Uzmanlar, kuraklık ve artan su talebi karşısında desalinasyonu 'stratejik bir sigorta' olarak görüyor ancak yüksek maliyet, büyük yatırım ihtiyacı ve çevresel riskler tartışma yaratıyor.
Haber Giriş Tarihi: 14.08.2025 11:40
Haber Güncellenme Tarihi: 14.08.2025 11:46
Kaynak:
Haber Merkezi
www.kapsulhaberajansi.com
Son yıllarda yaşanan kuraklık, Türkiye’nin su yönetimi politikalarını kökünden değiştirebilecek bir tartışmayı alevlendirdi: desalinasyon (tuzdan arındırma). Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye için, deniz suyunu arıtma teknolojisi, kuraklığa karşı kalıcı bir çözüm olarak görülse de, devasa yatırım maliyetleri ve çevresel etkileri nedeniyle karmaşık bir denklem sunuyor.
Kriz Kapıda, Deniz Suyu Çözüm Olabilir mi?
İklim değişikliğinin etkisiyle düzensizleşen yağış rejimleri ve hızla artan nüfus, büyükşehirlerin su kaynakları üzerindeki baskıyı artırıyor. Baraj doluluk oranlarının alarm verdiği bu dönemde, uzmanlar, deniz suyunu temiz içme suyuna dönüştüren desalinasyon teknolojisinin, bir "son çare" veya "stratejik bir sigorta" olarak gündeme alınması gerektiğini belirtiyor. Bu teknoloji, su kaynaklarını iklim koşullarından bağımsız hale getirme potansiyeliyle öne çıkıyor.
Milyar Dolarlık Fatura ve Yüksek Enerji Maliyeti
Desalinasyon tesislerinin en büyük dezavantajı, yüksek kurulum ve işletme maliyetleridir. Uzmanlara göre, günde 100.000 metreküp su arıtabilecek orta ölçekli bir tesisin yatırım maliyeti 50 milyon ila 250 milyon dolar arasında değişebiliyor. Türkiye'nin İstanbul, İzmir, Kocaeli gibi birden fazla büyük şehrinin su ihtiyacını karşılayacak kapsamlı bir desalinasyon altyapısının ise milyar dolarları aşan bir toplam yatırım değerine ulaşabileceği belirtiliyor.
Kurulum maliyetlerinin yanı sıra, tesislerin en önemli gider kalemini enerji oluşturuyor. Ters ozmoz teknolojisi, son derece enerji yoğun bir süreç olduğu için, üretilen suyun metreküp başına maliyeti ortalama 0,50 ila 1,50 doları bulabiliyor. Bu durum, su faturalarına yansıyacak maliyet artışını da beraberinde getiriyor.
Çevresel Riskler ve Tartışmalar
Teknolojinin sunduğu faydaların yanında, ciddi çevresel riskler de mevcut. Desalinasyon işlemi sonucunda ortaya çıkan yüksek tuz konsantrasyonuna sahip atık su olan "brine", denize geri bırakıldığında deniz ekosistemine zarar verebilir ve canlı yaşamını tehdit edebilir. Bu nedenle, tesislerin çevre dostu bir yaklaşımla, atık suyun bertarafına yönelik gelişmiş çözümlerle kurulması büyük önem taşıyor.
Öncelik Nerede Olmalı?
Analistler, desalinasyonun "tek çözüm" olmadığını ve önceliklerin doğru belirlenmesi gerektiğini vurguluyor. Türkiye'nin öncelikle su altyapısındaki kayıp-kaçak oranlarını düşürmesi, tarımda vahşi sulama yerine damla sulama gibi verimli yöntemleri yaygınlaştırması ve halkın su tasarrufu bilincini artırması gerektiği belirtiliyor.
Sonuç olarak, desalinasyon, Türkiye için kritik bir ihtiyaç anında devreye girebilecek güçlü bir alternatif olarak görülse de, beraberinde getirdiği yüksek ekonomik ve çevresel maliyetler, kararın uzun vadeli ve stratejik bir planlama gerektirdiğini gösteriyor.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Türkiye'nin Su Geleceği Denizlerde Mi?
Uzmanlar, kuraklık ve artan su talebi karşısında desalinasyonu 'stratejik bir sigorta' olarak görüyor ancak yüksek maliyet, büyük yatırım ihtiyacı ve çevresel riskler tartışma yaratıyor.
Son yıllarda yaşanan kuraklık, Türkiye’nin su yönetimi politikalarını kökünden değiştirebilecek bir tartışmayı alevlendirdi: desalinasyon (tuzdan arındırma). Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye için, deniz suyunu arıtma teknolojisi, kuraklığa karşı kalıcı bir çözüm olarak görülse de, devasa yatırım maliyetleri ve çevresel etkileri nedeniyle karmaşık bir denklem sunuyor.
Kriz Kapıda, Deniz Suyu Çözüm Olabilir mi?
İklim değişikliğinin etkisiyle düzensizleşen yağış rejimleri ve hızla artan nüfus, büyükşehirlerin su kaynakları üzerindeki baskıyı artırıyor. Baraj doluluk oranlarının alarm verdiği bu dönemde, uzmanlar, deniz suyunu temiz içme suyuna dönüştüren desalinasyon teknolojisinin, bir "son çare" veya "stratejik bir sigorta" olarak gündeme alınması gerektiğini belirtiyor. Bu teknoloji, su kaynaklarını iklim koşullarından bağımsız hale getirme potansiyeliyle öne çıkıyor.
Milyar Dolarlık Fatura ve Yüksek Enerji Maliyeti
Desalinasyon tesislerinin en büyük dezavantajı, yüksek kurulum ve işletme maliyetleridir. Uzmanlara göre, günde 100.000 metreküp su arıtabilecek orta ölçekli bir tesisin yatırım maliyeti 50 milyon ila 250 milyon dolar arasında değişebiliyor. Türkiye'nin İstanbul, İzmir, Kocaeli gibi birden fazla büyük şehrinin su ihtiyacını karşılayacak kapsamlı bir desalinasyon altyapısının ise milyar dolarları aşan bir toplam yatırım değerine ulaşabileceği belirtiliyor.
Kurulum maliyetlerinin yanı sıra, tesislerin en önemli gider kalemini enerji oluşturuyor. Ters ozmoz teknolojisi, son derece enerji yoğun bir süreç olduğu için, üretilen suyun metreküp başına maliyeti ortalama 0,50 ila 1,50 doları bulabiliyor. Bu durum, su faturalarına yansıyacak maliyet artışını da beraberinde getiriyor.
Çevresel Riskler ve Tartışmalar
Teknolojinin sunduğu faydaların yanında, ciddi çevresel riskler de mevcut. Desalinasyon işlemi sonucunda ortaya çıkan yüksek tuz konsantrasyonuna sahip atık su olan "brine", denize geri bırakıldığında deniz ekosistemine zarar verebilir ve canlı yaşamını tehdit edebilir. Bu nedenle, tesislerin çevre dostu bir yaklaşımla, atık suyun bertarafına yönelik gelişmiş çözümlerle kurulması büyük önem taşıyor.
Öncelik Nerede Olmalı?
Analistler, desalinasyonun "tek çözüm" olmadığını ve önceliklerin doğru belirlenmesi gerektiğini vurguluyor. Türkiye'nin öncelikle su altyapısındaki kayıp-kaçak oranlarını düşürmesi, tarımda vahşi sulama yerine damla sulama gibi verimli yöntemleri yaygınlaştırması ve halkın su tasarrufu bilincini artırması gerektiği belirtiliyor.
Sonuç olarak, desalinasyon, Türkiye için kritik bir ihtiyaç anında devreye girebilecek güçlü bir alternatif olarak görülse de, beraberinde getirdiği yüksek ekonomik ve çevresel maliyetler, kararın uzun vadeli ve stratejik bir planlama gerektirdiğini gösteriyor.
En Çok Okunan Haberler