Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Yeşil Dönüşüm

Kapsül Haber Ajansı - Yeşil Dönüşüm haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Yeşil Dönüşüm haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Fiba Yenilenebilir Enerji, Hibrit Santral Yatırımlarıyla 2025 Sonuna Kadar Kurulu Gücünü 750 MW’a Çıkarıyor Haber

Fiba Yenilenebilir Enerji, Hibrit Santral Yatırımlarıyla 2025 Sonuna Kadar Kurulu Gücünü 750 MW’a Çıkarıyor

Yeşil ve karbonsuz bir geleceğe geçiş sürecinde ön saflarda yer alarak, bu küresel dönüşümde aktif ve öncü bir rol üstlendiklerini vurgulayan Fiba Yenilenebilir Enerji Genel Müdürü Koray Kıymaz, 2030 yılına kadar 1.000 MW’ın üzerinde kurulu güce erişmeyi planladıklarını dile getirerek şunları söyledi: “2024 yılı, yeşil bir geleceğin inşası için yeni yatırımlarımızı hayata geçirmeye başladığımız bir yıl oldu. Yenilenebilir enerji alanındaki uzmanlığımız ile ülkemizin lider şirketlerinden biri olma vizyonumuz doğrultusunda yoğun çalışmalar gerçekleştirdik. Devam etmekte olan 156 MW hibrit güneş enerjisi santrali (GES) projemizi 2025’in sonuna kadar portföyümüze ekleyerek kurulu gücümüzü 750 MW’a çıkarmayı ve ülkemizin Paris İklim Anlaşması ile uyumlu 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine ulaşmasına katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Yalnızca Türkiye’de değil, bölgesel ölçekte de yenilenebilir enerji sektörünün öncü ve yön verici şirketlerinden biri olma hedefimize hızla ilerleyerek geleceği yeniliyoruz.” Fiba Yenilenebilir Enerji, iklim kriziyle mücadelede küresel liderler arasında Fiba Yenilenebilir Enerji, Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS) kapsamında gönüllülük esasına dayalı olarak TSRS Uyumlu Sürdürülebilirlik Raporu da yayımladı. Bu raporla, şirketin sürdürülebilirlik ilkelerine olan bağlılığını bir kez daha ortaya koyduklarını vurgulayan Kıymaz, sözlerine şöyle devam etti: “İklim krizinin dünya üzerindeki etkilerini her geçen gün daha derinden hissettiğimiz bu dönemde, risklerimizi ve fırsatlarımızı detaylı bir şekilde analiz ediyoruz. Stratejik kararlarla hem şirketimizin büyümesi hem de ülkemizin yeşil güvenilir enerji dönüşümünün sağlanması noktasında önemli adımlar atıyoruz. İklim kriziyle mücadele ve karbonsuzlaşma kapsamında gerçekleştirdiğimiz başarılı çalışmalarla 2024 CDP İklim Değişikliği Programı’na yaptığımız raporlama ile liderlik seviyesi olan A notunu alarak küresel lider şirketler arasında yerimizi aldık. Bu başarımızı daha da ileriye taşımak amacıyla 2023 yılında Bilim Temelli Hedefler Girişimi (SBTi) imzacısı olarak başlattığımız süreci 2024 yılında tamamladığımızı ve Paris Anlaşması’nın küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlı tutma hedefiyle uyumlu net sıfır hedefimizin SBTi tarafından onaylandığını paylaşmaktan gurur duyuyoruz.” “Sıfır iş kazası hedefimizi sürdürüyoruz” İş sağlığı ve güvenliğini tüm faaliyet alanlarında önceliklendirerek; güvenli, adil ve destekleyici bir çalışma ortamı inşa ettiklerini ifade eden Kıymaz, “Fiba Yenilenebilir Enerji ve bünyesindeki alt şirketlerinde sıfır iş kazası performansını sürdürme hedefimizi kesintisiz şekilde gerçekleştiriyoruz. British Safety Council tarafından düzenlenen 66. Uluslararası İş Güvenliği Ödülleri 2024 (International Safety Awards 2024) kapsamında, en yüksek derece olan “Distinction” ödülüne layık görüldük. Ayrıca İngiltere merkezli The Royal Society for the Prevention of Accidents (RoSPA) tarafından küresel ölçekte iş sağlığı ve güvenliği alanında performansın ödüllendirildiği “RoSPA Health and Safety Awards” programı kapsamında 2024 yılı performansımızla gümüş ödül almanın mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Kalyon Enerji’den 5 GW Yenilenebilir Enerji ve 1 GWh Depolama Hedefi Haber

Kalyon Enerji’den 5 GW Yenilenebilir Enerji ve 1 GWh Depolama Hedefi

Raporun “Anadolu Yükseliyor” başlıklı bölümünde, Avrupa’nın enerji alanında çözüm aradığı bir dönemde Türkiye’nin sahip olduğu stratejik konuma dikkat çekildi. Türkiye’nin, ekvator bölgelerinde görülen aşırı sıcak kaynaklı verimlilik kayıplarından uzak, aynı zamanda güneşten maksimum fayda sağlayacak kadar elverişli bir coğrafyada bulunması sayesinde yenilenebilir enerji üretiminde mükemmel bir dengeye sahip olduğu belirtildi. “Türkiye’nin temiz enerjide potansiyeli çok yüksek” Dr. Murtaza Ata, Türkiye’nin jeostratejik avantajlarını şu sözlerle dile getirdi: “Ülkemiz, Ortadoğu’dan kuzeye uzanan güçlü bir rüzgâr koridoru üzerinde yer alıyor. Bu, mevcutta yaklaşık 15 GW olan rüzgâr potansiyelinin büyüklüğünü ortaya koyuyor. Kara rüzgâr kapasitesi en az 100 GW, güneş enerjisi potansiyeli ise 300–400 GW olarak öngörülüyor. Ancak bugün güneşte kurulu kapasite yalnızca 25 GW seviyesinde. Bu kaynakların doğru değerlendirilmesi hem enerji bağımsızlığımız hem de dış ticaret açığımızın azaltılması için kritik öneme sahip. Zira dış ticaret açığımızın %70–80’i, bazı yıllarda enerji ithalatından kaynaklanıyor.” “Hızlı uygulama kabiliyetimizle projelerimizi hayata geçiriyoruz” Ata, Kalyon Enerji’nin proje geliştirme ve yatırım süreçlerini kendi bünyesinde yürütmesinin hızlı hareket etme imkânı sağladığını belirterek şunları ekledi: “Üç rüzgâr enerjisi projemizi yalnızca bir yıl içinde devreye aldık. Şimdi aynı kabiliyetimizi Karapınar’da inşa ettiğimiz 500 MW’lık yeni güneş enerjisi santralinde kullanıyoruz ve projeyi 2026 yılı sonuna kadar tamamlamayı planlıyoruz. Hedefimiz; önümüzdeki 4–5 yıl içerisinde en az 5 GW güneş ve rüzgâr kapasitesine ve 1 GWh depolama altyapısına ulaşmak. Ayrıca gaz ve kömür santrallerine bağımlılığı azaltabilecek yeni nesil şebeke oluşturucu invertörlere odaklanıyoruz.” Enerji üretiminin ötesinde: Sürdürülebilir kalkınma Dr. Ata, Kalyon Enerji’nin faaliyet gösterdiği bölgelerde sadece enerji üretimiyle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda toplumsal kalkınmaya da katkı sunduğunu ifade etti: “Türkiye’nin yeşil dönüşüm yolculuğunda, projelerimiz yalnızca enerji üretmekle kalmıyor; yerel topluluklara yeni fırsatlar sunuyor. Güneş enerjisi santrallerimizde uyguladığımız Panel Altı Otlatma Programı sayesinde 100.000’den fazla koyun tesislerimizi mera olarak kullanıyor. Bu sayede enerji üretimi ile geleneksel hayvancılığı barışçıl bir entegrasyonla buluşturduk. Ayrıca bölge halkına hayvancılık ve tarım faaliyetlerinde kullanılmak üzere destekler sağlıyor, yerel ekonomiyi güçlendirmeye katkıda bulunuyoruz.” Kaynak: (KAHA) Kapsül Haber Ajansı

Yıldız Demir Çelik, 2023-2024 Sürdürülebilirlik Raporu’nu Yayımladı Haber

Yıldız Demir Çelik, 2023-2024 Sürdürülebilirlik Raporu’nu Yayımladı

Yıldız Demir Çelik (YDÇ), “Her adımda sürdürülebilirlik” yaklaşımı çerçevesinde çevresel, sosyal ve yönetişim alanındaki performansını ortaya koyan 2023-2024 Sürdürülebilirlik Raporu’nu yayımladı. Küresel Raporlama Standartları’na (GRI) uygun olarak hazırlanan rapor; şirketin çevresel, sosyal ve yönetişim alanlarındaki performansını şeffaf ve bütüncül bir yaklaşımla ortaya koyuyor. “Kaynak verimliliğini ve döngüsel ekonomiyi tüm süreçlerimize entegre ediyoruz” Rapora ilişkin konuşan Yıldız Demir Çelik Genel Müdürü Selçuk Yılmaz, şunları söyledi: “Bizim için sürdürülebilirlik; suyun her damlasını, enerjinin her birimini ve hammaddenin her parçasını daha verimli kullanabilmek; geleceğe daha yaşanabilir bir dünya bırakabilmek anlamına geliyor. Bu yaklaşımı işimizin merkezine alarak kaynak verimliliğini ve döngüsel ekonomiyi tüm süreçlerimize entegre ediyoruz. 2023 yılında devreye aldığımız galvaniz ve dilme hattı ile üretim kabiliyetimizi güçlendirirken bölgesel istihdama da katkı sağladık. 2024’te kapasite kullanım oranımızı %80’e çıkarırken, üretimimizin %42’sini ihraç ederek küresel pazarlardaki konumumuzu pekiştirdik. Su yönetiminde ve atıkların geri kazanımında attığımız adımlar, yalnızca üretim hatlarımızı iyileştirmekle kalmıyor; aynı zamanda çevresel etkilerimizi azaltmamıza katkı sağlıyor. Önümüzdeki dönemde ise yenilenebilir enerjiye geçiş için planlarımızı hazırlıyor, hidrojen kullanımına yönelik projeler geliştiriyoruz. Amacımız karbon ayak izimizi azaltırken yarattığımız değerin yalnızca sektörel değil, toplumsal ve ekonomik düzeyde de karşılık bulmasını sağlamak. Bu rapor da tüm bu adımların sürdürülebilirlik yolculuğumuzda nasıl somut sonuçlara dönüştüğünü ortaya koyuyor.” Toplam su tüketiminin %95’i gri su olarak kullanılıyor Yıldız Demir Çelik, Türkiye’de geri kazanılmış gri suyu üretiminde kullanan ilk demir-çelik üreticisi olarak sürdürülebilir su yönetiminde öncülük ediyor. Toplam su tüketiminin %95’ini gri su olarak kullanan YDÇ, 2024’te hayata geçirilen projelerle kullanılan suyun %23,5’ini geri kazanmayı başardı. Deşarj edilen atık suyun geri kazanımını artırmaya devam eden şirketin hedeflerinden biri de tehlikeli atık miktarını ton başına azaltmak. Üretimde enerji verimliliğini artırmak için çalışmalarını sürdüren YDÇ, yenilenebilir enerjiye geçişe yönelik planlarını hazırlıyor. Orta ve uzun vadede fosil yakıt yerine hidrojen kullanımına odaklanan projeler geliştirerek emisyon azaltımını desteklemeyi hedefliyor. Bunun yanı sıra güneş ve rüzgâr enerjisi kullanımını artırmaya yönelik orta vadeli planlarını da oluşturuyor. Yüksek fırınlı üreticilerden alınan hammadde oranını düşürerek karbon emisyonlarını azaltan YDÇ, sürdürülebilir ve sertifikalı hammadde tedarikini de artırıyor. Kadın çalışan oranı %10’a ulaştı Yıldız Demir Çelik, üretim süreçlerinde dijitalleşme, yapay zekâ uygulamaları ve finansal teknoloji uyumlu projeleri devreye almayı hedefliyor. Bu adımlar, şirketin daha dirençli, esnek ve geleceğe uyumlu bir sanayi yapısı oluşturma stratejisinin temel unsurlarını oluşturuyor. Sürdürülebilirliğin sosyal boyutunda ise toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen uygulamalar, kadın çalışan oranının %10’a çıkarılması, çalışanların önerileriyle hayata geçen projeler ve eğitim alanında yürütülen toplumsal katkılar öne çıkıyor. Böylece sürdürülebilirlik, yalnızca çevresel yatırımların değil, aynı zamanda eşitlik, katılım ve toplumsal faydanın da sahada görünür kılındığı bir kültür haline geliyor.

“Çimento sektörü ihracatta büyüyor ama  kur baskısı kârlılığı zorluyor” Haber

“Çimento sektörü ihracatta büyüyor ama kur baskısı kârlılığı zorluyor”

İstanbul, uluslararası çimento endüstrisinin en büyük konferanslarından biri olan INTERCEM’e 10’uncu kez ev sahipliği yapıyor. Çimento, Cam, Seramik ve Toprak Ürünleri İhracatçıları Birliği’nin (ÇCSİB) iş birliğiyle düzenlenen etkinliğin açılışını INTERCEM CEO’su Malcolm Shelbourne ve ÇCSİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Abdulhamit Akçay gerçekleştirdi. Bu yıl 40’ıncı yılını kutlayan INTERCEM’in İstanbul konferansına 50’den fazla ülkeden 500’ü aşkın üst düzey sektör temsilcisi katılım gösterdi. “Küresel ortamda beklentiler ve gerçekler birbiriyle çelişiyor” Konuşmasına, küresel gelişmelerin sektöre yansımalarını değerlendirerek başlayan Akçay, “Geçtiğimiz dönem, beklentiler ve gerçeklerin birbiriyle çeliştiği bir süreç oldu. Çünkü 2024’ten 2025’e geçerken ABD seçimleri ve savaşların sona ereceğine dair öngörüler küresel piyasalarda olumlu bir hava yaratmıştı. Ancak akabinde jeopolitik gerilimlerin kimi zaman gerileyip kimi zaman yeniden tırmanması bu pozitif sürece gölge düşürdü. Buna ticaret savaşları ve agresif tarife tartışmaları da eklenince uluslararası piyasalarda ciddi bir endişe oluştu. Her ne kadar tarife müzakerelerinde ilerleme sağlanmış ve küresel resesyon endişeleri bir miktar azalmış olsa da uluslararası ticaret üzerindeki kaygılar tamamen ortadan kalkmış değil. 2025’in ilk sekiz ayı da bu belirsizliklerin gölgesinde geçti. Dünyanın en büyük çimento ithalatçısı olan ABD’de iç talepte geçen yıla oranla düşüş yaşanırken Çin’de de özellikle gayrimenkul sektöründeki sorunlar ithalatı neredeyse durma noktasına getirdi. Buna karşılık Batı Afrika, Latin Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde talep artışı gözleniyor. Ayrıca birçok ülkedeki faiz indirimleri küresel talepte bir canlanma yarattı. Kısacası bir yanda durgunluk varken diğer yanda taleplerin artması nedeniyle küresel çimento endüstrisinin bu yılı geçtiğimiz yıla benzer bir performansla kapatacağını öngörüyoruz. Belki yüzde 1 gibi sınırlı bir düşüş olabilir ama yılın geri kalanındaki jeopolitik gelişmeler bu süreçte belirleyici olacak” dedi. “ABD’nin Çin gemilerine yönelik vergileri navlun fiyatlarını dramatik bir şekilde artırabilir” Küresel ticaret dengelerine ilişkin yeni bir riske dikkat çeken Akçay şöyle devam etti; “ABD’nin 14 Ekim’den itibaren Çin bağlantılı gemilere uygulayacağı yeni liman ücretleri, küresel taşımacılıkta bir dönüm noktası olabilir. Çin yapımı, Çin bayraklı veya Çinli operatörler tarafından işletilen gemilerin ABD limanlarına yanaşmaları halinde tonaj başına artan oranlarda vergi uygulanması öngörülüyor. Açıklanan 55 bin ton sınırı nedeniyle sektörümüzün doğrudan etkilenmeme ihtimali yüksek olsa da bu düzenlemenin navlun fiyatlarında dramatik artışlara yol açması söz konusu. Bu risk, 2024 ve 2025’te yaşadığımız jeopolitik ve ekonomik belirsizliklere bir yenisini ekliyor. Dolayısıyla sektör olarak gelişmeleri yakından izlememiz ve olası senaryolara karşı hazırlıklı olmamız büyük önem taşıyor.” “Jeopolitik gelişmeler Türkiye’nin önemini artırıyor” Akçay, küresel zorluklara rağmen Türk çimento sektörünün uluslararası pazarlarda elde ettiği başarıya dikkat çekerek, “Türkiye, dünya çimento ihracatında lider ülkelerden biri. Akdeniz bölgesinden yapılan ihracatın yarısından fazlasını, dünya genelindeki ihracatın ise yüzde 10’unu tek başımıza gerçekleştiriyoruz. ABD’nin ithalatındaki payımız yüzde 30 seviyesinde. Bu yılın ilk sekiz ayında da ABD’ye ihracatımızı tonaj bazında yüzde 13 artırdık. Üstelik bunu, ABD’nin ithalatı düşerken başardık. Bunun ardında tarifelerdeki değişiklikler, jeopolitik kaygılar ve Türkiye’nin güvenilir tedarikçi konumu var. Afrika’da, özellikle Batı Afrika’da artan talep ve Mısır’daki iç talep artışı gibi geleneksel tedarikçilerin yaşadığı sorunlar Türkiye’yi yeniden güçlü bir oyuncu haline getirdi. Yüksek kapasitemiz sayesinde spot bazda ciddi satışlar gerçekleştirdik. Avrupa’da ise enflasyonun kontrol altına alınması ve özellikle İtalya’daki restorasyon projeleri sektörümüze ivme kazandırırken İngiltere, Yunanistan, Sırbistan ve Romanya’da da büyüme kaydettik. Bunun yanında savaş sonrası yeniden yapılanmaya başlayan Suriye pazarı, Türkiye’yi merkeze alan Zengezur Koridoru ve Irak-Türkiye kalkınma yolu projesi gibi stratejik ticaret yolları, Türkiye’nin bölgedeki önemini daha da artırıyor. Kısacası, dünya genelinde belirsizlikler sürerken Türk çimento sektörü; kapasitesi, güçlü lojistik altyapısı, güvenilirliği, rekabetçiliği ve kesintisiz hizmet performansıyla öne çıkmaya devam ediyor” diye konuştu. “Sözleşmelere olan bağlılığımız güvenilirliğimizi artırdı” Başta Afrika’dan olmak üzere spot taleplerde artış yaşamalarına rağmen önceliklerinin sözleşmeler olduğunu ifade eden Akçay, “Aslında bu spot satışlar ile çok daha yüksek bir ihracat rakamına ulaşabilirdik ancak biz sözleşmelerine bağlı, güvenilir bir tedarikçiyiz. Uzun vadeli kontratlarımız çerçevesinde üretim ve tedarik zincirimizi planlıyoruz. Bu nedenle spot fiyatlar artsa da yükümlülüklerimizden sapmadık. Bu yaklaşım, Türkiye’nin neden dünya çimento sektöründeki en güvenilir oyunculardan biri olduğunun en somut göstergesidir” açıklamasında bulundu. “Kur, serbest piyasa koşullarına göre belirlenmeli” Akçay, 2024 yılında 1,1 milyar dolar olan Türk çimento endüstrisinin ihracat tutarını 2025 yıl sonu itibarıyla yüzde 18’in üzerinde artışla 1,3 milyar dolara; tonaj bazında ise yüzde 20’den fazla artışla 19,1 milyon tondan 23 milyon tona ulaştırmayı hedeflediklerini belirtti. Yılın ilk sekiz ayında ihracatta tonaj bazında yakaladıkları yüzde 22’lik artışın yıl sonu hedeflerine ulaşacaklarının bir göstergesi olduğunu vurgulayan Akçay şöyle devam etti; “Bu başarıya rağmen en önemli sorunlarımızdan biri kârlılık. TL maliyetlerimiz enflasyon oranında, hatta kimi zaman üzerinde artarken diğer tarafta zayıf dolar kuru, bizim gibi ihracatçı sektörleri olumsuz etkiliyor. En büyük beklentimiz, kurun serbest piyasa koşullarında belirlenmesi. Aksi halde bu tablo sürdürülebilir değil.” “İç pazardaki daralmayı ihracatla telafi ediyoruz” Akçay, iç pazardaki gelişmelere ilişkin olarak, “Deprem bölgesindeki yeniden yapılanma çalışmaları iç talebi güçlü tutsa da pek çok bölgede yaşanan daralma nedeniyle yılın ilk beş ayındaki büyüme yüzde 2 ile sınırlı kaldı. Ancak bu düşüşleri ihracatla telafi ediyoruz. Böylece sektörümüzün genel dengesini koruyor ve güçlü performansını sürdürüyoruz” dedi. “2026 yılı için iyimseriz, yüzde 10’luk büyüme bekliyoruz” Dünya ve Türk çimento sektörü için 2026 yılına dair öngörülerini de paylaşan Akçay, “Önümüzdeki yıl makroekonomik koşullardaki olumlu gelişmelerin sektöre de yansımasını bekliyoruz. ABD’de beklenen faiz indirimleri, inşaat ve konut sektöründe bir rahatlama yaratacak. Büyük bir çıkış olmasa da ABD pazarında pozitif bir tüketim trendi oluşacağını düşünüyoruz. Bu istikrar, küresel çimento ticareti için de önemli bir gösterge olacak. Öte yandan gelecek yıl, doların küresel piyasalardaki değerinin düşmesiyle beraber dolar karşısında değer kazanan diğer emtialar gibi hem küresel piyasalarda hem de Türkiye’de klinker ve çimento fiyatlarının artmasını bekliyoruz. Kaldı ki bu yıl içerisinde spot satışlarda klinkerde yüzde 30, çimentoda ise yüzde 20’lik artış yaşandı. Çünkü jeopolitik riskler, piyasa dinamikleri ve tedarik zincirindeki zorluklar fiyatları yukarı yönlü baskılıyor ve bu trendin devam etmesi muhtemel görünüyor. Türkiye’nin 2026 yılı ihracat performansı içinse beklentilerimiz oldukça iyimser. Afrika’daki talebin artışı ve Avrupa’daki ekonomik toparlanma ile birlikte ABD’deki istikrarın da etkisiyle Türkiye’nin ihracatında yüzde 10 gibi belirgin bir büyüme bekliyoruz” dedi. “Kârlılık kadar yeşil dönüşüm, enerji verimliliği ve dijitalleşmeye de odaklanıyoruz” Sürdürülebilirlik ve dönüşüm başlıklarına da değinen Akçay sözlerini şöyle tamamladı; “Sektörümüzün gündeminde kârlılık kadar yeşil dönüşüm, enerji verimliliği ve dijitalleşme de var. 2026 itibarıyla kademeli olarak devreye girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na yönelik hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Aynı zamanda yapay zekâ ve dijital teknolojilerin üretim ve kalite süreçlerine entegrasyonu ile verimliliği artırmayı hedefliyoruz. Türk çimento sektörü, küresel belirsizlikler ve iç dinamiklerdeki zorluklara rağmen güçlü üretim kapasitesi, istihdamı ve dönüşüm vizyonuyla ülke ekonomisine katkı sağlamaya ve küresel tedarik zincirinde kritik rolünü pekiştirmeye devam edecek.” Akçay konuşmasının ardından, “Türk Çimento Endüstrisinin Geçmişine Bakış ve Gelecek Analizi” başlıklı bir sunum yaparak katılımcılara sektör hakkında detaylı bilgi verdi. ÇCSİB’in, yurt içi ve yurt dışı faaliyetlerini sürdürdüğü Turkish Cement markasıyla yer aldığı konferansta; pazar trendleri, kapasite değişimleri, lojistik alandaki zorluklar, güvenilir tedarik zincirleri, 2026 ve sonrası için büyüme planları, karbonsuzlaşma, yeni teknolojiler ve dijital çözümleri de kapsayan konular ele alınıyor.

AB Karbon Düzenlemesine Karşı VakıfBank’tan İhracatçılara Güçlü Destek Haber

AB Karbon Düzenlemesine Karşı VakıfBank’tan İhracatçılara Güçlü Destek

VakıfBank, Türk ekonomisinin lokomotiflerinden olan ihracat sektöründe yeşil dönüşümü hızlandırmak, işletmelerin küresel rekabet gücünü artırmak ve sürdürülebilir taşımacılığı teşvik etmek amacıyla çevreci ticari araç alımlarına özel yeni bir finansman paketini hayata geçirdi. Yeni paket kapsamında, filolarını yenilemek isteyen ihracatçılar ile bunlara lojistik hizmeti veren hizmet ihracatçısı konumundaki firmalara fatura bedelinin tamamına kadar finansman sağlanırken; elektrikli, Euro 6 dizel ve hibrit araç yatırımlarına da avantajlı koşullarda destek sunuluyor. Özellikle AB’ye ihracat yapan firmaları desteklemeye yönelik olan bu adım hem taşımacılık sektöründe modernizasyonu hızlandırmayı hem de karbon emisyonlarını azaltmayı hedefliyor. Sürdürülebilirlik vizyonuyla yeni paket VakıfBank, ihracatı güçlendirmeyi ve Türkiye’nin iklim hedeflerine en yüksek katkıyı sağlamayı temel misyonlarından biri olarak benimsiyor. VakıfBank, bu vizyon doğrultusunda yakıt tasarrufu sağlayan ve çevresel etkileri minimuma indiren araç yatırımlarını desteklemek için “Lojistik Sektörüne Özel Ticari Araç Kredisi” paketini ihracatçılar ile bunlara lojistik hizmeti veren hizmet ihracatçısı konumundaki firmaların hizmetine sundu. Yeni kredi paketleri, sıfır araç alımlarında 24-36 ay vade ve eşit taksit imkânıyla tek araç ve filo yatırımlarına özel çözümler sunuyor. Çekici, tır, kamyon gibi yüksek tonajlı araçlarda düşük emisyonlu, enerji verimli ve yeni nesil araçlar destekleniyor. Geleceği finanse ediyoruz İhracat ve lojistik sektöründeki çevreci dönüşümün önemine vurgu yapan VakıfBank Genel Müdürü Abdi Serdar Üstünsalih, hayata geçirdikleri yeni finansman paketi ile ilgili şunları söyledi: “Avrupa Birliği’nin 2026’da yürürlüğe girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM), yalnızca ihracat yapan firmalarımızı değil, lojistik hizmeti sunan tüm işletmeleri doğrudan etkileyerek sektörde çevreci dönüşümü bir tercih olmaktan çıkarıp zorunluluk hâline getiriyor. Karbon emisyon limitlerini aşan firmalara uygulanacak ek vergiler, lojistik ve taşımacılık sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin hem rekabet avantajını korumak hem de sürdürülebilir bir gelecek için adım atmalarını zorunlu kılıyor. Biz VakıfBank olarak bu dönüşümü yalnızca bir finansman süreci olarak değil, gelecek nesillere bırakacağımız yaşam alanlarının kalitesini belirleyecek hayati bir çevresel sorumluluk olarak görüyoruz. Yeşil dönüşüme talip olmakla yetinmiyor, bu alanda öncü rol üstlenmeyi bir görev biliyoruz. Hayata geçirdiğimiz bu özel kredi paketiyle, işletmelerimizin sıfır emisyonlu, düşük yakıt tüketimli ve enerji verimli araçlara erişimini kolaylaştırıyor; karbon ayak izini azaltan yatırımların önünü açıyoruz. Böylece yalnızca ülkemizin lojistikteki rekabet gücünü pekiştirmekle kalmıyor, daha temiz hava, daha sağlıklı şehirler ve daha yaşanabilir bir dünya için kalıcı bir katkı sunuyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’nin mal ve hizmet ihracatında küresel rekabet gücünü artırmak, ekonomimizin sürdürülebilir büyümesine katkı sağlamak ve uluslararası pazarlarda ülkemizin itibarını güçlendirmek için çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. VakıfBank olarak, ihracatçı firmaların finansmana erişimini kolaylaştırıyor, yeni pazarlara açılmalarını destekliyor ve onları geleceğe dönük stratejik yatırımlara teşvik ediyoruz. Bu yaklaşım, yalnızca firmaların değil, ihracata bağlı lojistik ve taşımacılık ekosisteminin de gelişmesine öncülük ediyor. Çevresel ve toplumsal faydayı odağımıza alarak sunduğumuz özel çözümlerle, hem ihracatçı firmalarımızın rekabet gücünü artırıyor hem de ülkemizin ekonomik ve sürdürülebilir kalkınma vizyonuna katkıda bulunuyoruz.” Hem sektöre hem çevreye katkı 2026’dan itibaren AB’ye ihracat yapan firmaların, belirlenen karbon emisyon ortalamalarını sağlaması gerekecek. Bu kriterleri aşan her 1 ton karbondioksit için sınırda vergi uygulanacak. Düzenleme, ihracatçılar kadar, bunlara lojistik hizmeti veren hizmet ihracatçısı konumunda lojistik firmalarını da doğrudan etkileyecek. VakıfBank, yeni kredi paketiyle işletmelerin bu sürece uyum sağlamasını desteklerken, daha çevreci ve yakıt tasarruflu araç yatırımlarını teşvik ederek karbon salınımını azaltmayı hedefliyor. Sürdürülebilir kalkınma için stratejik adım VakıfBank, bu kredi paketini yalnızca bir finansman ürünü olarak değil, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınma vizyonuna uyumlu stratejik bir adım olarak konumlandırıyor. Banka, çevre dostu yatırımları teşvik ederken, firmaların nakit yönetimini kolaylaştıran VaNa, Vinov ve V-Part gibi dijital çözümleriyle sektöre bütünsel destek sunmayı sürdürüyor.

İklim Kanunu: Türkiye'nin Yeşil Dönüşüm Yolculuğunda Dönüm Noktası mı, Yeni Riskler mi? Haber

İklim Kanunu: Türkiye'nin Yeşil Dönüşüm Yolculuğunda Dönüm Noktası mı, Yeni Riskler mi?

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), iklim değişikliğiyle mücadelede ülkenin yol haritasını çizecek tarihi bir adım atarak İklim Kanunu Teklifi'ni kabul etti. Bu yeni kanun, Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefini yasal zemine oturtmasıyla büyük önem taşıyor. Enerjiden sanayiye, ulaşımdan tarıma kadar birçok sektörü derinden etkileyecek olan kanun, ülkenin yeşil dönüşüm sürecinde iddialı hedefler belirlerken, beraberinde bazı riskleri ve uygulama zorluklarını da getiriyor. İklim Kanunu Neler Getiriyor? Yeni İklim Kanunu, Türkiye'nin iklim politikalarını güçlendirmeyi ve uluslararası taahhütlerini yerine getirmeyi hedefleyen çeşitli mekanizmalar ve düzenlemeler içeriyor: 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi Yasal Zemin Kazandı: Türkiye, Paris Anlaşması kapsamında belirlediği 2053 net sıfır emisyon hedefini bu kanunla yasal bir zorunluluk haline getirdi. Bu, tüm sektörlerin bu hedefe ulaşmak için adımlar atması gerektiği anlamına geliyor. Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) Hazırlığı: Kanun, AB'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) gibi uygulamalara uyum sağlamak amacıyla bir Emisyon Ticaret Sistemi'nin (ETS) kurulması için yasal altyapıyı oluşturuyor. Bu sistemle şirketler, karbon emisyonları için ödeme yapmak veya emisyon izinleri satın almak zorunda kalabilirler. Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi ve Eylem Planları: Kanun, emisyon azaltım hedeflerine ulaşmak için ulusal ve sektörel düzeyde stratejilerin ve eylem planlarının hazırlanmasını zorunlu kılıyor. Bu planlar, hangi sektörlerin ne kadar emisyon azaltımı yapacağını ve hangi teknolojilere yatırım yapılacağını belirleyecek. İklim Değişikliği Başkanlığı'nın Güçlendirilmesi: İklim politikalarının koordinasyonu ve uygulanması için ilgili kamu kurumlarının yetkileri ve kapasiteleri artırılacak. Yeşil Finansman ve Teşvikler: Kanun, yeşil projelere ve düşük karbon teknolojilerine yönelik finansman mekanizmalarının ve teşviklerin geliştirilmesinin önünü açıyor. Riskler ve Uygulama Zorlukları Neler? İklim Kanunu, büyük fırsatlar sunsa da, beraberinde önemli riskleri ve uygulama zorluklarını da barındırıyor: Ekonomik Yük ve Rekabet Gücü Kaybı Riski: Özellikle enerji yoğun sektörlerde faaliyet gösteren firmalar için emisyon azaltım hedefleri ve ETS maliyetleri ek yük getirebilir. Bu durum, yeterli destek ve teşvik mekanizması olmadan bazı sektörlerde rekabet gücü kaybına yol açabilir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ'ler) bu dönüşüm maliyetlerini karşılamakta zorlanabilir. Yetersiz Finansman: Yeşil dönüşüm için milyarlarca dolarlık yatırım gerekiyor. Uluslararası ve ulusal yeşil finansman kaynaklarına erişim, kanunun hedeflerine ulaşmasında kritik önem taşıyor. Yetersiz finansman, hedeflerin kağıt üzerinde kalmasına neden olabilir. Teknolojik Dönüşüm ve Kapasite: Düşük karbon teknolojilerine geçiş, Ar-Ge yatırımları ve teknolojik altyapının güçlendirilmesini gerektiriyor. Bu alanda yetersiz kapasite veya uzman eksikliği, dönüşüm sürecini yavaşlatabilir. Sektörler Arası Adaletsizlik: Emisyon azaltım yükünün sektörler arasında adil dağıtılması büyük önem taşıyor. Bazı sektörlerin (örneğin kömüre dayalı enerji santralleri) dönüşümü diğerlerinden daha maliyetli ve zorlu olabilir. SKDM'ye Uyum ve İhracatın Etkilenmesi: Avrupa Birliği'nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ile uyum süreci, ihracatçı firmalar için önemli bir eşik. Kanun, bu uyumu sağlamayı amaçlasa da, sürecin doğru yönetilememesi Türk ihracatının olumsuz etkilenme riskini taşıyor. Sosyal Etkiler: Fosil yakıtlara dayalı sektörlerde yaşanabilecek dönüşüm, istihdamda değişimlere yol açabilir. Bu geçişin sosyal etkilerinin iyi yönetilmesi, yeni iş alanlarının yaratılması ve iş gücünün yeşil ekonomiye adapte edilmesi gerekiyor. İklim Kanunu, Türkiye'nin iklimle mücadeledeki kararlılığını gösteren bir adım. Ancak başarısı, belirlenen hedeflere ulaşmak için uygulanacak somut politikaların etkinliğine, sağlanacak finansman ve teşviklere, sektörlerin dönüşümüne verilecek desteğe ve kapsayıcı bir geçiş sürecinin yönetilmesine bağlı olacak. Türkiye'nin bu büyük dönüşümde hem çevresel faydaları yakalaması hem de ekonomik ve sosyal riskleri en aza indirmesi kritik önem taşıyor.

IBS Sigorta’dan Yeşil Dönüşüme Stratejik Katkı Haber

IBS Sigorta’dan Yeşil Dönüşüme Stratejik Katkı

IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği, sigorta ve reasürans sektörünün yeşil enerji, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik konularındaki rolünü ele alan özel bir zirve düzenledi. 28 Mayıs tarihinde Hyatt Centric Otel’de gerçekleşen etkinlikte, sektör profesyonelleri, yatırımcılar ve akademisyenler bir araya gelerek sürdürülebilir enerji projelerinin sigorta çözümleriyle nasıl desteklenebileceğini tartıştı. IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği CEO’su Murat Çiftçi, etkinlikte yaptığı konuşmada, yenilenebilir enerji projelerinin finansal güvence altına alınmasının önemine vurgu yaparak, ““Düşük karbonlu ekonomiye geçişte yatırımcı güveninin artırılması, projelerin sigorta teminatlarıyla güvence altına alınmasına bağlı. Mühendislik sigortalarından çevresel zarar poliçelerine kadar geniş bir yelpazede çözümler sunarak bu dönüşümün yanında duruyoruz,” dedi. Uzmanlar, Sürdürülebilirliğin Anahtar Kodlarını Paylaştı Zirvede ayrıca, parametrik sigorta modelleri, enerji verimliliği sigortaları ve iklim değişikliğinin sigorta sektörüne etkileri gibi konular ele alındı. Etkinlikte, Alkazar Kurucu ve CEO’su Güven Fidan, İklim Değişimi Nezdinde Sürdürülebilirlik ve Yenilenebilir Enerji Sektörüne Yansıması başlıklı bir konuşma gerçekleştirdi. Rönesans Holding Direktörü Evrim Atalaş, Sürdürülebilirlik Pusulası; Sigortacılıkta Yarının Kazanan Stratejileri’ni anlatırken, Swiss Re Kıdemli Risk Değerlendirme Uzmanı Erdem Vitrinel ise Batarya Enerji Depolama Sistemleri (BESS) ve Risk Kabulleri hakkında bilgi verdi. Zirve kapsamında gerçekleştirilen panelde de, IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği Genel Müdür Yardımcısı Ülkem Devrim Aksar, IBS Plasman, Hasar ve Operasyonlar Genel Müdür Yardımcısı Doğan Zorlu ve Axa Sigorta Risk Değerlendirme Grup Direktörü Atilla Zorkirişçi, Sigorta ve Reasürans Perspektifinden Yenilenebilir Enerji Risklerinin Transfer Aşamaları’nı masaya yatırdı. Zirvenin katılımcıları arasında yer alan Philips Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi ve Danışman Haluk Karabatak ‘Enerji Dünyasında Sürdürülebilirlik’ ile ilgili bilgiler paylaşırken, danışmanlık şirketi SnT Consultancy ortaklarından Sinem Tekçe ise yaptığı konuşmada ‘Neden ve Nasıl Sürdürülebilirlik?’ sorusuna yanıt verdi. Sigorta, Sürdürülebilir Geleceğin Mimarı Olarak Konumlanıyor Zirve sonunda ortak görüş; Türkiye’nin yükselen yenilenebilir enerji yatırımlarının, etkin risk yönetimi ve sigorta mekanizmalarıyla daha da ivme kazanacağı yönünde şekillendi. Katılımcılar, sigorta ve reasürans sektörünün yalnızca bir finansal güvence aracı değil, aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın stratejik ortağı olduğu konusunda hemfikir kaldı. Zirveye dair değerlendirmelerde bulunan IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği CEO’su Murat Çiftçi, sektörel dönüşümde sigorta brokerlerinin stratejik rolüne dikkat çekerek şunları söyledi: “Yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik, yalnızca çevresel bir sorumluluk değil, aynı zamanda ekonomik istikrarın da temel yapı taşlarından biri haline geldi. Bizler sigorta brokerleri olarak; yatırımcılarla sigorta ve reasürans piyasaları arasında köprü kurarken, aynı zamanda risklerin doğru yapılandırılması, teminatların projenin evresine uygun olarak modellenmesi ve poliçelerin sürdürülebilir büyümeyi destekleyecek şekilde kurgulanması gibi konularda aktif danışmanlık sunuyoruz. IBS olarak, bu dönüşümde sadece bir aracı değil, yön gösteren bir paydaş olmayı önemsiyoruz.” Çiftçi ayrıca, yeşil dönüşümün ancak sağlam finansal zeminlerle desteklendiğinde kalıcı olabileceğini vurgulayarak, sigorta sektörünün bu alandaki pozisyonunu daha da ileri taşıma çağrısında bulundu.

Yıldırım'da ‘yeşil dönüşüm’ devam ediyor Haber

Yıldırım'da ‘yeşil dönüşüm’ devam ediyor

Yıldırım Belediyesi’nin yeşil dönüşüm olarak nitelendirdiği Ulus Kentsel Dönüşüm Projesi yüzde 40 oranında tamamlandı. Proje kapsamında ortak alanların enerji ihtiyacı güneş enerjisinden sağlanırken, peyzaj sulamaları ise yağmur sularından yapılacak. Yıldırım Belediyesi’nin, Ulus Mahallesi’nde 12 bin 584 metrekarelik alanda gerçekleştirdiği kentsel dönüşüm projesi kapsamındaki çalışmalar, yüzde 40 oranında tamamlandı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından riskli alan ilan edilen bölgedeki mülkiyeti Yıldırım Belediyesi’ne ait kentsel dönüşüm projesi 4 blok, 284 konut ve 28 işyeri olmak üzere 312 bağımsız bölümden oluşacak. 291 araçlık otoparka sahip Ulus Kentsel Dönüşüm Projesi, sosyal donatı alanları ve yeşil alanları ile örnek bir yaşam alanı oluşturacak. ÜRETEN PROJE Yıldırım’da 27 mahale ve 286 farklı noktada kentsel dönüşüm çalışması yürütüldüğüne işaret eden Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz, “Bu projelerimizin hepsinin kendine has özellikleri var. İşte Ulus Kentsel Dönüşüm projemiz de kendi ihtiyaçlarının bir bölümünü karşılayacak. Ortak alanlarının aydınlatılması için kullanılacak elektriğin bir kısmını güneş enerjisinden sağlayacağız. Sulama için yağmur sularının toplanıp depolanacağı bir sistem geliştireceğiz. Yine elektrikli araç kullanımını teşvik etmek için şarj istasyonları yer alacak. Bizim ‘Yeşil Dönüşüm’ diye adlandırdığımız projemiz bölgede bundan sonra gerçekleştireceğimiz çalışmalara örnek teşkil edecek” diye konuştu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.