puanlık skora sahip erkek çalışanların önünde yer alarak pozitif çalışan deneyiminde öne çıkıyor. Sektörün doğası gereği yüksek öneme sahip iş güvenliği uygulamaları, kazaların önlenmesine katkı sağlıyor ve çalışanların işlerine motivasyonla devam etmelerine imkân veriyor. Liste şirketlerinde çalışanların %85’i iş yerlerinin fiziksel olarak güvenli old uğunu belirtiyor, standart şirketlerde ise bu oran %74. Eyüp Toprak: “Çalışanlarını önceliklendiren işverenler geleceği kazanıyor.” Great Place To Work® Türkiye CEO’su Eyüp Toprak sonuçları şöyle değerlendirdi: “Araştırmalarımız, çalışanlarını merkeze alan şirketlerin her zaman sürdürülebilir başarı elde ettiğini gösteriyor. Bu yıl sektörlerinde En İyi İşverenler™ listesine giren organizasyonlar, yalnızca finansal başarılarıyla değil, aynı zamanda çalışan bağlılığı, güven, eşitlik ve kapsayıcılıkta da fark yaratıyor. Bu sonuçlar iş dünyasına net bir mesaj veriyor: Çalışan odaklı şirketler, geleceğe yön veriyor.”

ASO Başkanı Ardıç :" Zararına İş Yapan Sanayiciler Var, Bu Durum Sürdürülebilir Değil" Haber

ASO Başkanı Ardıç :" Zararına İş Yapan Sanayiciler Var, Bu Durum Sürdürülebilir Değil"

ASO Yönetim Kurulu Başkanı Seyit Ardıç, Mayıs ayı Meclis Toplantısı’ndaki konuşmasına küresel ekonomideki gelişmeleri değerlendirerek başladı. Dünya ekonomisinin hızlı bir dönüşüm içinde olduğuna dikkat çeken Başkan Ardıç, “Tedarik zincirindeki kırılmalar, küreselleşmeye alternatif olarak bölgeselleşme eğilimleri, jeopolitik gerilimler ve son olarak tarifelerle başlayan korumacılık dalgası; üretimden lojistiğe, yatırımlardan güvenlik stratejilerine kadar tüm dengeleri sarsıyor” dedi. Ekonomik düzenin daha kırılgan ve öngörülemez olduğunu belirten Başkan Ardıç, “Özel sektör olarak üzerimize düşen büyük bir sorumluluk var. Değişime direnmek yerine, değişimin öncüsü olmak zorundayız. Esnek, yenilikçi ve kapsayıcı iş modelleriyle sadece krizleri aşmakla kalmayıp aynı zamanda büyümeyi de sürdürülebilir hale getirmeliyiz. Bugün karşılaştığımız zorluklar, yarının güçlü ve dirençli şirketlerini inşa etmek için bir fırsattır. Unutmayalım; dönüşüme öncülük edenler her zaman bir adım önde olur” ifadelerini kullandı. “SANAYİNİN GÜÇ KAYBETTİĞİ BİR SÜREÇ YAŞIYORUZ” Mart ayında aylık yüzde 3,4, yıllık yüzde 2,5 artan Sanayi Üretim Endeksi’nde çeyreklik bazda yüzde 2,2’lik daralma olduğuna dikkat çeken Başkan Ardıç, sanayi üretiminin son 5 yılda sadece %8 arttığını, maliyet kaynaklı gelişmelerin üretim kapasitesini azalttığını vurguladı. Manşet PMI endeksinin Nisan ayında değişmeyerek 47,3 seviyesinde kalmasının sektörün performansındaki bozulmaya işaret ettiğini ve faaliyet koşullarındaki yavaşlamanın 13 aydır sürdüğünü söyleyen Başkan Ardıç, “Son yıllarda büyümeye tüketimin öncülük ettiği, sanayinin ise ciddi anlamda güç kaybettiği bir süreç yaşıyoruz. Bizim asıl sorunumuz, üretmeden tüketmemiz. Üretimi teşvik edecek yapısal dönüşümü mutlaka gerçekleştirmemiz gerekiyor” DEDİ. “ZARARINA İHRACAT YAPAN SANAYİCİLERİMİZ VAR, BU DURUM SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL” Artan maliyetlerin yarattığı sıkıntıya dikkat çeken Başkan Ardıç, şunları söyledi: “Yüksek faizin getirdiği finansman maliyeti hepimizin malumu. Üretici fiyat endeksi %22.5 iken ticari kredi faizleri %60’ları aşmış durumda. İhracatta rekabet gücümüz her geçen gün azalırken; mevcut pazarlarımızı da kaybetme riski ile karşı karşıyayız. Pazar kaybı yaşamamak için zararına ihracat yapan sanayicilerimiz var. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. “VERGİ BASAMAKLARININ YENİDEN DÜZENLENMESİ NET ÜCRETLERDE ARTIŞ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM OLUR” Sanayicinin ücret maliyetlerinin ihracatta rakibi olan ülkelerin ortalamasının üzerine çıktığını belirten Başkan Ardıç, şöyle devam etti: “Maalesef acı bir gerçeğimiz var. Mevcut ücretler çalışanlarımızı tatmin etmezken, işverenlerimiz için ise aşırı yüksek. Bu durum, yapısal bir sorunun varlığına işaret ediyor. Ülkemizde verimlilik artışının sınırlı kalması, emeğin hak ettiği karşılığı alamamasına neden oluyor. Son beş yılda işçilik ücretleri %400’ün üzerinde artarken, enflasyon %260, döviz kuru ise %160 yükseldi. Sanayide giydirilmiş maliyetlerle çalışan bir işçinin aylık ücreti 2000 dolara yaklaştı. Çalışanlar düşük ücretten yakınırken, sanayicimiz ise bordrodan vergiye, enerji faturalarından yüksek ticari kredi faizlerine kadar uzanan ağır mali yükün altında ayakta kalmaya çalışıyor. Sistem kaynaklı bu çelişkinin çözülmesi, üretimin sürdürülebilirliği ve toplumsal refah için büyük önem taşıyor. Bu noktada, gelir vergisi basamakları ve oranlarının yeniden düzenlenmesi, çalışanlarımızın net ücretlerinde artış sağlanması açısından önemli bir adım olacaktır.” “KAYIT DIŞI İLE MÜCADELENİN ALANI, OSB’LER GİBİ TÜM GİRİŞ-ÇIKIŞLARIN KONTROL ALTINDA OLDUĞU ÜRETİM MERKEZLERİ OLMAMALI” Başkan Ardıç’ın gündeminde kayıt dışı ile mücadele için Organize Sanayi Bölgelerinin girişlerinde vergi denetimleri yapılması yönündeki uygulama da vardı. Sanayicilerin zorlu koşullar altında üretime devam etmek için büyük çaba harcadığına dikkat çeken Ardıç, şu değerlendirmede bulundu: “Böyle bir ortamda Organize Sanayi Bölgelerine vergi memurlarının gönderilmesi, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede gerçekten etkili bir çözüm olabilir mi? Bunu, şiddetli bir fırtınada dümeni devralan kaptanı sorgulamak gibi değerlendiriyorum. Kayıt dışı ile mücadeleyi elbette son derece önemsiyor ve destekliyoruz; nitekim bu konudaki hassasiyetimizi daha önce de pek çok kez dile getirdik. Ancak bu mücadelenin alanı, Organize Sanayi Bölgeleri gibi tüm giriş ve çıkışların kayıt altında olduğu üretim merkezleri olmamalıdır. Asıl odaklanılması gereken yerler; fatura kesmeyen hizmet işletmeleri, IBAN üzerinden kayıt dışı tahsilat yapanlar ve resmi işlemlerde düşük bedel gösteren satıcılardır. Zor koşullarda üretim, istihdam ve ihracat için büyük emek harcayan sanayicilerimizin faaliyet gösterdiği OSB’lerde vergi denetimiyle baskı oluşturmak, kayıt dışılıkla mücadeleye katkı sunmaktan çok, üretim motivasyonuna zarar verebilir ve işleyişin yavaşlamasına yol açabilir.” Başkan Ardıç, Yurt içi ÜFE oranının %22.5, ticari kredi faizlerinin ise %60’ın üzerinde seyrettiği zorlu koşullarda üretmeye devam eden tüm sanayicilerin takdir ve teşekküre şayan olduğunu belirtti. “KOBİ TANIMI GÜNCELLENMELİ” Reel sektörü destekleme çalışmaları çerçevesinde hazırlanan yeni kefalet paketi kapsamında, imalatçı KOBİ'lere yaklaşık 30 milyar lira kredi imkânı sağlanacağını belirten Başkan Ardıç, “Bu değerli destekleri için Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımı sunuyorum” dedi. KOBİ tanıtımın da güncellenmesi gerektiğini söyleyen Başkan Ardıç, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bildiğiniz üzere Avrupa Birliği ile uyumlu KOBİ tanımı getiren yönetmelik 25 Mayıs 2023 tarihinde yürürlüğe girdi. Buna göre yıllık çalışan sayısı 250’den az olan, yıllık cirosu veya mali bilançosu 500 milyon Türk Lirasını aşmayan işletmeleri KOBİ olarak tanımlıyoruz. Örnek aldığımız Avrupa Birliği’nde ise bu rakam ciro için 50 milyon Euro, mali bilanço için ise 43 milyon Euro. Yani bizdekinin neredeyse 4 katı. KOBİ tanımımızın güncellenmesi artık kaçınılmaz olmuştur. 500 milyon Türk Lirası olan rakam, Avrupa Birliği tanıtımındaki miktara ya da en azından onun yarısına, yani 1 milyar Türk Lirası’na çıkarılmalıdır. Son iki yılda yaşadığımız enflasyon oranları da dikkate alındığında, bu güncelleme bir zorunluluk haline gelmiştir.” “ÜRETİM VE İSTİHDAM İÇİN KREDİ AKIŞINI HIZLANDIRACAK İLAVE MEKANİZMALAR DEVREYE ALINMALI” Reel sektörün finansman ihtiyacının büyüklüğü dikkat alındığında, desteklerin daha geniş kapsamlı adımlarla tamamlanmasının faydalı olacağını söyleyen Ardıç, “Güçlü sermaye yapısına sahip bankacılık sektörümüzün, reel sektöre kredi akışını hızlandırmaya yönelik ilave mekanizmaları devreye alması, üretim ve istihdam açısından kritik önemdedir. Bu çerçevede, nefes kredilerinin yeniden uygulanması ve Merkez Bankası’nın selektif kredi politikalarının daha etkin hale getirilmesi, sanayimizin sürdürülebilir büyümesine önemli katkılar sağlayacaktır. “ENFLASYONLA MÜCADELE BÜTÇE DİSİPLİNİ VE YAPISAL REFORMLARA YÖNELİK SOMUT BİR TAKVİMLE GÜÇLENDİRİLMELİ” Mart ayının ikinci yarısında finansal piyasalarımızda meydana gelen dalgalanmanın, ekonomi yönetiminin ve Merkez Bankası’nın zamanında ve kararlı adımları sayesinde yatıştığını söyleyen Başkan Ardıç, enflasyonla mücadeleye ilişkin de şu değerlendirmede bulundu: “Enflasyonla mücadelede yalnızca talep tarafına odaklanmanın yeterli olmayacağını da belirtmek istiyorum. Arz tarafının güçlü tutulması da en az talep yönetimi kadar önemlidir. Arzda yaşanacak şokların hem ilave enflasyonist bir etkiye neden olacağı hem de istihdamı olumsuz etkileyerek işsizliği artırabileceği unutulmamalıdır. Diğer yandan, enflasyonla mücadelede sadece para politikası ve yüksek faiz uygulamaları ile başarılı olamayacağımızın farkına varmamız gerekiyor. Bu sürecin maliye politikalarıyla desteklenmesi, bütçe disiplini ve yapısal reformlara yönelik somut bir takvimle güçlendirilmesi, enflasyonla mücadelenin etkinliği açısından büyük önem taşımaktadır. Aksi takdirde, enflasyonla mücadelede istenen sonuçlara ulaşmamız güçleşebilir. Bir başka önemli konu ise enflasyon beklentileri arasındaki farklardır. 12 ay sonrası için piyasalar enflasyonu %25 civarında beklerken, reel sektör bu oranı %41 olarak görmekte, vatandaşlarımız beklentisi ise %60’a yaklaşmaktadır. Bu tablo, reel sektörün ve vatandaşlarımızın enflasyonun düşeceğine dair yeterince ikna olmadığını ortaya koymaktadır. Enflasyonla mücadele politikasının şeffaf ve topluma güven verecek şekilde tasarlanması büyük önem taşımaktadır. İnandırıcılığı yüksek bir politika tasarımı, mücadelenin başarısını doğrudan etkileyecektir.” “HER ŞEHRE BİR ÜNİVERSİTE DEĞİL, HER GENCE BİR İŞ VİZYONUNA GEÇMELİYİZ” TÜİK’in açıkladığı yılın ilk çeyreğindeki yüzde 8,2’lik işsizlik oranına da değinen Başkan Ardıç, “Atıl işsizlik oranımız son 2 yılda %21'den 28,5’e yükseldi. Bu oran, işgücü piyasasında derin yapısal sorunlara işaret ediyor. 5 milyon 37 bin kişi iş bulma ümidini kaybettiği için ya da diğer gerekçelerle çalışmadığı halde iş aramıyor” dedi. Ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin oranının yüzde 26 olduğuna dikkat çeken Başkan Ardıç, şöyle devam etti: Ülkemiz nüfusunun yaklaşık %10’u üniversite öğrencisi görünüyor. Bu oran Avrupa ülkelerinde %2’ye kadar düşmektedir. TÜİK verilerine göre, üniversite mezunlarının %24,9’u işsizdir. Ülkemizde her üç işsizden biri üniversite diplomalı… Mezun oluyorlar ama diplomayı çerçeveletmek dışında kullanacakları bir yer yok. “Her şehre bir üniversite” bakış açısı ile üniversitelerin niceliğini artırmak yerine mevcut üniversite ve meslek yüksekokullarının niteliği artırmak zorundayız. “Her şehre bir üniversite” değil, “Her gence bir iş” vizyonuna geçmeliyiz. İşgücü piyasalarında yükseköğretim mezunlarının sayısının ihtiyaç duyulandan fazla artması, daha önce de defalarca gündeme getirdiğimiz beceri uyuşmazlığına neden oluyor. Üretimin iş gücü talebi ile piyasadaki iş gücü arzı birbiriyle örtüşmüyor. Üniversite diplomalarının değer kaybetmesine ve mezunların kendi alanları dışında daha düşük beceri gerektiren işlerde rekabet etmesine neden oluyor. Beşeri sermayemizi etkin kullanamıyoruz. Bu durum hem gençlerimizin umudu kırıyor hem de ekonominin verimliliğini baltalıyor.” “SANAYİ VE TEKNOLOJİ KOLEJLERİ VİZYONER VE STRATEJİK BİR ADIM” Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız tarafından hazırlanan 2030 Sanayi ve Teknoloji Strateji Belgesi kapsamında yer alan Sanayi ve Teknoloji Kolejleri projesini de değerlendiren Başkan Ardıç, “Son derece vizyoner ve stratejik bir adım olarak görüyoruz.Üretimle iç içe, sektörün ihtiyaçlarına duyarlı ve paydaşların katkısıyla şekillenecek bu yenilikçi eğitim modeli, sanayimizin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Nitelikli iş gücünün yetiştirilmesine doğrudan katkı sunacak bu kolejlerin, üretimde verimliliği artıracağına ve gençlerimizin sanayiyle daha güçlü bağlar kurmasına öncülük edeceğine inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Başkan Ardıç, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu 2024 Araştırması’nda ASO üyesi 50 firmanın listede yer almasından da büyük bir gurur duyduklarını belirterek, “Ankara’mızın ve ülkemizin ekonomisine değer katan tüm firmalarımızı yürekten tebrik ediyor, başarılarının katlanarak artmasını diliyorum” ifadelerini kullandı. ASO Başkanı Ardıç, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Evet, koşullar zor, yol engebeli. Ama biz, bu topraklarda yılgınlığı asla kabul etmeyen bir geleneğin mirasçılarıyız. Yokluklar içinde verilen Milli Mücadeleyi zaferle taçlandırmış; ardından, Cumhuriyetin ilk yıllarında küllerinden yeniden doğarak sanayileşme hamleleriyle çağdaş bir ülke inşa etmiş bir milletiz. Bizler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Endüstrileşmek en büyük milli davalarımızdandır” sözü doğrultusunda, üretimin ve kalkınmanın ne denli stratejik bir değer olduğunu çok iyi biliyoruz. Yeter ki inanalım, yeter ki omuz omuza verip birlikte yürüyelim… Çünkü biz birlikte güçlüyüz, birlikte başarırız.”

Antep Fıstığının Üretimi 10 Yılda 10 Kat Arttı Haber

Antep Fıstığının Üretimi 10 Yılda 10 Kat Arttı

Tiryaki Agro CEO’su Süleyman Tiryakioğlu, “Türk Antep fıstığının aroması, diğer ülkelerde üretilen fıstıklara  kıyasla çok farklı. Daha fazla üretim ve tanıtım yapıp Antep fıstığı ihracatını artırmak istiyoruz.” dedi. Her yıl 26 Şubat günü, bu değerli kuruyemişin tanıtımını yapmak ve tüketimini teşvik etmek amacıyla Dünya Antep Fıstığı Günü olarak kutlanıyor. Antep fıstığının çeşitli türleri İran’dan ABD’ye kadar geniş bir coğrafyada yetiştiriliyor. Türkiye’de, özellikle Gaziantep ve Şanlıurfa'da yetiştirilen Antep fıstığının, diğerlerine kıyasla çok daha güçlü aroması olduğu dünya mutfak kültürü rehberi TasteAtlas tarafından da kabül ediliyor.   Antep fıstığı üreticisi ve ihracatçısı Tiryaki Agro’nun CEO’su Süleyman Tiryakioğlu, kendine has tadının Türkiye’nin Antep fıstığının en önemli rekabet avantajı olduğunu belirtti. Tiryakioğlu, “Anadolu’nun kadim hazinesi Antep fıstığının lezzeti  ve kalitesi emsalsizdir. Bu avantajı dünya pazarlarında daha fazla kullanmalıyız” dedi. Türkiye’de üretimi bir yılda iki kattan fazla arttı Antep fıstığı, 2000 yılında Gaziantep için coğrafi işaret olarak tescillendi. Dünyada yılda 1 milyon tonun üzerinde Antep fıstığı üretiliyor. Türkiye, ABD ve İran ile birlikte dünyanın en büyük üç Antep fıstığı üreticisi arasında yer alıyor. Türkiye, dünya Antep fıstığı üretiminde yaklaşık yüzde 30 payla ABD’nin ardından ikinci sırada yer alıyor. Dünya Antep Fıstığı ihracatında ise ABD ve İran’ın ardından üçüncü sırada bulunuyor.  2023 yılında dünya genelinde 1 milyon 22 bin ton fıstık üretilirken,Türkiye'nin üretimi 175 bin tonun üzerindeydi. 2024 yılında ise Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre rekolte bir önceki yıla kıyasla yüzde 117,6 artarak 383 bin tona yükseldi. Bu, bir önceki yıla kıyasla 2 kattan fazla; 53 bin ton rekolte elde edilen 2014 yılına göre ise yaklaşık 10 kat artışı ifade ediyor. Fıstık ağacı sayısı artılacak   Dünya Antep fıstığı pazarında Türkiye’nin payını artırmak için kamu ve özel sektör iş birliğinde kapsamlı bir program yürütülüyor. Hedef, yaklaşık 90 milyon olan Türkiye’deki Antep fıstığı ağacı sayısını daha da artırıp, ülkemizi bu değerli kuruyemişin üretiminde ve ihracatında lider konuma taşımak. Süleyman Tiryakioğlu, bu çabanın Türkiye’yi Antep fıstığında hak ettiği lider konuma getireceğini kaydetti. Tiryakioğlu, “Tiryaki Agro olarak, dünyanın önde gelen fıstık üreticileri arasında yerimizi alıyor ve Gaziantep'teki tesislerimizde işlenen Antep fıstıklarını Türkiye’den Avrupa’ya, Amerika’dan Orta Doğu’ya ve Çin’e kadar geniş bir coğrafyaya ulaştırıyoruz. Antep fıstığını dünyaya daha fazla tanıtmak önceliğimiz.Tiryaki Agro olarak, Türkiye’nin küresel Antep fıstığı pazarında tekrar lider konuma yükselmesi için çaba sarf ediyoruz. Bu yolculukta devletin ve özel sektörün el ele vermesi bize güç katıyor” dedi. 

2026 sonunda bin 53 yerleşim yerine doğal gaz götürülecek Haber

2026 sonunda bin 53 yerleşim yerine doğal gaz götürülecek

Doğal gaz ulaşan yerleşim yeri sayısı 913’e ulaştı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, doğal gaz ağlarıyla Türkiye nüfusunun yüzde 85’ine ulaştıklarını belirterek “Artık köylerden bile doğal gaz talepleri gelmeye başladı. 2026 sonu itibarıyla toplam bin 53 yerleşim yerine doğal gazı götürmüş olacağız.” dedi. 2026 Sonu Hedefi 1.053 Yerleşim Yeri 2024 yılında 60 yerleşim yeri daha doğal gaz konforuyla tanıştı. Yıl sonu itibari ile yerleşim yeri sayısı 907’ye çıktı. 2025 yılında da şu ana kadar 6 yerleşim yerine doğal gaz verildi. Böylece doğal gaza erişimi olan yerleşim yeri sayısı 913’e ulaştı. 2025 yılı sonuna kadar toplam 96, 2026 yılında da 44 yerleşim yerine daha doğal gaz ulaştırılacak. Böylece, 2026 sonu itibarıyla 1.053 yerleşim yerinde doğal gaz kullanılacak.  81 İle Ulaştı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AK Parti iktidara geldiğinde tüm yerleşim yerlerini doğal gazla buluşturma hedefini ortaya koyduğunu hatırlatarak “O dönem 5 ilde olan doğal gazı bugün 81 ile yayarak adeta bir sessiz devrim gerçekleştirdik.” dedi. 72,3 Milyona Doğal Gaz Yurt içi programlar sırasında vatandaşların doğal gaz istekleriyle karşı karşıya kaldıklarını ifade eden Bakan Bayraktar, “Artık köylerden bile doğal gaz talepleri gelmeye başladı. Bugün itibarıyla oluşturduğumuz doğal gaz ağlarıyla Türkiye nüfusunun yüzde 85’ine ulaşmış durumdayız. Yaklaşık 72,3 milyon vatandaşımızın doğal gaza erişimi var. Planlamalarımıza göre 2026 sonu itibarıyla 1.053 yerleşim yerine doğal gazı götüreceğiz.” diye konuştu. Üretim Artacak Bayraktar, halihazırda yaklaşık 232 bin kilometrelik doğal gaz iletim ve dağıtım ağına sahip olduklarını vurgulayarak “Yaklaşık 19,5 milyon konutta şu anda doğal gaz var. Bu konutların 3 milyonu Karadeniz’deki Sakarya Gaz Sahası’nda ürettiğimiz gazı kullanıyor. Bu yılın ilk çeyreğinde 7 milyon metreküplük üretimi 9 milyon metreküpün üzerine çıkartarak daha fazla haneye Karadeniz gazını ulaştıracağız.” dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.